Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1494/6 Kasım 2015 14 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com Kuzey ve Güney arasındaki Amerikan İç Savaşı, kölecilik sorunu yüzünden mi çıkmıştı? Amerikan İç Savaşı’nın askeri tarihteki yeri nedir? Amerikan İç Savaşı Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com A merikan İç Savaşı (18611865) neden çıktı? Bu soruya yanıt verebilmek için ABD’de 19. yüzyılın ortalarındaki gelişmelere bakmak gerekir. 1850’li yıllara gelindiğinde, eyalet devletlerinin zayıf bağlarla bağlı olduğu federal bir hükümetin yönetimindeki ABD, hızlı bir ekonomik ve teknolojik gelişme içerisindeydi. Bu sürece aynı zamanda ABD’de sanayi üretiminin, demiryollarının, gazetelerin ve telgraf iletişiminin hızla geliştiği bir uluslaşma süreci olarak da bakabiliriz. Ancak bu süreç zayıf bir biçimde ilerliyordu ve üstelik Kuzey ve Güney’in toplumsal koşulları birbirinden çok farklıydı. Hükümetin eğitim, ulaştırma, sağlık ve kamu düzeni gibi alanlardaki davranışları eyalet ölçeğinde ya da daha yerel düzeyde gerçekleşiyordu. Kuzey eyaletleri hızla sanayileşirken, köle emeğiyle plantasyon üretimi yapan Güney, tarımsal bir karakter taşıyordu. Kuzey’in zengin sanayi hammaddelerine ve “özgür” işgücüne, Güney’in ise daha fazla plantasyon toprağına ve köleye ihtiyacı vardı. Amerika’nın henüz tam olarak yerleşime açılmamış devasa Batı bölgesi, bu bakımdan her iki kesim için de yaşamsal bir önem taşıyordu. Bu nedenle öncelikle, Amerikan İç Savaşı’nın Kuzey ile Güney arasında Batı’nın paylaşımı için yapılmış bir savaş olduğunu söylememiz gerekir. lideri Lincoln, insan haklarını savunduğu için değil, fakat askeri zaferin kazanılması için kölelerin de özgürlüklerine kavuşturulması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Bu nedenle Eylül 1862’de ilk Özgürlük Bildirgesi’ni ilan etti. Böylece kölelerin kurtarılması savaşın önemli bir hedefi haline getirildi. 1 Ocak 1863 tarihinde de köleliğin kaldırıldığı ilan edildi). Teknolojik gelişmelerin köleciliğin gerilemesine etkisi konusu da önemli tartışma konularından biridir. Eli Whitney (17651825), ABD’de 1794 yılında pamuk ayrıştırma makinesini (çırçır makinesi) icat etmişti. Bu makine pamuğun çekirdeğinden çok kolaylıkla ayrışmasını sağlayarak köle emeğinden çok büyük bir tasarrufa yol açmıştı. Bu makine böylece üretimin bir sonraki aşamasında kullanılan köle emeğine olan ihtiyacı azalttı. Fakat paradoksal olarak, çok daha büyük ölçeklerde pamuk üretilebilmesi imkânını yaratarak kölelere duyulan ihtiyacı ve yeni plantasyon topraklarının açılması isteğini canlandırdı. Makineleşmenin köleciliği zayıflatması, tarımın genel makineleşmesi Oylar ve Sayılar Gündüz sandık başında verilen oylar, yolda herhangi bir kazaya uğramadan akşam açıklanan sayılara dönüşebilir mi? Ya da özellikle “kaybedenler”in sisteme duydukları güvenin sarsılmaması nasıl sağlanabilir? Bir seçim daha bitti. Medya yorumlarına bakınca özellikle “kaybeden” partilere oy vermiş seçmenlerin, sürecin güvenliği konusunda ciddi şüpheleri var. Bu pasif şüpheciliğin bir sonraki evresi seçim sisteminin kendisini topyekun reddetme olabilir. Malum bir olgunun kendisiyle onun bilinçli ya da bilinçsiz olarak hatalı kullanımını ayırt etme konusunda ülke olarak sıkıntılarımız var. Oy verme ve verilmiş oyların sayılarak sisteme aktarılma süreciyle ilgili daha önce detaylar yazılmıştı; bir kez daha aynı şeyleri yazmaya gerek yok. Kısaca şu yorum yapılabilir ki sandığa atılan oyların yolda başına bir şey gelmeden akşam açıklanan sayılara dönüşmesi pek de kolay görünmüyor. Bilinçli yapılacak müdahaleler nedeniyle değil; olası operasyonel hatalar açısından. Son seçimlerde özellikle kaybeden partilere oy verenler büyük bir olasılıkla akşam saat 23.00 gibi televizyonlarını kapattılar. Saat 21.00’den itibaren ülke genelinde sayımı yapılan sandık oranı yüzde 95’lerin üstüne çıkmıştı. Bazı illerde tüm sandıkların açıldığı istatistiği verilirken, sosyal medyada daha sandığını o ile ait ilçe seçim kuruluna teslim etmemiş görevlilerin mesajları dolaşıyordu. Bu nasıl mı oluyor? TV kanallarında açıklanan veriler sandık lokasyonlarında sayım bittiğinde çıkan sonuçları edinen haber ajanslarına dayanmakta. Bu haberlerin bir an evvel yayılmasının şöyle bir psikolojik etkisi var. Saat 21.00’de ilçe seçim kurulunun önünde kuyruk beklerken bir partinin alıp başını gittiğini öğrendiğinizde, eğer o parti sempatizanı değilseniz, her türlü motivasyonunuzu yitirip, çekip gidebilirsiniz. Böylece tutanakoy torbasıimzalar vb. değiştirilmeye açık hale gelebilir. Ya da bilgisayara giriş yapacak kişiler kendilerini hata yapma konusunda daha esnetebilirler. Dolayısıyla asıl sayım hepimiz uyuduktan sonra yapılıp sisteme girilebilir. Ajanslar sadece ilçe seçim kurulundan bilgi edinebilir hale getirilse ve sandık lokasyonundaki sayımlar daha güvenilir bir şekilde yapılsa bu psikolojik baskı aşılabilir. Bir diğer inceleme konusu ise çeşitli boyutlardan veri analizi yapmak olabilir. Örneğin son elli yıldır bir bölgedeki sandıktan sürekli x partisine yüzde 67 oy çıkarken, son seçimde yüzde 16 oy çıkıyorsa burada bir sıkıntı var demektir. Bu tür istisnai durumlar önceden oluşturulacak senaryolara göre kıyaslanmalı ve uyuşmayan durumlar mercek altına alınmalı. Şu anki modelimizde görüldüğü üzere tüm odak sonuçların informal olarak bir an önce açıklanması üzerinde. Oysa eğer demokrasinin temel bir olgusu olan seçim olgusuna duyulan güveni yüksek tutmak gibi temel bir amaç varsa bu durumda bu tür analizleri dileyen partinin yapabilmesine ve tüm itirazlara tatminkâr cevaplar verecek hızlı süreçler geliştirilmesine özen gösterilmeli. İtirazlar genelde münferiden sonucu etkiler mi gözüyle değerlendiriliyor. Örneğin bir sandıktan beş oyun farklı partiye yazılmış olması bir şey değiştirmeyeceğinden itiraz kabul edilmeyebiliyor. Ama beş yüz tane sandıkta beşer oy aynı şekilde aynı partinin lehine değiştirilse bu sonucu etkiler bir hale gelebilir. Sonuçların bir kaç saat içinde açıklanabilmesi açısından çağı yakalamış durumdayız ama saymak, sonuçları bildirmek, itirazları değerlendirmek vb. açısından elli sene öncesinden pek bir farkımız yok. Her seçimde aklıma gelen şu duvar yazısını anmadan edemeyeceğim (hangi partiye oy vermiş olursanız olun): “Onlar kazandı, sen kaybettin: İyi geceler!” ÖZGÜRLÜK BİLDİRGESİ Öte yandan Güney ürettiği ürünleri (özellikle de pamuğu) büyük ölçüde İngiltere’ye gönderiyordu ve İngiltere ile ilişkilerini güçlü tutuyordu. Güney’in bu tutumu da Kuzey için önemli bir sorun oluşturuyordu. Amerikan tarihinin en kanlı savaşının temel nedenleri bunlardı. Güney’in köleci ekonomik ve siyasi sisteminin iki taraf arasında bir uyuşmazlık konusu olduğu açık olmakla birlikte, köleciliğe karşı özgürlüğü savunmanın, savaşın çıkmasında temel bir neden olduğunu söyleyemeyiz. Ancak daha sonra savaş yıllarında köleciliğe karşı hareketin geliştiği, mevcut köleci sisteminin ideolojik ve siyasi olarak Güney’in aleyhine işlemeye başladığı çok açıktır. (Köleciliğe karşı mücadelenin ABD’de uzun sayılabilecek bir geçmişi vardır. Harriet Beecher Stowe’un 1852’de yayımlanan ve çok okunan Tom Amcanın Kulübesi adlı romanı ABD’de köleciliğe karşı büyük bir tepki yaşatmıştı. Eyaletler arasındaki birliğin zayıf olması, köleci ilişkilerin Kuzey için yarattığı sorunların önemini azaltıyordu. Savaş başladıktan sonra, Kuzeylilerin ne bağlı olarak gerçekleşmiştir. Askeri tarihi açısından baktığımızda Amerikan İç Savaşı’nın dünyanın modern anlamda ilk büyük savaşı olduğunu söyleyebiliriz. Bu savaş öncelikle topyekün savaşın ilk örneğidir. Genel olarak halk ve kadınlar da savaşta yer almışlardır. Bu savaşta üç milyona yakın asker silah altına alındı. 620.000 kişi öldü. (Yaklaşık 360 bini Kuzeyli, 260 bini Güneyli). ABD, tarihinin bundan sonraki döneminde girdiği savaşların bütününde bu kadar insanını kaybetmedi. Amerikan İç Savaşı, birçok askeri yenilik bakımından çarpıcı özellikler taşımaktadır. Yivli tüfeklerin kullanılması, siper savaşlarının başlaması, savaş alanlarında dikenli tellerin kullanılması, havanlar, el bombaları, seri atışlı tüfekler, alev makineleri, kara mayınları, sahra telgrafının savaş aracı olarak kullanılması, zırhlı gemiler ve nihayet bir denizaltı, işte bunların hepsi Amerikan İç Savaşı’nın getirdiği yeni askeri uygulamalardır. Bütün bu yeniliklere baktığımızda, Amerikan İç Savaşı’nı yarım asır sonraki Birinci Dünya Savaşı’nın askeri teknoloji bakımından neredeyse bir habercisi olarak görmek mümkündür. Amerikan İç Savaşı ABD’nin maddi ve insan kaynaklarını çok büyük bir kayba uğrattı. Fakat savaştan sonra merkezi birliğini güçlendirmesi ve köleci toplumsal sistemi ortadan kaldırması ABD’nin daha sonraki gelişmesini hızlı bir biçimde gerçekleştirebilmesine imkân verdi.