24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma CBT 1499/11 Aralık 2015 19 Beyceli Köyü’nde kızların okullu olması Zeki Sarıhan cak bir şey de yoktur! 1929’da Beyceli Köyünde kadınlar için açılan Millet Mektebi de bu nedenle işlevsiz kalmıştır. Annem, bu mektebe devam ettiğini ve sonradan bildiklerini de unuttuğunu söylerdi. F zekisarihan@gmail.com atsa’nın Beyceli köyünde kız çocuklarının örgün eğitimi, Mahalle Mektebini saymazsak, bu köye bir vekil öğretmenin verdiği 1954 yılında başlıyor. Ancak bu, ilkokulun diploma defterinde de görüldüğü üzere oldukça zayıf bir başlangıçtır. Mahalle mektebindeki hocalardan Türkçe okuma yazma ve basit matematik işlemlerini öğrenmiş olanlar ilkokula ikinci sınıftan başlatılmıştır. 19571958 öğretim yılı sonunda bu okuldan 6 erkek, 2 kız mezun olmuştur. Bu iki kızın ve daha sonraki yıllarda mezun olanların çoğunun köy nüfusunun dokuzda birini oluşturan tek bir sülaleye mensup olmaları, köylülerin büyük çoğunluğunun kız çocuklarını okutmamakta direndiklerini gösteriyor. 19581959 öğretim yılında 11 erkeğe karşılık 3 kız öğrenci diploma almış, 19591960’ta ise 14 erkeğe karşılık okul hiçbir kız mezun vermemiştir. Bundan sonraki 5 yıl içinde okulun verdiği 92 mezundan yalnızca 10’u kızdır. Ancak 19661967 öğretim yılında 14 erkek öğrenciye karşılık 11 kız öğrenci diploma alabilmiştir. 1969 yılına kadar Beyceli İlkokulu’ndan mezun olan öğrencilerin yalnızca yüzde 18’i kız iken, 1979’da bu oran yüzde 32.5’e, 1989’da yüzde 44’e çıkabilmiştir. 19901997 döneminde ise yüzde 46’ya yükselebilmiştir. Okulun açıldığından taşımalı eğitime geçildiği 1997’e kadar bu okuldan diploma alan öğrenci sayısı 1.022’dir ve bunların 387’si, yani yüzde 37.8’i kızdır. (Birkaç yıl sonra (2006) okul yeniden açıldığında tek bir öğretmen beş sınıfta 22 öğrenciye ders veriyordu.) Ayrıca köyün başka bir mahallesinde 1986’da açılan iki öğretmenli okulun 40 öğrencisi vardı. Bu okullar da kapanmış ve bütün öğrenciler yeniden taşmalı eğitime geçmiştir. Günümüzde ise eğitime öğrenci taşıyan minibüsler, ilk, orta ve lisede okuyan 25 kadar öğrenciyi köyün beş mahallesinden alarak öğrenim görecekleri okullara taşımaktadırlar. Bu rakamlar, 1954 yılından başlayarak yaklaşık 15 yıl içinde Beyceli köylülerinin kız çocuklarını okutmaya pek hevesli olmadıklarını, ancak 1960’lı yılların sonlarına doğru kız çocuklarının okul eğitiminde sıçrama yapıldığını gösteriyor. Günümüzde ise 12 yıllık eğitimin dışında kalan kızerkek hiçbir öğrenci kalmadığını köy muhtarı ifade ediyor. Beyceli köyü halkı, özellikle bu köyde yönetim ve ticari hayatta söz sahibi olan Sarı Kadı Oğulları (Sarıhanlar), öğretim ve okul kavramından uzak değildir. Bu ailenin erkek bireylerinden bir haylisi Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde medresede, daha sonra ilk mektep ve rüştiyede eğitim almıştır. Bunlar imamlık ve hatiplik gibi görevlerden sonra davavekilliği gibi meslekler de edinmiştir. 1953’te bu köyden üç erkek çocuğu başka okullardan ilkokul diploması almış, bunlardan ikisi ertesi yıl adları ilköğretmen okuluna çevrilecek Köy Enstitüsü’ne gitmişti. Kız çocuklarının okula verilmesinde 1950’li yıllarda bile görülen bu isteksizliğin nedeni devletin eğitime önem verip vermeyişi ile açıklanamaz. 1950’ye kadar iktidarda kalan Cumhuriyet Halk Partisinin (Atatürk ve İnönü dönemleri) eğitime çok önem verdiğini, rejimin eğitim görmüş insanlar sayesinde ayakta kalacağı ve kalkınmanın eğitimden geçtiği konusunda güçlü bir kanaat sahibi olduğunu biliyoruz. Ne var ki, 1940’ta Köy Enstitüleri atılımına rağmen 1950’de köylerin çoğunda okul yoktur. Bunu, Beyceli’de ilkokul açıldığında buraya çevresindeki birkaç köyden öğrenci gelmesinden de anlıyoruz. 1958 yılına kadar emanet binalarda öğretim yapılan Beyceli’ye okul binası ancak 1958’de yapı labilmiştir. O zamanki Fatsa kaymakamı Necmettin Karaduman, her okul için gelen bir ödeneği iki köye paylaştırmış, yapının taş, kum, kereste gibi gereçlerini köylülerin sağlamasıyla Fatsa köyleri için her bir okul ödeneği ile bir yerine iki okul yapılmasını başarmıştır. Köylere okul yapıldıktan sonra Beyceli örneğinde de görüldüğü gibi kız çocuklarının okullaşması niçin yavaş bir seyir izlemiştir? Bu büyük ölçüde bir tarım toplumu olan köylerde kadının toplumsal rolüyle ilgilidir. Erkekler askere ve bunların bir kısmı dışarıda çalışmaya gidecek ve okumayazma, hesap ve benzeri bilgiler onlara gerekli olacaktır. Kadınlar ise bağ bahçe ve ev işleriyle uğraşacaklardır. Bu işler okuryazarlık gerektirmemektedir. Zaten köyde okuna 1954’te oldukça geçkin yaşlarında (1113) ilkokula kaydettirilen birkaç kız öğrenciyle aralanan kapının, ilk on yıl içinde hâlâ tam açılmamış olması, Türkiye’nin kapitalistleşmede ulaşabildiği aşama ile ilgilidir. Ne zaman ki köyden kente göç başlamış, büyük kentlere yerleşen köylü nüfusun kadınlarına da okul öğretimi gerekli olmuş, Beyceli köyünde de kız öğrencilere ilkokul kapıları sonuna kadar açılmıştır. İlkokul sonrası eğitime gelince, bunun için de zorlu bir yol alınması gerekmiştir. Ailesi köyde oturan kızlardan ilkokul sonrası eğitim alan ilk kız (Fatma Sarıhan Türkmen) 1958’de ilkokulu bitiren iki kızdan biridir. O yılki mezun erkek çocuklarıyla birlikte öğretmen okulu sınavlarına gitmek için çok ısrar etmiş fakat aileyi razı etmeyi başaramamıştır. Gerekçe, öğretmen olursa başını aşmak zorunda kalacağıdır! Daha sonraki yıllarda bu ısrarını sürdürdüyse de ancak bir yıllık ebe okuluna gitmeyi başarabilmiştir. Bu serüvenini “Işığı Arayan Köy Kızı” adlı kitabında anlatmaktadır. (2004, Öğretmen Dünyası Yayını). Günümüzde Beyceli köyünden lise dengi okuldan mezun olup öğretmenlik gibi mesleklere mensup olan ve yüksek öğrenim yapmakta olan bir hayli kız vardır. Sonuç olarak kızların okul eğitiminden geçmeleri, öznel niyetlerle değil, kapitalizmin gelişmesi, köy nüfusunun kentlere akın etmesi ve tarım dışında iş gücüne katılmasıyla ilgilidir. Muhafazakâr iktidarların bu gelişmeyi tersine çevirmesi mümkün değildir. IŞIĞI ARAYAN KÖY KIZI Anı yaşa, gülümse, eğlenerek öğren ve öğret Yrd. Doç. Dr. Ceren Gezer, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Kuzey Kıbrıs, Mağusa, ceren.gezer@emu.edu.tr B ilim, teknoloji ve eğitim birbirinden ayrı düşünülemeyen iç içe geçmiş halkalar gibiler... Son yıllarda bilim ve teknoloji hızla ilerlerken bu bilgi birikiminin paylaşımı ile toplumların ve insanlığın ilerlemesinde eğitimin oynadığı rol yadsınamaz. Bilim ve teknolojideki bu ilerlemeyle yeni bilimsel buluşların yapılabilmesi, bunların insan ve toplum hayatına etkilerinin algılanabilmesi için teknolojik gelişmelerin büyük kolaylık sağladığı da bilinmektedir. Eğitimde, karmaşık bilgilerin daha kolay imgelenebilmesi, böylelikle basit ve anlaşılır olabilmesi görsellikle des teklenerek sağlanmaktadır ki bu noktada teknoloji önemli bir yere sahiptir. Yaratıcılığın, tüm yeni yaratımların ana kaynağı olan hayal gücü, bilim eğitiminde de şüphesiz ki en temel yapı taşıdır. Hayal gücü ve yaratıcılık temelli eğitim tekniklerinin eğlenceli bir yolla öğreticiliği ise tartışılamaz. Yapılan her işten zevk almak ve eğlenmek, yüze yansıyan gülümseme çok önemlidir. Ancak bu şekilde yapılan her ne ise onun hakkı verilmiş, o an gerçekten yaşanmış demektir. Bilgi belleğe kolayca ve mutlulukla yerleşmiş ve yaşanan bir anı olarak kaydedilmiştir. Bu noktadan hareketle çoğu zaman, aktarılmasında ve algılanmasında güçlük çekilen biyokimya, kimya, genetik, besin bileşimi ve metabolizma gibi moleküler düzeydeki bilim dallarında bilginin aktarılmasında, bilinen şarkı ve şarkı sözlerinin kullanılmasıyla çeşitli karmaşık metabolik ve kimyasal reaksiyonlar akılda kalıcı eğlenceli filmler, karikatürler şeklinde senaryolaştırılarak anlatılabilir. Basit bir örnek vermek gerekirse, kan kolesterol düzeylerinin dengelenmesinde kullanılan bitkisel sterollerin etki mekanizması çeşitli bilgisayar programlarını kullanabilme becerisine göre gerek karikatürize edilerek gerekse kısa filmlerklipler hazırlanarak anlatılabilir. Örnek olarak yandaki resimde kolesterol, sterolstanol emilim mekanizması konuşma balonları ile kolesterol ve sterolstanoller anlamlı şarkı sözleri ile konuşturularak kolesterol, sterolstanol ve ince bağırsak duvarı arasındaki iletişim gösterilmiştir. Kolesterol ve streolstanoller arasındaki yarışmalı emilimin bu şekilde aktarılması, keyifli ve kalıcı bir öğrenme deneyimi sağlar. I. Onu alma beni al (Söz: Sezen Aksu, Müzik: Arto Tunçboyacıyan, Seslendiren: Sezen Aksu) II. Ya ya ya (Sözmüzik: Berksan, Seslendiren: Hande Yener) III. Padişah (Sözmüzik: Serdar Ortaç, Seslendiren: Sibel Can)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle