17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner [email protected] Bu köşeye yazdığım son yazının üzerinden bir ayı aşkın bir süre geçti.… Son yazım tekrarlanan ve olağanüstü koşullarda gerçekleştirilen genel seçim sonraydı. O zamandan beri yazamadım. İş güç filan yüzündendi, umutsuzluğa kapılmadım hiç, “öğrenilmiş çaresizliğim” yoktu. Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar ‘da yazdıklarıydı belki yazmamı engelleyen bir tek, bilmiyorum. “Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor.” Bu bir buçuk aylık süreçte olanlara bakıyorum şimdi. Aylardan beri kurulamayan hükümetimiz kuruldu. “Millet başkanlık istemiyor” mesajının üzerinden henüz 6 ay geçmeden bu sefer “millet başkanlık istiyor” tartışmalarına yeniden başladık. Bir Rus uçağını düşürdük, sonra “keşke düşürmez olaydık” dedik, Rusya’yı düşman edindik. Kuyruğu dik tutmaya çalıştık, olmadı. Can Dündar’ı ve Erdem Gül’ü “gazetecilik yapmak” suçundan tutukladık. Tahir Elçi ve koruma polisi öldürüldü. Zaman akıyor, duramıyorsun, durduramıyorsun. Yüzyıllar öncesinden gelen Heraklitus’un sesi hâlâ yalın gerçekliğini koruyor. “Pantha Rei”, yani “her şey akar.” Yani hiç bir şey aynı kalmaz. Geriye ne kalıyor bize öyleyse ? Ahmed Arif’in dediği belki de. “Dayan kitap ile Dayan iş ile Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile” “Neden yazılara ara verdin” diyenlere yanıt olsun diye yazıyorum bunları. Aslında yazıya bu giriş bir özür girişi belki, neden yazmayı kestin diye soranlara, ama dahası kendime. Bir yandan hayatın ta içinde olmak istiyor insan, bir yandan da düşünüyor. Diyorum ki mesela; Bu günlerde; Birileri de diyorum “Bizans tarihi” incelese, Gecesi gündüzü bu olsa birilerinin, Bizans tarihiyle yatsa, onunla kalksa. Başka hiç bir şey düşünmese. Bir diğeri Hamdi Tanpınar’ın otobiyografisini yazsa mesela Dışarıda ne olup bittiğine bakmaksızın Birileri yeni türküler derlese “Neşet Ertaş” tadında. Eli yüzü, üstü başı türkü olsa. Laboratuvarlarda sabahlasa bir diğeri, incir çekirdeğini doldurmayacak küçük meraklar için. Birileri evrenin sırlarına dalsa mesela. Delicesine aşık olsa bir yağız oğlan, Sabahlara kadar yavuklusunun hayalini görse, gerisini boşlasa olduğu gibi. Genç bir kadın sadece hayal kursa, korkmadan, hiç bir şeye aldırmadan. Gelecek güzel günlere dair rüyalar görse bir diğeri, Ve birileri... Bu aklını kaçırmış insanlara yaşamak gerektiğini, Bu vatan için ölmeden de kahraman olunabileceğini anlatsa. Ama bunun bir de diğer yüzü var ne yazık ki. Hep aklıma takılan bir sorudur. Bu ülkenin iyi eğitilmiş insanlarının temel sorumluluğu nedir? Yani bu ülkede mesela işini çok iyi yapan bir makina mühendisinin, bir öğretmenin, bir bilgisayar programcısının “Can Dündar’dan bana ne, ben işimi hakkıyla yapıyorum, gerisi benim sorumluluğum değil” demek hakkı var mıdır? Bir sürü sorunun yanıtını bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var. Umut, umut, umut... Büyük bir gayretle yitirmemeye çalışmamız gereken şey odur. 14 İki Haber CBT 1499/11 Aralık 2015 Umut... Milano Expo2015 ‘külliyesi’ uluslararası bilim ve teknoloji merkezi oluyor Mehmet Emin Özel eski öğretim üyesi A merikan bilim dergisi “Science”ın haberine göre (15 Kasım 2015), bu yılın gözde gösteri/fuarlarından Milano Expo2015’in yaşamını uluslarası bir bilim ve teknoloji merkezi olarak sürdürecek. İtalyan Hükümeti, projeyi yılda 150 milyon avro ile ve 10 yıl süre ile destekleyecek. Miano’nun kuzeyindeki 100 hektara yayılmış durumdaki bu yerleşke alanının 1600 araştırıcıya çalışma olanı hazırlanacağı, çalışma konularının ise, genom bilimi (genomics), büyük veri (big data) çalışmaları, yaşlanma ve beslenme sorunları olacak. İtalyan Başbakanı Matteo Renzi, alanın “İtalya 2040: İnsanodaklı teknokent” temasıyla hazırlanacağını açıkladı: “İnanıyoruz ki Fuar alanı güçlü bir bilimsel ve kültürel değere sahip bölge olarak ortaya çıkacak, ünivetsitelerle şirket ve kurumları burada yatırım yapmaya davet ediyorum”. Ana fikirleri “Gezegeni Doyurmak” ve “Yaşam için Enerji” olan dünya çapındaki gösteri/ fuar, açık kaldığı 6 ayda 21 milyon ziyaretçi çektikten sonra 31 Ekimde kapanmıştı. Önümüzdeki 6 ay içinde ise, alandaki “gelecekçi/ futuristik” temalı pavyonlar başka yerlere yerleştirilecek. Hedeflenen Bilim ve Teknoloji Parkı kavramına, Italya Hükümeti, yerel Lombardiya eyalet yetkilileri, Milan kenti ve Milan Üniversitesi arasındaki görüşmeler sonunda ulaşıldı. Planlayıcıların, MIT ve Silikon Vadisi gibi Ame rikan araştırma ve yenilik geliştirme yuvalarından ilham aldıkları belirtiliyor. İtalyan Hükümeti de, yılda yılllık milli gelirlerinin %1,2’si düzeyinde olan bilim ve teknoloji yatırım ve araştırmaların ayrılan kaynağın, Avrupa hedefi olan %3’e ulaşması için bu ve benzeri projelere büyük önem verdikleri bildiriliyor. Gelelim ülkemize… bizim de küliyelerimiz var, ancak hedefleri çok farklı. Aslında ne kadar güzel olurdu son “külliye”mizin bu türden bir etkinliğe ayrılması… zaten hem Cumhurbaşkanı’mızın, hem Başbakanı’mızın zaten gelenekselleşmiş ve yeterli büyüklükte mekanları varken… ve hazır bir Türk bilimcisi, ilk kez Nobel Bilim Ödülü ile onurlandırılmışken… herhalde bizim de milli gelirin %3’ü olmasa bile %1’i mertebesinde “bilime yatırım” hedeflerimiz vardı, hatırlarsak. Fakat, yüce külliyemizden, “Cumhuriyetin okul ve üniversitelerinde yetişmiş olduğunu” iftiharla tekrarlayan ve evini Türk bayrakları donatarak soran herkese Türk ve TC Vatandaşı olmanın onurunu taşıdığını tekrarlayan bir bilimcimizin Nobel onurunu paylaşma yolunda bir ses duymadık, henüz. Üniversitede Sınır Tanımayan “Kadına Şiddet”e Çözüm Arayışı  Boğaziçi Üniversitesi ve İsveç Başkonsolosluğu işbirliğiyle 25.Yıl etkinlikleri bağlamında İstanbul Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın organize ettiği uluslararası “Kadınlara Karşı” (Doğu/Batı, Barış/Savaş Tanımayan Şiddet) sempozyumu 29 Kasım’da Boğaziçi Üniversitesinde gerçekleştirildi. Sempozyum sonucunda  şiddetin her türlü biçimine karşı ortak politikalar geliştirmek gerektiği vurgulandı. İçinde  bulunulan savaş hali ve toplumsal şiddetin ivme kazanması nedeniyle  özellikle Türkiye’nin de parçası olduğu bölge ülkelerinin bilgi ağları oluşturması kararlaştırıldı. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Işıl Baş’ın yönettiği Vakıf Başkanı Fatmagül Berktay’ın açış konuşmasıyla başlayan sempozyumda, çeşitli ülkelerden farklı altyapılara sahip hukukçu, yasa koyucu, politikacı ve sivil aktivist konuşmacılar savaşta ve barışta kadına yönelik tüm şiddet türlerini tartıştılar. Kadına şiddetin yerel ve bölgesel bir sorun olmadığı “cinsiyetleştirme” nin varlığı İsveç’ten hayatta kalma mücadelesi veren Somaliye uzanan karşılaştırmalı bir yaklaşımla ortaya kondu. Ana konuşmacı Londra Üniversitesi’nden Emeritus Profesör Deniz Kandiyoti, ataerkilliğin “geleneksel” şiddet kalıplarıyla modern/siyasi şiddet örüntüleri arasındaki ilişkileri karşılaştırmalı bir çerçevede ele alarak, “Şiddetin siyasi baskı ve zorbalıkla kesiştiği noktalarda ataerkillik analizinin çözüm olmadığı” savını ileri sürdü. İkinci gün yapılan değerlendirme toplantısında Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın tüm farklı yaklaşımları bünyesinde toplayabilme özelliğinin de katkısıyla projeler üretecek bir merkez olma vasfı ve idealinin nasıl gerçekleştirilebileceği konuşuldu, sivil toplum organizasyonları, akademi (özellikle üniversitelerin kadın araştırmaları bölümleri/ merkezleriyle), yerel yönetimlerle ve uluslararası organizasyonlarla işbirliğinin gereği vurgulandı. Çözümlerden biri olara kadınların seslerini duymaya başlayan erkeklerle de işbirliği yapılması benimsendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle