Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
www.iku.edu.tr Köklerinden koparılmış Zeus Sunağı Güzin Kutlu Tarhan BİLİM KÜLTÜR VE EĞİTİM G İstanbul Kültür Ünivesitesi İletişim Sanatları Yüksek Lisans Mezunu guzintarhan@gmail.com üzel bir bahar gününde Eskişehir yakınlarında Frigya uygarlıklarının izlerini Anadolu Üniversitesi’nden bir arkeolog rehberliğinde geziyorduk. Sarnıçlardan Roma döneminde dini ayinlerin yapıldığı Yazılıkaya’ya vardığımızda yanımızdan bir grup geçti. Türk rehberleriyle gezen ve Almanca konuşan sekiz kişilik orta yaşlı bir gruptu. Yanımızdan geçerlerken birinin elinde hentbol topu büyüklüğünde “bor madeni” dikkatimi çekti. Eskişehir Bor madeni açısından oldukça zengin bir bölge. Ufak ufak yerde parlayan taşlar benim de gözüme çarpmasına rağmen plato da bu kadar irisini görmemiştim. Saklamaya çalışırken telaşlı hareketleri dikkatimi çekti. Hemen tur rehberlerine durumu söylemek uygun gözüktü. Beklentimiz Alman turiste kibarca gezinti sırasında yerden aldığı belli olan bor madenini bırakmasını söylemesiydi. Rehber tam aksine bize “yerde duran bir parça “bor”u hatıra olarak götürmek istiyor. Bunun ne zararı var!...” dedi. Anlaşılan rehber konudan haberdardı. Üstelik bunu yadırgamıyordu. “Burada her yerde var”... diyebiliyordu. Ne dediysek ikna olmak istemedi. Ancak konuyu burada bırakmayacağımızı kesin ifade edip jandarmaya şikâyet edeceğimizi söyledikten sonra Alman müşterisinden mahçup ifadeyle madeni aldı ve yere bıraktı. Turistin cesaretinin yanı sıra tur rehberinin bilinç eksikliği daha çok şaşırttı. Buna göz yumuyor ve bizden de anlayış bekliyordu. Maalesef böyle zihniyetler yüzünden kaybettiğimiz değerlerimize ne kadar üzülsek az. Yüzyirmi yıl önce antik çağın en görkemli, hüner dolu yapısı Zeus Tapınağı’nın on beş senede Bergama’dan köklerinden koparılıp parça parça taşınmasının doldurulamaz boşluğuna dökülen gözyaşları gibi... Bugün temelleri Bergama’da, gövdesi Berlin’de bulunan “Zeus Sunagˆı” Bergama’nın bir parçasıdır. Bu bir heykel, bir sikke, bir parça bor madeni değil, günümüzden iki binyıl önce emek ile yapılan ender narinlikte erişilmez yücelikte bir Tapınak’dır. Anadolu insanının alınteri ve hünerli elleriyle yaptıgˆı es¸siz güzellikte bir s¸aheser. İnsani duyguların ince ince is¸lendiği sevgiyi, nefreti, acıyı, şiddeti tas¸ üzerinde hissettirebilen bir anıt. Aslında bir zafer anıtı olan sunak, Bergama krallarının Galatlara kars¸ı MÖ 165156 yılları arasında kazandıkları zaferleri ölümsüzles¸tirmek için yapılmıs¸. Tanrılara olan bağlılıklarının ifadesi olarak baş tanrı Zeus’a ve onun akıl tanrıçası sevgili kızı Athena’ya sunak olarak adanmış. Büyük İskender’in ölümünden sonra valileri tarafından kurulan yirmi dört devletden birisi olan Bergama krallığı 150 yıl dönemini sürdürebilmiş. Helenistik kültürün en önemli merkezlerinden biri olmuş. Görkemli yapıları, ikiyüz bin ciltlik kütüphanesi, Asklepion hastanesiyle önem kazanmış. Özellikle MÖ.2. yüzyılda Attalos hanedanı döneminde sınırları Marmara Denizi’ne kadar ulaşmış. Galatlar (Keltler) Fransa üzerinden Balkanlar’a göç eden oldukça barbar bir kavimmiş. MÖ 277’de Anadolu’ya saldırarak bütün Batı Anadolu kentlerine korkulu günler yas¸atmışlar. Bergama kralı I. Attalos’un Galatlara karşı M.Ö. 241227 yılları arasında peş peşe elde ettiği zaferlere atfen önce Athena Tapınağı , ardından da I. Attalos’un ardılı II. Eumenes döneminde meşhur Zeus Altarı inşa edilmiş. Marmara Bölgesi’nden gelen mermerlerle Pergamonlu ve Atinalı sanatçıların şekil verdiği muhteşem anıt ortaya çıkmış. At nalı şekinde mermerlerle çıkılan düz bir podyum üzerne “U” biçiminde konumlanmış. Bu podyum üzerinde, portifli sütun sıraları yerleştirilmiş. Çok uzaktan görülecek şekilde tasarlanarak yüksek plato üzerinde dört yanı açık tasarlanan dış ve iç mekânlardaki mermer firizlerin güzelli ği ise anıtın en büyük özelliği olmuş. Sunagˆı çevreleyen kabartmalar sanki Yunan mitolojisindeki devlerin ve tanrıların resmi geçidi gibi aralarındaki savaşı resmediyor. Dış cephedeki firizlerde, Olimpos tanrıları ve devler (yani Gigantlar) arasındaki mücadeleler betimlenmiş. Gaia isimli toprak ananın çocukları olan Gigantlar aslan ya da boğa başlı ve yılan kuyruklu biçimsiz dev görüntüler. Zeus kardeşleri Titanları, yeraltı dünyasına kapatınca kızan Gigantların yeryüzüne çıkarak, tanrıların egemenliğine saldırıları resmedilmiş. Gigantlar yanında, bu savaş betimlemelerinde insan şeklinde, Olimpos tanrılarından Zeus, Athane, Apollon, Artemis ve ismi bilinmeyen tanrılar da tasvir edilmiş. Tanrıların gücü ve kudreti karşısında Gigantların yenilgisi ve gövdelerinin paramparça olarak korkunç acılar içinde kıvranmaları gösterilmiş. Merdivenlerden çıkıldığında, kapalı bir avlu içinde kurbanların kesildiği yani altarsunak denilen alana ulaşılır. Anıtın bu iç bölümündeki figürler ise, Pergamon şehrinin kuruluşunu Telephos efsanesinin tasfir edildiği figürleri barındırıyor. Helenistik dönemin heykel ve süsleme sanatının zirve noktalarını göstermesi açısından büyük önem taşıyor bu muhteşem anıt. Aynı zamanda, Barok sanatının da öncüsü niteliğinde. Aslında, Ege uygarlıkları bölgesinde, bu savaş sahnesinde kazananlar ve yenilenler simgeleniyor. 1870’li yıllarda İzmirAydın karayolunun yapımında Alman mühendisler görev alıyor. Bu sırada mühendis Karl Humann taş arama çalışmalarını sürdürürken, bölgede, tepedeki kalıntılar arasında çok sayıda taş bulunduğu öğreniyor. Bu haber Karl Humann’ı arayışa geçiriyor. Akropolis tepesine çıkıyor. Antik şehir bölgesindeki dağınık duran birçok taş kalıntısı değil de özellikle Bergama’lıların el ARADAN BİNLERCE YIL GEÇİYOR. emeğiyle yaptıkları Zeus Sunağı ile karşılaşıyor. Muhteşem ifadeler taşıyan heykeller ve çok sevdiği mitolojik hikâyelerin etkisiyle birden kendini kazı çalışmaları içinde buluyor. Berlin Müzesi desteğiyle Antik döneme ait bu yapıyı özenle kestirerek, numaralandırıp paketletiyor. 1886 yılına kadar, yani 15 yıllık süreç boyunca devam eden, paketlenen bu taşlar katırlar ve develerle Akropol şehrinden aşağıya indiriliyor. Oradan mandaların çektiği kağnılarla, Çandarlı Limanı’na götürülüyor. Çandarlı’dan İzmir Limanına ve İzmir’den büyük gemilere yüklenerek deniz bağlantısından demiryoluna ve Berlin şehrine taşınıyor. Bu sırada Bergama halkının itirazı üzerine bir belge gösterilmesede dönemin yönetiminin, yani Sultan II. Abdülhamit’in bu muhteşem anıtın yurtdışına taşınmasına izin verdiği söyleniyor. Berlin Müzesi Müdürü, Alexander Conze Bergama buluntularını Berlin eski müzesinde ilk defa halka sunuyor.1902 de sunagˆın rekonstrüksiyon is¸leri tamamlıyor. Günümüzde Pergamon Müzesi, Berlin’de Müze Adası diye adlandırılan yerde bulunuyor. 1930’da sunagˆın batı tarafı orijinal büyüklügˆünde yeniden ins¸a edilmis¸ olarak birçok büyük salonla birlikte açılıyor. İkinci Dünya Savaşı’nda taşınarak, korunuyor. Her yıl bir milyondan fazla ziyaretçi tarafından geziliyor. Bu kadar ziyaretçinin bu eseri görmek için içeri girdiğini düşünürseniz müzenin bu eserden kazandığı yılda 10 milyon Euro edebilir. Müzenin bu bütçenin en az yarısını Bergama kazılarına hibe etmesi gerekir diye düşünüyorum. Müze yönetimi bu eserin fotograflarının çekilmesi için bile astronomik bütçeler talep edebiliyor. Bergama yani Pergamon antik kentinin bulunduğu Akropolis bölümünde ise anıtın sökülüp götürüldüğü yer yani boşluk görülmekte. Enteresan olan ise anıtı yerinden söküp, 15 yıllık bir süreçte Almanya’ya taşıyan yol mühendisi Karl Humman’ın mezarı, Akropol antik kalıntıları içinde, agora bölgesinde bulunuyor. İnanılır gibi değil, kendi bedenini tapınağın köklerinin olduğu yere gömülmesini vasiyet ediyor. Bir gün Bergama’ya yolunuz düs¸erse, eskiden bu muhtes¸em sunagˆın bulundugˆu yerde, bir kaç çam agˆacı görürsünüz. Bergama kentine hakim olan bu agˆaçlar, bu toprakların bagˆrından parça parça sürgüne götürülmüs¸ sunagˆa, tanrılara, Bergama’dan çalınmıs¸ kültür ve tarihine sessiz sessiz, rüzgâr ile ağıt yakar gibiler... http://tarihinizinde.com/calinantarihimizbergamasunagi/ http://www.imo.org.tr http://www.turizmhaberleri.com/haberayrinti. asp?ID=25672/asil https://yikaroglu.wordpress.com/2012/04/17/ zeussunagibergamadannasilkacirildi/ http://www.nizamicubuk.com