17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 TartışmaEditöre Mektup CBT 1489/2 Ekim 2015 “Türk dostu Schrader Ailesi” 18911918 Yılları arası İstanbul’da yaşayan Alman Gazeteci Prof. Dr. Friedrich Schrader ve sonraki ailesiyle ilişkiler ve dostluklar üzerine. Prof. Dr. Mehmet Doğan, [email protected] 31 Temmuz 2015 tarihli ve 1480 sayılı CBT’de tanıttığınız, Friedrich Schrader’in yazdığı Remzi Kitabevi’nin ve Kerem Çalışkan çevirisi ile dilimize ülkemize kazandırdığı “İstanbul 100 Yıl Öncesine Bir Bakış” kitabı, ülkemizde bilinmeyen Prof. Dr. Friedrich Schrader’i, 1922’de öldüğü için tanıyamadım. Ancak Türkiye’de doğan Türk dostu oğlu Wolfgang Schrader, torunu ve ülkemize yaptığı destek ve katkılar için kendisine 1999 yılı Türk Kimya Derneği şeref ödülü verdiğimiz ülkemizde kitapları ve RamanIR Atlasıyla tanınan torunu Prof. Dr. Bernhard Schrader ve ailesini yakından tanıyorum. Almanya’nın Dortmund kentinde doktora tez çalışmalarımı yürüttüğüm ISAS (Spektrokimya ve Spektroskopi) Enstitüsü’nde 1968 Ekim ayında, enstitü organik spektroskopi bölümü başkanı Doç. Dr. Bernhard Schrader yanıma geldi ve babasının Türkiye’de doğup büyüdüğünü, ve benimle Türkçe konuşmak istediğini söyledi ve “sizi evimize davet ediyorum, umarım gelir ve babamı sevindirirsiniz” diye beklenmedik bir davette bulundu. Eve gittiğimde 7075 yaşları arasında kızıl kumral güler yüzlü bey, oğlunun getirdiği misafiri Türkçe “Hoş geldiniz, nasılsınız? Geldiğiniz için teşekkür ederim, umarım bundan sonra daha sık görüşürüz” sözleri ile karşıladı. Bay B. Schrader’in ikisi oğlan biri kız üç çocuğu ve bu çocukların annesi çok sempatik ve genç bir eşi vardı. Alışılan üç nesil aynı evi paylaşıyorlardı. Türkçe’yi nasıl ve nerede öğrendiğini sorunca kendisinin Türkiye’li olduğunu söyledi. Sonra da ilginç yaşam öyküsünü anlattı. Osmanlı İmparatorluğu’nda yenileşme hareketlerinin bir parçası olan saray müziğinde yenileşme yapılırken, Wolfgang Schrader’in babası Dr Friedrich Schrader, 1991 yılında Halle’de doktorasını tamamladıktan sonra Padişah tarafından “Müzikai Hümayun”a mızıkacı başı olarak İstanbul’a davet edilmiş, Sarayda Batı müziğini kurmuş, ABD tarafından açılan Robert Kolej’de (şimdiki Boğaziçi Üniversitesi) hoca olarak görev almıştı. Bu görevi 1907 yılına kadar devam etmiş. Bir ara Alman ve Ermeni liselerinde de hocalık yapan Schrader’in yaşamı, tercüme edilen kitabında ve Wikipedia açık ansiklopedide ayrıntılı var. İşte bu babanın Türkiye’de doğan oğlu ÇANAKKALE’DE ÇEVİRMENLİK Wolfgang Schrader, doğuşundan 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin İstanbul’u işgaline kadar İstanbul’da yaşamış, 1. Dünya Savaşı sırasında Gelibolu’da bulunan Alman komutanlarına ve en meşhur olanı, Mareşal Limon von Sanders’e tercümanlık yapmıştı. Doğal olarak İstanbul’da çok sayıda bulunan diğer Alman ailelerinin çocukları ile ilkokul ve liseyi İstanbul’daki Alman okullarında, üniversiteyi Robert Koleji’nde okumuştu. Yine de Türkiye’de doğup büyüdüğü için hem Türkçe’yi çok iyi öğrenmiş, hem de Türkiye’yi gezmiş ve iyi tanımıştı. I. Dünya Savaşını Türkler ve Almanlar kaybedip, İstanbul İngilizler tarafından işgal edilince “İngilizlerin İstanbul’daki tüm Almanları toplayarak öldürecekleri” söylentisi yayılmış. Bu söylentiler üzerine bütün diğer Almanlar gibi baba ve oğul Schrader’ler de tüm ev ve eşyalarını İstanbul’da bırakarak Boğaz’da bulabildikleri taka gemilerle bir gece Karadeniz’e doğru kaçmışlardı. Babasının bindiği gemi Ukrayna, kendisinin bindiği gemi de kovalamalı ve maceralı bir yolculuktan sonra bir Romanya limanına yanaşmıştı. Her ikisi de bin bir güçlükle ve maceralı kaçışlar sonucu Almanya’ya ulaşmışlar. Yanlarına alabildikleri para ve eşyalarını da kaçış sırasında rüşvet verdikleri ve Friedrich Schrader soygunculara kaptırdıkları için yıllarca yaptıkları birikimlerinden yoksun olarak Almanya’ya geldiklerine şükretmişlerdi. lar... Bu işçiler Türkiye’yi iyi bilmiyorlar, Türkçeleri de iyi değil” diye Türk işçilerinin dramatik sorunlarıyla da ilgilendiğini gösteriyordu. Saatler süren konuşma sonunda Doç. Dr. Bernhard Schrader beni eve bıraktı. Yol boyunca kendisi çocukluğunun sürekli baba ve dedesinin Türkiye anılarıyla geçtiği için Türkiye ilgisini artırdığını, daha öğrenciliği sırasında da otostopla Türkiye’ye geldiğini anlattı. Aynı Schrader Türkiye’ye sık sık geldi ve dedesinin hocalık yaptığı Boğaziçi Üniversi’nde davetli konferans verdi. Merhum Prof. Atilla Yıldız burslu olarak 1 yıl yanında çalıştı. Halen Erciyes Üniversitesi Kimya Bölümü Başkanı Talat Özpozan yönetiminde doktorasını tamamladı. Türk Kimya Derneği Türkiye’de 1999 yılında Ankara’da yapılan Uluslararası kongre sonrasında bu hizmet ve ilgisinden dolayı kendisini derneğin özel şeref ödülü ile onurlandırdı. Ödül töreninde dedesinin Türkiye anılarını yazdığı kitaptan alıntılar yaparak anlatması çok ilgi uyandırdı. Baba Schrader İstanbul ve kaçış anılarını “Boğaz’dan Kaçış” (Die Flucht vom Bosphoros) kitabında ölümsüzleştirmiş. Bay Wolfgang Schrader bu kayıplarını unutmuş ve “Sadece anılarımı kimse almadı” diye ifade etmişti. Güzel Türkçesi’ni kaybetmemek için Türk dilindeki yenilikleri izlediği gibi aktif konuşmasını kaybetmemek için sık, sık Türk Büyükelçiliği’ne gidermiş. “Bir ara Türkçe’deki yenileşme o kadar hızlı oldu ki, bildiğim Türkçe’yi kaybedeceğimden korktum. Bir dilde kısa sürede bu kadar yenilenme en çok o dile zarar verir,” cümlesi ile korku ve uyarısını ifadeyi de ihmal etmedi. “Artık hem yaşlandım hem de Türk işçilerini her yerde görüyorum, onlarla konuştuğum zaman şaşırıyorlar, seviniyorlar, ardından da kendilerine yardımcı olmamı istiyor “BOĞAZ’DAN KAÇIŞ” Almanya’da bu buluşmadan 15 gün sonra B. Schrader tekrar yemeğe davet etti. Bu kez baba Schrader konuğunu ilk ismi ile ve kapıda kucaklayarak karşıladı. “Sana bir ricam ve sürprizim var. Benim gibi Türkiyeli Alman arkadaşlarım bu yılki karşılaşmamızda sizin de aramızda bulunmanızı istiyorlar, katılabilirsen çok sevinecekler” diye bu davetin asıl amacını da söyledi. Yine Türkiye anıları, eski resimlerden kalanları gösterdikten sonra bugünkü Türkiye sorunlarının tartışılmasına geçildi. Türkiye’nin geri kalmışlığı ve Almanya’daki Türklerin eğitim düzeylerinin düşüklüğünün bay Schrader’i üzdüğü belliydi. Bir ay sonraki toplantılarına katıldığımda hem çok şaşırmış, hem de sevinç duymuştum. Yaşları en az 70 civarı biri hanım 10 kişi vardı. Hepsi de Türkiye’de Alman okulunda aynı sınıfta okumuş, Boğaz’da yaşamış, Türkiye’yi kendilerinin de vatanı olarak görmüşler, İngilizlerin İstanbul’a yerleşmesinden sonra baba ve oğul Schrader’ler gibi onları da İngilizler tarafından toplanarak öldürülecekleri korkusuyla buldukları ilk gemiyle, binbir güçlük ve maceralı yolculuk sonunda ülkelerine kaçmışlardı. Bunlardan biri II. Dünya Savaşı sonrası Güney Afrika’ya göçmüş, birkaç yıl önce tekrar Almanya’ya dönmüştü. Savaş öncesi Türkiye’de konsolosluk da yaptığı için Türki ALMANYA’DA BULUŞMALAR ye anıları en zengindi ve Türkiye’nin birçok bölgesinden, özellikle başta Giresun, Tirebolu olmak üzere Karadeniz Bölgesinden çektiği büyük resim koleksiyonu vardı. Her biri tek hatırımı sordu, adreslerini vererek kendi evlerine de davet ettiler. Bu kişilerle bir fotoğraf çektirmemenin ve tekrar bir araya gelmeye vakit ayıramamanın hatanın idrakine ancak yıllar sonra varabildim. Türkiye’nin görmediğim çoğu kentinin, tarih zenginliğinin resimlerini ilk kez bu ihtiyar Türk dostlarının kişisel Türkiye albümlerinde gördüm. O zaman tarih bilgimin eksikliğine, Türkiye’yi hatırlatacak anı, resim ve hediye sunamadığım için üzüntümü belirttiğimde, bana “Sen Anadolu’nun küçük bir köyünden çıkıp Almanya’nın en tanınmış enstitülerinden birine doktora yapmak üzere gelmişsin ve seninle Türkiye üzerine konuşuyoruz. Bu bizim için en büyük hediye! dediler. Daha sonraki Almanya ziyaretimde bay Schrader’in eşi ölmüş, kendisi de çok yaşlandığı için huzur evine taşınmıştı. Oğlu profesör olarak üniversiteye geçmiş ve ISAS’daki görevinden ayrılmıştı. Bu kadar sevdiği babasını niçin huzurevine gönderdiği sorulunca “Bunu babam istedi. Annem ölünce yalnız kaldı. Orada kendi yaşındakiler arasında daha iyi vakit geçiriyor, onlarla sohbet edebiliyor, daha mutlu! Hafta sonları eve getiriyorum, torunlarını görüyor. İhtiyaç duyarsa kendisini ziyaret ediyorum, sağlık sorunlarıyla ilgileniyorum. Sana bir Türk olarak ters gelebilir, ama bu sistem daha iyi. Sana da tavsiye ederim” diye karşılık verdi ki düşününce gerçekten de çok mantıklı ve daha insancıl. Profesör Schrader bu kez de evine davet ederek beni babası ile bir araya getirdi. Wolfgang Schrader’i bu son görüşüm idi. Doğanın değişmez kuralı 82 yaşında Wolfgang Schrader’i de kendi içine katmıştı. Profesör B. Schrader, babasının da değer verdiği bu Türk’ün doktora sınavı yaklaştığı günlerde maddi ve manevi desteğini esirgemedi. Kısa bir süre önce doktora sınavını veren bir elemanıyla tanıştırarak onunla sınavda gelebilecek sorular, güncel bilim konularındaki yenilikler, kimya ve spekroskopinin her alanında sorulu cevaplı tartışma yapmaları için görevlendirildi, Ömrünün sonuna kadar göz hekimi oğlu ile birlikte gözspektroskopi araştırmalarını evinin bodrum katına kurduğu laboratuvarda sürdürdü ve bu alanda da başarılı yayınlar yaptı. 1991’de 60. yaş günü kutlama partisini de Almanya’da bulunduğum süreye rastlattı, tanışmam için 12 profesörü davet etmişti. İlgi ve desteğini hiç esirgemedi. Türkiye’de spetroskopinin hızlı gelişimine çok sevindi. 60. 70. ve 80. yaşını kutlamak üzere çıkarılan bilim dergileri özel sayılarına ben de kutlama makalesiyle katıldım. 2012 yılında 81 yaşında vefat etti. Dr. Jeolog ve Mimar oğlu Jochen Schrader ve eşiyle görüşmelerimiz ve yazışmalarımız devam etmektedir. Not: 2005 yılında yayımladığım “Kağnıdan Internete” kitabımın 9599 sayfalarında Shrader ailesi üzerine bu yazının bir versiyonu bulunmaktadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle