24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1473/12 Haziran 2015 12 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com Fizik ve Felsefe (2) Felsefenin öldüğü söylenebilir mi? Osman Bahadır Asosyal Ama Nesnel Doğruyu söyleyip dokuz köyden kovulmayı göze alanlara iyi haber: Dijital iletişim ya da sosyal medya doğruyu daha gür bir sesle söylemenizi destekleyici ve gidebileceğiniz köy sayısını da dokuzdan sonsuza çıkarıcı nitelikte. V zikçilerin de ikiyüzlü olduklarını ileri sürüyordu: ‘Fizikçiler rutin olarak doğanın temel yapılarının bahadirosman@hotmail.com elektron ve kuark gibi soyut parçacıklar olduğunu öğretmektedirler. Bu bir yalandır. Teorilerimizin ictor Stenger ve arkadaşları makalelerinde temel yapıları parçacıklar değil, fakat alanlardır; şunları da söylüyor: Yakın zamanlara kadar uzay içinde yayılan sürekli ve akışkan objeler.’ fizik ve doğa felsefesi arasında ayrım yapıl Weinberg ve Tong, gerçekte birçok teorik fizikmıyordu. Hem ilk fizikçi, hem de ilk felsefeci ola çinin ve matematikçinin benimsediği gerçekliğin rak kabul edilen Tales, doğa olguları hakkındaki platoncu yorumunu dile getirmiş oluyorlar. Onlar açıklamalarını mitolojiye başvurmadan yapıyor denklemlerinin ve modellerinin, gerçekliğin nihai du. Örneğin depremleri, yerin su üzerinde olma doğasına bire bir karşılık geldiğini düşünmektesına ve dalgaların kayalara çarpmasına bağlıyor dirler. Çok sayıda fizikçi, platonik realizmi, fizidu. Bu sonuca ulaşırken saf düşünceden hareket ğin anlamı hakkındaki kişisel yorumları olarak etmiyor gözlemlere dayanmaya çalışıyordu. kabul etmeye hazırdırlar. Bunda çok da haksız Tales ve diğer Yunan felsefecileri, günümüzde değillerdir. Çünkü bu yorum, gözlemleri tanımlamaddesel monizm (maddesel bircilik) adı verilen makta kullanılan bilişsel araçlar ile duyuların öteve her şeyin madde olduğunu ve başka hiçbir sinde uzanan bir gerçekliği birbirine bağlar. şeyin olmadığını söyleyen gerçekçi Tüm fizikçiler modellerini test etbir bakış açısını benimsemişlerdi. mek için, bu modellerin elemanlarının Bugün de bu, modellerini kurmak bir şekilde gerçekliğe karşılık geldiğini için doğa üstü elemanlara ihtiyaç varsayarlar. Fakat bu modeller, hızlanduymayan fizikçilerin egemen badırıcı laboratuarlarındaki parçacık dekış açısıdır. Fizik ve doğa felsefesi dektörlerinden akan bilgilerle karşılaşarasındaki yarılma, Tyson’a göre tırılır. Eğer bir özel model, bir biçimde 17. yüzyılda Galileo ve Newton’ın gerçekliğe karşılık geliyorsa, onun bir cisimlerin hareketini tanımlayan ilbilgi verici model olduğu kabul edilir. keleri formüle etmelerinden sonra Eğer model bilgiye uygun olmakta başladı. Halley kuyruklu yıldızının Stephen Hawking başarısızsa, o zaman onun gerçeklik1759’daki dönüşünün başarılı bir le ilişkisi kesinlikle yok demektir. Fakat bilgiyle biçimde önceden tahmin edilmesi, yeni bilimin bü uyumluysa o takdirde büyük olasılıkla gerçeklikle yük gücünün anlaşılmasını sağlamıştı. Newtoncu bazı ilişkileri var demektir. fiziğin başarısı, saat gibi işleyen bir evren felsefi Enstrümantalist bakış açısına bağlı kalarak, nibakışı için imkan yarattı. Bu bakışa göre mekani hai gerçekliğin elemanlarının nelerden oluştuğunu ğin yasaları, maddi dünyada olup biten herşeyi anlamanın bir yolunu bilmiyoruz. Bu bakış açısınbelirliyordu. Fransız matematikçi, fizikçi ve astro da gerçeklik, sadece gözlemlediğimizle sınırlıdır. nom Laplace, Newton yasalarının gezegenlerin O, matematiksel modellerle bire bir karşılık geltarih boyunca yaptıkları hareketi açıklamak için meye ihtiyaç duymaz. Modellerimizin açıklayıcı yeterli olduğunu söylemişti. Bu düşüncesi onu özelliği bilimin çekici bir unsuru olabilir, fakat biNewton’ın reddetmiş olduğu radikal bir iddiayı limin tanımlama ve öngörme kapasitesinde ikinci ileri sürmesine yol açtı: Fiziksel evreni anlamak derecede bir rol oynar. Kuantum mekaniği, felsefi için fizikten başka bir şeye ihtiyaç yoktur. Oysa yorumunda anlaşabilme konusundaki eksikliğine saat gibi işleyen evren modeli, kuantum mekani rağmen, yararlılığı yüzünden bu duruma önemli ğinin Heisenberg belirsizlik ilkesiyle geçerliliğini bir örnek oluşturur. yitirmişti. Bu nedenle gözlerimizle ve araçlarımızHawking ve Mlodinov ‘gerçeklik kavramından la gözlediğimiz maddi dünyayı tanımlamak için bağımsız resim veya teori yoktur’ derken, açık fizik modellerinin uygun olduğunu söylemek daha olarak platonculuğu reddetmiş oluyorlar. Buna doğrudur. karşılık ‘modele bağımlı gerçekçilik’ olarak adlanYirminci yüzyılın başlarında ünlü fizikçilerin dırılan bir felsefi doktrini benimsiyorlar. Bu dokthemen hepsi – Einstein, Niels Bohr, Erwin Schrö rine göre bir fizik teorisi bir modeldir ve model dinger, Werner Heisenberg, Max Born vb. göre elemanlarının gözlemlerle ilişki kurduğu bir kurallilik ve kuantum mekaniğiyle ilgili devrim niteliğin lar takımıdır. Bir modelin gerçek olup olmadığı deki keşiflerinin felsefi sonuçlarını düşünmüşlerdi. sorusu anlamsızdır, önemli olan sadece modelin Bununla birlikte II. Dünya Savaşı’ndan sonra gözlemlerle uyumlu olup olmadığıdır. Modele bağımlı gerçekçiliğin enstrümantafizikteki yeni önemli kuşak – Richard Feynman, Murray GellMann, Steven Weinberg, Sheldon lizmden nasıl farklılaştığı çok açık değildir. Her Glashow ve diğerleri – verimli felsefi düşünceler iki durumda da fizikçiler sadece gözlemlerle ilgiüretemediler. Örneğin Weinberg kuantum meka leniyorlar. Bununla birlikte ulaştıkları sonuçların niğinin “realist” bir yorumu olarak ‘dalga fonksi nihai gerçekliğin bazı sonuçları olduğunu inkar yonu fiziksel realitenin bir temsilidir’ dediğinde, etmiyorlar ve gözlemleri tanımlayan modellerin kuramcıların modellerinde içerilen kuantum alan gerçekliğe tam olarak karşılık geldiği konusunda larının, gerçekliğin nihai parçaları olduğunu ileri da ısrarlı davranmıyorlar. Felsefe elbette ölmüş değildir. Ancak felsefesürmüş oluyordu. 2012’de teorik fizikçi David Tong, Weinberg’den daha ileri giderek, deney nin, kozmolojik metafiziği oluşturan değişkenler lerde gözlemlediğimiz parçacıkların illüzyon ve gibi saf düşünce değişkenlerine uygulanmasının onların temel parçacıklar olduğunu söyleyen fi daha yerinde olduğunu söylemek gerekir. Sosyal medyanın getirdiği “asosyalleşme” beraberinde “nesnelliği” de getirir mi? Fiziksel iletişimde nesnelliği gölgeleyen, kişiyi “engelleyen” pek çok unsur dijital iletişimde gücünü yitirebiliyor. Bu unsurlar listesine kişinin fiziksel özellikleri de dahil, “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” kibirli sorusunun cevabını teşkil eden olası unvan ve sıfatlar da. Dijital iletişim kişinin sıfatlarını, kimliğini gölgeliyor; geriye bir tek iletişim sürecinde oluşturduğu içerik kalıyor. Yani ne söylediği, ne yazdığı, ne paylaştığı vb. Bu da iletişimin öteki ucundaki mesajı alan(lar)ın, mesajın kendisine odaklanmasını sağlıyor. Bu dönüşüm gündeme iki olası soru(n) getirebilir. Birincisi içeriğin doğruluğuna, kişinin kendisi bilinmediği sürece nasıl inanılacak? İkincisi de toplumda belli bir unvana vb. sahip kişinin saygınlığını yitirmesi söz konusu olabilecek mi? İçeriğin doğruluğunun onu oluşturan kişiye göre değişiklik göstermesi bir nebzeye kadar mantıklı gelmekte. Ancak asosyal diye etiketlenen sosyal medya iletişiminin üyeleri zaten içeriği didik didik edip onun ne kadar objektif olup olmadığını sorgulama konusunda bir sıkıntı yaşamıyorlar. Ancak yaşı tutmayan dijital göçmenler içerikten ziyade kimliği öğrenmek istiyorlar (ki kimliğe göre içeriğe bir değer versin). İçeriğe, kimliğe bakarak değer vermek biraz kolaya kaçmak anlamına da geliyor. İçeriği eleştirel düşünce süzgecinden geçirip, şahsi yorum üretmek yerine onu oluşturan kişinin o güne kadarki repütasyonuna bel bağlamak. Burada iki boyutlu sıkıntı var. Birincisi kişinin kendi uzmanlık alanındaki bilgi birikimi ile diğer alanlardaki bilgi birikimi aynı olmayabilir. İkincisi her insanın bilgi birikimi her an eskime riskine sahiptir. Bunun sonucu olarak özellikle objektif enformasyon aktarımında kişilerin beyanları giderek değerini yitirmektedir. Örneğin ben ilk gittiğim futbol maçını hayal meyal hatırlıyorum. Fenerbahçe Balıkesirspor ile bir kupa maçı yapıyordu ve maç 11 bitmişti. Ancak tarihi, golleri kimin attığı vb. anımsamıyorum. Maça geç girmiştik ve biz stada girdiğimizde F. Bahçe 10 öndeydi. Internette kısa bir arama yapınca maçın 24 Aralık 1975 tarihinde saat 14.00’te oynandığını, maç kadrolarını, maçın gollerini 10. dakikada FB’li Ender (Konca) ile 67. dakikada Mustafa (Çimen) tarafından atılmış olduğunu, hatta Balıkesirspor’da o gün forma giyen futbolcular arasında sonradan kendisini antrenör olarak tanıyacağım Ümit Kayıhan’ın da yer aldığını öğrendim. Hafızamın hayal meyal anımsadığı bilgiler içinden nesnel olanları anımsamama artık gerek yok; internet istemediğim kadar detayı bana sunuyor. Bana iki şeyi anımsamak kalıyor; birincisi olayın kendisini ayırt ettirecek temel bilgi (bu örnekte F.Bahçe’nin Balıkesirspor ile maç yapmış olması), ikincisi de bireysel deneyimler (maça geç gitmemiz, gollerden birinin biz gelmeden önce atılmış olması). İçeriği sağlayan kişinin “kendisi”nin resimden çıkıyor olması, bireyleri daha kaliteli içerik oluşturmaya zorlamakta. Bu da edinilmiş olan bilginin sürekli taze yani güncel tutulmasını gerektirmekte. Kazanılmış olan unvanlar, sıfatlar artık birer kalkan görevi göremeyecek, bireyler onun ardına saklanıp tembellik yapamayacak. Sosyal medyanın fiziksel iletişimi zorunlu olmaktan çıkaran asosyalleştirici özelliklerini biraz da bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle