02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1490/9 Ekim 2015 14 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] O bir medrese mezunu bir öğretmenin gözünden bakıyor. Romandaki olaylar İkinci Meşrutiyet, Mütareke ve Kurtuluş Savaşı yıllarında geçmektedir. Güntekin romanını o yıllarda değil, daha sonra MartEylül 1926 tarihlerinde, Cumhuriyet dönemi atmosferi içerisinde yazmıştır. Osmanlı dünyasını anlamanın iyi bir Romanının ana karakteri, eski medreseden yolu, Reşat Nuri Güntekin’in Yeşil Gece mezun olmuş fakat laik bir öğretmenin Osmanlı romanını okumaktan geçiyor Romandaki mekteplerindeki eğitim mücadelesini konu olarak almaktadır. Fakat gerçekte romanda bu çarpıcı ve çok dramatik olaylar ve ilişkiler ana tema çerçevesinde bir Osmanlı kasabasıgerçekte günümüzde de büyük ağırlığıyla nın geçen yüzyılın başlarındaki kültürel panoroması ve çelişkileri çok büyük bir ustalıkla ve tüm sürmektedir. karmaşıklığı içerisinde yansıtılmaktadır. İdeal sahibi öğretmen Şahin, sadece kaOsman Bahadır sabanın gençlerini bilimsel bilgilerle donatma [email protected] amacının ötesinde, kasabadaki egemen gerici yapıya ve hurafelerden oluşan egemen düşünce smanlı ülkesi de 600 yıldan fazla süren yasistemine karşı da büyük ve zor bir mücadeleşamı boyunca hiç kuşkusuz başka ülkelerde yi göğüslemek üzere gönüllü olarak bu kasabaya olduğu gibi ekonomik, sosyal ve kültürel bir gelmiştir. Güntekin’in bu romanında modern öğevrim geçirdi. Ancak her ülkenin evrim serüvenleri retmenin medrese mezunu olması kanımızca basit farklıdır. Batı ortaçağdan çıkarken kilise eğitimini bir rastlantı eseri değildir. Burada yazarın dolaylı modern üniversite eğitimine dönüştürmesini başaraolarak söylemek istediği, halk içindeki hurafelerle bildi. Din ile bilim çatıştığında her zaman olmasa savaşmanın, halkın dilinden, kültürel özelliklerinden da dini öğretilerin bilimsel bilgilerle uyum göstermeve geleneklerinden anlayan insanlarla daha iyi ve sine özen gösterdi ve özellikle son asırlarında da etkili olarak yapılabileceğidir. Burada böylece Rebilimsel bilgileri dinsel öğretilere değil, dinsel öğreşat Nuri Güntekin’in mekteplimedreseli ikilemine tileri bilimsel bilgilere uydurmaya çalıştı. (sadece bu çerçeveyle sınırlı kalarak Modern Avrupa’nın en önemli kültürel değil elbette, kasabadaki modern özelliklerinden biri budur. düşünce hurafeler çelişkisine de) Osmanlılarda ise her şey çok farklı mektep lehine fakat medrese kökenoldu. Osmanlıların en büyük düşünsel li bir mektep öğretmeni aracılığıyla evrim asrı diyebileceğimiz 19. asır boçözüm bulmaya çalıştığını görüyoyunca kültürel ve düşünsel gelişmeler ruz. tek bir toplumsal süreç halinde değil, Ancak Şahin öğretmen, kafakat ikili bir toplumsal süreç halinde sabadaki gericiler, çıkarcılar, ilerledi. Düşünsel ve kültürel ortaçağı sahtekârlarla onların ellerine kendisitemsil eden kurumlardan modern ve ni yıpratmak için kullanacakları dinbilimsel bir gelişme çıkmadı, fakat siz adam kozunu vermeden mücadele modern düşünce kendi bağımsız yoederken, amacına ulaşmak için ihtiyaç lundan doğdu ve gelişti. duyduğu müttefiklerini de “müspet fikirBunun doğal bir sonucu olarak eğitimde mektepli ve temiz emelli fen adamları” (s.79) medrese, hukukta ve yargıda ise nizamiye mahkearasından seçmektedir. mesişeri mahkeme ikilemleri doğdu ve bu ikilemleÖğretmen Şahin halkın iyi bir rehberin önderlirin yarattığı gerilimler imparatorluk sona erdiğinde ğinde gerçekleri kavrayacağına inanıyor. Bunu şu henüz çözümlenmemiş durumdaydı. sözlerinden anlıyoruz: “Demek ki istidatlı bir milletin Modern ordunun kurulması için de aynı yorumu çocuklarına “doğru”yu buldurmak için onları mutlayapabiliriz. Yeniçeri ordusu ve genel olarak klasik ka yüksek ilim ve muhakeme yollarından geçirmek Osmanlı ordusu kendisini dönüştürerek ve yenileyeşart değil. İyi bir rehber, basit fakat müspet bir iptirek modernleşemedi, eski ordunun ortadan kaldırıdai tahsiliyle de onu hak ve hakikati görecek hale larak yeni bir ordunun kurulması kaçınılmaz hale getirebilir, zamanının adamı yapar” (s.94). geldi. (İkinci Meşrutiyet döneminde medreselerde Öte yandan Güntekin romanındaki çok dramabir eğitim reformu girişimi oldu fakat başarıya ulatik bir olay içinde bir kadına verdiği rol aracılığıyla, şamadı. Çünkü medreselerin öğretim kadrosu ve yenileşmede kadınların gücüne, gerçekçiliğine ve hedefi reforma uygun değildi. Medreselerde 1901 içtenliğine de vurgu yapıyor. “Bugünkü felaketleriyılında bile Aristoteles’in fizik bilgileri öğretiliyordu. mizde belki onu asırlarca ihmal etmiş, ezmiş, cahil Ayrıca reformla elde edilmek istenen şeyler zaten bırakmış olmamızın da bir dereceye kadar tesiri yeni kurulan mekteplerde rüştiyelerde, idadilerde var” (s.114) diyerek kadınların toplumda çok büyük ve Darülfünun’da bulunuyordu). bir kuvvet oluşturduklarına dikkat çekiyor. Osmanlılardaki mektepmedrese ikilemi ve geReşat Nuri Güntekin’in Yeşil Gece romanındaki rilimi 3 Mart 1924’teki Tevhidi Tedrisat Kanunu çarpıcı ve çok dramatik olaylar ve ilişkiler gerçekte ile çözümlenmiş göründü. Şeri mahkemenizamiye günümüzde de büyük ağırlığıyla sürmektedir. Bu romahkemesi ikilemi de 8 Nisan 1924’te çıkartılan man, sadece yayımlandığı günlerdeki okurları için kanun ile modern hukuk mahkemeleri lehine çözümdeğil fakat sanki 90 yıl sonraki günümüz insanlarılendi. (Ancak mektep medrese ikileminin Cumhurinın da okuması düşünülmüş de yazılmış gibi gerçeyetin 92. yılında normal lise imamhatip lisesi ikileğin dayanıklı ve güçlü bir sesidir. mi biçiminde yeniden ortaya çıktığını görüyoruz). Yeşil Gece, son dönem Osmanlı kültürel dünyasının bütün çelişkilerini ve karmaşıklığını ortaya sererek, bu dünyayı en gerçek haliyle kavramamızı ÖĞRETMEN ŞAHİN’İN sağlamakla kalmıyor, fakat aynı zamanda günüMÜCADELESİ müzdeki gelişmeleri de doğru kavrayabilmemizin Reşat Nuri Güntekin, ünlü Yeşil Gece romanında ipuçlarını bize çok yalın bir biçimde sunuyor. bir Osmanlı kasabasındaki toplumsal yaşama eski Yeşil Gece Bilgi Çağının Kanaat Önderi Bilgi çağının kanaat önderi şu olgu üzerinde iyi çalışmalı: Savunduğunuz çözümlere sıkı sıkıya sarılmayın. Her gün sorunun da önerdiğiniz çözümün de hâlâ geçerli olup olmadığını kontrol edin. Değişim söz konusu ise çözüm önerilerinizi de değiştirin. Malum “davulun sesi uzaktan hoş gelir”. Bu tümce aslında tersini de doğrular nitelikte. Yani “yakından ise hoş gelmez”. Yüzyıllardır süregelen bilim ile din arasındaki gerilim belki de idrak etmeye çalıştığımız “bilgi çağı”nda kabuk değiştirmekte. Bilgi çağından önce sıkıntı, olayları/olguları akıl ile mi inanç ile mi açıklayacağımız yönündeydi. Bunun bir nedeni de her ikisinin de temel ürünü olan (bilimsel veya dini) bilginin yaygın olarak kitleler tarafından erişilebilir durumda olmamasıydı. Bilgi bilim/din adamlarını imtiyazlı hale getiren bir olguydu. Her ikisi de kendi paradigmasına uygun davranarak hareket eder(di). Doğru dedikleri bilgiyi, birisi akla diğeri ise inanca dayanarak savunur(du). İnsanlar da aslında kişisel formasyonuna, kültür ve bilgi birikimine, hayata bakış açısına, beklentileri vb. göre bunlardan birisini doğru olarak kabul eder(di). Bilgi çağında ne değişiyor? Bilim adamı da din adamı da yerli yerinde ve kendi paradigmalarından olayları yorumlamaya devam ediyorlar. Bilgi çağı temelde bilginin hacmini ve dolaşım hızını artırmakta. Bu da (arzu eden birey için) bilgiye bayatlamadan, eskimeden ve doğrudan erişim imkânını sunuyor. Bu dönüşüm bir (grup) problemi ortadan kaldırıyor; onun yerine masaya yeni bir (grup) problem getiriyor. Ortadan kalkan problemler, örneğin inançla doğrudan ilgisi olmayan konulara inanç bakış açılı açıklama getirme zorunluluğu. Din kurumunun dünyadaki pek çok toplumda giderek etkisini yitirmesi biraz da bununla ilgili. Bireysel akıl geliştikçe hangi konu inançla ilgili hangisi değil kişi bunu daha net görebiliyor. Eğer ortada bireysel bir çıkar ilişkisi de yoksa sorunu daha sağlıklı irdelemek ve çözmek kolaylaşıyor. Masaya gelen yeni problemler ise gerekli olan bireysel yeni beceriler. Örneğin birey bu taze ve hızlı akış halindeki bilgiye nasıl ulaşabilecek? Doğru olanı yanlış olandan nasıl ayırt edebilecek? Bellidir ki bundan öncesinde olduğu gibi burada da büyük bir çoğunluk bunu bir kaç kuşak süresince ve deneye yanıla öğrenecek. Örneğin devlet kurumlarının ülkemizde yaptığı anketlerde internet kullanmayanların büyük bir kısmının kullanmama nedeni “gerek duymuyor olması”. Demek ki o yönde cevap verenlerin gündelik yaşamına bilgi toplumu ya çok az nüfuz edebilmiş ya da hiç edememiş. Bunun bir “atı alan Üsküdar’ı geçiyor” durumu olduğu ya lafla anlatıldıkça anlaşılacak ya da pratikte geride kalındığı idrak edildiğinde. Genelde toplumun büyük bir kısmı ikinci yolun yolcusu. Bu analiz bizi aslında şöyle bir sonuca götürüyor: Mevcut problemleri çözeceğine inandığımız şeyler gün gelip hayata geçse bile sorun çözüme kavuşmuş olmayabilir. Çünkü pek yaygın bir kıssada da anlatıldığı üzere “ya deve ölür, ya deveci ölür ya da padişah ölür”. Yani zamanla mevcut koşullar sürekli değişim halindedir. Bu değişimin getirdiği dinamizm, problemlere çözüm üretme (ama bunları toplumsal pratiğe geçirmede yetersiz kalma) durumunda olan bilgi çağının kanaat önderlerine aslında şu uyarıyı yapmaktadır: Savunduğunuz çözümlere sıkı sıkıya sarılmayın. Her gün sorunun da önerdiğiniz çözümün de hâlâ geçerli olup olmadığını kontrol edin. Değişim söz konusu ise çözüm önerilerinizi de değiştirin.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle