24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 İklim Değişikliği ve Çözümleri CBT 1499/11 Aralık 2015 11 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI: Küresel ısınmanın baş sorumluları şimdi çözüm peşinde! Paris’te iklim değişikliğine çare arayan devlet başkanları, çözümü karbon piyasasının doğru işlemesine bağlıyor. Oysa bu görüşe karşı çıkan bazı uzmanlar, karbon kirliliğinin serbest piyasaların bir yan ürünü olduğunu ileri sürerek, “iklim değişikliği ile mücadelenin piyasa çözümlerine emanet edilemeyeceğini”* dile getiriyor. Bu arada IPCC Başkanı da küresel ısınmanın çözüm sürecinde daha acil ve cesur kararların alınması gerektiğini söylüyor. H ükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) yeni Başkanı Hoesung Lee, iklim değişikliği ile mücadelede daha cesur, hırslı ve ivedi adımların atılmasını gerekli görüyor. Sera gazı salımı ile ilgili taahhütlerin 2030 yılında sona ermesine karşı çıkan Lee, alınan kararların daha uzun erimli olmasını ve 2100 yılında sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulmasını şart koşuyor. ClimateWire dergisinin kendisi ile yaptığı bir söyleşide Lee şöyle diyor: “IPCC bugüne dek iklim değişikliğini reddedenlerin ve alınan önlemleri gereksiz bulanların hedef tahtasındaydı. Ancak bugün mücadelemiz bu insanlarla veya kurumlarla değil; IPCC’nin tek bir amacı var, o da iklim değişikliğinin yol Hoesung Lee açacağı olası sorunları önleyebilmek ve çözebilmektir.” Halihazırda ulusların Paris Zirvesi’nde önerdikleri ulusal katkı payları (INDCIntended Nationally Determined Contributions) 2100 yılında sıcaklık artışını 2.7 derece santigrat ile sınırlamaya yöneliktir. Lee ise bu taahhütleri yetersiz görüyor: “Önemli olan emisyonları bu sıcaklığını altında kalacak şekilde sınırlamaktır. Bu durumda ulusların ilk belirledikleri vaatleri belirli aralıklarla yenilemesi gerekiyor” diyor. En son IPCC raporundaki önemli bulgulardan biri olan karbon bütçesi kavramını (bakınız grafik 1) göz ardı eden ulusları da daha bilinçli davranmaya davet eden Lee, bu kavramın çok yeni olduğunu, ancak zaman içinde yerine oturacağını umuyor. IPCC’nin hesaplamalarına göre bu yüzyılın sonuna kadar sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutabilmek için uluslar atmosfere kümülatif olarak 1.000 gigaton CO2 salabilecek. Ancak 2011 yılı itibariyle ulusların saldığı CO2 miktarı 515 gigatona ulaşmış durumda. mucizevi olarak karbona yüksek bir fiyat biçilirse, dünya ekonomisi yeni koşullara uyum sağlayabilecek. Burada sorun, bu yüksek fiyatı belirleyecek kurumların ve enstrümanların nasıl oluşacağı ile ilgili. Devlet destekleri (sübvansiyonlar) kaldırılmalı, fosil yakıtlar vergilendirilmeli ve tüm ülkeler bu fiyatlandırmanın ‘adil’ olduğu konusunda görüş birliğine varmalı.” Sterner, Kyoto Protokolu’nun, yoksul ülkelerin zenginlerle karşılaştırıldığında çok az miktarda emisyon ürettikleri gerekçesine dayanarak, “Ortak, ancak Farklılaştırılmış SorumluluklarCBDR” ilkesini yaşama geçirdiğini, ancak bu ilkenin de Çin’in kısıtlamaya gitmemesi yüzünden ABD’nin uluslararası kararlara uymama eğilimine girdiğine dikkat çekiyor. Artık Kyoto geride kaldığına göre Paris Zirvesi’nde her ülkenin kendi hedeflerini işbirliğine girmeksizin kendi koşullarını dikkate alarak belirleyebileceğini ileri süren Sterner, INDC’ler olarak nitelendirilen ulusal katkı paylarının nasıl onaylanacağı ve nasıl kontrol edileceği konusunda kuşkuları olduğunu söylüyor. Eğer tüm ulusların toplam vaatleri yetersiz kalırsa, Sterner’e göre her ülkenin hedeflerini revize etmesi için müzakerelerin yeniden başlatılması gerekecek. Bu yaklaşım, sorumluluğun tek bir merkezde toplanması ve ortak bir antlaşma ihtiyacını ortadan kaldıracak. Sterner, merkezi veya dağıtılmış yaklaşımların bir fayda sağlamaması durumunda acilen karbona ve diğer sera gazlarına uluslararası bir fiyat biçilmesini öneriyor. Ne var ki şu anda ülkelerin çoğunda karbon fiyatları gereğinden fazla düşük; bu da vergi yerine sübvansiyonların ağırlık kazanmış olduğu anlamına geliyor. The Guardian’da Essex Üniversitesi’nden Prof. Steffen Böhm imzalı bir makalede yıllardır oluşturulmaya çalışılan temiz teknoloji piyasalarının iklim değişikliği için bir ümit olamayacağı ileri sürülüyor. Böhm’e göre bunun en önemli nedeni karbon piyasalarındaki yozlaşma. Bugün dünyada iki önemli karbon piyasası bulunuyor. Biri AB bünyesindeki Emisyon Ticareti Sistemi (EUETS), bir diğeri de BM’in karbon dengeleyici programı Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM). Bugün enerji santrallerine ve fabrikalara ihtiyaçlarından fazla karbon avansı sağlamakta olan EUETS, çalkantılı bir dönem yaşıyor, çünkü ülkeler ekonomik bir durgunluk kıskacında. Bir başka neden de sanayicilerin yoğun lobicilik faaliyetleri. CDM’nin de amacından sapmasının nedeni ucuz karbon kredisi dağıtması. Bunun sonucunda karbonun fiyatı o kadar düşmüş ki, maliyetlere yansıtılmayacak kadar önemsiz bir kalem haline gelmiş. Böhm’e göre karbonun doğru fiyatlandırılması durumunda bile, karbon piyasaları doğru işlemeyecek. Karbon ticareti yaklaşımında en az üç temel sistematik hata bulunduğuna dikkat çeken Böhm, bunları şöyle sıralıyor: • Gelişmiş ülkelerdeki karbon piyasaları ile gelişmekte olan ulusların karbon piyasaları arasındaki bağlantı. Kalkınmakta olan ülkelerde CDM kredilerinden yararlanan şirketlerin pek çoğu projeden büyük kârlar sağlarken, yoğun kirlilik yaratmaya devam ediyor. • Karbon piyasalarının pek çoğu yozlaştıkları ve şeffaflıktan uzaklaştıkları için güven uyandırmıyor. İşadamları, siyasiler, üniversiteler ve STK’lar arasında rüşvet ve çıkar ilişkileri, mekanizmanın yozlaşmasına yol açıyor. • Karbon piyasaları sürdürülemez uygulamalarla sekteye uğruyor. Örneğin imalat sektöründeki bir uygulama, tarım sektöründe çevresel hasarlara yol açabiliyor. Cumhuriyet gazetesinde Ekonomi Politik köşesinde Erinç Yeldan işlevsel bir karbon piyasasının geliştirilememesini ve karbonun gerçekçi bir fiyatının oluşturulamamasını şöyle İŞLEVSEL BİR KARBON PİYASASI NİÇİN OLUŞTURULAMADI? Toplam CO2 emisyonları ve kalan karbon bütçeleri (milyar ton CO2) İhtimal için azami salım Bugüne kadarki İhtimal için %33 şans için %50 şans için %66 şans için salım kalan bütçe kalan bütçe kalan bütçe kalan bütçe açıklıyor: “….uluslararası finans şebekesi ve ulus ötesi tekeller ‘iklim değişikliği ile mücadele’ görüntüsü altında, soluduğumuz havayı ticari bir mal haline dönüştürerek, piyasanın inişli çıkışlı dalgalanmalarından spekülatif çıkarlar bekliyor. Bu doğrultudaki kısa dönemci başıboş kararlar ise özünde uzun dönemli stratejik bir sanayileşme ve enerji planlaması gerektiren çevre kirliliği sorununu içinden çıkılmaz bir dengesizliğe sürüklüyor. Aslında sorunun özünde karbon kirliliğinin bir “piyasa tökezlemesi” olduğu ve çevre kirliliğinin yarattığı maliyetleri karşılayacak bir fiyatın piyasa sistemi içerisinde dengelenemeyeceği yatıyor.” Derleyen: Reyhan Oksay * Baha KubanCumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi, Tekno Politik4 Aralık 2015 http://www.scientificamerican.com/article/howtheipcccanhelpshapetheclimatepast2030/?print=true http://www.economist.com/node/21676735/ http://www.scientificamerican.com/article/ataxoncarbonpollutioncanbenefitbusiness/ https://en.wikipedia.org/wiki/Emissionstrading http://www.bbc.com/turkce/ekonomi/2015/11/151130 cop21turkiyecuneytkazokoglu (Grafik) http://www.theguardian.com/sustainablebusiness/blog/whyarecarbonmarketsfailing BU KAFA YAPISI İLE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇÖZÜLEMEZ piyasalarda düzgün bir şekilde fiyatlandırılamadığına dikkat çekiyor. Örneğin karbon salımının deniz seviyesinin yükselmesindeki ekonomik etkisi, benzinin fiyatına yansıtılmıyor. Obama Paris’te ayrıca şunları söyledi: “Artık daha fazla sayıda insan iklim değişikliğinin kuşkuya yer bırakmayacak kadar gerçek olduğunu görüyor. Bu süreçte iklim değişikliğinin yol açtığı hasarın da bir bedeli olduğu fark ediliyor. Örneğin Miami’de denizin yükselip balıkların caddelerde yüzmesi sıradan bir olay değil; ülke ekonomisine çok ağır bir yük bindiriyor.” Obama her ne kadar karbon vergisinin konulmasından yanaysa da Cumhuriyetçiler, hava ile mücadele yerine IŞİD ile mücadelenin daha öncelikli olduğunu savunmaktalar. 8 eyalet ve bazı ülkeler, enerji santralleri için capandtrade adını verdikleri bir uygulama başlatmış durumda. Emisyon ticareti olarak değerlendirilebilecek olan bu uygulama, hükümetlerin güdümünde, piyasabazlı bir yaklaşım. Amaç, ekonomik teşvikler aracılığı ile hava kirliliği yaratan emisyonlarda kısıntıya gidilmesi. Bugün bazı ülkeler, şirket grupları ve eyaletler emisyon ticareti sistemlerini benimsemiş durumda. Bu uygulamada merkezi bir yetkili (genellikle hükümetler) havaya salınan kirletici miktarına bir sınır (cap) getirir. Bu sınır paylaştırılır ve/veya merkezi yetkililer tarafından şirketlere emisyon izin belgesi olarak satılır. Bir şirketin ne kadar salım yapabileceğini belirleyen bu izin belgeleri, ikincil pazarlarda değiş tokuş edilir. Şirketlerin sahip olduğu izin belgelerinin emisyon miktarlarını karşılamasına ve toplam belge sayısının limiti aşmamasına dikkat edilir. Emisyon hacmini arttırma ihtiyacı duyan şirketler, daha az sayıda belgeye ihtiyacı olan şirketlerden izin belgesi satın alır. Bu izin belgelerinin transferi “ticaret” olarak isimlendirilir. Aslında satın alan kişi veya kurum, çevreyi kirlettiği için bir bedel ödemekte, satıcı ise emisyonunu azalttığı için ödüllendirilmektedir. The Economist dergisinde yer alan bir başka makalede de Lee’nin görüşlerine benzer bir yaklaşım savunuluyor. Gothenburg Üniversitesi’nden Thomas Sterner, Paris Zirvesi’ne katılan ülkelerin Thomas Sterner daha köklü kararlar alması gerektiğini söylüyor. Sterner bugünkü gidişattan duyduğu kaygıları şöyle dile getiriyor: “Bugün belirlediğimiz hedefler gerçekçi değil. Zaman hızla geçiyor. Acilen harekete geçmek gerekiyor, ancak müzakereler kaplumbağa hızında ilerliyor. Aslında çok büyük bir bedel ödemeden sorunları çözebiliriz. Ne var ki gelecek çok iç açıcı bir görüntü vermiyor. Ekonomistler sürekli olarak ihtiyacımız olan tek şeyin karbona bir bedel biçmek olduğunu tekrarlıyor. Bu bir anlamda doğru. Eğer KARBONU FİYATLANDIRMAK ÇÖZÜM MÜ? OBAMA DA KARBONUN FİYATLANDIRILMASINDAN YANA Küresel ısınma günümüzün enstrümanları ve kafa yapısı ile çözülemez; yenilerinin yaratılması gerekli.. 21. yüzyılın başlangıcından bu yana küresel enerji giderek daha fazla karbon yoğun bir hale geliyor. Bu da, karbon yoğunluğunu azaltmak için alınan tüm önlemlerin başarısız kaldığı ve yeni bir bakış açısının gerekli olduğu anlamına geliyor. Karbon kirliliğinin serbest piyasaların bir yan ürünü olduğunu düşünürsek, piyasa enstrümanları ile bu sorunun çözümlenmeyeceğini düşünebiliriz. Bir kere dünya liderlerinin bu konuda daha hırslı ve gerçekçi davranması gerekiyor. Daha hırslı olmaları var olan seçenekleri arttırmalarını gerektiriyor. Bu noktada yeni enerji teknolojileri geliştirmek için ARGE çalışmalarını teşvik etme görevi hükümetlere düşüyor. Bu pahalı bir yaklaşım. Ancak riskleri 1997 Fizik Nobeli sahibi fizikçi Steven Chu Birinci Obama Hükümeti’nde Enerji Bakanı olarak görev yapmıştı. Chu, iklim değişikliği ile mücadelede en iyi silahın karbon vergisi olduğunu ileri süren bir bilim insanı. Chu’ya göre karbon vergisi uygulaması ucuz ve kolay. Obama da Paris Zirvesi’nde karbon vergisinden yana olduğunu ve karbon fiyatının Temiz Enerji Planı’ndan daha iyi bir seçenek olduğunu itiraf etti: “İnovasyonu körüklemek ve karbon emisyonlarını azaltmak için karbona fiyat biçmenin en uygun yol olduğunu düşünüyorum.” Aslında ekonomistler uzun zaSteven Chu mandır sera gazı emisyonlarının KARBON VERGİSİ UYGULAMALARI Şu anda CO2 yoğunluğu artışını durdurmak için ABD’de azaltmanın en mantıklı yolu yeni seçeneklere daha fazla yatırım yapmak. İkincisi, bugün çevreciler karbon kirliliğine karşı alınan önlemlerin yeni seçeneklerin araştırılmasından daha pahalıya mal olduğu konusunda hemfikir. Rüzgâr ve güneş çiftliklerinin kurulması için harcanan cömert devlet teşvikleri beklenilen kazancı sağlayamayabiliyor. Biyoyakıt üretimine sağlanan sübvansiyonların da fayda yerine zarar verdiği tespit edilmiş durumda. Üçüncü önemli nokta da bazı önlemlerin parasal kazanç sağlaması. İyi tasarlanmış bir karbon fiyatlandırması yeşil enerjiyi özendirebiliyor, enerji tasarrufuna yol açıyor ve fosil yakıt tüketiminde caydırıcı bir rol oynuyor. Yeni araştırmaların gündeminde, yenilenebilir enerji kaynaklarının eksikliklerini gidermek, enerji depolama yöntemlerini geliştirmek ön plana çıkartılmalı. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin yanı sıra nükleer enerji konusunda da füzyon araştırmalarına daha fazla ya tırım yapılıp, gerçekleşmesini sağlamak karbon kirliliğine radikal bir çözüm getirebilir. Orta ve uzun vadeli çözümler için bir taraftan radikal inovasyonlar sürdürülürken, küresel ısınmanın de bu arada ilerleme kaydettiğini unutmamak gerekiyor. İşte bu noktada realizm devreye girip pratik çözümler üretmeli. Zengin ülkelerin yoksullara yardım etmesi kaçınılmaz. Ancak bu yardımın hangi koşullarda ve nasıl dağıtılacağı konusu günümüzüm en sert tartışmalı ana gündem maddesi. Yeni düşünce şeklinin nihai konusu Dünya’nın yapay olarak nasıl soğutulacağı ile ilgili. Bu noktada jeomühendislik yöntemleri devreye giriyor...Örneğin stratosfere parçacık püskürtmek, bulutlara tuz kristalleri ekmek gibi... Özet olarak iklimler, buhar türbini ve içten patlamalı motor gibi olağanüstü buluşlar yüzünden değişmiş ise, olağanüstü yeni buluşlar sayesinde karbon kirliliği yok edilebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle