Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Silikon vadisinde 20 milyon yıllık fosiller pike sayısını ve diğer uçma özelliklerini bir bilgisayar simülasyonuyla test etti. Kemik kalıntıları çok fazla olmadığı için kanat açıklığını 6,06 ve 7,38 m arasında değiştirmiş. Ağırlığı ise 21,940,1 kg arasında değiştirmiş. İlk sonuçlar, çeşitli kanat açıklıkları ve beden ağırlıklarında günümüzdeki deniz kuşlarınkine yakın bir pike uçuşu yetisi ortaya koymuş. Geriye sadece bu dev kuşun kanat çırpma kuvvetiyle suyun üzerinden yükselip, yükselemeyeceği sorusu kalıyor. Günümüzde yaşayan göçer albatroslar bunu suyun üzerinde çırpınır gibi yürüyerek becerebilirlerken, üç metrelik kanat açıklığına sahip Fregat kuşları (Fregatidae) bu konuda başarılı olamıyorlar. Pelagornis sandersi suyun üzerinden yükselemiyorduysa da suyun hemen üzerinden uçarak avlanabiliyordu diyor Ksepka. Çenesi üzerinde yer alan ve yalancı diş olarak tanımlanan kemik çıkıntılarıyla da avlarını sıkıca kavrayabiliyordu. Pelgornis sandersi’nin kalıntıları güney Kaliorniya’daki Charleston Hava Limanı’nın inşası sırasında 1983’te bulunmuştu. Dev kuşun kemikleri halen Charleston Müzesi’nde korunmakta. yetilerini yanma veya kimyasal yaralanmalar yüzünden kaybeden hastaların yeniden görmelerine izin verebileceğini söylüyor (Nature). Limbal kök hücreleri, sağlıklı görme için büyük önem taşır. Bu hücreler her şeyden önce korneanın birkaç haftada bir temelden yenilenmesini sağlıyor. Onlar olmadan kornea bulanıklaşır ve görme yetisini zayıflatırdı. Söz konusu hücrelerin bir hastalık veya bir yaralanma sonucunda yok olmaları, en sık görülen körlük nedenidir. Ne var ki bu hücrelerin tespit edilmesi bugüne kadar çok zordu. Bunlar gözün derinliklerinde, diğer yapıların bir matrisinde yer alırlar. Yani kornea ve gözün alt deri tabakası arasında. Araştırmacılar şimdi ABCB5 ile, doğal olarak limbal kök hücrelerinin üzerinde bulunan önemli bir izleyici molekül saptadılar. ABCB5 bir süredir bedenin diğer bölgelerinden de biliniyordu. Fakat şimdi ilk kez limbal kök hücrelerinde tespit edildi. geni doksanlı yıllarda bir Japon araştırma grubu tarafından geviş getirenlerde keşfedildiyse de, hakkında çok az ayrıntı biliniyordu. İtalyanlar şimdi küçük bir tatlı su balığında, bu proteinin bozulması halinde ortaya çıkacak sonuçları gösterecek bir deney dizisi başlattı. Bu çalışma, klasik genetiğin, moleküler biyolojinin, biyokimyanın ve işlevsel genomik yöntemlerinin kullanılacağı geniş kapsamlı bir araştırma olacak. Bilim insanları Silikon vadisindeki bir inşaat yerinde 20 milyon yıllık fosiller buldu. Bunların arasında köpekbalıklarına ait dişler, balina kalıntıları ve su aygırına benzeyen “Desmostylus” isimli bir hayvanın fosili de var. Kalıntılar Calaveras rezervindeki 66 m yüksekliğindeki barajın inşası sırasında gün ışığına çıkmış. Paleontolog Jim Walker inşaatın başlamasından önce aynı yerde midye fosilleri çıkarmıştı. 2011 yılından bu yana Miyosen devrine ait en az 530 çeşit fosil bulundu. Miyosen yaklaşık olarak 23 milyon yıl önce başlamış ve 5 milyon yıl kadar önce de son bulmuştur. Buluntu yeri şu sıralar ziyaretçilere kapatılı, fosiller daha sonra San Francisco’daki bir müzede sergilenecek. Buluntular arasında soyu tükenmiş bir köpekbalığı türü olan Megalodon’a (Carcharocles megalodon) ait bir diş de var. Uzunluğu 1520 m olduğu tahmin edilen Megalodon’un dünya tarihindeki en büyük köpek balığı türü olduğu tahmin ediliyor. Dünyanın en eski Down sendromu vakasıyla ilgili kalıntı Bordeaux Üniversitesi bilim insanlarınca Fransa’da bulundu. 1500 yıl önce Ortaçağ Fransa’sında gömülen ço En eski Down Sendromu vakası Kornea yeniden büyüyor Yeni bir deniz kuşunun (Pelagornis sandersi) uçma özelliklerini bilgisayarda canlandıran Durham, Ulusal Evrimsel Sentez Merkezi’nden Daniel Ksepka, 6,4m kanat açıklığına sahip kuşun mükemmel pike uçuşu yapabildiğini söylüyor (PNAS). Dev kanatlı süper kuş Amerikalılar, insan gözündeki korneanın büyümesini sağlayan yeni bir yöntem keşfetti. İzleyici moleküllerin (tracer molecules) yardımıyla, gözde zor bulunan ve yenilenmeye izin veren hücreler belirlenmiş. Massachusetts ve Boston’daki enstitülerde ve hastanelerde çalışan bilim insanları, yenilenebilir limbal kök hücrelerini farelere aktararak, işlevsel kornea elde etmişler. Markus Frank ve ekibi, yeni yöntemin görme La Sapienza Üniversitesi bilim insanları kromatinin yapısal ve işlevsel gelişiminden sorumlu olan “Yetiproteinini” buldu. Yeni bilgi, kromozom malzemesindeki dejenerasyon ve kanser veya embriyodaki gelişim bozukluklarının gelişimi arasındaki bağlantıyı incelemeye yarayan yeni kapılar açmış oldu. Yeti olarak isimlendirilen protein, siyah karınlı meyve sineğinde (Drosophila melanogaster) bulunmuş. Yeti, Bucentaur familyasına dahil olan ve 241 aminoasitten oluşan bir molekül diye projeyi yöneten Patrizio Dimitri, Journal of CellScience dergisinde. İnsanda bulunan kardeş protein CFDP1 kromatinin biçimlenmesinde benzer bir rolü üstleniyor. Her ne kadar Yeti “YetiProteini” kromatin değişimi üzerinde etkili cuğun mezarını inceleyen Maite Rivolitat, gömme biçiminin, Down sendromlu insanların Ortaçağ’da dışlanmadıklarını veya “damgalanmadıklarını” gösterdiğini söylüyor. Genetik bir hastalık olan Down sendromu, kişinin büyümesini geciktirdiği gibi entelektüel yetilerini de kısıtlamakta. Down sendromlu insanlarda 21. kromozomun üç kopyası bulunur, yani diğer insanlara göre fazladan bir kopya vardır. Hastalık ilk kez 19.yy’da tanımlandı. Down sendromuyla ilgili çok az arkeolojik veri bulundu. Yeni kalıntı Fransa’nın doğusunda yer alan ve 5.6.yy’a ait ChalonsurSaone kilisesinin yakınındaki bir mezarlığa ait. Kazılar sırasında doksan dört kişinin iskeleti gün ışığına çıkarılmış. Bunların arasında yer alan bir iskeletin kafatası kısa ve geniş, kafatası tabanı basık ve kafatası kemikleri ise ince. Rivoliat tüm bu özelliklerin Down sendromuyla uyumlu olduğunu söylüyor. “Rosetta”nın hedefindeki kuyrukluyıldızın üç yüzü var Bugüne kadar daha büyük bir kanat açısına sahip uçucu bir kuş bilinmiyordu. Göçer albatros (Diomedea exulans) yaşayan en büyük kanat açısına sahip uçucu kuş olarak bilinir. Fakat albatrosun kanat açıklığı en fazla 3,5 m oluyor. Pelagornis sanderi soyları tükenmiş dev deniz kuşu familyası Pelagornithidae’ye dahil ve 2528 yıl önce yaşıyordu. Daha önceki araştırmalarla elde edilen sonuçlar, albatros benzeri kuşların 5,1 m’yi aşkın kanat açıklığına sahip olmaları halinde uçamayacaklarını göstermişti. Ksepka şimdi, kafatası ve çeşitli kanat ve bacak kemiklerinin yardımıyla “canlandırdığı” dev kuşun yapabileceği 67P/TschurjmovGerasimenko kuyrukluyıldızına ait yeni görüntüde üç belirgin yapı seçiliyor. Görüntüler 37.000 km mesafeden alınmış. Tschuri olarak isimlendirilen kuyrukluyıldıza, sonda 6 Ağustos’ta ulaşacak. Her ne kadar kuyrukluyıldız çekirdeğinin kısa bir süre alınan görüntüsü sadece 30 piksellik bir alanı kaplasa da veriler üç büyük yapıya veya minik gökcismi üzerindeki belirgin girintilere işaret ediyor. Fotoğraflar Rosetta’nın üzerindeki Osiris kamera sistemiyle çekilmiş. Rosetta Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) şimdiye kadarki en iddialı misyonu. Sonda kuyrukluyıldıza ulaştıktan dört hafta kadar sonra yörüngesinden ilk incelemeleri yapacak. Kasım ayının ilk yarısında ise Rosetta, Philae olarak adlandırılan iniş aracını buz, donmuş gaz ve tozdan oluşan dört kilometrelik bir topağa bırakacak. Rosetta ve Philae tarafından takip edilen kuyrukluyıldız Ağustos 2015’e kadar güneşe biraz daha yaklaşacak ve güneşin sıcaklığı ile üzerindeki etkinlik önemli ölçüde artacaktır. Kuyrukluyıldızda tam olarak neler yaşanacağını Rosetta ve Philae üzerindeki ölçüm araçları kaydedecek. 2004 yılında başlayan Rosetta misyonu sayesinde bilim insanları, 4.6 milyar yıl önce güneş sistemimizin oluşumundan arta kalanlar olan kuyrukluyıldızların bileşimleri hakkında bilgiler edinebilmeyi umuyorlar. CBT 148 6 /1 Ağustos 2014