Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 TartışmaEditöre Mektup CBT 1464/10 Nisan 2015 NEO LİBERAL BÜYÜME MODELİ TIKANDI Ekonomi Tökezlerken... Yeni Bir Büyüme Modeli Zorunlu Kalkınmayı sadece piyasa güçlerine ve uluslararası finans sermayesine teslim etmek, kaynakların giderek emek yoğun sektörlerde yoğunlaşmasına, sanayinin dışa bağımlılığının artmasına, kaynakların inşaat sektöründe yoğunlaşmasına, bölgesel eşitsizliklerin daha da derinleşmesine, artan işsizlik oranlarına ve sanayisizleşmeye neden oluyor. Bayram Ali Eşiyok düştükleri açmazda olduğu gibi, dış ticaret hadlerinin aleyhlerine gelişmesi sonucunda fakirleşerek büyüme (Bhagwati) sürecine giriyor, bu tuzaktan kaçınmak hedeflenmeli. Bu çerçevede ihracatın yapısının zaman içerisinde çeşitlendirilerek, yüksek katma değer üreten, sermaye ve beceri düzeyi yüksek sektörler temelinde yeniden yapılandırılması gerekiyor. deli yerine, ihracat ile birlikte iç pazarın önemini gözeten ve bu çerçevede görece yüksek ücretlere ve bölüşüm ilişkilerine duyarlı iktisat politikaları hedefleniyor. Yeni büyüme modelinde Türkiye’nin beşeri sermayeye dayalı büyüme aşamasına geçmesi ve eğitim politikasına özel bir önemin verilmesi gerekiyor. Uzun dönemde kalıcı ve nitelikli bir büyümenin temel ögelerinin başında, iyi eğitilmiş, kalifiye bir işgücünün yaratılması gerekiyor. Günümüzde eğitim ve eğitim politikalarına gerekli önemi vermeden nitelikli bir büyümeden söz etmek mümkün gözükmüyor. Yüksek teknolojilere dayalı üretim ve ihracat yapısına sahip ülkelerin deneyimleri incelendiğinde, iyi eğitilmiş bir işgücünün kalkınma sürecinin en temel aktörlerinden birini oluşturduğu görülüyor. Bu bağlamda, eğitim politikasının uzun dönemdeki temel hedefi; her türlü hurafeden uzak, bilimsel düşünme ve sorun çözme kapasitesi gelişmiş, yenilikçi, deneyci ve araştırıcı kalifiye işgücünün yetiştirilmesi gerekiyor. Diğer yandan eğitim politikası oluşturulurken temel bilimlerin öncelikle ele alınması gerekiyor. Piyasa koşullarında Fizik, Kimya, Matematik ve Biyoloji gibi alanlar öğrenciler tarafından tercih edilmiyor ve bu alanlar piyasanın insiyatifine bırakılarak, Türkiye’nin bilimsel üretim kapasitesi giderek aşınıyor. T ürkiye ekonomisinde sanayinin ithalata bağımlılığının artması, düşen ihracat ve hızla yükselen ithalat değerleri yanında, üretim ve ihracatın düşük teknolojilere dayalı gelişmesi ve bunun da giderek yapısal bir nitelik kazanması, düşük tasarruf ve yatırım oranları, üretken sektörlerin başında gelen imalat sanayinin ulusal gelir payında gözlenen aşınma, inşaat sektörünün giderek öne çıkması, büyümenin istihdam yarat İhracata dayalı büyüme modelinin optimal kaynak dağılımına, ithal ikamesinin ise rant kollama (rent seeking) ile verimsizlikle sonuçlandığını ileri süren neoliberal yaklaşımın hiç bir geçerliliği bulunmuyor. Bugün sanayileşmede önemli gelişmeler sağlamış uzak doğu Asya ülkeleri başta olmak üzere, Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı birçok çevre ekonomisinin sistemli bir ithal ikamesi uygulayarak sanayileşmede önemli geliş20. yüzyılda kalkınma sürecinde başarılı olmuş birçok ülke deneyimi meler sağla açıkça göstermektedir ki, dünya ekonomisinin çevresinde yer alan, kısa dıklarını not zamanda az gelişmişlik sorununu aşmak isteyen bir ülkenin, salt piyasa etmek gerekisinyallerine dayalı kaynak tahsis süreci ile bu hedefi gerçekleştirmesi yor. Örneğin olanaklı değil. G.Kore, Kore Başka bir ifadeyle, sanayileşmeye geç katılan (late comer) ve sanayiSavaşı’ndan leşmede önemli gelişme gösteren ülkeler kaynak tahsisinde piyasa yasonra (1950nında, planlamayı da kullanarak karşılaştırmalı üstünlüklerin mantığına teslim olmadı; sübvansiyonlar, ticaret kısıtlamaları, kamu işletmeciliği 53), 1956ve kredi tahsisleri ile piyasaya müdahale ederek kalkınma sürecini yön57’den başlalendirdi. yarak sistemli Kalkınmacı devlet bu süreçte müdahaleci ve yönlendirici oldu, kalkınma bir ithal ikamesüreci devlet ve özel sanayi arasındaki sıkı bir işbirliği sonucunda gersi uygulamaya çekleşti. Sektörel öncelliklere dayalı bir sanayi politikası, seçilen sektörkoyuyor. lerin dış ve iç piyasalarda etkin bir şekilde korunması bu işbirliğinin bir Kalkınmacı uzantısı olarak uygulandı. devletin uyguTürkiye gibi yarısanayileşmiş bir ekonominin son 35 yıllık deneyimi ladığı sanayi açıkça gösteriyor ki, kalkınma sürecini sadece piyasa güçlerine ve politikaları, uluslararası finans sermayesine teslim etmek, kaynakların giderek emek birçok sektörü yoğun sektörlerde yoğunlaşmasına, sanayinin dışa bağımlılığının artdışa açmak için masına, kaynakların inşaat sektöründe yoğunlaşmasına, bölgesel eşitteşvik ederken, sizliklerin daha da derinleşmesine, artan işsizlik oranlarına ve sanayibirçok sektörde sizleşmeye neden oluyor. ise ithal ikamesi uyguluyor. Kaldı ki, ithal ikamesi sanayileşme stratejisi ma kapasitesinin giderek aşınması ve artan yoluyla sanayileşme deneyiminin sadece işsizlik oranları neoliberal büyüme modeliçevre ülkelere özgü bir kalkınma modeli nin tıkandığını ortaya koyuyor. değil. Günümüzün gelişmiş bir çok merkez Türkiye’nin bu büyüme modelinde ısrar ülkesi 19. yüzyıl öncesinde yoğun bir ithal etmesi halinde orta gelir tuzağından kurtu ikamesi uygulayarak sanayileşmede önemli lamayacağını ve 10 bin dolara saplanan gelişmeler sağlıyor ve bugün çevre ekonokişi başına gelir düzeyini aşamayacağını milere “serbest piyasa” altında kalkınmanın özellikle belirtmek gerekiyor. Diğer yandan faziletlerinden söz ediyorlar... dış borçlarda gözlenen dramatik artışa rağYeni büyüme modelinde üretim ve ihramen bunun üretim kapasitesi üzerinde bir catın emekyoğun, düşük teknoloji içerikli artışa neden olmaması da Türkiye ekonomi sektörlere dayalı gelişmesini engellemek sinin bir yol ayrımına geldiğini gösteriyor: için müdahaleci araçların kullanılması Ya mevcut spekülatif yönlü büyüme mode gerekiyor. İhracatları esas olarak teknolinde ısrar edilecek, ya da üretim yapısı, loji içeriği düşük, emek ve kaynak yoğun yüksek teknolojiler temelinde yeniden yapı sektörlere dayanan ülkeler, orta ve uzun landırılarak orta gelir tuzağını aşmış yeni dönemde tıpkı birincil malların üretiminde bir büyüme modeline geçilecek. ve ihracatında uzmanlaşan ülkelerin içine İHRACAT İLE İTHAL İKAMESİ SENKRONİZE PİYASA VE PLANLAMA BİRLİKTE... Neoklasik yaklaşımda, bölüşüm ilişkisinin sermaye lehine gelişmesi durumunda karların ve sermaye birikiminin artacağı varsayılıyor. Bu yaklaşım, ücretlerin maliyet etkisini öne çıkarıyor ve efektif talebin temel ögelerinden birisini oluşturan ücretlerin büyüme ve birikim üzerindeki etkisini dışlıyor. Ancak bu boşluğun Keynesgil yaklaşım ile doldurulduğunu, ücretlerin maliyet etkisi yanında talep etkisine de dikkat çekildiğini belirtmek gerekiyor. Örneğin, Bhaduri ve Marglin’in (postKeynesgil) yaklaşımına göre, yatırımlar/birikim üzerinde kardan ziyade efektif talep etkili oluyor. Bu yaklaşıma göre ücret payının düşmesi kar oranlarını (markup) artırıyor, fakat yatırımların artması şu koşula bağlı bulunuyor: Artan kar payının yatırımlarda yaratacağı artışın, ücret paylarının azalmasıyla ortaya çıkan tüketim azalışından daha yüksek oranda gerçekleşmesi gerekiyor (karçekişli rejim/profitled regime). Başka bir ifadeyle, bölüşüm ilişkisinin karlar lehine değişmesinin yatırımlar üzerindeki olumlu etkisi, iç tüketimin azalmasının yaratacağı talep etkisinden daha büyükse büyüme karçekişli oluyor. Ücretlerin azalmasıyla ortaya çıkacak talep azalışı, karlılığın yaratacağı yatırım artışından daha yüksekse, birikim oranı azalıyor (ücretçekişli rejim/ wageled regime). İhracata dayalı büyüme modelinde dış talep (özellikle dünya ekonomisinin krizde olduğu yıllarda) istikrarlı bir ihracat artışını çoğu kez mümkün kılmıyor ve bu yapı ihracat ile birlikte iç talebin önemine işaret ediyor. Başka bir ifadeyle, ihracata dayalı büyüme modelinde bölüşüm ilişkilerinin karlar lehine değişmesi sonucunda ücretlerin talep etkisi göz ardı ediliyor ve iç pazarın önemi ikinci plana itiliyor. İÇ PAZARI DA GÖZETEN BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİNE DUYARLI POLİTİKALAR EĞİTİM SİSTEMİ SİL BAŞTAN YAPILANMALI... Bu bağlamda yeni büyüme modelinde, ihracata dayalı modelde olduğu gibi ücretlerin salt maliyet etkisi göz önüne alınmıyor, görece yüksek ücretlere dayalı bir işgücü piyasasının talep etkisi de gözetiliyor. Yeni büyüme modelinde ihracat fetişizmi ve görece düşük ücretlere dayalı bir birikim mo Uzun dönemde büyümenin esas kaynağı, teknolojik yeniliklerden kaynaklanan üretkenlik artışlarına dayalı olmalı. Türkiye ekonomisinde sanayi verimliliğinde gözlenen aşınma ve üretkenlik artışının ücret maliyetlerinin gerisinde kalması karları olumsuz etkilerken, sanayi sektöründe kayıt dışı istihdamı (güvencesiz çalışmayı) ve taşeronlaştırmayı gündeme getiriyor. Bu çerçevede sanayi sektörü başta olmak üzere, ulusal ekonominin bütününde üretkenlik artışlarına dayalı yeni bir büyüme modeline geçmek gerekiyor. Sonuç olarak, sıcak para akımlarına dayalı spekülatif yönlü büyüme modelinin tıkanması ile birlikte ihracat artışı yavaşlarken, sanayide üretkenlik düşüyor ve işsizlik oranları artıyor. Türkiye ekonomisinin geldiği bu noktada, yüksek katma değer üreten, üretkenlik artışlarına dayalı, teknoloji içeriği yüksek, imalat gibi ticarete konu olan sektörler temelinde yeni bir büyüme modeline geçmek gerekiyor. Ulusal ekonominin tasarruf ve yatırım oranlarını aşındıran, kaynakların giderek inşaat gibi sektörlerde yoğunlaşmasına neden olan, ranta ve dış borçlanmaya dayalı mevcut büyüme modelinde ısrar edilmesi durumunda Türkiye ekonomisinin yeni krizlere gebe olduğunu ısrarla belirtmek gerekiyor. ÜRETKENLİĞE DAYALI BÜYÜME