02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Müfit Akyos http://www.ınovasyonheryerde.com/: mufı[email protected] PATENT ARAŞTIRMALARI Türkiye Cumhuriyeti hâlâ “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. T.C. Anayasası Madde 2 Sosyal Yenilik ve Yerel Yönetimler Son yüzyılda kalkınma ve rekabette pazar odaklı gerçekleştirilen göz kamaştırıcı teknolojik gelişmeler ve yeniliklerin çıktılarıyla, küresel ve toplumsal sorunların çözümleri arasındaki açıklık giderek artmaktadır. Sistemin temel çelişkileri nedeniyle bu açılmanın giderilmesi olanaksız ise de doğurduğu eşitsizlik, işsizlik, sağlık, barınma vb. sorunlar karşısında ezilen, çaresizleşen, kentsel sorunlarla başetmeye çalışan insanlar için çözüm araçları geliştirmeye çalışılmaktadır. Bu araçlardan toplumsal karar süreçlerine katılma, birlikte çözüm geliştirme, dayanışma yaratma gibi özellikleriyle “sosyal yenilik (inovasyon)” öne çıkmaktadır. Son on yılda sosyal yenilik siyasa koyucular, STK’lar, yerel yönetimler ve akademiyada artan bir ilgiyle çalışılmakta ve uygulanmaktadır. Sosyal sözcüğünün anlam genişliği nedeniyle literatürde farklı tanımlamaları olsa da genel anlamıyla “Sosyal yenilik, eşzamanlı olarak sosyal bir gereksinimi karşılayan (var olan çözümlerden daha etkin olarak), yeni veya geliştirilmiş kapasitelere ve ilişkilere yol açan ve varlıkların ve kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlayan yeni çözümlerdir (ürünler, hizmetler, modeller, pazarlar, süreçler vs.)”. Bir diğer deyişle “sosyal sorunlara kişisel veya gruplar düzeyinde yaşam kalitesini arttırcı yönde etkisi olan yeni yanıtlar bulmak ve uygulamaktır” denilebilir. Sosyal yenilik, toplumun bütün sektörlerini (kamuözelsivil toplum) kapsaması nedeniyle tek tek olduğu gibi farklı sektörlerin ortaklığıyla da yapılabilir. 1980 sonrası yeniden “dizayn” edilen devletin sosyal sorumluluklarından vazgeçmesi ve yeğlenen ekonomik model sonucu toplumsal yapıda alttakilerin refahtan aldıkları payın daha da küçülmesi, bireysel ve toplumsal olarak sosyal sorunların artması sonucunu doğurdu. Ülkemizde özel kesimin, STK’ların ve yerel yönetimlerin öncülüğünde ismi sosyal yenilik konulmasa da kavrama uygun başarılı örneklerin ortaya çıkması da daha çok bu dönemde gözlemlendi. Ancak bu örneklerin modellendiğini, yinelenebildiğini söyleyebilmek güçtür. Bu arada, bu iktidar döneminde kulluk kavramından hareketle oluşturulan “sadaka ekonomisinin” sosyal yenilikle hiçbir ilişkisinin olmadığının ve sosyal hizmetlerin özelleştirilmesi anlamına kesinlikle gelmediğinin altını çizmek gerekir. Kentler yenilikçilik potansiyelinin en yoğun olduğu bölgeler olsalar da karmaşık yapılanmaları, nüfus yoğunluğu, işsizlik, evsizlik, kaynaklara erişememe, bireyselleşme (sahipsizleşme), eşitsizliklerin görünür olması vb. olumsuzluklarıyla sosyal sorunların yoğunlaştığı yerlerdir. Sistemin dayattığı çözümlerle ve yönetim biçimleriyle bu ve benzer sorunlara çözüm bulma umudu yoktur. Sosyal yenilik, sorun sahiplerinin çözüm süreçlerine katılma zorunluluğu özelliğiyle bir anlamda “güç ilişkileri dahil sosyal ilişkilerin” güçsüzler yararına yeniden tanımlanmasını gerektirir. Bu yanıyla sosyal adaletin ahlaki yönünü tanımlar. Kentlerde yığılan kesimlerin sorunlarının artması yerel yönetimlere bu alanda da önemli sorumluluklar yüklemektedir. Ancak yerel yönetimlerin genel olarak bugünkü yapılanmaları, sorunları çözüm kapasiteleri ve alışkanlıklarıyla sorunların altından kalkabilmeleri çok güçtür. Önerilen, sorunların taraflarının katılımını sağlayarak, yenilikçi hizmetler ve süreçler tasarımlanmasıdır. Yerel yönetimlerin kurumsal kapasitelerini yenilikçilik doğrultusunda geliştirmeyi stratejik hedefleri arasına koymaları, karar süreçlerini “meclislerinin” dışına da açmanın ve kentin ortak aklından yararlanmanın yenilikçi yöntemlerini geliştirmeleri (örneğin; kent konseylerinin sosyal yenilik kavramına uygun işletilmesi) ilk ve önemli adımlar olabilir. Ancak “popülist” uygulamalara kolayca kayabilecek uygulamalardan kaçınmak için işe öğrenerek başlamak en doğrusu olsa gerek. Yenilikçi fikirlerin uygulamasının teknolojik yeniliklerle de birleştirilmesi durumunda başarı olasılığı daha da artacaktır. Yalnızca sosyal sözcüğü bağlamında değil düşünsel ve siyasa bağlamında da yakınlığı nedeniyle konuya öncelikle sosyal demokrat yerel yönetimlerin ilgi göstermesi beklenir. Eğer diğerlerinden farklı “belediyecilik” iddiası taşımakta iseler. Türkiye’de üniversite adresli patent üretimi: Kısa bir analiz Prof. Dr. Bülent Yılmaz 1 ve Selahattin Cihan Doğan 2 1Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Bölümü öğretim Üyesi 2 Hacettepe Üniversitesi Kütüphaneleri kütüphanecisi B ir toplumun gelişmesinde ekonominin belirleyici rol oynadığı genelde kabul edilen bir gerçek olduğundan toplumsal yapılar ve gelişme düzeyleri ekonomik yapıya göre isimlendirilebilmektedir. Son döneme ilişkin olarak kullanılan bilgi toplumu ya da çağı kavramının da bilgi ekonomisi temelli olduğu düşünülebilir. Genelde, yeni şeyler üretipbuluşlar yapıp, ondan gelir sağlamak üzerine kurulu ekonomik sistemler bu dönemde bilginin para değerini patentler üzerinden elde etmeye çalışmaktadır. Günümüzde buluşların en önemli göstergelerinden bir tanesi patentler, bilginin en çok üretildiği kurumlar olarak da üniversiteler ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle, buluşları gerçekleştirmesi beklenen kurumların en başta üniversiteler olması gerektiği söylenebilir. Bu araştırmada Türkiye’de üniversite adresli/kaynaklı, yani üniversitede çalışan bilim insanları tarafından alınan patentlerin genel bir analizi yapılmaktadır. Patent ve Patent Alma Süreci Bilim ve teknolojinin bilgi ekonomisine katkısını gösteren ölçütlerden bir tanesi olarak paŞekil 1. Patent Alma Süreci tent; “bir buluşun kullanım hakkının ( satışı, kullanımı, geliştirilmesi) belirli bir süre çerçevesinde bir kimseye devredildiğini gösteren yasal bir belge” olarak tanımlanmıştır (Patent, 2014). Genel anlamı ile patent, “buluş üzerinde mutlak hakkı kanıtlayan belge” olarak tanımlanabilir (Yusufoğlu, 2008, s.50). Tanımlardan da anlaşılacağı gibi patentin temelinde yeni bir şeyin ortaya konması şeklinde belirleyebileceğimiz entelektüel bir süreç olan buluş yatmakta ve ilgili buluşun geçerlilik süreci ve buluş sahibinin hakları yasalar çerçevesinde koruma altına alınması amaçlanmaktadır. Bir buluşun patente dönüşmesi ile ilgili en önemli aşamalardan bir tanesi resmi olarak patent alma sürecidir. Patent alma süreçleri ulusal ve uluslararası düzeylerde farklılıklar gösterebilmektedir. Türkiye’de patent verme konusunda yetkili olan kurum TPE ( Türkiye Patent Enstitüsü)’dir. TPE’de patent alma ile ilgili süreç Şekil 1’de gösterilmektedir. Avrupa Patent Ofisi (EPO) ve Amerikan Birleşik Devletleri Patent Ofisi (USPTO) ile karşılaştırıldığında TPE’nin patent alma süre Kaynak: Aygördü (2012, s.21) Şekil 2. Patentlerin Yayın Yıllarına Göre Dağılımı CBT 1428 8 /1 Ağustos 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle