02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz 100 yıl önceki fındık tarımı hakkında bir makale Zeki Sarıhan [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Denek Taşlarım İ CBT 1428 19 /1 Ağustos 2014 stanbul’da yüz yıl önce yayımlanan tarım dergisi Felahat’ın, 1 Mayıs 1330 (14 Mayıs 1014) tarihli 28. sayısında Giresun Ziraat Odası üyesi ve tarımcı Gamlızade A. Hilmi imzasıyla ilginç bir yazı yer almaktadır. Ülkemizde fındığın tarımı ve ticareti hakkında yüz yıl önceki durumu rakamlarla yansıtan bu yazıyı yeni yazıya aktardım. Bazı sözcüklerin bugünkü karşılıklarını ayraç içinde gösterdim. Muhabir mektupları: Fındık Ziraatı ve Ticaretindeki Ehemmiyet Giresun’dan: Fındık, Osmanlı memleketlerinin ancak Karadeniz sahilinde yetiştiği gibi ecnebi memleketlerinde İtalya, İspanya, Fransa ve sairede yetişir. Ecnebi memleketlerde yetişen fındıklar, Osmanlı memleketlerinde ve bilhassa sahilimiz civarında yetişen fındıklar kadar nefis olmadığından, Trabzon sahil fındıkları Avrupa’ca pek ziyade rağbet bulmuştur. Hele şu son senelerde fındıklarımıza Avrupa’da olan rağbet; istikbal için pek büyük ümit uyandırmıştır. Fındık, en evvel Giresun ormanlarında yabani hüdayinabit bir halde bulunduğundan Giresun’un bir köyünde İbrahim Ağa namında bir kimse fındığın ıslahına teşebbüs etmiş ve muvaffak da olmuştur. Bu suretle az zaman zarfında Giresun’un her tarafında taammüm etmiştir (yayılmıştır). Ahiren vila yet ve civar kazalara Giresun’dan nakledilen fındıklar vasıtasıyla birçok fındık bahçeleri yetiştirildiğinden, Giresun fındık banisi (üreticisi) şerefini haizdir. Vilayet ve civar kazalar dahi Giresun fındıkları kadar nefis ve kabukları ince olmadığından kazamıza yakın Tirebolu, Görele fındıkları gibi mahallerin fındıkları Giresun tarikiyle (yoluyla) ve hatta fındıklarımıza karıştırılıp Giresun fındığı namiyye sevk ediliyor idi. Bu cihetin farkına varan Avrupa, fındıklarımızın diğer fındıklar ile karıştırılmamasını tavsiye etti. Elyevm (günümüzde) diğer kazaların sevkiyat mahalli olan Giresun, mezkur fındıkları karıştırmayıp ayrı göndermek mecburiyetinde kalmıştır. Bu da diğer kaza mahsullerinin yağsız ve lezzeti nakıs (az) olmasından ileri gelmiştir. Ticareti: Avrupaca mühim bir mevki ihraz etmiş (kazanmış) olan fındıklarımızın bundan otuz sene evvel ticarette hiç ehemmiyeti yok imiş. Hatta yelken gemileri vasıtasıyla yalnız Rusya’nın Tıgan (?), Sivastopol, Odesa, Avusturya’nın Triyete, Fransa’nın Marsilya gibi limanlarına sevk ve bire on, on beş bir fiyat ile firuhat edip (satıp) ticaretini kaptanlar yapar, hatta bedelini bile avdetlerinde tediye ederler, ticarette ehemmiyeti olmadığı için çuvallara doldurmaya bile tenezzül edilmez ve mezkur gemilere dökme suretiyle teslim edilir imiş. Bilahare vapurlar nakliyeye başlayınca yelken gemilerinin ticareti sekteye uğramış, fındık için birçok mahreç (ihraç kapısı) husule gelmiştir. Sevkiyat cihetine gelince: Kazamızdan bin üç yüz beş (1889) tarihinde 7.476.180 kilo fındık sevk edilmiş ve 8.626.421 kuruş para alınmış. Hatta o zarihte fındığın bir miktarı sarf edilemediğinden sevk edilememiş ve tüccar tarafından fındığın iç olarak sevki düşünülmüş, bin üç yüz altı (1890) 3.845.010 kilo fındık ile 1.481.879 kilo iç sevk edilmiş ve fındığa mukabil 5.449.187 kuruş ve içe mukabil 5.139.312 kuruş alınmıştır. Bundan sonra çürük fındık dahi ticarette bir mevki ihraz etmiştir (almıştır). 1310 (1894) tarihinde 501.610 kilo çürük fındık sevk edilmiş ve buna mukabil 31.875 kuruş alınmıştır. Bundan sonra vapurlar sevkiyata devam ettikçe mahreç de (ihraç yerleri) de tezayüt etmiş (artmış) ve aynı zamanda fındığın iç olarak sevkinde ehemmiyeti artmıştır. 1328 (1912) (3) 6.644.050 kilo iç, 5.839.620 kilo fındık ve 107.920 kilo çürük sevk edilmiş. İçe mukabil 49.263.762.50 kuruş alınmış tır. Evvelce birkaç lmana sevk edilen fındık mahsulü bugün birçok limanlara sevk ediliyor ki o da berbeçhi atidir yukarıdadırr) Bâlâdaki (yukarıdaki) istatistikten ve sevkiyat mahallerinden anlaşıldığına göre ve Amerika hükemasının (bilgelerinin) “Bir insanın yaşamak için senede en az on beş kilo fındık yemelidir” demesi fındık fiyatının atiyen (gelecekte) bir misli daha artacağına bir delili kavidir (kuvvetli kanıttır) Üç yüz beş (1889) tarihindeki fındık ile üç yüz yirmi sekiz (1912) arasındaki fark bire dört beş nispetindedir. Hele bu sene iyice mahsul olduğu ve birçok mütegalibesinin tesiri olduğu halde iç fiyatı yine on bir kuruşa kadar firuhat edildi (satıldı). Fındığın kantarı ise iki yüz otuzu tecavüz etti (geçti). Bunu gören taşra zürraı (çiftçileri) fındık ziraatına ehemmiyet vermiş olmalı ki bu sene kasabamızdan birçok mahallere beş yüz binden fazla fidan sevk edilmiştir. Kazamızda ise fındık bahçelerinin tezyidine (artırılmasına) bir kat daha ehemmiyet verilmiştir. Giresun Ziraat Odası azasından ve erbabı ziraattan Gamlızade A. Hilmi. Kaynak: Felahat, No. 28, 1 Mayıs 1330 (14 Mayıs 1014) Benim oy vereceğim parti ya da kişi bana, 1) Sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması için çalışacağını; 2) Atatürk’e inanıp güvenmeyenlerle işinin olmayacağını; 3) Ülkenin bütünlüğünü, ulusun birliğini bozacak politikalara ödünsüz karşı çıkacağını; 4) Barışı hukukla isteyeceğini; hukukun temel ilkelerini çiğneyenlere bu ilkelerin buyurduğu biçimde davranacağını; 5) Özgürlük, eşitlik ve dayanışmayı her hayat alanında yaşanır kılacağını;  6) Sosyal devleti geri getireceğini, bunun için hiç bir harcamadan kaçınmayacağını;  7) Doğayı korumayı anayasal ilke yapacağını; 8) Satılan ülke topraklarını geri alacağını; 9) Nereden buldun yasasını geri getireceğini; 10) Meclisin yasama kurallarını salt çoğunluk ilkesine göre değiştireceğini; 11) Yüzde on barajının uygulandığı; elektronik yöntemlerin ve araçların kullanıldığı her seçimi boykot edeceğini; 12) Devrim yasalarına işlerlik kazandıracağını; 13) Bunları yaparken demokratik hukuk devleti ilkelerinden ödün vermeyeceğini; 14) Pek çok sorunun yapay ve çözümünün çok kolay olduğunu, sömürüye karşı mücadelede birleşmekle, bu sorunların süreç içerisinde buharlaşıp gideceğini, bu yüzden bu sözde sorunları ayraç içine alacağını, bu yönde aklını gelebilecek şeyleri açıklıkla söylemelidir. Söyleyemiyorsa, söyleyebilecek birilerini bulmak ya da olmak zorundayız. *** • Aklını bağlayamadıklarının elini kolunu bağlarlar. Kimse kendini özgür sanmasın! • Hukukla düşünen yanlış yapmaz. • “Dünyanın neresinde görülmüş” lafı bir Türk Atasorusudur. • Demokrasinin üstünlüğü hukukun üstünlüğünü döver mi? Bence birbirlerini sevseler daha iyi olur. • Atatürk’ten ve Türk olmaktan utandırıldığınız yerde yapacağınız şey, asıl bu utancınızın utanç verici olduğunu görmektir. Bu her ikisinin Dünyayı, İnsanlığı insanca kucaklamak olduğunu görüp, göstermektir. Dincilerin, soy sopçuların, sömürgenlerin karşısına bu uygarlık ülküsüyle çıkmaktır. Bu Türkiye 1923’te kuruldu. Anımsayınız! • Hukuku dayatalım. Hukukla tartışalım. Hukukla yargılayalım. Hukuk minderinin dışına ülkeyi ve kimseyi sürüklemeyelim. Herşey gibi, hukuk da öğrenilir. Her yurttaş hukuk’u yeterince bilmeli ve istemelidir. Hukuk, hukukçuların bildiği hukukun üstünde, hepimizin bilebileceği bir hukuktur. Herkes bu hukuktan başlayarak yasalara doğru sabırla yürümelidir. • Yitirmek istemeyiz. Kazanmak da isteriz. İstediklerimiz biri karşısında ötekini yitirmemize yol açıyorsa, ikisini de kazanabileceğimiz bir çözüme yönelebiliriz. Böyle bir çözümü bulamıyorsak ölçülü bir seçim yapmalıyız. Bu ölçü ikisinden de vazgeçmeyi gerektirebilir. Bu yöntemde korunan şey, korunmaya değer olan üçüncü bir şeydir. • Devlet doğru söyler. Başbakanının, bakanlarının yalan söylemelerini engeller ve cezalandırır. • Siyaset kendini hukuka adamalıdır. Bugünün TBMM’si kendini hukukla bağlı saymıyor. Çıkardığı yasalarda hukuk kalitesi zayıftır. Vekiller adalet kaygısı taşımıyor. Bu uğursuzluk ülkenin sokaklarına taşarsa, taş taş; baş baş üstünde kalmaz. Yapılacak şey, AYM’nin CB seçim sürecini iptal etmesi; Anayasa’ya uygun bir CB seçim sürecinin başlatılması; CB seçiminden sonra, yüzde onluk barajın kaldırılarak mümkün olan ilk tarihte, demokratik, eşit ve özgür, güvenli ve adil bir seçimin güvenceye alındığı bir erken seçime gidilmesidir. AKP buna yanaşmazsa, meclis içi partilerin meclisi boşaltarak, meclis dışı partilerle birlikte, hukuku savunan bir ulusal kongre hareketini başlatmalarıdır. Bunlar da bunu yapmazlarsa, tüm yurttaşların bir “Ulusal Kurtuluş Kongresi” için harekete geçmeleri gerekiyor. Tüm yurttaşların, birleştikleri yerden başlayarak bu kurtuluş sürecini geliştirip, başarıya ulaştırmaları gerekiyor. Yani iş başa düşüyor! • Üniversitelerimizden ancak bir kaçı binlik bir sıralamada son birkaç yüzün içine girebilmişler. Üniversite, direnen üniversitedir. Bunu içselleştiremedikleri sürece bugünkü yerlerine sevinmeleri gerekecek ve gelecekte güzel bir hatıra olarak yad edeceklerdir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle