Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kitap lerinden, ellerden, ayaklardan ve burundan örnekler alınmış. Daha sonra ise genetik izlere göre farklı gruplar tespit edilmiş. Verilerin analizi, insanın çevresine “bakteriyel bir damga” vurduğunu gösteriyor. Kapı kollarında ve elektrik düğmelerinde, ev sahiplerinin ellerindeki mikropların aynıları saptanmış. Fakat çevredeki izler çabuk kayboluyor. Mesela bir kişi birkaç gün evden uzaklaştığında, mikropları da azalıyor. Bu araştırmayla, yaşamımızı etkileyen bakterilerin nereden geldiğini bulmak istiyoruz diyor Jack Gilbert. Bakterilerin karakterizasyonu sayesinde, insan ve çevre arasındaki dinamik etkileşimleri çözebiliyoruz. Bu bizim ekosistemimiz. Yapılaştırılmış bir çevrede yaşıyoruz ve bu çevre 21.yy’daki insanın sağlığını anlamaya yardımcı olacak esas zemini oluşturuyor diyor bilim insanları. Bilim 2012 yılında Human Microbiome Project (HMP) ile insana ait bakteri çeşitliliğiyle ilgili kapsamlı araştırmaların ilk sonuçlarını sunmuştu. Bu sonuçlara göre insanın içinde ve üzerinde en az on bin çeşit bakteri yaşıyor. Bu bakteriler insandan insana olduğu kadar bir beden bölgesinden diğerine göre de farklılık gösteriyor. Fakat farklılıklara rağmen mikroorganizmalar her insanda yine aynı görevleri yerine getirmekte. Kuzey İngiltere’de arkeologlar 2000 yıllık bir klozet oturağı buldu. Eksiksiz korunagelen ahşap klozet oturak, Northumberland’deki bir Roma yerleşmesindeki Hadrian duvarında gün ışığına çıkarılmış. Bugüne kadar Roma tuvaletlerine ait sadece taş kalıntılar bulunmuştu diyor İngiliz arkeolog Andrew Birley. Bilim insanları bundan sonra antik tuvaletlere ait mesela Romalıların tuvalet kâğıdı yerine kullandıkları doğal sünger gibi kalıntılar arıyor. Ayrıca genelde hiç kimse tuvalete düşen nesneleri çıkarmak için uğraşmadığı için arkeologlar gündelik yaşama ait çok sayıda obje de bulmayı bekliyor. Birley ve ekibi Hadrian duvarında antik bebek ayakkabısı ve mektup bulmuş. Roma dönemine ait ilk ahşap klozet kalıntısı Kalkınmacı çaba öyküleri ve bir yaklaşım üzerine… Yücel Çağlar, oduncugil@yahoo.com Ülkemizde doğal, kültürel, tarihsel varsıllıklarımızın ayırdına gerektiğince varılamadığını düşünüyorum: Ülkece övünç duyulabilecek ne bireysel ve toplumsal başarılar ile başarısızlıklar, ne de yol açıcı kurumsal deneyimler, izleyen kuşaklara aktarılabiliyor. Kalkınmacı ve planlamacı çabalar bu olumsuzluğun yaşandığı alanların başında geliyor. Sözgelimi; ülkemizde, özellikle köy kalkınması ya da kırsal kalkınma, ülkesel ve bölgesel kalkınmanın planlanması alanlarında, yaşamsal önemde deneyim ve bilgi birikimine ulaşılmıştır. Ne var ki, bu birikim, kimselerin ilgilenmemesi nedeniyle hızla tüketiliyor. Oysa, örneklediğim bu iki alan da sürekliliği, tümleşikliği zorunlu kılıyor. Doğrusu, ülkemizdeki bilimci ve araştırıcıların çoğunluğu için bu zorunluluk hiçbir şey anlatmıyor; onlar, yabancı dil ve iletişim olanaklarının gelişmesine koşut olarak aktarmacılığın kolaycılığını yeğliyor. Ancak, yeğlenmemesi gerektiğini düşünen, bu doğrultuda çeşitli çabalara girenler de var. Örneğin; Merkezi Ankara’da bulunan “Kalkınma Atölyesi” çatısı altında bir araya gelen araştırıcılar, bu amaçla, 2004 yılında kurdukları “Bilim Eğitim Kültür Araştırma Uygulama Üretim ve İşletme Kooperatifi”nde, çoğunlukla gönüllü emekle böylesi çabalar veriyor. Oluşumun 2013 yılında başlattığı çalışmalardan birisi de “Kalkınmaya Katkı Verenler Gençlerle Buluşuyor; Gençler Sosyal Kalkınmaya Katılıyor” başlığı altında gerçekleştirecekleri çok boyutlu bir yayım etkinliği1*. “Yaşamlarının önemli bir kısmını yoksullar, ihmal edilmiş gruplar, kırsal toplumlar için sosyal kalkınma çalışmalarına adayanların yaşamöyküleri” derlenip, düzenlenip bir deneyim örneklemi olarak yayımlanıyor. Dizinin ilk kitabında Papua Yeni Gine’de doğan, yaşamı boyunca Afrika, Ortadoğu, Uzakdoğu, Orta Asya ve ülkemizde de kırsal kalkınma çalışmalarına emek vermiş Carel Zwollo’nun yaşamöyküsü anlatılıyor. Dizinin ikinci kitabında ise toplumbilimci Dr. Ayşe Kudat var; dizi tamamlandığında en az on beş dolayında kırsal kalkınma bilgi ve eylem emekçisi tanıtılmış olacak. Öte yandan, bu çalışmalar kapsamında, yayınların yanı sıra; yaşamöyküleri yayımlananların da katılacakları çalıştay, eğitim; belirli sayıda gönüllü gencin ülkesel ve ülkelerarası toplumsal kalkınma süreçlerine eylemli olarak katılması vb. etkinliklerin düzenlenmesi öngörülüyor. Geliştirilebilir bir yaklaşım olabilir mi? Tüm toplumsal sınıf ve katmanlar ile bölgesel olarak yeterince kalkındık mı yoksa; ülkemizde kalkınma sorunları tartışma konusu olmaktan neredeyse tümüyle uzaklaştı; üniversiteler ise, çoğunluk deyim yerindeyse “üniversite” olmaktan çıktı. Bu koşullarda kalkınmaya katkıda bulunabilecek bilgilerin üretimi ve kullanımının yaygınlaştırılması amacıyla yeni yaklaşımların geliştirilmesi gerekiyor. Ne yazık ki, bu alanda da yeterince çaba gösterilmiyor. Kalkınma Atölyesi’nin, başarıları ve başarısızlıklarıyla sorgulanabilmesi, bu gereğin yerine getirilmesine katkıda bulunabilir. Kalkınma Atölyesi’nin “Kalkınmaya Katkı Verenler Gençlerle Buluşuyor; Gençler Sosyal Kalkınmaya Katılıyor” başlıklı yayım çalışması ise, yeni “kalkınma başarıları” için yol açıcı olabilir bence. Ne dersiniz; yanılıyor muyum acaba? 1 * Kooperatifçe gerçekleştirilen çalışmaların kimileri şunlardır: “Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Stratejik Planı (20112012)”, “Türkiye’de Mevsimlik Tarım İşçilerinin 06 Yaş Arası Çocuklarının Yaşam Halleri Araştırma Projesi”, “Kırsal Kesimde Çocuklar İçin Eşit Fırsatlar Model Proje”, “Batı Karadeniz İllerinde Fındık Hasadında Mevsimlik Gezici İşçiler ve Çocuklar İçin Temel Araştırma”, “Tarım Sektöründe En Kötü Biçimdeki Çocuk İşçiliği Temel Araştırması”, “Türkiye Kırsal Kalkınma Kuruluşları Rehberi. (İletişim: www.kalkinmaatolyesi.org ; info@kalkinmaatolyesi.org Avrupa Uzay Ajansı Esa, Ay ve Mars’a insanlı yolculuk üzerinde duruyor. Ay’a iniş beş yıl son Avrupalı astronotlar Ay’a mı inecek? ra, Mars’ iniş ise on yıl sonra gerçekleşebilir diyor, Esa’nın insanlı uzay yolculuğu ve misyonlarından sorumlu müdürü Thomas Reiter. İnsanlarla koşulları yerinde görme şansı, robotlara kıyasla daha büyük. Esa kısa bir süre önce Avrupa ülkelerinin elli yıllık uzay araştırmaları ortaklığını kutladı. Esa 1975 yılında Eldo ve Esro (European Launcher Development Organisation ve European Space Research Organisation) olarak bilinen öncü organizasyonlarından kuruldu. Her gün bilgi dağarcığımızın sınırlarını aşıyoruz diyor ESA Genel Müdürü JeanJacques Dordain. Esa ayrıca ABD, Çin ve Japonya ile birlikte de çalışıyor. Esa’da şu sıralar yirmi üye devlet araştırıyor. Yıllık bütçe yaklaşık 4 milyar Avro. ESA’nın merkezi Paris’te, Darmstadt, Köln, Noordwijik ve Roma’daki (Frascati) temsilciliklerde 2200’ün üzerinde çalışan var. 1967 yılında kurulan kontrol merkezi Esoc bugüne kadar 70 kadar uydu çalıştırdı. En iddialı Esaprojelerinden birisi ise uzay tarihinde ilk kez bir kuyrukluyıldıza inmek. Rosetta sondasının mini laboratuvarı “Philae” bu yüzden Kasım ayının ortalarında 67P/Çurjumov/Gerasseminko kuyrukluyıldızına doğru yol alacak. Rosetta kısa bir süre önce kuyrukluyıldıza ulaşmıştı. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com CBT 14347 / 12 Eylül 2014 1 Eylül 1914’te Amerika’nın Ohio eyaletindeki Cincinnatti Hayvanat Bahçesi’nde Martha ölmüştü. Amerika’nın ilk First Lady’si Martha Washington’un ismini alan 29 yaşındaki göçmen güvercin, (Ectopistes migratorius), türünün son örneğiydi Ve doğanın aşırı tüketimi için bir sembol haline gelmişti. 1900 yılında doğada yaşayan son göçmen güvercin öldürüldükten sonra, hayvanat bahçeleri geri kalan kuşları kuluçkaya yatırmaya başaramamışlardı. Oysa 19.yy’ın başlarında göçmen güvercinlerin sayısı yaklaşık 5 milyar tahmin ediliyordu. Martha’nın ölümünden sadece birkaç on yıl önce kuş sürüleri gökyüzünde 500 km’lik bir alanı saatlerce karartıyorlardı. Göçmen güvercin lezzetli ve ucuz etinin ve teknolojik gelişmenin kurbanı oldu. O tarihlerde geliştirilen telgraf tekniğinden sonra dev koloniler “elden çıkarıldı”, yakalanan kuşlar ise trenlerle tüketicilere ulaştırıldı. Avcılar o zamanlar çok büyük kazançlar elde ediyorlardı diyor WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı). Kuşlar ağlarla, tüfeklerle hatta dumanı kuşları bayıltarak ağaçtan düşmelerini sağlayan yanan kükürtle avlanmışlar. Kırk santim uzunluğunda ve üç yüz gram ağırlığındaki göçmen güvercin, yakın akraba güvercin türlerinden daha büyüktü ve inci grisi sırt tüyleri ve pas kırmızı karın tüyleriyle tanınıyordu. Anavatanları olan ABD ve güney Kanada’da kuşlar kuluçka zamanında özellikle de meşe palamudu ve kayın fıstığı ile besleniyorlardı. Dev sürülerden biri bir orman bölgesinde kuluçkaya yattığı zaman, bu bölgenin yenilenmesi yıllar alıyordu. Güvercinlerin çiftleşme zamanında meşe palamudu ve kayın fıstığıyla beslenme alışkanlığı yüzünden ormanların yok oluşu da kuşların tükenmelerine neden olmuştu Son göçmen güvercinin 100. ölüm yıldönümü