01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EkonomiBilim CBT 1460/13 Mart 2015 7 Kalkınmanın Omurgası: Bilim ve Teknoloji Politikaları Bilim ve teknoloji politikalarının gündeme gelmesi esas olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda önem kazanıyor. Türkiye’de planlı döneme kadar bilim ve teknoloji politikaları sistematik ve ciddiyetle üzerinde durulan bir olgu olarak belirlenmiyor. Planlı dönemle birlikte, bilim ve teknoloji politikası Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (19631967) yer alıyor ve TÜBİTAK’ın kurulmasına karar veriliyor. sanayi ve teknoloji geliştirme çabalarını büyük ölçüde engelliyor ve çevre ekonomilerin teknoloji geliştirmede ve kalkınma çabalarında daha fazla gelişmiş merkez ülkelere bağımlı olmasına neden oluyor. Bayram Ali Eşiyok [email protected] B ilim ve teknoloji retoriği 1980’lı yıllar ile birlikte yeniden hız kazanıyor. Bu çerçevede bilim ve teknoloji politikaları konusundaki en önemli gelişme 1983’de Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) kurulması oluyor. Türkiye’nin ilk bilim politikası belgesi olarak kabul edilen Türk Bilim Politikası, 19832003 yayımlanıyor. Bunu Türk Bilim ve Teknoloji Politikası:19932003 ve Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi...gibi bir dizi çalışma izliyor. Ancak, ne yazık,bu projeler iyi hazırlanmış ancak kâğıt üzerinde kalan belge olma işlevlerini aşamıyorlar. Türkiye gibi henüz kendi teknolojisini üretme yeteneği kazanamamış, yarısanayileşmiş bir ekonomide kalkınma politikalarını bilim ve teknoloji politikalarına indirgemek mümkün. Sanayileşmeye geç katılan (late comer) ve sonradan önemli gelişmeler kaydeden Yeni Sanayileşen Ülkelerin (NICs) kalkınmasında bilim ve teknoloji politikaları merkezi bir işlev görüyor. Gelişmiş ülkeler tarafından üretilen teknolojilere yetişmek için Kore ve diğer yeni sanayileşen ülkelerin bilim ve teknoloji politikaları temel olarak şu aşamalardan oluşuyor: Öncelikle gelişmiş ülkeler tarafından üretilen teknolojiler direkt dış yatırımlar (FDI), lisans anlaşmaları ve sermaye mallarının ithalatı gibi kanallar ile transfer ediliyor. Sonraki aşamada ise aktarılan teknolojiler öğrenilip özümseniyor. Öğrenilip özümsenen teknolojiler yayılıyor (spillover), sonradan bu teknolojiler bir üst düzeyde yeniden üretilerek ekonomiye içselleştiriliyor. Oysa Türkiye teknolojiyi ekonomik kalkınmaya içselleştiremiyor ve teknoloji ile sanayileşme arasındaki ilişkileri gözeten politikaları hayata geçiremiyor. teliğinde yapacağı köklü dönüşümlerle yakından ilgili olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda, eğitim politikasının uzun dönemdeki temel hedefi; her türlü hurafeden uzak, araştırıcı, bilimsel düşünme ve sorun çözme kapasitesi gelişmiş kalifiye işgücünün yetiştirilmesi gerekiyor. Diğer yandan eğitim politikası oluşturulurken temel bilimlerin öncelikle ele alınması gerekiyor. Piyasa koşullarında fizik, kimya, matematik ve biyoloji gibi alanlar öğrenciler tarafından tercih edilmiyor ve bu alanlar piyasanın insiyatifine bırakılarak, Türkiye’nin bilimsel üretim kapasitesi giderek aşınıyor. Teknoloji aysbergin görünen boyutu ise, temel bilimlerdeki gelişmeler aysbergin görünmeyen, teknolojik gelişmeyi önceleyen asli unsurlarını oluşturuyor. TÜRKİYE SANAYİSİZLEŞİRKEN TEKNOLOJİDE ATILIM BEKLENİR Mİ? Günümüzde Türkiye gibi yarısanayileşmiş bir ekonominin teknoloji üretmesi önünde uluslararası konjonktürel kısıtlar yanında yapısal kısıtlar da bulunuyor. Başka bir ifadeyle, ne kadar iyi hazırlanmış bilim ve teknoloji politikalarına sahip olunursa olunsun, bunların haya nük ArGe faaliyetleri ile teknolojide atılımlar, yenilikler geliştirmek güç gözüküyor. Bu çerçevede ülkelerin ürettikleri bilimsel ve teknik makale sayısına ilişkin gösterge incelendiğinde, Türkiye’nin son derece olumsuz bir konumda olduğu anlaşılıyor. Hiç kuşkusuz bunun temel nedeni mevcut eğitim ve öğretim sisteminin nitelikli insan yetiştirememesinden kaynaklanıyor. “Her kente bir üniversite açmak” içi boş bir retorikten öte gitmiyor. Eğitim ve öğretimdeki mevcut sorunlara rağmen iyi yetişmiş beyinler imkânlar yakaladıklarında göç ediyor. Ülkelerin teknoloji üretme ve yenilik (inovasyon) kapasitelerinin bir göstergesi olarak kullanılabilecek ARGE/GSYH oranına göre ülke Seçilmiş Gelişmekte Olan Büyük Ekonomilere İlişkin Bilim ve Teknoloji Göstergeleri Brezilya Yüksek teknoloji ihracatı (Milyon $) ARGE/GSYH (%) Triadic patent sayısı Bilimsel ve teknik makale sayısı Yüksek teknoloji ihracatı/imalat sanayi ihracatı (%) 8,820 1.21 13,148 10.5 Çin 505,646 1.84 1,851 89,984 26.3 12,434 0.81 22,481 6.6 Kore Meksika Türkiye 1,979 0.86 40 8,328 1.8 121,313 44,013 4.04 2,878 25,593 26.2 0.43 14 16.3 ANAHTAR KAVRAM: EĞİTİM Uzun dönemde kendi teknolojisini üretebilme kapasitesini hedefleyen bir bilim ve teknoloji politikasının olmazsa olmaz ögelerinin başında, iyi eğitilmiş, kalifiye bir işgücünün yaratılması gerekiyor. Günümüzde eğitim ve eğitim politikalarına gerekli önemi vermeden bilim ve teknolojide gerekli başarım sağlamak neredeyse imkânsız gözüküyor.Teknolojide önemli başarımlar sağlayan ülkelerin sanayileşme deneyimleri incelendiğinde, iyi eğitilmiş, çalışkan ve disiplinli bir işgücünün kalkınma sürecinin en temel aktörlerinden birini oluşturduğu görülüyor. Başka bir anlatımla, Kore ve diğer Asya Pasifik ülkelerinin kalkınmasını önceleyen temel gelişmelerin başında, yüksek üniversiteleşme oranı ve temel eğitime verilen önem geliyor. Türkiye’nin kalkınma sürecinde “sıçrama” gerçekleştirebilmesi ve gelişmiş ülkelere yakınsamasının ancak beşeri sermaye düzeyinin ni Türkiye gibi sanayileşmeye geç katılan (late comer) ekonomilerinin küresel ekonomi koşullarında teknoloji üretme imkânlarının 1960’lı ve 1970’li yılların görece uygun iklimine göre daha elverişsiz koşullar içerdiğini belirtmek gerekiyor. 1960’lı ve 70’li yıllarda birçok Yeni Sanayileşen Ülke (NICs) gelişmiş ülkeler tarafından üretilen teknolojilere yetişmek için “tersine mühendislik” (reverse enginnering) yoluyla yabancı ürünlerin taklidini yaptıkları, sanayileşmenin ilerleyen aşamalarında ise yaratıcı taklide yönelerek, taklit ürünleri yeni özellikleriyle ürettikleri biliniyor. Oysa günümüz dünyasında teknoloji serbestçe alınıp satılan bir mal olmaktan çıkmış, fikri mülkiyet haklarının kullanımı gelişmiş ülkelerce kısıtlayıcı düzenlemelere bağlanmıştır. Başka bir ifadeyle, yeni sanayileşmiş ülkelerin savaş sonrası kalkınmanın altın çağında kullandıkları “taklit”, “kopya” ve “tersine mühendislik” ile teknoloji transferi edinimleri önünde önemli kısıtlamalar bulunuyor. Uruguay Görüşmeleri sonucunda imzalanan Ticarete Konu Olan Fikri Haklar Anlaşması (TRIPS) ile birlikte teknoloji ile ilgili konularda korumacı (kısıtlayıcı) düzenlemelere gidilerek çevre ekonomilerinin daha da olumsuz etkilenecekleri uluslararası bir çerçeve oluşturulmuştur. TRIMS’de (Ticaretle Bağlantılı Yatırım Tedbirleri Anlaşması) tıpkı TRIPS gibi çevre ülkelerin sanayileşmesini kısıtlayıcı ögeler içeriyor. TRIMS ile ticaret kurallarını ülkeler arasında ayrımcılıktan kaçınma ilkesinden (eski Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasının “en çok kayrılan ülke” ilkesi) “ticaret ve yatırımda sapmalardan kaçınma” ilkesine doğru kaydırılması oluşturuyor. GATS ise ülkelerin kendi ulusal hizmet (başta eğitim ve sağlık gibi beşeri sermayenin niteliği ile ilgili alanlar başta olmak üzere) pazarlarını yabancı yatırımlara açmayı ve yabancı yatırımların etkinlikleri üzerindeki kamusal düzenlemeleri sınırlayıcı ögeler içeriyor. Kısaca, bu üç anlaşma hükümetlerin yerli ULUSLARARASI KISITLAR Kaynak ve Notlar: Patent verileri OECD veri tabanından, diğer göstergeler ise World Bank veri tabanından hareketle oluşturuldu. Triadicpatent; Avrupa Patent Ofisi (EPO); ABD Patent ve Marka Tescili Ofisi (USPTO) ve Japon Patent Ofisinde (JPO) dosyalanmış patentlere verilen isim olarak tanımlanmaktadır. 1.3. ve son satırda yer alan değerler 2012 yılına, 2. Ve 4.satırdaki değerler 2011 yılına ait. ta geçirilmesi önünde uluslararası işbölümünün Türkiye gibi çevre ekonomilere biçtiği rolün açmazları bulunuyor. Dünya sistemine düşük katma değer ürünlerle eklemlenen Türkiye’nin sanayisi giderek dışa bağımlı hale gelip yerli üretimi tasfiye olurken teknolojide atılımlar yapmasını beklemek anlamlı gözükmüyor. Başka bir ifadeyle, sanayi politikalarının en temel bileşenlerinden birini oluşturan teknoloji politikalarını sanayinin içerisine sürüklendiği açmazlardan ayrı düşünmemek gerekiyor. Ekonomik kalkınma/sanayileşme olmadan yapılan ArGe harcamaları ya da uluslararası yayın sayısı içi boş istatistiklerden öte bir anlam taşımıyor. BÜYÜK EKONOMİLERDE BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ Türkiye ile birlikte seçilmiş gelişmekte olan altı büyük ekonomiye ilişkin bilim ve teknoloji göstergeleri incelendiğinde, Türkiye’nin söz konusu ülkeler arasında hiçte parlak olmayan bir yerde bulunduğu görülüyor. Patent, bir buluş sahibinin buluşunu sahiplenme ve kullanma hakkı olarak tanımlandığında, patent verileri (göstergesi) teknolojinin en temel göstergelerinin başında geliyor. Seçilmiş gelişmekte olan büyük ekonomilere ilişkin “triadic patent sayıları” incelendiğinde, Türkiye 40 adet patent sayısı ile Meksika’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Kore’nin triadic patent sayısı 2.878 adet ile diğer gelişmekte olan ekonomilerden önemli ölçüde farklılaşıyor. Bu sonuç, Güney Kore’nin 1960’lardan günümüze bilim ve teknolojide sağaldığı sıçramanın arkasındaki dinamiği özetliyor. Teknolojik gelişmeyi önceleyen gelişmelerin başında özellikle temel bilimlere yönelik eğitim faaliyetleri önem kazanıyor. Bilimsel faaliyetlerle desteklenmeyen, salt uygulamaya dö lerin pozisyonları irdelendiğinde, söz konusu rasyoya göre Kore %4.04 oranı ile ilk sırada yer alıyor. Kore’yi %1.84 oranı ile Çin izlerken, Türkiye %0.86 oranı ile Hindistan ile benzer bir yapı gösteriyor. Ülkelerin ileri teknoloji içerikli ürün ihracatları incelendiğinde, Çin yaklaşık 506 milyar dolar ihracat ile gelişmekte olan büyük ekonomiler arasında istisnai bir başarım ortaya koyuyor. Böylelikle Çin’in düşük teknolojiye dayalı üretim yaptığı efsanesi Dünya Bankası verileri tarafından yalanlanmış oluyor. Çin’den sonra ileri teknoloji ihracatı en yüksek ülke olarak Güney Kore öne çıkıyor. 2012 yılı değerlerine göre Kore’nin ihracatının yaklaşık 121 milyar dolar bölümü ileri teknoloji içerikli ihracat ürünlerinden oluşuyor. İleri teknoloji içerikli ürün ihracatı göstergesine göre Türkiye gelişmekte olan büyük ekonomiler arasında 2 milyar doların altındaki ihracat değeri ile son sırada yer alıyor. Ülkelere ilişkin ileri teknoloji içerikli ürün ihracatının toplam imalat sanayi ihracatı içerisindeki payını gösteren bulgular incelendiğinde ise Türkiye % 1.8 oranı ile son derece yetersiz bir performans sergiliyor. Oysa söz konusu oran Güney Kore’de %26.2 ve Çin’de %26.3 oranında bulunuyor. Sonuç olarak, Türkiye’de bilim ve teknoloji politikalarına ilişkin birçok değerli doküman olmasına karşın bunları uygulamaya aktarılamamış, tarihin tozlu raflarında yerlerini alan değerli dokümanlar olarak görmek gerekiyor. Zira sorun sadece değerli dokümanlar hazırlamakla olmuyor, bu dokümanları uygulayacak bir iradeye ve bunun da ötesinde finansal birikim rejiminin yarattığı tahribatları onaracak, kalkınmanın ve sanayileşmenin toplumsal bir hedef olarak belirlendiği bağımsız iktisat politikalarına bağlı yeni bir paradigmada aramak gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle