17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma olabilir. Dinler ya da yönetimsel görüşler, siyasal oluşumlar, çağdaş öğretiler hep insanların daha iyi insan olması, insanlığa daha yararlı bireyler olması için çaba gösterir, yöntemler geliştirirler. Ana erekleri, vicdanlı ve kendisi ile toplumu arasındaki ilişki dengesini iyi kurmuş bireyler yetiştirmektir. Aynı toplum ve ekindeki farklı kişiliklerin ahlak anlayışı da doğal olarak farklı olacaktır. İyi ahlaklı ya da kötü ahlaklı (ahlaksız) bir insandan söz edildiğinde, o insanın dindar, anamalcı, toplumcu ya da özgürlükçü olup olmadığı değil, toplum ya da insanlık tarafından onaylanan davranışları gösterip göstermediği anlatılmak istenmektedir. Bu da bireyin davranışlarını belirleyen kişilik durumunu yansıtır. Yedisinde ne ise yetmişinde de o olduğu kişilik. Daha doğuştan anne ve babadan gelen genler aracılığıyla yarı yarıya belirlenmiş olan kişilik. Kişiliğin diğer yarısı da ailesel ve toplumsal etkileşimler aracılığıyla belirlenecektir. CBT 1460/13 Mart 2015 19 HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz [email protected] ilişkilerde sorun yaratan kişilik bozukluğundan söz edilir. KİŞİLİKLER HAKKINDA NE BİLİYORUZ? İnsanlar arasındaki ilişkilerde kişilik özelliklerinin önemi ortada iken ne yazık ki kişilikler hakkındaki bilgimiz ya da ilgimiz çok azdır. Başkalarının inançları, siyasal görüşleri, sınıfları, meslekleri, kimlerden oldukları hep konuşulur, ilgi alanı olur da onların kişilik özellikleri pek umursanmaz. Oysaki ilişkilerimizi zorlayan da kolaylayan da kişiliklerimizdir. Aynı siyasal görüşe ya da aynı gruba bağlı olan kişilerin farklı davranabildikleri, aynı olay karşısında farklı tepkiler verebildikleri hepimizce gözlenen olaylardandır. Aynı dine inanan insanların bile dinle ilgili yorum ve yaşantıları, davranışları farklı olabilmektedir. Bir kişi A siyasi görüşündendir ama çok dürüsttür, çalışkandır, özgecidir, saygılıdır, adaletlidir, vicdanlıdır. Başka bir kişi yine A siyasi görüşündendir ama tembeldir, başkalarının emeğini sömürür, saygısızdır, bencildir, çıkarcıdır, hırsızdır, kendi grubunu önceler, vicdansızdır. Şimdi siz aynı siyasi görüşten ya da aynı dinsel gruptan olduğunuz için ikinci örnek kişiyle beraber çalışmak ister misiniz? Ya da o özelliklere sahip birisini aynı görüştensiniz diye işe alır mısınız? Onun olumsuz kişilik özelliklerini değiştirme çabası içerisine girmesini beklemez misiniz? İnsanları dinleriyle, siyasal görüşleriyle ya da budunsal kökenleriyle tanımak kolay olurken, kişilikleriyle tanımak için aynı ortamda bir süre çalışmak, birlikte zaman geçirmek gerekebilmektedir. Kişiliğimizi oluşturan olumlu özellikler genelde toplum tarafından bilinir, desteklenir ve beslenir. Olumsuz kişilik özellikleri ise ne yazık ki çoğu kişi tarafından fark edilmez, bu nedenle de farkına varmadan pekiştirilebilir bile. Çevremizdeki bazı kişilerin neden hep sorun çıkardığını bu olumsuz kişilik özelliklerini gözlemleyerek anlayabiliriz. Olumsuz olan özellikler de aslında insan olmayla ilişkilidirler, atalarımızdan getirdiğimiz özelliklerdir, kuşkusuz yaşamın belli bir anında yararları vardır. Ancak bu olumsuz özellikler bazı kişilerde kümelenip kişilik yapısını önemli oranda belirlemişlerse bu durumda, Bir insanın dindarlığı ya da siyasal görüşü kendisinedir, onun başka insanların mutluluğu ya da mutsuzluğu üzerine bir etkisi yoktur. Ancak dindar birisinin aynı zamanda değertanımaz (antisosyal) kişilik bozukluğu varsa ne yaparsınız? Değertanımaz kişilik, dini ya da siyaseti kendi çıkarları için kullanmayacak mıdır? Dinsel ya da siyasal ilkelerinden dolayı yalan söylemekten geri durabilecek midir? Özsever (narsist) kişilikli bir dindar ya da siyasetçi, hep kendisinin hak ettiğine olan inancıyla başkalarının hakkını kolayca çiğnemeyecek midir? Özsever kişinin dindar ya da A siyasi görüşünden olması (öğretileri bunun tersini buyurmakla birlikte) o kişinin başka insanları kullanmasını, emeklerini sömürmesini engelleyebilecek midir? Din ya da siyaset adına konuştukları zaman, bu kişilerin ne kadar kendileri için, ne kadar dinleri ya da siyasal görüşleri için konuştuklarını nasıl bileceksiniz? Ne yazık ki bunun bir ölçütü yoktur ve kişisel çıkarların ne denli işin içinde olduğunu ancak sonucu görünce anlarsınız. Takıntılı (obsesif kompulsif) kişiliği olan bir idareciyi düşünün. Sürekli kurallar koyan, planlar yapan, toplantı için bile ön toplantı yapan böyle bir kişi ile birlikte ayrıntılarla boğuşup durduğunuz bir seri projeyle ömrünüzün geçtiğini fark ettiğiniz zaman çok geç olmayacak mıdır? Gösterişçi (histriyonik) kişiliği olan bir meslektaşınız her açıdan sizin önünüze geçmek için abartıcılık ve ayartıcılık sanatını sergilediği zaman ne yapacaksınız? Kuşkucu (paranoid) bir arkadaşınız sürekli olarak başkalarına güvensizliği size aşılamayacak mıdır? Ya delişmen (şizotipal) bir arkadaşınız varsa? Sizi büyüsel bir dünyanın eşiğinde dolaştırmayacak mıdır? Delişmen bir kişinin televizyon ekranlarında astroloji ya da falcılık programlarıyla insanlara büyüsel açıklamalar yaparak yanlış yönlendirmelerde bulunmasına nasıl engel olabileceksiniz? DİNDAR DEĞER TANIMAZ OLUNCA Kurbağanın Haşlandığı Tencere • Halkla siyasetçiler arasında işbölümü vardır: Siyasetçi sorumluluğu taşır, halk cezasını çeker. • Şu «kim olursa olsun» lafına çok kızıyorum. Sen kim oluyorsun da söylüyorsun bunu! • Faşizmlerden önce kavramları vardır ve bunlar etkisizleştirmelidir. • Önceden görmek telaşından önümüzü göremez olduk. • Ne uğruna, hangi nedenle olursa olsun, öldürmemeyi başardığımızda gerçek uygarlığımız başlayacak! • Adaletin iki yardımcısı var: İkame Adaletle İlahi Adalet... • Eşit ve daha çok özgürlük yolunda atılan her adım devrimseldir. Devrimci bu yolda bu adımları atan kimsedir. • Öldürmeyi ölmek sanmayın. • «Savaştan sonra saat altıda U Kalicha’da buluşalım» der Şveyk arkadaşına. Umut, inanç böyle bir şey olsa gerek. • Vergi devletin sattıklarının fiyatıdır. Onun satmadığı şey yoktur. Korku dahil. • Deli Dumrul Devlet! • İncelikleri yitirmek barbarlığın giriş kapısıdır. • Önce emekçilerin hakkını bir verin, sonra batan batsın, bakalım. Göreceksiniz ki, batmayacak yeni bir düzen kendiliğinden doğacaktır. • İşçinin, emekçinin vatanı olur. Nedeni çok açıktır. Sermayenin olmaz. Onun da nedeni açıktır. İnsan sermayeye kul kılınmazsa, onu vatanına yararlı kılabilir. Kurbağanın haşlandığı tencerede bakalım neler var? 1) Doğru işleri kendi çıkarlarına uydurarak yapmak, 2) Tepki törpülemek 3) Seçmenlerden büyük bir sadaka(t) kitlesi oluşturmak, 4) Tüm parti örgütünü güçlü bir çıkar ağıyla örmek, 5) Her önemli parti üyesini bir şantaj konusuyla bağlamak 6) Sermayeyi ve basını tutsak almak, 7) Memurların hukuksal güvencelerini çürütmek 8) İşçileri sendikasızlaştırmak, 9) Halkı Diyanetle endoktrine etmek, 10) Yargıda Orduda ve Üniversitelerde aynı yöntemleri uygulamak... Çözüm sürecinin on maddesi şöyleydi: 1. Demokratik siyasetin içeriği ve tanımında ortak ilkeler, 2. Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutları, 3. Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik gerekleri 4. Demokratik siyasetin devlet ve topluma ilişkisi, 5. Çözüm sürecinin sosyo ekonomik boyutları, 6. Çözüm sürecinin yol açacağı yeni güvenlik yapısı 7. Kadın kültür ve ekolojik sorunların çözümleri, 8. Kimlik kavramı ve tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu, demokratik ve eşik mekanizmaların geliştirilmesi, 9. Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçüler ile tanınması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması, 10. Bütün bu demokratik hamleleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa... Görülüyor ki, bunlar demokrasi kuramları bağlamında bitmez tükenmez bir tartışmanın başlıklarıdır. Barajlı bir TBMMınin görüşeceği ve yasalarla çözeceği konular değildir. Hükümetlere, taraflara bırakılacak şeyler de değildir. Bu on maddenin normatif içerik kazanabilmesi için yeni bir anayasa, bu anayasanın etik ve sosyolojik geçerlilik kazanabilmesi için de barajsız bir seçimle oluşmuş bir meclis gereklidir. Seçime girecek partilerin hiç biri barajı önemsemiyor. Hatta çoğu durumdan hoşnut bile sanki! Hepsi iktidara gelip işgüzârlık etmek hevesinde. Halkın ne düşündüğü, ne istediği umurlarında değil. Onu işten uzak tutmaya bakıyorlar. Tüm bunların aksini isteselerdi, barajı kaldırmak ve yeniden seçime gitmek için birleşirlerdi. Barajsız yeni bir seçimle halk asli kurucu meclisini seçer ve yeni Anayasaısını onaylardı. Türkiye’yi kullanmak istiyorlar. Türkiye’nin elinden neyi varsa almak istiyorlar. Bu çok açık. Buna karşı yapılacak tek şey Türkiye Cumhuriyeti’ni tüm çağdaş ve temel ilke ve değerleriyle korumak ve savunmaktır. Yapacağımız ilk şeyse, bu ilke ve değerleri bilmek, onların bilincinde olmaktır. Bunda pek çok eksiğimiz bulunduğunu bilmekle de başlamalıdır. KİMLİK DEĞİŞİR, KİŞİLİK KALICIDIR Bilinçli bir toplumun bireylerinden beklenen, kişileri dinsel ya da siyasal görüşleriyle, budunsal kimlikleriyle değil, davranışları yani kişilikleri ile değerlendirmeleridir. Kimlikler değişebilir, ama kişilikler kalıcıdır ve ilişkileri belirleyici gücü kimliklere göre daha fazladır. İnsan olmanın getirdiği özellikler, duygusal yanlarımız seçimlerimizde kimlikleri ön plana çıkarma eğiliminde olabilir. Ancak gerçekçi ve yararlı seçim kişilikli bireylere öncelik tanımayı gerektirir. Kişilikli olmayı önceleyen akılcı kararlarımıza zamanla duygusal yanımızın da katıldığını görme şansımız vardır. Kimliği önceleyerek kişiliği bozuk bireylere öncelik tanımışsak, ne yazık ki duygusal yıkımı yaşamak daha büyük bir olasılıktır. Çevremizdeki insanları bir de kişilikleri ile değerlendirirsek daha sağlıklı ilişkiler geliştirme şansımız olabilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle