Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ve yanıtlanamayan 10 SORU FİZİK 10 Bilim Dalları CBT 1490/ 9 Ekim 2015 11 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com 2011 yılında iki tekerlekli araç meraklılarının oluşturduğu uluslararası bir ekip bombayı patlattı: 150 yıl boyunca bisikletlerin niçin dik durduğu konusunu araştıran bilim insanlarının bu sorunu hâlâ çözmemiş olduğunu dünyaya duyurdu. Dünyanın dört bir yanındaki bisiklet sürücülerinin bisikletlerine büyük bir kuşkuyla bakmaları bu yüzden. Zira bunca yıl kullandıkları aracın niçin dik durduğunu hâlâ anlamamış olmanın sıkıntısını yaşıyorlar. Cornell Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Andy Ruina, “Bisikletlerin kendi kendilerine dengede durmalarının altında yatan basit ve gerekli açıklamadan yoksunuz” diyor. Bisikletler hareket halindeyken devrilmezler. Matematiksel olarak nasıl çalıştıklarını anlamak için 25 değişkene ihtiyaç vardır. Örneğin ön çatalların yola göre açısı, ağırlık dağılımı ve tekerleklerin boyutu gibi.... Bilim insanları 2011’den önce bu kadar çok sayıda değişkenle baş edemeyeceklerini anladıkları için sadece ikisiyle ilgilenme yoluna gitti. Değişkenlerden biri “iz boyutu”dur. Bu da ön tekerleğin yere değdiği nokta ile çatallardan geçen düz hattın yerle birleştiği nokta arasındaki mesafedir. Diğer değişken ise jiroskopik düzeltme kuvvetidir. Bu kuvvet, dönmekte olan tekerleği dik tutmaya yarar. Ruina, Deft Üniversitesi’nden Arend Schwab ve Wisconsin Üniversitesi’nden Jim Papadopulos ile birlikte sadece matematikten yararlanmakla kalmadı; aynı zamanda bir prototip bisiklet üretti. Bunun üzerindeki iz ve jiroskopik kuvvetleri manipüle ederek bisikleti sürülemez hale getirdiler. Ne var ki büyük bir şaşkınlıkla bisikletin dengesini korumaya devam ettiğini gördüler (Science, vol 332, p 339). Bu deneyden sonra bisiklet meraklılarının rahatı iyice kaçtı. Geçen yıl Ruina üç tekerlekli ve iki tekerlekli bisikleti birleştirerek “trisiklet” adını verdiği “melez” bir araç geliştirdi. Bu modelde, sürücünün yerle temas algısını değiştirmek için ayarlanabilir yaylı denge tekerleklerinden yararlanıldı. Bunun sürücü üzerindeki etkisini araştıran Ruina, edindiği yeni bilgilerin ışığında daha kolay yönetilebilir bisikletlerin geliştirilebileceğini umuyor. Bisiklet sürücüleri çok karmaşık, ancak o kadar da içgüdüsel yollarla bisikletlerini yolda dengede tutabiliyor. Örneğin çok yavaş hızlarda gidonların direksiyon işlevini yitirdiği biliniyor. Bu durumda sürücü dizleriyle bisiklete yön verebiliyor. Schwab, bisikletlerin nasıl dengede durduğu konusunun hâlâ gizemini koruduğunu ve bilimin bu olaya açıklama getirmekte zorlandığını belirtiyor. Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 5 Eylül 2015 Haftaya: Kuantum mantıksızlığı nerede son buluyor? 2) Bisiklet nasıl oluyor da devrilmeden dik duruyor? Bilim dergisi Nature’ın yaptığı bir çalışmaya göre farklı bilim dallarını birbirine bağlayan disiplinlerarası araştırmaların sayısı giderek artıyor. Siyasiler, bilim insanları yatırımcılar için disiplinlerarası çalışmalar kritik bir önem taşır. Ancak bu çalışmaların etkisi ve yaygınlığı konusunda bugüne dek bir belirsizliğin hüküm sürmesi akademisyenleri harekete geçirdi. Disiplinlerarası çalışma çok karmaşık bir kavramdır; tanımı ve ölçülmesi bir o kadar zordur. Bilim insanları, bu soruna çözüm olarak bilim dergilerinde yayımlanan makaleleri bilim dallarına ve atıf şekline göre sınıflandırarak disiplinlerarası araştırmaların gelişimini ve etkisini ortaya koymaya çalıştı. 1 Disiplinlerarası araştırmalar yükselişte 1980’lerin ortalarından bu yana araştırma makaleleri, kendi disiplinlerinin dışındaki çalışmalara giderek daha büyük bir sıklıkla gönderme yapmaya başladılar. Aşağıdaki Doğa bilimleri ve mühendislik analizde Web of Science’dan 14 ana disiplin (biyoloji veya fizik gibi) ve 143 uzmanlık dalı içinden 35 milyon makale incelendi. Birden fazla disipline işaret Sosyal bilimler eden araştırmaların yüzdesi doğa ve sosyal bilimlerde artış gösterirken, aynı disiplin içinde farklı bir uzmanlık dalını (örneğin, zoolojiyi referans gösteren genetik Aynı uzmanlık dalı için referanslar ile ilgili makale) Aynı disiplin içindeki diğer uzmanlık dallarına referanslar işaret eden makale Diğer disiplinlere referanslar yüzdesi az da olsa bir düşüş gösteriyor. “Disiplinlerarası” başlıklı makaleler Disiplinlerarası araştırmaların Sosyal bilimler ve beşeri bilimler Doğa bilimleri ve mühendislik sayısında belirgin bir artış görülüyor. Başlıklarında disiplinlerarası bir yapıyı işaret eden makalelerin oranı dalgalanma göstermekle birlikte, bu dalgalanma, çalışmalara finansal destek sağlayanların önceliklerini yansıtıyor olabilir. Fakat 21. yüzyılda bu oranların her zamankinden yüksek olduğu görülüyor. 3 Disiplinlerarası araştırmaların etkisi zamanla ortaya çıkıyor Yayımdan 3 yıl sonra: Azalan etki Disiplinlerarasılığı düşük Farklı disiplinlerden gelen atıflar Disiplinlerarası araştırmalar artıyor Çok disiplinlilik nasıl ölçülür? Disiplin sayısı düşük makaleler Tıbbi sosyal araştırmalar Genel biyoloji Genel biyomedikal araştırma Geriatri ve gerontoloji 2 Bazı alanlar disiplinlerarası araştırmaya daha açık Bu tablodan da anlaşılacağı üzere disiplin sayısı fazla olan makaleler üstsağ çeyrekKimyasal fizik te yer alıyor. 1950’den 2014 Fizyoloji yılına kadar olan sürede bir Olasılık ve istatistik Malzeme bilimi bilim dalının konumunu belirleAntropoloji ve arkeoloji yen faktörler şunlardır: Viroloji Klinik tıp dalındaki 1 Makalenin farklı disipEkonomi makaleler nadiren Sanat diğer disiplinlerden Hemşirelik linlere atıfta bulunma sıklığı (x Biyoloji yararlanır. Bunun en Biyomedikal araştırma ekseni) önemli nedeni uzlaşKimya 2 Farklı disiplinlerin o ma özelliğinin çok Klinik tıp Dünya ve uzay yüksek olmasıdır. makaleye atfta bulunma sıklığı Mühendislik ve teknoloji Uluslararası (y ekseni) Sağlık ilişkiler Beşeri bilimler Bütün olarak çok sayıda İnorganik ve nükleer kimya Matematik Astronomi ve astrofizik Fizik disiplinden yararlanma eğilimi Psikoloji Nükleer ve parçacık fiziği 1970’li yılların ortalarından Sosyal bilimler Disiplin sayısı yüksek makaleler sonra inişe geçse de daha sonra yükselmeye başlamıştır. Farklı disiplinlere referanslar Zaman içinde disiplinlerin diyagonal eksen üzerinde toplanma eğilimi gösterdiği anlaşılıyor. Genel olarak disiplinlerarası çalışmalar 1970’lerin ortalarına kadar bir azalma gösteriyor. Bunun nedenlerinden biri, ortaya yeni çıkan bilim dallarının diğer dallardan çok daha az sayıda referans alması. Ancak bilim dalı gelişip benimsendikçe daha fazla sayıda atıf almaya başlıyor. Sağlık Çok sayıda disiplinleri biraraya getirir. Nedeni bu bilim dalının kamu sağlığı ve tıbbın sosyal yönlerinden geniş ölçüde yararlanmasıdır Makalenin disiplinlerarasılık özelliği artıkça atıflar azalır Disiplinlerarasılığı yüksek Yayımdan 13 yıl sonra: Artan etki Uzun vadede, makalenin referansları birbirine uzak disiplinleri (örneğin mühendislik ve biyoloji) işaret ettikçe hızla yükselir Makalenin disiplinlerarasılık özelliği artıkça atıflar da artar Ortalama atıflarda değişiklik (%) Disiplinlerarasılığın iki ölçüsü Çeşitlilik: Disiplinlerde referansların dağılımı Uyumsuzluk: Referanslandaki disiplinlerin arasındaki “entelektüel uzaklık” Disiplinlerarası araştırmaların, tek bir disipline ait çalışmalara göre daha fazla atıf alıp almadığı tartışmalı. Üç yıl boyunca farklı referanslar içeren makaleler normale göre daha az sayıda atıf alırken, 13 yıl sonra daha fazla atıf alıyor. Bazı çalışmalara göre disiplinlerarası özelliği az olan makaleler, aşırı fazla sayıda disiplinlerden yararlanan makalelerden daha kaliteli. Başka bir deyişle birbirine hiç benzemeyen alanları birleştiren makaleler daha az sayıda atıf alıyor. Öte yandan disiplinlerarası çalışmalar, atıflardan anlaşılmamakla birlikte, geniş bir toplumsal ve ekonomik etkiye sahip. 4 Ülkelerin disiplinlerarası makale performansı 2015 yılında Elsevier yayınevine bağlı bilim insanlarının çok disiplinlilik üzerine hazırladığı rapora göre 2013 yılında disiplinlerarası makale Disiplinlerarası dünya ortalaması karşılaştırması (%) Çin (Anakara) Hindistan Tayvan Brezilya Avustralya Güney Kore sayısı açısından başı çeken ülkeler yılda rutin olarak 30.000’den fazla makale yayımlayan ülkeleri kapsıyor. Farklı bir analiz ise makalenin diğer disiplinlerdeki referanslarının orantılarını hesaplıyor. Titiz bir ayıklamadan sonra ülkelerin dünya ortalamasına göre konumlarına baktığımızda Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerinin başı çektiği görülüyor. Dünya disiplinlerarası makale yayını %10’un üzerinde olan ülkeler Hindistan Çin (Anakara) Tayvan Güney Kore Brezilya İtalya ABD Japonya Birleşim Krallık Almanya Reyhan Oksay http://nature.com/news/ interdisciplinaryresearchbythenumbers Avusturyalı ünlü iktisatçı Joseph Schumpeter (18831950), yaratıcı yıkım kavramını 1942 tarihinde yayımladığı “Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi” kitabında ilk kez kullandığında, bu görünürde kendi içinde çelişkili terimi, kapitalist pazar ekonomisinin iç dinamiklerini açıklamak için kullanmıştı. Schumpeter’e göre kapitalizm, bitmek bilmeyen bir fırtına misali, yerleşik pazarları, sistemleri ve teknikleri durmaksızın berhava ederek yerine yenilerinin yaratılıp yerleşmesine olanak vermekteydi. İlginç bir tesadüf mü demeli, Schumpeter’in doğduğu yıl yaşama veda eden Karl Marx ile Schumpeter arasında genelde farklılıklara işaret edilse de, en canalıcı üç konuda aynı fikirdeydiler; * sistemin durmak bilmez evrimsel devinimi yaratıcı yıkım, * doğasındaki iç çelişkiler ve kaçınılmaz kriz eğilimlerinin yol açacağı yokoluş ve * yerine geçecek sistemin niteliği; sosyalizm. İklim değişikliğine yol açarak kendi kendini yok etmekte olan bir sistemin yaratıcılığı tartışılır tabii, ama zaten ünlü iktisatçılarımızın aklındaki yaratıcılık da bu değildi. İklim değişikliği dünya sistemine “dışsal” bir müdahale midir? Kuşkusuz değil, zira özellikle neoliberal dalga ile birlikte dünya yüzündeki son kamusal kontrol kırıntılarını da yok eden, girilmedik kale, metalaştırılmadık alan bırakmayan modern sınai kapitalizminin bu büyük başarısının yol açtığı vahim sonuçlardan söz etmiyor muyuz iklim değişikliği ile? Dolayısıyla, mevcut kapitalizm açısından, kendi kendini yok etmeye kilitlenmiş bir sistem dinamiğinden söz edebiliriz pekala. Bu yılın sonunda Aralık ayında Paris’teki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği zirvesinden söz ediyoruz haftalardır, kamuoyu bu görüşmelere “felaketten önce son çıkış” ifadeleriyle hazırlanıyor. Fransız hükümeti, zirvenin ana sponsorlarının fosil endüstrisi şirketleri olduğunu açıkladı! Yani bu şirketler olmasa yarattıkları ölümcül sonuçların görüşüldüğü zirveler de düzenlenemeyecek! “İklim Değişikliği Değil Sistem Değişikliği!” sloganıyla zirveye katılacak olan “İklim Adaleti” hareketinin sözcüleri COP21 Paris Taraflar Konferansı’nın temasını popüler dizi “Game of Thrones” daki slogana benzetiyorlar, “ya kazan ya öl! “. Finansal krizden çıkmak için krizin müsebbibi bankaları kurtarmakla başlayan, fosilciler olmadan toplantı bile düzenleyemeyen mevcut sistem mi küresel ısınmayı durduracak önlemleri alacak? Elitler dışındaki dünya iklim kamuoyunun artık göstermelik anlaşmalara ve oyalamalara tahammülü yok. Hatta, zirve esnasında gerçek ve derin azaltım hedefleri öngören bağlayıcı bir anlaşma ufukta görünmezse, STK koalisyonları, Afrika ve Asya’dan destekleyecek ülke grupları ile birlikte bir “boykot” stratejisini hayata geçirmeyi tartışıyorlar. Hükümetlerin göz yumucu ve destekleyici nazarları altında yeni ve daha kirli fosil kaynaklarını pazara sunmakta olan fosil endüstrisinin, dünyanın en az yaratıcı, teknolojik gelişmeye en az kaynak ayıran, çok az sayıda şirketin hakim olduğu bir sektör olduğunu yıllardır ezberledik zaten. Küresel ısınmayı durdurmak için dünyadaki fosil rezervlerinin büyük kısmının bugünden itibaren yerin altında kalması gerektiğini de biliyoruz. Peki nerede bu fosil endüstrisinin ayağının altındaki halıyı çekecek yaratıcılık dalgası? Aslında neoliberalizmin tüm dünyada amentü haline gelmediği, iklim değişikliğinin etkilerinin kamuoyu tarafından henüz yeni yeni öğrenildiği yıllarda, orta yol iktisatçıların dahi rahatlıkla önerebildiği, basit ve kesin sonuç verecek bir önlem gündeme getirilmişti; karbon vergisi! Ama tabii o zaman başrolde piyasa değil devlet olacaktı! Norveç İstatistik Enstitüsü’nün bir çalışmasında, ton başına 10 $’lık bir karbon vergisinin fosil kaynakların değerlerini %45 kadar düşürdüğü gösteriliyor. Dünyanın en zengin %1’inin servetinin önemli bir kısmının fosil kaynaklardan geldiği biliniyor. Cüzi bir karbon vergisinin bile bu serveti adamakıllı traşlayacağı hesaplanmış. Bir de bu serveti yeniden üleştirecek bir devlet olaydııı! Yaratıcı (Öz) Yıkım mı? Kapitalizm ve İklim Değişikliği Ortalama atıflarda değişiklik (%) Ortalama disiplinlerarasılığı