16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nobel Ödülleri CBT 1494/6 Kasım 2015 7 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban [email protected] Denizlerde yüzen plastik atıklar artık Kuzey Kutbu’na kadar ulaştı. Çöplerin tam olarak nereden geldikleri bilinmiyor, ancak bilgisayar modellerine göre atıklar, Norveç ve Rusya arasındaki Barents Denizi’nde son yıllarda meydana gelen çöp girdaplarına ait. Otuz bir parça çöp aslında ilk bakışta çok fazla değilmiş gibi görünüyor ama helikopterlerle yapılan incelemelerle daha büyük atık yığınları da görülmüş. Ve plastiğin zamanla denizde parçalandığı bilinmekte bu yüzden daha fazla atığın bulunabileceği tahmin ediliyor. Kuşkusuz atıklar deniz diplerinde birikmektedir. Alfred Wegener Enstitüsü (AWI) biyologu Melanie Bergmann daha eski araş Plastik atıklar Kuzey Kutbu’na kadar ulaştı İşte Alternatif! 1980’lerde Turgut Özal’ın IMF ve Dünya Bankası destekli neoliberal politikalarının tüm dünya ile birlikte Türkiye’yi de kasıp kavurduğu yıllarda, “alternatif yok” sloganı her yeri inletiyordu; ekonomide IMF’nin dayattığı reçetelerin ve neoliberal özelleştirmelerin alternatifi yoktu! İşte tam bu esnada Arslan Başer Kafaoğlu’nun “İşte Alternatif” kitabı piyasaya çıktı! Yenilerde yayımlanan bir başka çalışmayı karıştırırken aklıma “İşte Alternatif” geldi. Çalışma ve raporu, WWF (World Wildlife Fund) Türkiye ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi işbirliğiyle, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ve ODTÜ’den Doç. Dr. Ebru Voyvoda gerçekleştirmişler. Rapor, Türkiye’nin Aralık ayında Paris’te yapılacak İklim Zirvesine hazırlık için Birleşmiş Milletler’e sunmak üzere hazırladığı ulusal sera gazı salımları raporuyla (tam olarak Ulusal Katkı Niyet Beyanı ya da “Intended Nationally Determined Contribution” INDC) hemen hemen iş zamanlı olarak yayımlandı. Çalışmanın başlığı “Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri”. İklim değişikliği ve enerji politikaları ile ilgili kamuoyunun, çok uzun zamandır Türkiye için bu tür bir makroiktisadi çalışmanın yapılmasını dört gözle beklediğini söylersem yalan olmaz! Türkiye tarihsel salımlar göz önüne alındığında global olarak büyük kirleticiler arasında yer almamakla birlikte yıllardır salımlarını en hızlı arttıran bir ülke. Türkiye, 1990 yılına göre salımlarını %110.4 oranında arttırarak şampiyonluğu kimseye bırakmazken, Eylül 2015’de Birleşmiş Milletlere sunduğu resmi rapora göre bu oranı daha da yükseğe çıkarmayı hedefliyor. Aşağıya aldığım, WWF Türkiye’den Mustafa Özgür Berke’nin yaptığı bir analize göre, Türkiye’nin salımlarında 19912010 arasında görülen %83’lük artış, Birleşmiş Milletler’e henüz teslim edilen resmi Ulusal Katkı Belgesi INDC’ deki referans senaryoda %170’e, artıştan azaltım senaryosunda ise %115’e yükselmektedir. Güzel Allahım verdikçe veriyor! Bu durumun başlıca sorumlusu ise bilindiği gibi, kömür ve doğalgaza dayalı elektrik üretim stratejisi. Rapordaki önemli noktalardan biri, bu kârdan zarar senaryosundaki ekonomik büyüme varsayımlarının gerçekçi olmadığı. 15 yıl boyunca %5 büyüme öngörüsü yerine OECD gibi uluslararası kuruluşların esas aldığı %3.5 büyüme senaryosu, Türkiye’nin 2030 salımlarının daha gerçekçi bir şekilde hesaplanmasına olanak veriyor. Yeldan ve Voyvoda’nın analizlerine dönecek olursak çalışma, Türkiye’nin 2030 yılı sera gazı salımlarını, yüksek büyüme tahminleri içeren senaryoya göre %40, gerçekçi büyüme tahminine dayalı senaryoya göre ise %23 oranında azaltabileceğini ortaya koyuyor. Bu sayede, ekonominin karbon emisyonu yoğunluğunda da (yıllık CO2 emisyonu/GSYH) %20 oranında bir düşüş sağlamanın mümkün olduğu görülüyor. Öngörülen “İklim Politikası Paketi” uyarınca üç politika önerisi tanımlanmış: (a) Karbon vergisi toplanması; (b) Toplanan karbon vergisinin yenilenebilir enerji yatırım fonu vasıtasıyla yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmek için kullanılması; (c) Enerji verimliliğinde teknolojik gelişme ve piyasa şartlarına bağlı artışlar. Bulgular, önerilen salım azaltımı önlemlerinin yenilenebilir enerji kaynaklarının üretimdeki payının fosil yakıtlar aleyhine arttırılmasının mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bu değişim ile referans senaryoya göre karbon salımlarında %23, kömür ithalatında %25, doğal gaz ithalatında ise %35 oranında düşüş sağlanacağı belirlenmiş. tırmalarla, Kuzey Kutbu denizinin diplerindeki çöp yığınlarının yüzeydekine kıyasla on ila yüz misli yoğunlukta olduğunu bulmuştu. Okyanuslarda biriken plastik atıklar birçok uzmana göre endişe verici. AWI’ya göre şimdiye kadar beş çöp girdabı saptanmış. araştırmayı yöneten Angela M. Christiano, bilginin çok umut verici olduğunu söylüyor. Araştırmacı geçen yıl da JAK engelleyici maddenin oral yoldan alınmasıyla, otoimmün yetmezliğine bağlı saç dökülmesinde (alopecia areata) olumlu etkiler yaptığını göstermişti. Christiano JAK engelleyicinin saç foliküllerine saldırıyı uyaran kimyasal sinyali durdurduğunu saptamıştı. Bu madde sayesinde bazı farelerin tüyleri yeniden büyümüştü. Yeni araştırmada söz konusu madde doğrudan doğruya farelerin cildine sürülmüş ki bu durumda tüyler daha hızlı büyüdüğü gibi tüyler hem daha kalın hem daha daha koyu renkte büyümüş. Bu da daha önce tahmin ettiğimiz gibi ilacın doğrudan saç döngüsünü etkinleştirdiğini gösteriyor. İnsanlığın en eski yazılı eseri olan Gılgamış Destanı’nın kökleri 4000 yıl önceki Sümer Çağ’ına uzanır. Destanın kahramanı üçte bir tanrısal bir kişiliğe sahip olan Uruk kralıdır. Destanın diğer aktörleriyse kralın hizmetkarı, arkadaşı ve destanın devamında gitgide insansı özellikler kazanan gizemli bir varlık olan erkek kardeşi Enkidu’dur. Destanın ana motifi ise Gılgamış’ın ölümsüzlüğü arayışıdır. Destanın farklı dönemleri ve Verimli Hilal’deki farklı bölgeleri anlatan çeşitli örnekleri vardır. Destanın yazılı olduğu ilk kil tabletler, Ninova’daki Asurbanipal kütüphanesinin harabelerinde 1853 yılında bulunmuştu. Daha sonraki buluntular metni kısmen tamamlamıştı ama hikâyede hâlâ büyük boşluklar var. Bu Gılgamış Destanı’na ait yeni tabletler boşluklardan bazıları şimdi bazı yeni buluntularla doldurulabilecek. Irak’taki Süleymaniye Arkeoloji Müzesi 2011 yılında kaçakçılardan seksenin üzerinde kil tablet satın almıştı. Tabletleri inceleyen Londra Üniversitesi tarihçisi Faruk AlRawi bunların sahte olmadığını anladı. Fakat bir araya getirilen parçalar üzerindeki yirmi dizelik çivi yazısının çevrilmesi daha büyük bir sürpriz oldu. Bunlar Gılgamış Destanı’nın beşinci bölümüne ait olan parçalardı. Tarihlendirmeye göre metin günümüzden yaklaşık olarak 600 yıl önce daha eski tabletlerden kopyalanmış. Yeni bulunan metin destanın iki ana karakteriyle ilgili yeni ipuçları veriyor. Beşinci bölümde Gılgamış ve Enkidu’nun, sedir ormanının koruyucusu olan Humbaba’nın ülkesine girişleri anlatılıyor. Humbaba diğer yerlerde aslan suratlı bir canavar ola rak tasvir edilse de yeni bulunan metinde daha insansı görünüyor. Burada Humbaba yabancı bir ülkenin hükümdarı olarak tasvir edilmekte. Gılgamış ve Enkidu, orman koruyucusunun öldürüp, ağaçları kestikten sonra yanlış yaptıklarına inanıyorlar ki bu pişmanlık bugüne kadar bilinen Gılgamış destanlarında ifade edilmemişti. Arkeologlara göre yeni buluntu özellikle de destanın iki kahramanına yeni karakteristik özellikler kazandırması açısından büyük önem taşımakta. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle