17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Son Araştırmalardan CBT 1460/13 Mart 2015 Pasifik serinliği, küresel ısınmayı yavaşlatmış İklim değişimine rağmen son 15 yıl içinde küresel sıcaklıklar hemen hemen hiç artmadı. Amerikalılar, bunun nedenini okyanuslarda aramak gerekir diyor. Yeni bir sıcaklık artışı en geç 20 içinde bekleniyor. Bazı uzmanların sözünü ettikleri “iklim değişimi arası”na inanmayan Byron Steinman, ısınmanın sadece yavaşladığını söylüyor. Minnesota Üniversitesi iklimbilimcisine göre bu yavaşlama, Pasifik okyanusundaki yüzey sıcaklığının düşük olmasından kaynaklanıyor. Science dergisinde yayımlanan araştırma yazısında, Pasifik ve Atlantik’teki sıcaklık oynamalarının (osilasyon) iklim değişiminin etkilerini güçlendirebildiğini veya zayıflatabildiğini söylüyor. “Bu soğuk ve sıcak evreler birkaç yıl devam ediyor ve küresel sıcaklıklarının, modellerle öncelendiği kadar çabuk yükselmediğini gösteriyorlar.” Özellikle de 20.yy’ın ilk yarısında Atlantik’teki sıcaklık oynamalarının iç faktörlerle belirlenmiş olması, yani dünya denizlerindeki enerjide görülen doğal dalgalanmalarla, dikkat çekici bulunuyor.. 20.yy’ın ikinci yarısında yine denizlerin yüzey sıcaklıklarına etki yapan güçlü dış faktörler ortaya çıkmış. Öncelikle volkanik ve endüstriyel aerosoller. Geçmişteki iklim araştırmalarında bunlar dikkate alınmadıkları için tahminler ve simülasyonlar hatalı yapıldı. Fakat güncel iklim tahminleri yine de tamamen yanlış değil diyor Michael Mann. Mann, düşük sıcaklıkların devam edeceğini ancak bu durumun değişeceğine de kesin gözle bakıyor: bu ısınma da yüzey sıcaklıklarının artmasına neden olacak. lı koşullarda tutarak, proteinlerin, farklı genetik bilgilere göre ne şekilde üretildiklerini inceledi. Farklı gruplar 13, 18, 23, ve 29 derece sıcaklıkta tutulmuş. 18 derece sıcaklıkta aralarında neredeyse hiçbir farklılık görülmemiş. Binlerce gen incelenmiş, sadece yüzde 1,2’lik bir fark saptanmış. Oysa bu fark 29 derecede neredeyse yüzde 33’e çıkmış. Bu şu demek: 18 derece sıcaklıkta güçlü bir şekilde kanallaşmış durumdalar, yani genetik açıdan kendilerini en iyi hissediyorlar. Sinekler strese girdiklerinde gen ekspresyonu üzerinde farklılıklar görünmeye başlıyor ve diğer zamanlarda gizli kalan mutasyonlar görünür hale geliyor. Amerikalı araştırmacı Greg Gibson’a göre, bu sonuçları insan için değerlendirecek olursak, göç, beslenme biçimi, sigara içimi, hava kirliliği ve psikolojik baskı gibi faktörler, kanallaşmayı engelliyor. Alzheimer ve Parkinson için yeni cilt testi Meksikalılar, Alzheimer ve Parkinson hastalıklarının tanısında yardımcı olacak yeni bir cilt testi geliştirdiler. San Luis Potosi Üniversitesi araştırmacılarına göre ciltten alınan küçük bir örnek, bu hastalıklarda beyinde biriken proteinleri gösteriyor. Bu hastalıklar için bugüne kadar güvenirli bir test bulunmuyordu. Hastalık ilk semptomların ortaya çıkmasından yıllar sonra kendini gösterebiliyor. Bilim bu yüzden tanı olanakları bulmaya çalışıyor. Çünkü ancak erken tanı sayesinde beynin hasar görmesi ve bellek yetisinin zayıflaması önlenebilecek. Araştırmacılar bu yüzden bedende, bu hastalıklarla ilgili ipucu verebilecek biyolojik işaretleri arıyor. Bunlar kandaki veya soluktaki moleküller olabilir. Fakat Ildefonso RodriguezLevya ve ekibi cilde odaklandı. Parkinson hastalığından ölenler üzerinde yapılan incelemeler, beyindeki protein birikimlerinin ciltte de bulunduğunu gösterdi. Yeni çalışmanın hedefi, aynı şeyin hayatta olan hastalar için de geçerli olup olmadığını bulmaktı. Araştırmaya 65 kişi katıldı. 53’ünde Alzheimer, Parkinson veya başka bir demans hastalığı bulunuyordu. 12 kişiyle bir kontrol grubu oluşturuldu. Tüm katılımcıların kulak arkasındaki deride küçük bir biyopsi yapıldı. Örneklerde her şeyden önce Tau ve alfa sinüklein proteinleri arandı. Araştırmaya katılan 20 Alzheimer ve 16 Parkinson hastasının cilt örneklerindeki iki proteinin oranı da yüksek çıktı. Sirkesineği ve insan: Farklı türlerin temsilcilerindeki genetik dona nımlar birbirinden fark lı olabiliyor. Kısa bir süre önce, bu varyantların her zaman tamamen belirgin olarak etkinleşmediğini fark ettik diyor Viyana Veterinerlik Üniversitesi, Popülasyon Genetiği Enstitüsü’nden Christian Schlötter. Bir çok soruyu beraberinde getiren bu fenomenlere, bilim insanları “kanallaşma” diyor. “Kanallaşma” mekanizmaları, olası zararlı mutasyonlardan koruyor. Araştırmacılar deneyler sırasında genetik açıdan çok farklı olan Semerkant ve Oregon sirkesineği soylarını fark Hangi durumlar ‘istikrar’ı bozuyor? Yetersiz uyku sağlıklı değil ve diyabet gibi hastalıklara yol açar. Fakat şimdi çok fazla uykunun da zararlı olabileceği görüldü. Sekiz saatten fazla uyuyanlarda inme riski çok daha yüksek. Cambridge Üniversitesi’nde Yue Leng ve ekibi, çok fazla uyuyanlarda, günde 68 saat uyuyanlara kıyasla, inme riski yüzde 46 daha yüksek diyor. Araştırmacılar yaşları 42 ila 81 arasında değişen 10.000 kişinin verilerini değerlendirdi. On yıl kadar devam araştırma çerçevesinde dört yılda bir uyku alışkanlıkları soruldu. On katılımcıdan yedisi günde en fazla sekiz saat uyuduğunu, on kişiden biri ise daha uzun uyuduğunu söylemiş. Araştırma süresi içinde 346 kişi inme geçirmiş. Ortalama bir uyku çekenlerde inme geçirenlerin sayısı çok daha düşük. Çok fazla uyuyanlarda inme riski dört misli fazla. Uykunun fazlası da zarar İki sürpriz yıldız kümesi Brezilyalı astronomlar galaktik diskin dışında, normalde hiçbir yıldızın oluşmadığı yerde iki genç yıldız kümesi buldu. Keşif bu bölgenin sanıldığı kadar ıssız olmadığını gösteriyor. Yıldızların bildik doğum yerlerinden bu kadar uzakta nasıl oluştukları henüz bilinmiyor. Samanyolumuz genel olarak bir disk biçiminde. Galaktik merkezden dışarı doğru spiral kollar uzanır. Bu spiral kolların içindeki gaz bulutlarında doğan yıldızlar büyük yıldız kümeleri oluşturur. Oysa galaktik diskin üzerinde ve altında kalan bölgelerdeki yıldızlar, birkaç “kaçak” dışında göreceli olarak çok enderdir. Bugüne kadar ki tahminlere göre bu bölgelerde yeni yıldızlar doğmuyor bile. İşte bu nedenle Federal Rio Grande do Sul Üniversitesi’nden Denilso Camargo ve ekibinin son keşfi büyük bir sürpriz oldu. NASA uzay teleskopu WISE’ın verilerinde galaktik diskin dışında, birkaç bin ışık yılı uzaklıkta gaz bulutları görülüyordu. Astronomlar bu bulutların içinde yeni doğmuş yıldızları barındıran iki küme buldu. İki yıldız kümesi Camargo 438 ve 439 olarak isimlendirildi. İçinde bulun dukları gaz bulutu HRK 81.477.8, tahminlere göre iki milyon yıl yaşında ve Samanyolu düzleminin altında 16.000 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Çalışmamız galaksimizin çevresindeki bölgenin sandığımız kadar ıssız olmadığını gösteriyor. Peki bu alışılmadık yerde yeni yıldızlar nasıl oluşuyor? Camargo ve ekibi iki olası açıklama getirdi. İlki “baca modeli”. Buna göre süpernova patlamaları gibi gibi olağanüstü olaylar, galaksinin dışına gaz savurmuş olabilir. Bu malzemenin bir kısmı galaktik diske geri yağdığı zaman da yeni yıldızların oluşabileceği kadar yoğunlaşmıştır. İkinci senaryoda gerekli kuvvetler Sa manyolu’muzun dışına ait. Komşu galaksimiz, yani Macellan bulutları ile karşılıklı etkileşim bundan sorumlu olabilir. Komşu galaksimiz, Samanyolu’ndan çıkan gazları, bulut haline gelecek kadar savurmuş ve iyice yoğunlaştırmıştır. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] Emülgatörler şişmanlatıyor ve hasta ediyor Karışmayan sıvıları homojen hale getiren ve çok sayıda gıda ürününde bulunan emülgatörler (soya lesitini) şişmanlığa ve bağırsak iltihaplarına neden oluyor. Hayvan deneyleriyle ortaya çıkan bu sonucun insanlar için de geçerli olup olmadığı araştırılacak. Dondurma, şekerleme türü yiyeceklerde ve birçok gıda ürününe katılan emülgatörler sıvıları kıvamlı hale getiriyor (Nature). Araştırma çerçevesinde üç farklı fare tipi test edildi. Birinci grup bağırsak hastalıklarına karşı genetik yatkınlık gösteriyordu. İkinci grupta bağırsak bakterisi bulunmazken üçüncü grup değişimden geçirilmemiş farelerden oluşuyordu. Üç grup, 12 hafta boyu içtikleri emülgatör içerikli suya farklı reaksiyon gösterdi. Birinci gruptaki farelerin bağırsak iltihabına yakalanma riski yüzde 40’tan yüzde 80’e çıkmış. Bakteri taşımayan fareler, bu maddeyi alan farelerin bağırsak florası aşılandıktan sonra reaksiyon göstermişler ve bunlarda da benzer semptomlar çıkmış ortaya. Değişimden geçirilmeyen farelerde çok hafif iltihaplanmalar görülmüş, ama bedenlerindeki yağ oranı artmış ve şişmanlamışlar. Farelerin bağırsak florası önemli ölçüde değişmiş. “İyi” bakteri sayısı azalırken, mukozayı aşabilen ve iltihabı tetikleyen bakteri sayısı artmış. Ayrıca bağırsak florasının bakterileri ve epitelyum hücreleri arasındaki koruyucu mukoza tabakası da incelmiş. Bu değişim bağışıklık sistemini olumsuz etkiler ve kronik bağırsak iltihaplanmalarının da karakteristik bir özelliğidir. Bu katkı maddelerinin insan üzerindeki etkileri henüz ayrıntılı bir şekilde incelenmedi, ama bilim insanları, katkı maddelerinin uzun vadeli etkileri iyi öğrenilmeden, bunlara izin verilmemeli diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle