17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞAN KUBAN Kültür CBT 1460/13 Mart 2015 4 Türkiye Ekonomisini Kurtarmak Sadece Devletin Sorunu Değil! mekte zorluk çekilen borçları eleştiren köşe yazısı yanında Boğaz manzaralı, havuzlu gökdelen reklamı var. O havuzlu gökdelen, gazetenin muhalif yazarının yakındığı yaşamın reklamını yapıyor. Onu seyredenler köşeyazarının okuyucusundan fazla. Ancak geçinen insanların çocukları özel üniversitelerin o mutlu kızlıerkekli Amerikalı öğrencilerinin yaşadığı kampuslerin fotoğraflarını gördükleri zaman ne düşünüyorlar acaba? Bizi eve hapsedecek bir koca bulsak mı derler? mek zorunda kalmıştı. Bizim köylü tarlasını bırakıp İstanbul’a geldi, sürünüyor ama otomobil kuyruğunda. Bu gidişin sonunda, devlet ve halk birlikte çöküntü altında kalır. Almadan vermek Allah’a aittir. Bu çöküntünün fotoğraflarını dünyanın çeşitli ülkelerinde yıllardır seyrediyoruz. Saraylar, cinayetler, darlıklar ve lüks reklamların resimleri alt alta, yan yana. Bir yanda kafası kesilmiş kadın, öbür yanda eroinman avı. Altında lüks araba ilanı, dekolte modelle birlikte. Onun altında sakallı molla, çarşaflı kadın ve yeni yapılan cami. Bu çelişkiler içinde toplumlar iflah olur mu? Bizi korkudan titretecek bir şey varsa, sokakları dolduran halktır. Çevrenizi saran cahillik ve kaygısızlıktır. Ayağına pabuç zor alan, fakat ikinci el araba alma kuyruğunda olan, çelişkiler içinde olanaklarının üstünde yaşayan bir şaşkın ördek toplumu. Birleştirici özellik olan ‘asabiyyah’, Osmanlı’nın geç dönemlerinde olduğu gibi, azaldıkça ve parçalanma arttıkça, devlet yıkılıyor.. Sevgili okuyucular, Tüketim eğilimi azdırılmış oldukça fakir ve o oranda cahil, geçmişi yokluk içinde ve köyde geçmiş, sonradan görme bir kent ortamında bilinçli bir tasarruf beklemek olası değildi. Fakat bunun, sonunda ekonomik kriz nedeni olduğunu da, güvenilir ekonomistler söylüyorlar. Fakat cahillerin bunu anlamadığını söylemek doğru değil. ‘Ayağını yorganına göre uzat!’ sözü bizim atasözümüzdür. Kaldı ki gazeteleri ve ekranları dolduran, Türkiye’de yaşayan insanların çoğuna benzemeyen tiyatro sahnelerindeki gösterişli insanlar dünyada pek çok yerde rastlanamayacak bir hayal dünyasını yansıtıyorlar. Herkesin otomobili yok, herkes lüks dairede oturmuyor, herkes güvenlikli, havuzlu sitelerde yaşamıyor. Sağlıksız konutlarda oturuyor ve yaşıyor. Herkes lüks lokantalarda yemek yemiyor, herkes lüks giyinmiyor, simit sarayları, ucuz lokantaları, otobüsleri, minibüsleri, metrobüsleri dolduran milyonlar var. Bunlar da tüketim sapkını, ama kredi kartı borçlarını ödeyemiyorlar. İBNİ HALDUN OKUYUN Bu acıklı durumun boyutunu da gazetelerde okuyoruz. Ama aylık geliri 1000 lira bile olmayanın 5 tane kredi kartı taşıdığını herkes biliyor. Para harcarken ilkel bir tutku ile cebindekini harcayabilen aileler çocuklarını okutmakta zorluk çekiyorlar. Milyonlarca işsize karşın, tüketimi pompalayan bir medya var. Bunda iktidar ve muhalefet farkı yok. Bir yanda zehir zıkkım eleştiri yazıları ve iç karartan rakamlar, onların yanında lüks otomobil, havuzlu ‘residence’ ilanları, moda sayfaları. Lüks yaşam, güzel mankenler. Muhalif gazete de aynı. O da yaşamak için, reklam almak için turistik geziler, lüks inşaat reklamı verecek, üç sayfa spor bölümü koyacak. Ayağına pabuç zor alan, fakat ikinci el araba alma kuyruğunda olan, çelişkiler içinde şaşkın ördek toplumu. Kafası çalışmadığı için kendini oyalayan ve yönelten içeriksiz reklamları ve dizileri izliyor. Herkes reklamlara göre yaşamıyor, çoğu yaşayamaz! Fakat herkes olanaklarının üstünde yaşıyor. Bunun hesapları da gizli olamıyor. Dolar fiyatı belli, Türkiye pahalı ve müsrif bir ülke, halkı akılsız, tasarruf yapmayan bir halk. Borcunun faizini vermekte zorluk çekiyor. Gazetede öden ŞAŞKIN ÖRDEK TOPLUMU Kampusler, AVM’ler, para çekme gişeleri, Las Vegas gibi mağazalar, Starbucks’lar! Saymakla bitmez çelişkiler, düğümler. Kuşkusuz evrensel bir geç kapitalizm manzarası. Kuşkusuz İstanbul bir fenomen. Kaldırımsız, köpeklikedili, ağaçsız, parksız, otoparksız fakat lüks arabalı, gökdelenli, lüks AVM’li bir sefahat şehri. Kaçakçı, uyuşturucu, kumarbaz, mafya, seks tüccarı dolu bir sefahat ve yolsuzluk kenti. Böyle kentler dünyada dolu. Sözde gelişme simgesi bütün bu pislikler ya da azgınlıklar, abartmalar, sıkıntılı, cinayetli, hırsızlı, eleştirili, sanatsız, terbiyesiz, düşüncesiz bir dile, gazete ve televizyonlara yansıyan söylemler. Sağduyuya çağıran insanlar az değil. Ama ekonomi uzmanını halk zaten anlamıyor. Reklamı ise herkes algılıyor. Zaten onlara göre hazırlanıyor. Kentlere yeni gelen taşralıyı ilk avlayan, ilkel kapitalizmin en büyük tavlama silahı olan reklamdır. Siz tasarruftan söz eden bir yazı, krediden söz etmeyen bir banka, bir kumbara ilanı görüyor musunuz? Bizim çocukluğumuzda yerli malı söylemi, tasarruf haftası vardı. Türkiye 1950’ye kadar, şimdikinden kat kat fakir olduğu halde dönemi borçsuz bitirdi. O dönem, ekmek, şeker, benzin karne ile idi ama devlet borçlu değildik. Türk parası 1950’lerde Avrupa parasına göre hâlâ değerliydi. Roma’da asistan maaşı ile şimdi bir profesör maaşı ile yaşanmayacak bir rahatlıkla 195455’de eşimle yaşadım. GEÇ KAPİTAİZM MANZARASI Saygıdeğer, sağduyulu muhalif yazarlar, köşenizin altında ya da karşısındaki otomobil ya da residence reklamı sizin yazınızdan yüz kat daha etkili. Okuyucunuz bin ise, onları seyreden onbinlerce kişi. Bu düzensizliği yaşadıkça belki de yeniden düşünmek yazmaktan daha değerli olabilir. Bu durum da bir gerçek ama, bir çelişkinin varlığını kanıtlayan ve sonuçta kendini yok edecek bir gerçek! Sevgili Okuyucular, Toplumları yok etme olmasa bile, süründürmenin daha kolay bir yolu mu var? Baştan aşağı borçlu bir toplumu yönetenler kendi dayandıkları desteği de söken anlaşılmaz insanlardır. İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük sosyal bilinçli filozof İbni Haldun’dur. Osmanlı zaten felsefeyi dışlamış bir kültür olduğu için bizimkiler onu pek tanımazlar. Adını işitmişlerdir. REKLAM MI ETKİLİ, KÖŞE YAZISI MI? Tunuslu İbn Haldun’un feyz aldığı asıl kaynak İspanyol İslamı’dır. İslam dünyasının bütün güney merkezlerinde Kahire’ye kadar her yerde görev yapmış bir kadıdır. Timur’la görüşecek kadar ün de kazanmıştır. Onun tarihi ‘Kitab elİbar ‘Örnekler Kitabı’ ya da ibret alınacak olaylar kitabının ünlü olan Girişi (Mukaddime) tarihte devletlerin doğma ve yok olma sürecinin mekanizmasını anlatır. Doğal olarak bu devletler ortaçağ devletleridir. Fakat bunun ortaçağ yapısını koruyan daha yeni dönemlere de uyduğu, Osmanlı’ya bakarak anlaşılıyor. Bugünlerde İslam dünyasının haline bakarak kafası ortaçağda kalmış insanların devletlerini de kapsar mı, diye düşünmek gerek. İbni Haldun’un ilginç bir gözlemi var: Genelde toplumlarda göçer döneminden kaynaklanan ‘asabiyyah’ dediği bütünleştirici bir dinamik özellik var. Hatta göçeri fetih yolu ile, örneğin Osmanlı devleti gibi, yerleşik bir konuma da getiriyor. Fakat birleştirici özellik olan ‘asabiyyah’, Osmanlı’nın geç dönemlerinde olduğu gibi, azaldıkça ve parçalanma arttıkça, devlet yıkılıyor. Türkiye Cumhuriyeti toplumda ‘asabiyyah’nın güçlendiği, toplumun tek amaç için birleştiği bir ikinci dönemdir. Çağdaş dünyanın dinamikleri tümüyle farklı. Fakat İslam’da ve Türkiye’de ‘asabiyyah’ın zayıfladığı ülkede içerden ve dışarıdan, bütünleştirici değil, ayırıcı bir propaganda olduğu, Müslümanların birbirlerini boğazladığı bir geçit çağındayız. Çağımızda bu parçalamanın yollarından biri ekonomiden geçiyor. Sömürenler ve sömürülenler. Zenginler ve fakirler. Gerçi İbn Haldun Peygamber değil, ama gene de bizden biri. Şu Ortaçağcı Müslüman allameler bir okusalar iyi olur! Tayfun Akgül Saray yaparak, gösteriş yaparak değil, örnek olmak için ulaşılamayana özendirmemek için. Fakat daha önce bilinçli halk yapar. Alman halkı, İkinci Savaş’tan sonra büyük kentler dışında patates yetiştir TASARRUF DEVLETTEN BAŞLAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle