24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Anadolu ve Uygarlık Nemrut Dağı’nın 2150 metre yüksekliğine kondurulmuş tanrı, tanrıça, İmparator heykellerine, dünyanın en eski horoskopuna ne demeli? “Tü tü tü!..” Nemrut’un Kommagene kralı Antiochos’un mezar tümülüsü 60 m. yüksekliğinde. Üzeri, 30 bin metreküp çakıltaşı ile kaplanmış bir mezar odası. Doğu ve Batı teraslarında ise Zeus, Apollon, Herakles, Kommagene gibi tanrı, tanrıça, kartal ve aslan heykelleri günümüz bilim, tasarım ve heykeltıraşlığı adına onur kaynağı. Bir terastan diğerine giderken dikkatli olun; yüz metrelik bir yolu görkemli doğa eşliğinde yürüyeceksiniz. Pazarları ve bayram günü gitmeyin; heykellere tırmanıp fotoğraf çektirmeyi çok seviyorlar; panayırda gibi!.. En önemlisi de Hitit’teki gibi, İmparator Antiochos’un buyruğu üzerine doğa üstü anıtı için, burada ömür boyu sanatçı atölyelerinin barındırılması… “Hay Allah”! Hiç beklemezdim! Gök mavisi rengindeki bayraklarına ise yıldızları serpiştirmişler: Bilim ve sanat burada da iç içe… Hadi, bir örnek te eteğine tutunduğumuz Osmanlı’lardan olsun; “Kanuni Sultan Süleyman döneminde de, Topkapı Sarayı’nda ‘Ehli hiref’ denen sanat atölyeleri vardı. Maaş defterlerine göre saray sanatçısının sayısı 598 kişiydi. 159697 yılı kayıtlarına göre 1502 sanatçıya maaş ödenmişti…” Umarım, kendilerini bin küsur odalı saraya yakıştıranlarla karşılaştırma yapmayı düşünmezsiniz? Ama, merak ettiğim başka bir olgu var: Müzedeki sergide, 16. yüzyılda ‘Zübdetü’t Tevarih’ adlı büyük kitap görmüştüm. Ustaca resmedilmiş minyatürlerde melekler gökte geziniyordu: Yüzleri, boyunları, saçları açık, güler yüzlüydüler. Rengarenk giysiler içinde bir bahar şenliğindeydiler sanki. Bir de hattat Karahisari’nin kufi ve nesih yazıdaki usta istifi, bir besmele değil de bir sanat eseriydi; günümüz tasarımcılarına örnek. Ne büyük çelişki? Kendilerini dev aynasında görüp, kavuk ve kaftanla Osmanlı ‘istihare’sine yatan kifayetsiz muhterislerin yönetiminde yaşamak bu nedenle acı veriyor. Bilgi, bilim ve sanatın olmadığı yerde cehalet bu kadar ‘makbul’ olabilir ancak. KimsesizBinlerce yıldan beri gülümseyen Hitit boğaları. CBT 1464 /10 Nisan 2015 9 liğimiz bile garip! Anadolu coğrafyasının, topraktan yapılmış 8 bin yıl önce yapıldığı tahmin edilen ilk Ana tanrıça heykelleri ve soyutlaması. kentte ayağımıza dolanıyorsa ve uygar olmayı yadsımak kimin tekelinde o zaman? Kısacası, okumuşların günümüzdeki umarsızlığı, çöküşe tanık olup aldırmaması, bilim ve sanatın kumda oynamasına seyirci kalması yenilir yutulur gibi değil. Yoksa Görkemli bir tasarım: arenada, tek tanrılı çağın Maden çağının görkemli yorumu. 16. yüzyıldan hattat Karahisari’ye ait. ‘hurafeler’le kuşatılmasını Alacahöyük’te bulundu. sakız çiğneyerek mi kutluyorlar? Sürüye sayılırken, varlak aynası’ndan biri olarak tanımlanan çobana tapmak pek mi keyif veriyor? İnan bir obsidiyen taşı var. Onun da tarihi M.Ö dıkları adına başkaldırmayan toplumlar, 6000. Tabii ki kendi tarihine bakacak yüzsürü olmakta zorlanmazlar. leri olanlar için… Hititlerin başkenti HattuYağma, talan, gasp, işgal, hırsız, ce şa, bugünkü adıyla Boğazköy kazılarından halet, boğazlama, pislik, cinayet, yalan çıkarılan bir tablette şunlar yazılı. “Yazılıdolan, ihanet ve benzer sözcükler her gün kaya yanındaki atölyelerde 208 sanatçı çaher yerdeyse ve veba gibi kol geziyorsa, lışırdı. 29 kadın mızıkacı, 19 tablet yazıcı, nerede o zaman ‘çok tanrılı’ değil, tek tan 18 rahip, 33 tahta tablet yazıcı ve bir kısmı rılı çağda bilim ve sanatın aslolan gücü? Hurri dilinde şarkı söyleyenler ve….” diye Hiçbir şeyi üretemiyorsan, esin kaynağın gidiyor. doğayı bile talan ediyorsan hangi inanç? Aynı başkentte ‘Yerkapı’ adlı, dağı deEski Mısır’da, İskenderiye Okulu için len, gizemi tam çözümlenmemiş iki yanı taş “hükümdarlar, İyonya kıyılarında yetişen kaplı üçgen girişi ile uzun bir yer altı geçiti ünlü bilim adamlarını toplamaya itina gös de mühendislik zaferi… terirlerdi. Yüz binlerce cilt kitabıyla haklı bir Ya, turizm’in göz bebeği Adıyaman’da, ün salmıştı İskenderiye Kütüphanesi,” diyor Prof. Celal Saraç, ‘İyonya pozitif bilimi’ kitabında. Ekliyor, “Eski Yunanlıların yedi hekim, filozof, bilim adamı listesinin başında Thales yer alırdı…” İyonya neresi peki? Eflatun, “Anadolu’nun neresinde su varsa orada dirlik, yeşillik, bolluk ve güç vardır. İşte, bilge Thales’e değin gelenek bu yapıdaydı,” diyor da kimin umurunda. Sinoplu bilge Diyojen yoksuldu, çulsuzdu ama Büyük İskender’in, “bir isteği olup olmadığı” sorusuna, bu topraklar adına “Gölge etme başka ihsan istemem,” diyecek kadar onurlu ve yürekli bir bilgeydi ve 2400 yıl sonrasına kalabildi. 2900 yıl öncesinden bilge ve Troya’lıların ve Anadolu topraklarının destan yazarı Egeli Homeros, 2700 yıl öncesinde güneş tutulmasını tam bir yıl öncesinden bilen, ve daha sonra Rönesans’ta ve 19.yüzyılda Avrupa’da bilimin temelini oluşturan Miletli yani Egeli gök bilimci, mühendis, felsefeci bilge Thales’te; satranç kent sistemini Milet ve Priene kentlerinde ve daha sonra da İskenderiye’de uygulanan Milet’li mimar Hippodamos’a da “bizden değil” diyenler hangi topraklarda otlamaktadırlar? Sanırım, mimar Hippodamos, eskiyi yıkıp kentsel dönüşüm tatavasını görmüş olsaydı, bir kentin nasıl kurulacağı planını yaratmaktan vazgeçerdi! Coğrafyanın talan edildiği, tuzlu sular ve doğanın köküne kepçeyle dalanlara tanık oldukça, Anadolu adına Eflatun’a bir özür borcumuz var demektir. GÖLGE ETME! Akla gelen ilk örnek: Hitit’lerin Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen topraktan yapılmış boğa heykelleri ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki insan yüzlü, aslan gövdeli ve kartal kanatlı sfenksler: Hem tekniği hem de doğanın yorumu ile çağdan birer anıt; binlerce yıldan beri insan soylarına gülümsüyorlar. Aslında onlar, kurban bayramlarında kovalanıp basket potası yada ağaca asılıp doğranan birer ‘öküz’ değil. Hadi, bir de tarihini doğru koyalım. Tam tamına 4400 yıldan beri varlar. Ya günümüzdeki bizler? Çatalhöyük kazılarında bulunmuş ve ‘dünyanın ilk yu AYDINLIĞIN ÖNCÜLERİ Ana Tanrıça’nın izini süren Efes’in Bereket ve güzellik simgesi Artemis heykeli. Kentin caddeleri, sokakları öylesine karmakarışık ve yorgun ki! Sanki 12 bin yıllık bir zaman diliminde uygarlık adına kimse konup göçmemiş bu topraklardan. Söze, sözcüğe, bilime, sanata düşman bir yalnızlık ta adı anılmayan, anılınca küfredilen bir yakın geçmişe de bu arada not düşelim: Geçmişin mirasını derinden sezip, her yerde gönderme de bulunan ve onurlu bir ulus olma bilincini, halkına aşılayan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yani “ölüm şerbetini düşünmeksizin içen” Anadolu halkını yok saymak ta bilime, tarihe ve bu topraklara armağan edilmiş bir ihanet değil mi? Durmadan bilenen cehaletin kuşattığı bir güruhun dayanılmaz küstahlığı: Franco’nun İspanya’sından Picasso’nun Guarnica tablosu, elbette değil. Yoksa, her yalnızlık kendi kozasında ölümü besler. Ürkütücü olan, hallaç pamuğu gibi atılmış bir coğrafyada ruhsal yapının uçkurunun çözülmesidir. Bilim ve sanatın başkaldırışına bu nedenle ihtiyaç var. Gerçek, bu nedenle insanoğlu gibi yalnız değil; bir türkü söyler gibi olmalı her şey. Yoksa, pek yakında sinemalarda, ‘32 kısım tekmili birden’; “diriye değil ölüye saydılar bizi,” filmini, nasip olursa hep birlikte göreceğiz… KARANLIK ÇAĞLARA MERHABA!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle