24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ALS için bir mükemmeliyet merkezi Suna ve İnan Kıraç Vakfı, Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuvarı (NDAL): İnsan genomunun çözülmesi ve ona bağlı teknolojiler önümüzde yepyeni bir dünya açıp, bizi başka bir boyuta taşımakla kalmadı, aynı zamanda biyolojide paradigmaları değiştirdi. A Prof. Dr. Nazlı Başak, basak@boun.edu.tr leri muhtemelen çok benzerdir, dolayısıyla bu hastalıkların birinden birinde bulunacak olan çözümler, muhakkak diğerleri için yol gösterici olacaktır. Biz de zaten bu nedenden dolayı Suna ve İnan Kıraç Vakfı Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuvarı olarak sadece ALS’ye değil, tüm nörodejeneratif hastalıklara ilgi duyuyoruz ve araştırmalarımız hepsini kapsıyor. Çalışmalarımız SVIKV’nın 2005 yılından beri verdiği destek ile çok büyük bir ivme kazandı ve NDAL’ı Türkiye’de ve uluslararası platformda söz sahibi bir merkez haline getirdi. NDAL’a gönderilen örnek miktarının hiçbir başka benzer merkezde olmadığını düşünüyorum, bu örnek sayısı araştırma açısından inanılmaz bir zenginliktir. Yakın zamana kadar genetik nedenleri olduğu düşünülmeyen nörodejeneratif hastalıkların, 2003 yılında İnsan Genomu dizilenince, diğer tüm hastalıklar gibi, DNA’mıza doğrudan bağlı oldukları anlaşıldı. Biz de hastalığa genetik ve bugünün yöntemi olan genomiğin penceresinden bakıyoruz. Bugün artık tüm insan genomu dizilenebildiği için hastalığa yatkınlık yapan genler ve bunları modifiye eden faktörler rutin laboratuvar yöntemleriyle incelebiliniyor. Laboratuvarların işleyişi ve uygulamalar benim doktora öğrencisi olduğum yıllara göre inanılmaz değişti. Şimdi artık ‘wetlab’, yani ıslak laboratuvar diye bir terminoloji var, çünkü bir de bugüne kadar olmayan ‘in silico’ laboratuvar var, yani insan genomunun içerdiği 15.000 terrabyte’lık bilgiyi çözen disiplin: Biyoinformatik. NDAL’da lisansüstü öğrencilerimizden oluşan böyle bir birim çok aktif bir şekilde sonuç üretmektedir.. Yöntemler çok sofistike, aynı derecede maliyetli, aletler paha biçilmez denecek kadar pahalı ve her sene yenilenmek zorunda. Bugün araştırma için çok büyük araştırma gruplarına, karşılıklı etkileşime, başka merkezlerin deneylerinin sonuçlarına ve güçlü işbirliklerine gereksinim var. Her laboratuvarın herşeyi birden yapması imkânsız...genetik analiz, genomik dizileme, hücre kültürü, hayvan deneyleri, işlevsel analizler, biyoinformatik... en güçlü laboratuvarlar bile hepsine yetişemez. Bunun yapılandırılmış işbirlikleri şart, makaleler onlarca laboratuvarın işbirliği sonucu elde edilen bulguları bazen yüzlerce yazarla yayınlıyor. Bu türlü çokmerkezli ve mültidisipliner araştırma tercihan destekleniyor, çünkü meydan okunulan hastalık grubu, ALS ve benzerleri, biraz evvel de belirttiğim gibi, tahminlerimizin ötesinde karmaşık. Bu karmaşıklığın varlığını anlamak bile çok uzun sürdü, ama önemli bir sonuçtur. Çünkü mekanizmayı bilmiyoruz, verilen ilaçlar hastalık belirtilerini tedavi ediyor, hastalığı değil! Hastalık mekanizmalarını anlamak, hastalığın köküne inmek lazım ki, tedaviler ona göre geliştirilsin. Araştırmanın ana amacı hastalık sürecindeki, hatta hastalık öncesinde muhtemelen başlayan olumsuz moleküler ve hücresel değişimleri anlayarak hastalığa o aşamada gem vurabilmektir. Bir de şimdi tek mekanizma değil, bir sürü çok farklı mekanizma olduğunu görüyoruz, işte kompleksite bu. Tek bir mucize ilaç olmayacak maalesef bu hastalıklar için, ya bir kokteyl olacak, ya da bireysel tedavi kaçınılmaz olacak, yani hastaya göre ilaç tasarlanacak. Tüm zamanların en önemli hekimi Sir William Osler 150 sene evvel ne de LS, beyin ve omurilikteki sinir hücrelerini etkileyen bir nörodejeneratif hastalıktır. ALS’de etkilenen sinir hücreleri motor nöronlardır. Dejenere olan, yani normal özelliklerini kaybeden motor nöron hücreleri istemli kaslarımızı hareket ettiren hücrelerdir, onlar bozulunca bu hücrelerden kaslara giden bağlantılar da hızla bozulmaya başlar. Dolayısıyla, motor nöron hücrelerinden sinyal alamayan kaslar, zayıflar, bilimsel terminoloji ile atrofiye uğrarlar. ALS hastaları hastalığın ilk evrelerinde halsizlik, güçsüzlük, yorgunluk ve kaslarında zayıflık hissederler, daha ilerideki evrelerde ise konuşma, yutkunma ve nefes alma kasları ve diyafram da olumsuz olarak etkilenir. Hastalığın son evresinde hastalar tamamen felçli ve kendi içlerine hapsolmuş durumdadırlar. Genelde hastanın kaybedilme nedeni solunum kaslarının zafiyeti ve iflasıdır, bu da genellikle 25 sene arasında olur. ALS hastalarında otonomik sinir sistemine bağlı işlevler çoğunlukla bozulmaz, örneğin kalbin işleyişi, sindirim sistemi, kan basıncı, vücut sıcaklığının korunması, mesane ve bağırsak kontrolü gibi. Ayrıca beş duyu da bozulmaz. İstemli kas grubuna dahil olmakla birlikte göz hareketinden sorumlu olan kaslar da bilinmeyen nedenlerden dolayı genellikle hastalık boyunca işlev görmeye devam ederler, bunlar hastanın dış dünya ile bağlantısını sağlama bakımından çok büyük önem taşırlar. Düşünme, yargılama, karar verme, sevinme, üzülme, acı duyma gibi özelliklerin hastalığın seyri boyunca devam etmesi, ALS’yi diğer aynı gruba dahil hastalıklardan farklı kılar ve çok özgün bir duruma getirir. Bilinci yerinde olan hasta, sadece hareket kabiliyetini değil, konuşma, iletişim kurma, yutkunma ve nefes alma gibi tüm dış dünya ile ilişkisini devam ettirecek yetilerden mahrumdur, vücuduna hapsolmuştur. ALS’nin nedeni belli değildir. Bazı durumlarda saf kalıtsal faktörler öne çıksa da, olguların yüzde 90’ında hastalık stokastiktir, kalıtıma ilave olarak epigenetik faktörler, çevre, yaşam tarzı, yaşlanan hücre ve şansızlık da hastalık oluşumunda rol oynar. Yeni çalışmalar ALS’nin, hem klinik, hem genetik, hem de mekanizma düzeyinde çok heterojen, dolayısıyla tahminlerin çok üstünde kompleks olduğunu göstermiştir. ALS’ye neden olan mekanizmalar tek değil, birçoktur, bunlar bireyden bireye farklılıklar gösterir. Bugüne kadar tek bir hastalık olarak ve sadece motor nöronları olumsuz olarak etkilediği düşünülen ALS, son bulguların ışığında tek bir hastalıktan ziyade birçok sistemi tutan bir sendromdur. Bu bulgular her hasta grubu için değişik mekanizmaların varlığına, yani bireysel tıbba işaret etmektedir. Hastalığın bugüne kadar çözülememiş olma nedeni bu dev kompleksitedir. mişti: Hastalık yoktur, hasta vardır; ya da insanlar arasındaki çeşitlilikler olmasaydı, tıp da sanat değil bilim olurdu. Genom çağında biz iddia ediyoruz ki, tıp sanat olmaktan çıkmış ve bilim olmuştur! Beş sene evveline kadar ALS’ye neden olan genlerin sayıları üçüdördü geçmezken, bugün 25’i aşkın genin ALS nedeni olduğunu biliyoruz, bunların farklı mekanizmalarla hastalığa neden olduğunu anladık. Bu çok önemli bir adım. Bu genlerin birçoğu için hücre ve hayvan modeli var. Bunlarla hastalık oluşumunun evreleri incelenebiliyor. Çünkü beyin çok kompleks, beyin hastalıklarında da bu kompleksiteyi görüyoruz, yavaşlığın nedeni bu. Bir diğer neden ALS ve benzeri hastalıkların yetim hastalıkları kategorisinde olması ve dolayısıyla büyük ilaç firmaları tarafından bu yöndeki araştırmanın destek görmemesi. Ama Alzheimer ve Parkinson bu kategoride değil, büyük paralarla araştırma yapılıyor, onlarda da henüz kesin NEDEN HENÜZ TEDAVİLERİ YOK Nörodejeneratif hastalık grubuna giren Alzheimer, Parkinson, Huntington ve ataksi hastalıklarında yine sinir hücreleri ölmekte, ama bunlar beynin farklı bölgelerini hedef almaktadır. Örneğin Alzheimerde hafıza ve bilişsel işlevlerden sorumlu olan bölgedeki nöronlar öldüğü için hafıza kaybı, demans görülmektedir. Ölen hücreler farklı, ama beyin hücrelerinin dejenere olma /ölme mekanizmaları ve süreç DİĞER SİNİR HASTALIKLARI CBT 14343 /12 Eylül 2014 tedavi olmadığına göre, o zaman yavaş ilerleme nedeni olarak yine kompleksite öne çıkıyor. Ama son yıllarda gelişen tanı yöntemleriyle hiç de o kadar nadir olmadığını görüyoruz. Her birimizin yaşamımız boyunca bu hastalığı geliştirme riski, 1/500 gibi oldukça yüksek bir rakam... Çalışmalarımızda, Türkiye’de işbirliği yaptığımız tüm nöroloji uzmanı klinisyenlerin ve Türk ALS Derneği ile hastalarımızın ve ailelerinin yadsınamaz bir payı var. Yukarıda saydıklarım kişi ve kurumlarla ALS’ye ve diğer nörodejeneratif hastalıklara meydan okuyoruz ve tüm Türkiye’de hastalığın daha tanınır hale gelmesi, adının söylenmesi bile ürkütücü olan bir hastalık olmaktan çıkması ve daha konuşulur olması için. Buz Kovası Kampanyasını tüm kalbimizle ve gücümüzle destekliyor, hastalığa karşı savaşımızda herkesi destek olmaya çağırıyoruz. Türkiye’de en az 7000 ALS hastası var; Türk ALS/MNH Derneği’ne yapacağınız bağışlar henüz tedavisi olmayan ALS’de hastalarımız ve ailelerinin yaşam kalitelerini yükseltmek ve onları yaşama bağlamak açısından ulvi bir görevdir. TIP ARAŞTIRMALARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle