26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 TartışmaEditöre Mektup CBT 1494 /6 Kasım 2015 Sancar, ödül ve Türkiye’de bilim Prof. Dr Ahmet Özer [email protected] T V seyredenler görmüşlerdir, ödül alan bilim adamının resmi yansıda gösterildiği zaman Aziz Sancarın isimin altında Türkiye değil Amerika Birleşik Devletleri yazıyordu. Aziz Sancar bu çalışmayı Türkiye’deki bir üniversitede ya da araştırma merkezinde değil ABD’de yapmış ve çalışmalarını ABD kaynaklı fonlar ve mensubu olduğu Kuzey Carolina Üniversitesi desteklemiş. Eğer bu noktayı ıskalarsak o zaman sapla samanı birbirine karıştırır, eksik ve çarpık bilim ve yüksek öğretim politikamızı değiştirmez ve ilelebet bilim dalında Nobel Ödülü almayız. Bilim değer gördüğü yerde yeşerir: Burada sorgulanması gereken şu: Türkiye’den neden bir bilim adamı Nobel Bilim Ödülü alamıyor? Bizim insanımız zeki mi değil? Haşâ. İşte en büyük kanıtı Aziz Hoca. İmkân sunulduğunda, bilgi özgür bırakıldığında, üniversite özerk olduğunda neler yapabileceğini gösterdi. Çünkü bilim kendisine değer verilen yerde yeşerir, kendisine değer verilmeyen yerden de göç eder. Temel soru şu: Türkiye’de neden yeşermiyor bilim? Ve eklemeli: Türkiye ne yapmalı? Neden hâlâ dünyanın en iyi 100200 üniversitesi arasında Türkiye’den bir üniversite yok? Neden bizde de bir bilim insanı dünyayı şaşırtacak işler yapamıyor? Ve bu eğitim sistemi bu düzen ne zamana kadar sürecek? Bu sorulara doğru cevap veremediğimiz taktirde başkalarının başarılarıyla avunmaya devam edeceğiz. Üniversiter anlayış değişmeli: Sorunları çözmenin kaynağı insandır; insanı dönüştürmenin en değerli yolu eğitim, eğitimin üst düzeyi ise üniversite kurumudur. Peki, bu denli önemli olan üniversite nasıl olmalıdır ki gerçek bilim üretsin? Çağdaş anlamda bir üniversitenin üç önemli fonksiyonu vardır. Bunlar, bilimsel araştırma yapmak; eğitim–öğretim yapmak ve halk – üniversite diyalogunu gerçekleştirmektir. Her şeyden önce bir üniversitenin en önemli özelliği, bilimsel araştırma yapmasıdır. Bilimsel araştırma yapmanın ise kuralları, kaideleri vardır. Bu da bilimsel bir ortama sahip olmayı gerektirir. Bugün Türkiye üniversitelerindeki mevcut bilim insanı sıfatı taşıyanların önemli bir bölümü bu nosyona sahip değildir. Oysa zamanla üniversiteler dejenere olunca parlak beyinler üniversite yerine özel sektörü tercih ettikleri gibi üniversitedeki parlak beyinlerin çoğu özellikle de maddi koşullar ve baskılar nedeniyle üniversite dışına kaçtılar. İkincisi, alınan araştırma görevlileri daha başından itibaren “üst rütbeliler”, “yetkililer ve yöneticiler” tarafından ezilmeye başlanıyor. “İyi araştırma görevlisi” olmak hocanın çantasını taşımaktan, her emrini harfiyen yerine getirmekten ve özellikle de hiç bir şeye ses çıkarmamaktan ve “terbiyeli, uslu çocuk” olmaktan geçiyor. Üçüncüsü araştırmanın olmazsa olmaz koşulu temel bilimler geri plana itildiği gibi yapılan araştırmalar da bilimi geliştirmekten ziyade patente, piyasada para kazanmaya endekslendi. Para getirmiyorsa bilimi ne yapayım anlayışı egemen olmaya başladı. Yaratıcılık baştan öldürülüyor: Daha da önemlisi kurulan sistem yaratıcılığı öldürüyor. Kişi daha başından ezilmeye mahkum ediliyor; kişiliğinden kopartılarak, birilerinin istediği kişilikte bir insan olmaya zorlanıyor. Bir ömrün sonunda, üniversitelerin tozlu odalarında, sesini soluğunu çıkartmadan oturabilenler sonunda doçentlik, profesörlük payesine ulaşıyorlar. Oysa Nâzım’ın dediği gibi “üzüm üzümken güzeldir, ezildikten sonra ha şıra olmuş ha pekmez ne fark eder?” Ama bizim bilim adamalarımız ezile ezile bu mertebeye geliyorlar. Artık bir şey yapmaya sıra gelmişken, bu sefer de bir şey üretecek takat kalmıyor kendilerinde. Sonuçta ortada dünya çapında geçerli olacak bilim insanı nosyonu falan kalmıyor. Bu nedenle hemen hiçbir alanda dünya çapında bilim insanı yetiştiremiyoruz. ratmayı yani yaratıcılığı gerektirir. Bugün ise bilimsel araştırma ortamı yaratmaktan ziyade “düşünce bekçiliği” yapılmaktadır. Görevi olmadığı halde asayiş problemleri ile uğraşmakta, bir bilim kurumundan ziyade bir güvenlik kurumu gibi davranılmaktadır. Bu da özgürlük ve yaratıcılığı köreltmektedir. Çünkü yaratıcılık, özgürce düşünmeyi sever. Eğer bilim insanı özgürce düşünmezse YÖK başkanın, rektörün, dekanın istediği gibi düşünürse, yöneticileri, savcıları, polisi rahatsız etmeyecek şeyleri sadece araştırıp ortaya koyarsa nasıl yaratıcı olacak? Bilim, devleti yönetenlerin istediği oranda yapılarak değil, bilimsel doğruları neyi gerektiriyorsa o çerçevede yapıldığı takdirde ancak gelişebilir. Bilim insanının üstünde kurulan baskılar, kafasında yaratılan evhamlar her şeyden önce onun kendi beyninde kurmuş olduğu karakollara neden olur. Bu kez de kendi kafasındaki karakollardan ve korkulardan sıyrılması zordur. Kaynak ve olanak: Bu konudaki başka bir sıkıntı ise araştırma için yeterli zaman, mekân ve paranın olmamasıdır. Bugünkü YÖK’ün üniversite sistemi içinde öğretim üyeleri araştırma için yeterli zamana sahip değiller. Çünkü her birinin zorunlu olan ders yükleri, yönetsel görevleri, araştırma için ayrılabilecekleri zamanın önemli bir kısmını almaktadır. Ayrıca öğretim üyelerinin yeterli derecede bir ücret alamamaları onları ek ders vermeye itmektedir. Bir de eğer gece eğitimi varsa öğretim üyesinin gecesigündüzü ek dersten alabileceği üç beş kuruş adına ipotek altına alınmış olmaktadır. Laboratuvar ve araç gereç: Ayrıca, özellikle, taşrada derme çatma binalarda siyasal amaçlarla, acele kurulmuş üniversitelerde bırakın çağdaş labaratuvarları, araştırma ortamını öğretim elemanlarının oturacakları, çalışacakları doğru dürüst bir odaları bile yoktur. Birçok kişi bir odada sıkışık bir düzende oturmaktadır. Böyle bir ortamda verimli bir çalışma beklenilebilir mi? Her araştırmanın hiç kuşkusuz bir mali boyutu vardır. Birçok üniversitenin araştırmaya ayıracak parası yoktur. Bina, eşya, vb. şeyler için trilyonları harcayan üniversite, asli fonksiyonu olan araştırma için bu rakamların yüzde birini bile ayıramamaktadır. Sonuçta öğretim üyeleri bilimi ilerletmek, çoğaltmak, yenilemek, yenilikler ortaya koymak için değil, akademik yükseltme için aranan asgari koşulları yerine getirmek için (çoğu göstermelik olan) araştırmalar, yayınlar yapmaktadır. Böylece üniversite, araştırma ve evrensel bilim için önemli bir olanak iken gereğince kullanılmıyor, adeta güncelin geçici kazançlarına feda ediliyor. Verimli emekli hocalar konusu ve YÖK C <[email protected]> Ayhan Ulubelen BT’nin son sayısında genç arkadaşım Metin Balcı’nın Aziz Sancar’la, ama asıl üniversite hocalarının emeklilikleri ile ilgili yazısını okudum. Balcı yazdıklarında ne kadar çok haklıdır, ben emekli olduktan sonra, eski kürsümde bir süre gönüllü olarak çalıştım, benim eski öğrencilerim olan bilim dalı mensuplarının nezaketleri nedeni ile bir süre daha devam edebildim, ama zelzele sonrası müthiş bir yer kıtlığına uğradık, ve eski arkadaşlarımdan bir bölümünün değişen tavırları artık üniversiteden ayrılma zamanının geldiğini gösterdi. Balcı gene de şanslı sayılır, en azından (sanırım) kendi fakültesinde ders verebilecek durumdadır, ama tabii, laboratuvar çalışmalarını özlemektedir, hepimizde olduğu gibi. TEMEL KAYNAK: ARAŞTIRMACI İNSAN Eskiden bilim insanı olmak üzere üniversitelerde kalan öğrenciler, kendi bölümlerinin, fakültelerinin hatta üniversitelerinin en parlak öğrencileri idi. Asistan olmak saygın, itibarlı ve prestijli bir işti. Çünkü asistan olarak üniversiteye girmek geleceğin bilim adamlığına aday olmak demekti. Titr egemenliği: Üniversitelerde, “titrkariyer” öyle bir şey ki uğruna verilen mücadele, ona vardıktan sonra, gereğini yapma takatini ve mecalini bırakmıyor “bilim insanları”nda. “Oysa üniversiteler, kışla değildir. Bu nedenle üniversitelerde saygınlığın ölçütü rütbe, titr, unvan gibi standartlarla değerlendirilemez. ‘Titr’ zihniyetinin varlık nedeni ve sonucu hiyerarşidir. Hiyerarşi zihniyetinin olduğu yerde ne entelektüel ortamdan ne de özgür düşünceden bahsedilebilir ne de yaratıcılıktan.” (İnal, 1996:144). Oysa üniversiteler her şeyden önce tarihsel olarak entelektüel çalışmanın ve başarının bir ürünüdür, bu nedenle entelektüel çalışma üniversitenin varlık nedeni olmalıdır. Yaratıcılığı ortaya çıkaracak olan titr ya da ritüeller değil, beyin fırtınasıdır. Bu fırtınayı yapıp yeni bilgi ve bulgulara imza atmak ise aynı zamanda özgürce düşünmeyi, araştırmayı ve bunun sonucunda ya ÖZGÜRLÜK VE YARATICILIK İLİŞKİSİ Evet YÖK bir yöntem düşünmelidir, artık insan ömrü uzamıştır, 67 yaş pek çokları için genç ve verimli bir yaştır. İnsan beyin kapasitesine bağlı olarak 7580 yaşına kadar (hatta bazıları daha ileri yaşlarda bile) verimli çalışabilir, en azından genç elemanlara bilgisini aktarabilir, onların yetişmesine katkıda bulunabilir. YÖK’ün 12 öğrenci sınırlaması herhalde oldukça yeni bir uygulama, benim mensubu olduğum Eczacılık Fakültesi idarecileri, benim laboratuvarımda gönüllü çalışan öğrenci sayısı 5 6 olunca, bu kadar insanı çalıştıramazsınız diye karşı çıkmıştı. Ama Balcı burada da çok haklı düzgün işleyen bir laboratuvarda onlarca kişi belli konularda çalışabilir. Öğrenciler genellikle verimli çalışan hocaların yanında yetişmek ister. Sonuç olarak emekli olmak isteyen, bunu dört gözle bekleyenler 67 yaşında ayrılır ve bugün bir hayli hocanın yaptığı gibi bir özel üniversitelerde ders verip ilave para da kazanabilir, ama gerçekten verimli çalışanlar için YÖK’ün bir yöntem geliştirmesi gerekir. TÜBİTAK gibi, eski TÜBA gibi kuruluşlar ve araştırma fonları bölük pörçük paralar vermek yerine, gerçekten bilimsel projelere, yaratıcı olabileceklere daha büyük fonlar ayırmalıdır. Projeleri inceleyen kişiler gerçek bilim adamları arasından seçilmelidir, gereken durumlarda yurt dışından hakeme de baş vurulmalı ve geçenlerde bir ÖDTÜ Kimya Bölümü öğretim üyesine yapıldığı gibi, çok iyi bir proje ret edilip kendimize güldürmekten vazgeçilmelidir. Hasılı, bilim, ülkelerin gelişmişliğinde çok önemlidir, bilim insanlarımızın değerini bilelim. VERİMLİ BEYİNLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle