Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 İklim Değişikliği ve Terör CBT 1497/27 Kasım 2015 11 PARİS ZİRVESİ BİR BARIŞ KONFERANSI OLMALI’ ‘İklim değişikliği kesin terör nedeni’ Fransız güvenlik güçleri 13 Kasım tarihinde Paris’teki terör saldırılarından sonra bir yandan olası yeni terör eylemlerine karşı önlem almaya çalışırken, diğer yandan da 30 Kasım11 Aralık tarihleri arasında düzenlenecek olan İklim Zirvesi’ne (COP21) ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bu iki olayın üst üste gelmesi uzun zamandır gündemde olan bir tartışmayı yeniden alevlendirdi: İklim değişikliği terör olaylarını tetikliyor mu? Güvenlik ve barış konularında uzman Michael T. Clarke, “COP21 yalnızca bir iklim zirvesi olarak değil, aynı zamanda bir barış konferansı olarak da ele alınmalı” diyor. Yenilenebilir enerji için küresel piyasanın değeri 2004 yılında 25 milyar doları aşmıştı. Ve bu teknolojiler şimdiden Almanya ve İspanya gibi ülkelerde sera gazı salımını azalttığı gibi yeni iş alanları açmakta ve ciddi bir ekonomik fırsat yaratmaktadır. Bu yatırımların artması yalnızca daha temiz bir gelecek değil, aynı zamanda daha çatışmasız bir dünya da yaratacak. Güneş panelleri, rüzgâr türbinleri ve biyoyakıtlar gibi temiz enerji teknolojileri piyasaları ancak siyasi irade ve doğru politikaların birleşmesi durumunda gelişebilir. Worldwatch Institute yetkilileri, enerji verimi yüksek ve iklim dostu küresel ekonomiler için şu politik girişimleri öneriyor: • Doğa dostu yeşil binaları ve araçları teşvik için standartlar oluşturulmalı ve piyasaları teşvik edilmeli • Elektrik üretimi, ısıtma, soğutma ve ulaşımda kullanılacak yenilenebilir enerji teknolojileri için belirlenen hedefler daha cesur ve hızlı büyümeye odaklı olmalı • Enerji üretimi ve tüketimi maliyetinin tamamı evre, sağlık ve güvenlik içselleştirilmeli. Kirletici yakıtların ve teknolojilerin yerine yenilebilir teknolojilerin getirilmesi için devlet sübvansiyonları devreye sokulmalı. çalıştılar. Ancak kentsel yaşama uyum sağlamış kentli kesim bu yeni dalgayı aralarına almak istemedi. Klare’a göre Suriye Devlet başkanı Beşar Esad eğer bu yeni gelen göç dalgasını iş, konuklama, eğitim gibi konularda desteklemiş olsaydı ülke içindeki çatışmalar bugünkü boyutlarına ulaşmayabilirdi. Tam tersi Esad yiyecek ve yakıt desteğini kesti. Böylece göçmenlerin yaşam koşulları bozuldukça iç savaşın tohumları yeşermeye başladı. Benzer bir tablo, Afrika’nın Sahra Çölü’nün güney sınırındaki Sahel bölgesi’nde ve Mali’de kuraklığa bağlı olarak yaşanmakta. BARIŞA AÇILAN PENCERE: YEŞİL ENERJİ ve yanıtlanamayan 10 SORU F Z K 9 BİR PROTON NE KADAR YAŞAR? Temel fiziğin başucu kitabı “The Review of Particle Physics” bir protononun nasıl bozunduğunu açıklarken, her bir parçacığın parçalara ayrılması için ne kadar beklememiz gerektiği konusunda bir tahmin de içeriyor. Tahmin birimleri 1030 yıldır. Evrimin 13.8 milyar yaşında olduğunu anımsadığımız zaman, bilimsel olarak hiç kimsenin bir protonun nasıl bozunduğunu göremeyeceğini söyleyebiliriz. Bozunmanın deneysel olarak gözlemlenebilmesi için Japonya’da ve ABD’nin Argon Ulusal Laboratuvarları’nda, kozmik ışınların uzak tutulabilmesi amacıyla yeraltı deneyleri yapılıyor. Japonya’daki SüperKamiokande düzeneği, yerin 1000 m altındaki bir maden galerisinde inşa edilmiş olup, 40x40m boyutlarındaki silindir bir tankın içinde bulunan 50.000 ton saf su ve silindir yüzeyinin etrafındaki 11.000 dedektörden oluşuyor. Düzenek aslında, güneşten veya galaksimizin herhangi bir yerindeki süpernova patlamalarından, ya da atmosferden kaynaklanan nötrinoları gözlemlemeye yönelik bir ‘nötrino gözlem evi’dir. SüperKamio kanda’daki bilim insanları geçen yılın sonlarına doğru yayımladıkları bir tahmin raporunda bir bozunma modunun sıklığı şöyle belirtiliyordu: Her 5.9 x1033 yılda bir. Bizleri oluşturan parçacıkların bu kadar istikrarlı olması insanların memnun edebilir. Doğal olarak fizikçiler de bu durumdan memnunlar. Fizikçilerin parçacık etkileşimi ile ilgili “standart modeli”, kesin olarak protonların “hiçbir zaman” bozunmayacağını belirtir. Peki, bu “hiçbir zaman” niçin yeterli bir tanım değildir? Çünkü fizikçilerin çok azı standart modele inanıyor. Sözde Büyük Birleşik Kuramlar, doğanın üç kuvveti için daha tutarlı bir açıklama sunuyor. Bu modeller protonun yaşam süresinin 1030 ile 35 10 yıl arasında bir yerde olduğunu öne sürüyor. Cambridge Üniversitesi’nden Benjamin Allanach, “Çok ilginç bir alana giriyoruz; bu kuramları bu alanda yok sayabilirsiniz. Eğer doğruysalar, protonların bozunduğunu görmeye başlamanız gerek. Bu da çok uzun bir süre bekleyeceğiniz anlamına geliyor” diyor. O zaman tedirgin mi olmalıyız? Maddenin temel parçalarından birinin, yani senibeni oluşturan maddenin birazcık istikrarsız olduğunu bilmek sizi rahatsız etmez mi? Aslında etmez. Vücudumuz proton bozunması için ideal bir “gözlemevi” değildir. Allanach, “Yaptığım kaba esaplara göre yaşamında proton bozunmasına tanık olacak insan çok nadirdir. Ayrıca evrende o kadar çok proton vardır ki bunlar bitinceye kadar biz çoktan göçmüş oluruz” diyor. Bu arada bir protonun yaşı ile ilgili söyleyebileceğimiz en doğru yanıt şudur: Çok ama çok uzun bir süre... Reyhan Oksay New Scientist, 5 Eylül 2015 S on terör olayları ve AB ülkelerine sızmaya çalışan sığınmacılar, iklim değişikliği ile terör olayları arasındaki simetriyi hiç olmadığı kadar belirgin hale getirdi. Fransız güvenlik güçleri hem 13 Kasım saldırılarının faillerinin izini sürüyor, hem de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 30 Kasım tarihinde başlayacak olan 21. İklim Konferansı (21st Conference of the PartiesCOP21) nedeniyle bir araya gelecek dünya liderlerinin güvenliğini sağlamaya çalışıyor. İngiliz Dışişleri Bakanı Philip Hammond, Paris saldırılarından hemen önce ABD’de yaptığı bir konuşmada şöyle demişti: “Kontrolden çıkmış bir iklim değişikliğinin doğal felaketlere yol açması kaçınılmazdır. Küresel sıcaklıklardaki artış, deniz seviyesinin yükselmesine neden olabileceği gibi kitlesel göçleri de tetikleyecektir. Doğal olarak bu da çatışmalara ve sosyal dengesizliklere zemin hazırlayacaktır.” 1988’den başlayarak bilim insanları, dünya kamuoyunu iklim değişikliği konusunda sürekli olarak uyarıyor ve küresel iklim değişikliğinin yaratacağı sonuçları ancak nükleer bir savaşın yol açacağı felaketlerle karşılaştırılabileceğine dikkat çekiyordu. Bu tarihten sonra yüzlerce bilimsel çalışma, insan faaliyetlerinin tüm dünyanın ikli İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ NÜKLEER SAVAŞ ETKİSİ YARATABİLİR mini değiştirdiğine ilişkin kesin kanıtları gözler önüne serdi. Gerek bilim insanları, gerekse özellikle sol kanatta yer alan politikacılar, iklim değişikliğinin yerel, bölgesel ve küresel güvenliği sarsacak nitelikte şiddetli çalkantılara yol açacağına kesin gözüyle bakıyor. Kuraklıklar, kıtlıklar ve küresel ısınmaya bağlı hastalıklar milyonlarca insanın ölümüne, ulusal ve uluslararası bazda halihazırdaki gerilimlerin artmasına, diplomatik ve ticari anlaşmazlıklara neden olabilir. En kötü ihtimalle aşırı ısınma Dünya’nın doğal sistemlerinin kapasitesini azaltacak ve yükselmekte olan deniz seviyesini biraz daha yükseltecek. Bu da deniz seviyesindeki ülkelerde yaşamı tehdit edecek, küresel ekonominin istikrarını ve jeopolitik dengelerini altüst edecek. Bütün bunların sonucunda terör olaylarının artması da kaçınılmaz olacak. Halihazırda iklim değişikliğinin, insanların ve diğer türlerin dayandığı yaşamdestek sistemlerini etkilediğine ilişkin kanıtlar giderek güçleniyor. Ve bu sonuçlar iklim bilimcilerin tahminlerinde önce ortaya çıkabilir. Son araştırmalara göre dünya üzerindeki hayvanların üreme ve göç alışkanlıklarının büyük ölçüde değiştiğini ortaya koyuyor. Dağ buzulları hiç olmadığı kadar büyük bir hızla eriyor. Bu da insanların su kaynaklarını tehdit eder bir boyuta ulaştırıyor. Ortalama küresel deniz yüzeyi 1901 yılından bu yana 2025 cm yükselirken, bu yükselişin 2.5 cm’sinin son 10 yılda meydana gelmiş olması bilim insanlarını korkutuyor. ABD parlamentosunda İklim Değişikliği Özel Çalışma Birimi’nin hazırladığı son rapora göre iklim değişikliği YAŞAMDESTEK SİSTEMLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ “gezegenimizin karşı karşıya kaldığı en önemli uzun vadeli tek problemdir.” Rapor ortalama küresel sıcaklık artışının 2 derece santigratın üzerine çıkması durumunda dünya “dönüşü olmayan bir noktaya” ulaşacak ve toplumlar bu değişikliklerle baş edemeyecek hale geleceklerdir. Worldwatch Institute adlı sürdürülebilir bir dünya için yeni vizyonlar üzerinde çalışan kurum, iklim değişikliğinin bölgesel su kaynakları, tarımsal üretim, insan ve ekosistem sağlığı, altyapı, ekonomi üzerindeki etkisi arttıkça güvenliğin de tehdit altına gireceğini ileri sürüyor. KÜRESEL GÜVENLİĞE YÖNELİK TEHDİTLER Worldwatch Institute, insanlığın refahını ve küresel güvenliğini tehlikeye sokan tehditleri şöyle sıralıyor: • İklim değişikliği artan fırtınalar, kuraklıklar, hastalıklar ve diğer felaketlere bağlı olarak dünyadaki yoksulluğu azaltma çabalarına sekte vuracak. Bu da yalnızca kalkınmayı aksatmakla kalmayacak, ulusal ve bölgesel istikrarsızlıkları arttıracak; yoksul ile zengin arasındaki gelir uçurumunu biraz daha açacak. Bunların sonucunda dünya zenginliğinin paylaşımında askeri müdahalelerin yolunu açılacak veya terörizm beslenecek. • Yükselen sıcaklıklar, kuraklıklar, seller ve denizlerdeki asit oranlarının artması dünya nüfusundaki artışla birleşince, zaten yeterli olmayan yiyecek stoğu üzerindeki gerilim artacak. Bu da yiyecek fiyatlarında aşırı artışlara yol açacağı için yiyecek bir silah gibi kullanılabilecek. • Yağmur düzenindeki değişiklikler, ortak kullanıma açık su kaynakları üzerindeki gerginliği arttırıcı bir rol oynayacak. Dolayısıyla su savaşlarının yolu açılacak. Tahminlere göre 1.4 milyar insan şu anda su problemi olan bölgelerde yaşıyor. 2025 yılında bu rakamın yaklaşık 5 milyar insana ulaşacağı öngörülüyor. • klim değişikliği büyük göç dalgalarına neden olacağı için uluslararası siyasi istikrar tehlikeye girecek. Bir başka çalışmaya göre 2050 yılında 150 milyon insan, yükselen deniz seviyesi, tayfunlar, su taşkınları veya kuraklık gibi nedenlerle evlerini ve yurtlarını terk edecekler. Tarihsel olarak kentlere göç edenlerin altyapı ve hizmet sektörlerindeki yetersizliklere bağlı olarak suç oranlarında artışa neden oldukları biliniyor. Benzer şekilde ülke sınırlarını aşan göçlerin ise kaynak ve toprak paylaşımı konusunda şiddetli çatışmalara yol açması bekleniyor. Bu tür güvenlik tehditlerine karşı ne yazık ki geleneksel çözümler yararlı olmuyor; çünkü sorunun SURİYE ÖRNEĞİ kökenine inilemiyor. İklim değişikliği halihazırda Bu tehlikenin en son örneği Suriye’deki iç saterörizmden daha fazla can alıyor. Dünya Sağlık vaşta kendini gösteriyor. Hampshire College’dan Örgütü’ne göre küresel iklim değişikliği yılda 160 barış ve dünya güvenliği uzmanı profesör Michael bin kişinin ölümüne yol açıyor. T. Klare ülkenin bölünmesinin yol açtığı göç dalNeyse ki bu sorunu hafifletecek çözümler de gasının bugün 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en yok değil. Worldwatch Institute’a göre iklim değibüyük kütlesel göç olarak değerlendiriyor. Bu iç şikliğinin tehlikeli bir yola girmemesi için koruyucu savaşın aslında gerçek nedeni 2006 ile 2010 yılönlemlere daha fazla yatırım yapılması gerekir. ları arasında meydana gelen yıkıcı kuraklıktır. Bu Kyoto Protokolu bu yoldaki ilk ciddi adımdı. Bu önkuraklığın sonucunda ülkenin % 60’ı çöle dönüştü. lemler geçen Şubat ayında yürürlüğe girdi ancak Ekinler kurudu ve hayvancılık yok oldu. Böylece dünyanın en büyük sera gazı salımının sorumlu milyonlarca çiftçi yoksulluğun pençesine düştü. su olan ABD bu antlaşmaya imza atmadı. Kyoto Umutsuz ve desteksiz çiftçiler Suriye’nin birkaç büyük kentinde kendilerine yeni bir yaşam kurmaya Protokolu’ndan sonraki adım yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmesi için dünya ülkelerinin bu konuda onay vermesidir. Bunun etkili olması için Çin ve ABD gibi dünyayı en fazla kirleten ülkelerin de Azalan doğal kaynaklar konusundaki çatışmalarda özellikle onayı şart olmalıdır. Yenilebilir suya erişimde yaşanıyor. Kesin olarak biliniyor ki iklim değişiklienerji yatırımları yalnızca daha ği tropikal ve astropikal bölgelerdeki su kaynaklarını kurutuyor. temiz ve sağlıklı bir gelecek için Bu bölgelerde tarım tehlikeye giriyor; belli başlı kentlerde hijyen değil, daha güvenli bir dünya heeksikliğine bağlı sorunlar artıyor. defi için de yapılmalı. Su savaşları özellikle iki ülke aynı su kaynağını kullandığınReyhan Oksay da ortaya çıkıyor. Örnek: Nil, Ürdün, Fırat, İndus ve Mekong http://www.scientificamerican.com/ nehirleridir. Bu nehirlerin üzerine bir ülkenin barajlar inşa etmearticle/uspoliticiansdebatewhetherclimatechangefuelsterrorism/ si savaş nedeni olabilir. Örneğin Türkiye ve Suriye Fırat Nehri http://www.huffingtonpost.com/ üzerine barajlar inşa ettiklerinde iki ülke arasında ciddi politik christopherpreble/doesclimatechangeçekişmeler yaşanmıştı. actuallyfuelterrorismb8593244.html Su savaşı tehlikesini ortadan kaldırmanın yollarından biri su http://www.worldwatch.org/ yönetiminde işbirliğine gidilmesi ve suyun daha randımanlı kullanode/77 http://www.theguardian.com/comnılması için ortak teknolojilerin geliştirilmesidir. mentisfree/2015/nov/18/theguardianAncak gelecekte iklime bağlı çatışmayı engellemenin en iyi viewonparisterrorandclimatechangeyolu küresel ısınmayı azaltmaktır. 2014 yılında yayımlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre de küresel ısınmanın sosyal ve politik etkileri yıkıcı olacak. Bunların başında ekonomik çöküş, devletlerin iflası, iç savaşlar, kitlesel göçler ve en nihayetinde de kaynak savaşları geliyor. IPCC iklim değişikliğinin hemen silahlı çatışmalara yol açmayacağını ama belirli bir ülkede şu koşulların varolması durumunda şiddetli savaşların kaçınılmaz olacağına dikkat çekiyor: • yoksulluk• açlık• kaynak sıkıntısı • yetersiz ve yoz yönetimler • etnik, dinsel ve ideolojik bölünmeler IPCC RAPORUNDAKİ ÖNGÖRÜLER GELENEKSEL ÖNLEMLER İŞE YARAMIYOR SU SAVAŞLARI NASIL ENGELLENEBİLİR? shapingthefuture