Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Obezite CBT 1494 /6 Kasım 2015 9 “K Yalnızca bedeni çalıştırarak gerçekten kilo verebilir misiniz? ilo vermek istiyorsanız aldığınız kalorileri azaltma konusunu çok da dert etmeniz gerekmiyor. Yapmanız gereken tek şey, daha çok egzersiz yapmaya odaklanmak.” Coca Cola şirketinin desteklediği Küresel Enerji Denge Ağı (Global Energy Balance Network) adlı kuruluş, obezliğe karşı başlattığı yeni kampanya kapsamında bu tartışmalı görüşü savunuyor. Peki, bu bakış açısı ne denli doğru? Rutgers Üniversitesi beslenme ve davranış uzmanlarından Charlotte Markey’e göre bu pek de geçerli bir görüş değil. Scientific American MIND dergisinde bu konuyla ilgili bir yazı kaleme alan Markey aşağıdaki soruları yanıtladı: Scientific American MIND dergisinin güz sayısında “bedeni çalıştırmanın kilo vermede tek başına pek de etkili olmadığının peş peşe yapılan araştırmalarla gözler önüne serildiğini” belirtiyorsunuz. Neden öyle? Bedeni çalıştırmak iştahı açar ve çoğu kişi egzersizle verdiği kalorileri yiyerek geri alır. Bedeni çalıştırmanın sayısız yararları var ve ben kilo vermeye çalışanlara sürekli olarak egzersiz yapmalarını öneriyorum. Belli egzersizler insanların sağlıklarına odaklanmalarını ve kendilerine yararlı olacak şeyler yapmalarını sağlıyor. Ne var ki, salt bedeni çalıştırmak tek başına kilo vermeye yardımcı olmuyor. İki yıl önce Frontiers in Psychology dergisinde diyet yapmanın gerçekte çoğu zaman kilo almaya yol açtığı sonucuna varan bir araştırma yayımlandı. Bunun nedeni sizce nedir? İnsanlar diyet yapmaya çalıştıklarında kendilerini kısıtlamaya çalışırlar ve bu da çoğu zaman aşırı yemelerine neden olur. Kendilerini birtakım besin gruplarından uzak tutmaya çalışmaları o besinleri daha çekici duruma getirir. Bu süreçte daha çok kısa erimli hedeflere odaklanırlar ve sürdürülebilir değişimleri pek önemsemezler. Oysa, kilo vermek istiyorsanız yaşamınızın geri kalanında davranışlarınızı değiştirmek zorundasınız yoksa verdiğiniz kiloları gerisin geri alırsınız. Coca Cola şirketinin önerisi, beslenme düzenine pek kafa yormamak, daha çok bedeni çalıştırmaya odaklanmak gerektiği yönünde. Bu önerinin elle tutulur bir yönü var mı? Bence tüm bu olup bitenler son derece rahatsız edici. Coca Cola şirketi tarafından hazırlanan tanıtım videosunda egzersiz uzmanı Steve Blair obezliğe yol açan unsurların bilinmediğine ve bu konuda daha kapsamlı araştırmalara gerek olduğuna dikkat çekiyor. Blair’in bu iletisi son derece basitleştirici ve yanıltıcı. Çünkü obezliğe yol açan unsurlar konusunda epey bir bilgiye sahibiz ve bunun hiç de gizemli bir konu olmadığını artık biliyoruz. İnsanlar gereğinden çok yiyorlar ve yeterince egzersiz yapmıyorlar, bu da insanların gelecekte obez olmalarını kaçınılmaz kılıyor. Coca Cola grubunun fiziksel etkinliğe yaptığı vurgu verilerin gözler önüne serdiği gerçekler ışığında son derece yanıltıcı. Haftada üç kez yarım saatlik beden alıştırmalarının obezlik sorununa çözüm getireceği görüşünü destekleyen herhangi bir bilimsel veri yok. Gerçekte, insanların kola ve gazoz gibi şekerli içeceklerden uzak durmaları gerekiyor. Obezliğin artmasında en çok etkili olan unsurların başında gazlı içeceklerin geldiğine sürekli olarak dikkat çekiliyor. Kamu sağlığı açısından gazlı içeceklerin okullardan uzaklaştırılmasını ve kentlerde bu tür içeceklerin tüketiminin azaltılmasını istiyoruz. Kilo verme konusunda sürdürülebilir bir beslenme düzeni nasıl olmalı? Beslenmede düzenli ve sürdürülebilir değişikliklere gitmek gerekiyor. Bu kişinin alışageldiği beslenme düzenini tümden yenilemesi anlamına gelmiyor, çünkü böyle bir yaklaşım genelde sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Ancak, çoğu zaman, bu günlük kalori alımında 300 ya da daha fazla kalorilik bir düşüş anlamına gelebilir ve bunu gündelik gazlı içecekleri bir miktar azaltmak suretiyle sağlayabilirsiniz. İnsanların kendilerini bu hedefe adamaları ve hazırlamaları gerekiyor kilo verme süreci tam hızla koşmaktan çok maratonu andıran bir süreçtir. Kilo vermede bedeni çalıştırmak yine de önemli bir unsur, değil mi? Literatürde bu konuyla ilgili olarak nelere dikkat çekildiğinden biraz söz edebilir misiniz? Bedeni çalıştırmak insanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlar. Yiyeceklerden uzak durmak ise yoksunluk duygusu yaratır. Bedeni çalıştırmak insanların yemek ve öteki baskı yaratan unsurlara duydukları arzudan uzaklaşmalarına ve gevşemelerine de yardımcı olur. Egzersizin fiziksel yararları da var ama. Haklısınız. Bedeni çalıştırırken kalori harcarız. Bu dakalpten sindirim sistemine ve ruhsal sağlığımıza tüm sistemlerimiz için yararlıdır. İnsanlar genel sağlıkları için bedeni çalıştırmalıdırlar, ama salt bedeni çalıştırmak kilo vermede tek başına etkili olmaz. Bilim insanları araştırmalarına maddi destek veren kaynakları belirtmek zorundadırlar. Bu durumda çalışmalarının Coca Cola şirketi tarafından desteklendiğini kabullenmeleri çıkar çelişkilerini ortadan kaldırır mı? Bence ahlaki açıdan çok yerinde bir soru. Burada bir çıkar çatışması söz konusu ve Coca Cola şirketinin görünürde yeme ve beslenme düzeniyle ilgilenen kişileri değil de, meslek yaşamları boyunca fiziksel etkinikle ilgili çalışmalar yürüten kişileri hedef almasının bir rastlantı olduğunu da düşünmüyorum. Saygın hiç bir bilim insanının Coca Cola’nın iletisine ters düşecek gerçekleri gizli tutacak bir çalışmanın parçası olacağını düşünmüyorum. Rita Urgan, Scientific American Online/ 11 Ağustos 2015 Türkiye’nin yüzde 1’in altındaki dünya ihracat payına karşın ihracatının profili de düşük ve orta teknolojiler temelinde, harcı alem sektörlere dayalı gelişti. Türkiye’nin 2000 yılında %0.09 olan dünya yüksek teknoloji ihracat payı, 2012 yılında %0.10 olarak gerçekleşmiş. Başka bir ifadeyle, Türkiye 2000 yılında yaklaşık 1,1 milyar dolar, 2012 yılında 2 milyar ve 2013 yılında ise 2,2 milyar dolar civarında yüksek teknoloji içerikli ürün ihracatı yapmış. Kısaca Türkiye, dünya imalat sanayi katma değer zincirine düşük profilli sektörler (gıda, tekstil vs) temelinde eklemlendi ve bu yapı giderek kalıcılık kazandı. Türkiye’nin yüksek teknoloji ihracatında nasıl tökezlediği, tablonun 9.satırında gösterilen Türkiye’nin yüksek teknoloji ihracatının toplam imalat sanayi ihracatı içerisindeki payı göstergesi incelenerek de görülebilir: 1990 yılında %1.21 olarak gerçekleşen yüksek teknoloji içerikli ürün ihracatının imalat sanayi ihracatı içerisindeki payı, 2013 yılında ancak %1.88’e yükselebilmiş. Oysa 2013 yılında dünya yüksek teknoloji ihracatının imalat sanayi içerisindeki payı Türkiye’nin 15.17 puan üzerinde %17.05 olarak gerçekleşmiş. Kısaca 1980’li ve izleyen yıllar ekonomide yapısal değişimin sağlanamadığı kayıp yıllar olarak anımsanacaktır. temel iki bileşenini oluşturan yatırım ve tasarruf oranları da dünya ortalamasının altında seyrediyor. 2013 yılında Türkiye’de tasarruf oranı %14.10 oranında gerçekleşirken, dünya ortalaması %22.29 oranında gerçekleşmiş. Benzer bir tablo yatırım oranlarında da izleniyor. 2013 yılında dünya yatırım oranı %22.18 oranında gerçekleşirken, Türkiye’de %20.64 oranında gerçekleşmiş. Yani, dünya ortalamasının 1.54 puan altında. Türkiye’nin 2014 yılındaki tasarruf oranı 1990 yılından 4.41 puan, yatırım oranı ise 4.2 puan daha düşük. Henüz olgun ekonomi aşamasının çok uzağında bulunan Türkiye’de tasarruf oranlarının düşüyor olması ayrıca incelenmesi gereken bir konu olmakla birlikte, şu tespiti yapmakla yetinelim: Her türlü sermaye hareketlerini serbestleştiren 32 Sayılı Karar, 1990’lardan itibaren tasarruf oranları üzerinde baskı oluşturdu. Sermaye girişlerine bağlı olarak ulusal para değerlendi ve ithalatı özendirerek tüketimi besledi. Diğer taraftan sermaye girişleri ile birlikte artan Tasarruf ve yatırım oranları dünya ortalamasının altında Büyümenin kredi genişlemesi tüketim yoluyla tasarruflar üzerinde baskı oluşturdu. Diğer taraftan ticarete konu olmayan sektörlerde artan karlılık ve kamunun üretici bir aktör olarak imalat gibi ticarete konu olan sektörlerden uzaklaştırılması sonucunda üretken sektörlerde sabit yatırımlar baskılandı ve Türkiye giderek sanayisizleşme olarak nitelendirilen bir tablo ile karşı karşıya kaldı. nan neoliberal politikalar sonucunda Türkiye ekonomisi tökezledi ve dünya ekonomi ligindeki yeri düştü. Örneğin, 1979’da 16.büyük ekonomi olan Türkiye, CEBR World Economic League’nin sonuçlarına göre 2014 yılında 19. sıraya gerilemiş durumda. 2015 yılında TL’nin diğer gelişmekte olan büyük ekonomilere göre daha fazla değer kaybettiği göz önüne alınırsa, Türkiye’nin 2015 yılında 20. Ya da 21. sıraya düşmesi olası gözüküyor. Türkiye ekonomisi bu çalışmada da ortaya konduğu üzere, birçok gösterge açısından dünya ortalamasının altında bir başarıma sahip. 2013 yılında dünya imalat sanayi katma değerinin ancak %1.06’sını Türkiye artık 17. değil, 19. Ekonomi 1980’li ve izleyen yıllarda uygula üreten, 2014 yılında dünya GSYH payı %1.03 olarak gerçekleşmiş bir ekonomiden söz ediyoruz. Dünya yüksek teknoloji ihracat payı ise %0.10’lerde. Yüksek teknoloji ihracatın imalat sanayi içerisindeki payı ise %1.8. Diğer taraftan Türkiye’nin kişi başına GSYH’sı da dünya ortalamasının altında. Dünya ortalaması ile kıyaslandığında tasarruf ve yatırım oranları açısından da görünüm parlak değil. İhracatın fetişleştirildiği bir modelde, Türkiye’nin dünya ihracat payı %1’in altında bulunuyor. 2014 yılında %0.93 olarak gerçekleşmiş. İthalat payı ise %1’lerin üzerinde. 2014 yılında %1.13. Kısaca, üretim kapasitesi giderek aşınan ve bunun sonucunda ancak ithal ederek ihracat yapan (dışa bağımlılığı giderek artan) bir sanayi söz konusu artık. Sonuç olarak, Türkiye 1980’de herhangi bir ön aşamadan geçmeden düşük ücret ve düşük teknoloji içerikli sektörler temelinde dünya ekonomisine eklemlendi. 1980 sonrası uygulana gelen neoliberal politikalar sonucunda ekonomide yapısal değişim gerçekleştirilemedi… geniş emek rezervlerinin ve ucuz işgücünün verdiği imkânlarla bu politikalar kalıcılaştı ve Türkiye ekonomisi yarısanayileşmiş bir aşamada tökezledi.