Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sağlık CBT 1473/12 Haziran 2015 17 Prometheus’un Hediyesi; ATEŞ Ateş, infeksiyon hastalıklarının en sık karşılaşılan belirti ve bulgularından biridir. Ancak ateş yüksekliği sadece infeksiyon hastalıklarında görülmez. Romatizmal hastalıklar gibi inflamatuar diğer durumlar, kanserler ve vücut travmalarından sonra da yüksek ateş izlenebilir. Yaygın görüş, ateşin infeksiyon hastalıklarının bir bulgusu olduğu yönündedir. Doç. Dr. Süda Tekin Koruk Koç Üniversitesi Hastanesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü İ nsanlığın, kimi zaman çaresiz kaldığı ve açıklayamadığı doğa olayları karşısındaki davranış biçimlerinin ve yorumlarının ürünleridir mitoloji. Eski Yunan’da “mythologia” “geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi” gibi bir anlam barındırmaktayken, zamanla Doğu dilllerinde efsane, Batı dillerindeyse mit anlamı kazanmıştır, yani kısaca “efsanebilim” anlamına gelir. Her ulusun kendine ait farklı mitleri, öyküleri olsa da tarihte ilk akla gelen Yunan mitolojisidir. Yunan mitolojisinde Prometheus, kardeşleri Epimetheus, Atlas ve Menoitios ile birlikte, Titan Iapetos’un Klymene’den doğan dört oğlundan biridir. İsmi “önsezi, basiret” anlamlarına gelen Prometheus, zekâsı ve kurnazlığıyla ünlü, Tanrılara karşı insanlığın yararına çalışmış bir kahramandır aynı zamanda. Titanlar ile Olimposlular arasında yaşanan savaşta, Zeus’un önderliğindeki Olimposlular, Titanları yenmiş, sıra insanoğluyla sorunları düzeltmeye gelmiştir. Oyunu insanoğlu lehine kullanan Prometheus, seçimini yaptıktan sonra Tanrıların yiyeceğiyle insanların yiyeceğini belirlemek için büyük bir boğa kurban eder ve kurbanı iki bölüme ayırır. Bir yanda hayvanın eti ve sakatatı, bunların üzerine hoş olmayan bir görünümle hayvanın derisini örter. Diğer yanda, kalın bir yağ tabakası altında etinden ayrılmış kemikler vardır. Sonra Zeus’tan payını seçmesini ister, diğer paysa insanların olacaktır. Zeus daha cazip görünen yağlı parçayı seçer, ancak kemiklerle karşılaşınca da Prometheus’a karşı korkunç bir öfke duyar. Çok öfkelen Zeus, eti pişiremesinler diye ateşi saklar. Bunun üzerine Prometheus yıldırımlar atan Zeus’un ateş kıvılcımlarını çalıp bunları insanlara hediye eder. Zeus, Prometheus’un bu hareketine çok sinirlenir ve onu Kafkas Dağı’na zincirler. Zincirlemekle de kalmayıp, görevlendirdiği kartala Prometheus’un karaciğerini yemesini emreder. Gündüzleri bir kartal tarafından sökülüp yenmekte olan karaciğer, geceleyin kendini yenilediği için de bu işkence sürgit devam etmektedir. Prometheus, “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur” der, böylelikle insanlığa özgürlüğün yolunu göstermiş olur. Ta ki nesiller sonra bir gün Herakles (Herkül) çıkagelip Prometheus’u elbette Zeus’un rızasıyla kurtarıncaya kadar. Yunan kültüründe bütün dinsel hayata sinmiş bir simgedir ateş. Tapınaklarda yakılan ateşler, ilahi iradenin sönmezliğini temsil eder. PROMETHEUS’UN ÇİLESİ Ateşli hastalıklar tarihini salgın hastalık tarihinden ayrı tutmak oldukça zordur. İlkel dünyada hastalıklar insanın normal durumunu ya da yaşantısını bozan etkilerdi. Bu anormal durumla veya ateşin yükselmesiyle karşılaşan insanoğlunun bunlara karşı ne yapılacağına dair tam bir düşüncesi yoktu. Ateşi çıkan bir insanın soğuk suya batırılması incelenen ilkel kabilelerde uygulandığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Mezopotamya halklarının dünya görüşüne göre, hastalıklar çevrede bulunan görünmez güçlerin insan bedenine girmesiyle oluşurdu. Bu duruma, büyük günahlar veya Tanrıların ihmal edilmesi neden olurdu. Büyük günahlardan bazıları, hasta insana yaklaşmak, hastanın kişisel eşyalarına dokunmak ve su kanallarına tükürmek olduğu bilinmekteydi. M.Ö 2250 yıllarında yazılan Hammurabi Kanunları’na göre dönemin bu anlayışı doğrultusunda verem, ilahi bir ceza olarak algılanmaktaydı. Yunan tıbbının en ünlü hekimi ve düzenli tıp uygulamalarının kurucusu olan Hippokrates, öğrencilerine hastanın dış muayenesinde nabzına ve ateşine bakılması gerektiğini öğütlemekteydi. TARİHTE ATEŞLİ HASTALIKLAR ikilem ve salgın hastalığın yaşattıkları konu edilmektedir. Günümüz 21. yüzyıl dünyasında da özünde değişen çok bir şey yok aslında. Yaşanan Ebola salgını nedeniyle, ateş ve hastalıkla mücadele için Afrika’ya görevli olarak giden bir hekimin anlattıkları bilimsel alanda oldukça prestijli bir dergide (NEJM) yayımlanmış ve takvimlerin 2015’i gösterdiği bu günlerde insanlığın “ateşle” savaşımının devam ettiğini de göstermiştir. sıyla seyreden, soğuk algınlığı (nezle) nedeni zararlı olmayan virüslerdir. Çocuklarda daha belirgin olmak üzere yetişkinlerde de ateş yüksekliğine yol açan grip de virüs kaynaklı bir infeksiyondur. Ateşi yükselten bu durumda da acele edilmeden yaklaşılmalı, ateş düşürülmeye çalışılmalı ve antibiyotik verilmemelidir. Ateş yükselmesiyle seyreden salgın hastalıklar tarihler boyu medeniyetlerin yıkılmasına olduğu kadar, yeni kıtaların keşfinde de önemli olmuştur. Yazar Jared Diamond “Tüfek, Mikrop ve Çelik” kitabında, avcıtoplayıcı toplumdan yerleşik hayata daha önce geçmiş, hayvanları evcilleştirmeye başlamış ve bu yolla çoğu hastalığa karşı korunaklı hale gelmiş batı toplumlarının, yeni kıta Amerika’ya girdiklerinde taşıdıkları hastalık etkenlerine karşı duyarlı yerli halkın ölmesine neden olmuşlardır. Çelikten yapılmış gemilerle yeni kıtaya gidilmiş, tüfekle sıcak savaş yaşanmış, mikroplarla tanışmayan halk “ateşlenerek” ölmüştür. Hastalık ateşiyle, aşk ateşinin birlikteliğini konu eden ve aynı zamanda mesleki sıcak duyguların yaşandığı “The Painted Veil” (Kolera Günlerinde Aşk) filmi, ilk olarak 1934 yılında seyirciyle buluşmuş, 2006 yılında yeni versiyonuyla karşımıza çıkmıştır. Filmde kolera salgını yaşanan bir köye gitmek zorunda olan bir hekimin hayat arkadaşının yaşadığı SALGIN HASTALIKLARIN TARİHTEKİ ÖNEMİ Ateş, vücut ısısının normal olarak sürdürülmekte olan sınırlarının üzerine yükselmesi olarak tanımlanabilir. Normalde vücut ısısı koltuk altında 36.5°C’ın, ağız içinde 37°C’ın ve rektumda 37.5°C’ın altındadır. Vücut ısısı gün içinde (diürinal) bir ritme sahiptir. Sabah 04.0006.00 arasında en düşük seviyelerdeyken, akşam 16.0018.00 arasında ölçülen değerler en yüksek değerlerdir. Bu diürnal ritm ateşli hastalıkların seyrinde de devam eder. Ateş, infeksiyon hastalıklarının en sık karşılaşılan belirti ve bulgularından biridir. Ancak ateş yüksekliği sadece infeksiyon hastalıklarında görülmez. Romatizmal hastalıklar gibi inflamatuar diğer durumlar, kanserler ve vücut travmalarından sonra da yüksek ateş izlenebilir. Yaygın görüş, ateşin infeksiyon hastalıklarının bir bulgusu olduğu yönündedir. İnfeksiyon için yüksek risk taşıyan hastalarda bu yaklaşım, belli ölçüde pratiklik sağlamaktadır. Ateşli hastanın değerlendirilmesi dinamik bir süreçtir ve infeksiyon dışı nedenlerin büyük bir dikkat ve titizlikle dışlanmasını gerektirmektedir. Geleneksel olarak ateş ve infeksiyon hastalığının bir arada düşünülmesi, ağır seyredebilen ve ölümle sonuçlanabilen infeksiyon hastalıklarının gözden kaçırılmaması için önemli olabilir. ATEŞ NEDİR? İnsanlığı korkutan ve tedirginlik yaşatan ateş aslında, organizmayı korumaya yönelik olarak oluşmaktadır. Bu yönüyle yüksek ateşin dost mu, yoksa insanı ölüme götürebilen düşman mı olduğu çok sorgulanmıştır. Yapılan çalışmaların bir kısmında, mikroorganizmaların öldürülmesini artırdığı ve tedavi için kullanılan antibiyotiklerin daha etkin olmasına katkıda bulunduğu vurgulanmıştır. Yani belli düzeye kadar ateş yükselmesi konak için yarar sağlamaktadır. Ancak sepsisli (infeksiyona bağlı organ yetmezliğine gidebilen ağır bir tablo) hastalarda vücut ısısının kendiliğinden veya uygun bir antipiretik metodla düşürülmesi gerektiği hastanın geleceği açısından daha olumlu sonuçlar sağladığı vurgulanmıştır. YÜKSEK ATEŞ: DOST MU, DÜŞMAN MI? Organizmayı temelde koruyucu olarak çalışan ateş 40°C’ı aşmışsa antipiretiklerle (ateş düşürücüler) müdahale edilerek düşürülmeye çalışılır. Eğer 3840°C arasındaysa hastanın durumuna göre karar verilir. Özellikle febril konvülziyona (ateşli nöbet) eğilimli çocuklar, gebeler, yaşlılarla, kalp, akciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemi hastalığı olan kişilerdeyse ateş kısa sürede düşürülmelidir. ATEŞ NE ZAMAN DÜŞÜRÜLMELİ? İnfeksiyon hastalıklarında ateş yüksekliği, vücuda farklı yollardan giren mikroorganizmalar (virus, bakteri, parazit vb.) tarafından ortama salınan veya parçalanmaları sonrası açığa çıkan ürünlere karşı konakta oluşan yanıtın ifadesidir. Dolayısıyla ateşe neden olan etkenin tanınması ve ortadan kaldırılmasıyla ateş zaten düşecektir. Ateş nedeninin araştırılması, hastanın muayenesi ve bazı laboratuvar tetkiklerinin yapılması sonucunda infeksiyonun etkeni belirlenmelidir. Bunun için hastanın şikâyet ettiği yere göre farklı kültürleri (boğaz, balgam, idrar, dışkı gibi) alınmalı, gerekliyse yatırılarak kan kültürü alınmalı ve bakteriyel etken düşünülüyorsa antibiyotikler başlanmalıdır. Virüslere bağlı geliştiği düşünülen infeksiyonlardaysa antibiyotiklerin yeri yoktur. Özellikle sonbahar ve kış aylarında burun akıntısı, hapşırma ve hafif boğaz ağrı ATEŞİN NEDENİ Yüksek ateşli kişinin öncelikle üstündeki kalın giysileri çıkarılmalı, hafif ve ince kıyafet giydirilmelidir. Ateşin yükselmesi aşamasında hastalarda titreme meydana gelir. Titreme vücut ısısının yükseleceğinin bir işaretidir. Hasta açısından hoş olmayan bu durum, hastaya üşüme ve ürperme hissi de verecektir. Dolayısıyla ateşi yükselmekte olan hasta aynı zamanda üşüyorum zannederek üstünü örtmeye de çalışır. Bu yanılgıya düşülmemelidir. Dolayısıyla ortamın soğutulması, sıcak olmayan çevre ısısı (2122°C) sağlanmalıdır. Ilık su banyosu (2932°C arası) ve banyo sonrası kurutma makinesiyle hava uygulanması, özellikle koltuk altı ve kasık bölgelerine ıslak uygulama ve bol sıvı tüketilmesinin sağlanması, yatan hastada serumla sıvı replasmanı gereklidir. Hastanın ateşinin düşürülmesinde ateş düşürücü ilaçlardan da yararlanılır. Bunlar arasında en sık asetaminofen, nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar, asetil salisilik asit (aspirin) ve dipiron (metamizol) kullanılmaktadır. Sonuç olarak, yüksek ateş belli hasta grubu dışında çok korkulacak bir durum değildir. Ateş yüksekliğinin sebebinin aydınlatılmasına yönelik tetkiklerin yapılması ve kişi için olumsuz bir durumun göstergesi olan bu sonucun aydınlatılmasına yönelik davranılması uygun olacaktır. Prometheus’un insanlığa hediyesi ateşin, aynı zamanda hijyeni sağladığı ve mikroorganizmaların yok edilmesine katkıda bulunduğu da akılda tutulmalıdır. ATEŞLİ HASTAYA YAKLAŞIM