02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Türkiye kırmızı ette neden havlu attı? Y Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı, [email protected] ıllardır sahneye konulan oyun yine sahnede. Kasaplık canlı hayvan ithalatından sonra karkas et ithalatına izin verildiği bildiriliyor. Gazetelerin yazdığına göre; Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin sanayi grubu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın da desteği ile DİR “Dahili İşleme Rejimi” kapsamında et ithalatı için İhracat Genel Müdürlüğü’ne resmen başvurdu. Bilindiği üzere, DİR kapsamındaki ürünler sıfır gümrükle ithal ediliyor ve iç piyasaya sunulamıyor. Tamamının ihraç edilmesi gerekiyor. DİR’i savunanlara göre; ithal edilecek et ile sanayicilerimiz Ortadoğu ülkelerinin işlenmiş et ihtiyacını karşılayacak ve en az 500 milyon dolarlık bir ihracat yapacaklarmış. Üreticiler ise DİR kapsamında ithal edilecek etin iç piyasaya sunulacağını söylüyor. Türkiye kırmızı ette neden havlu attı? Bize göre günlük çözümlemelerin ötesinde, önce Türkiye kırmızı ette neden havlu attı, bunu irdelemek gerekiyor. Aksi durumda kafasını kuma sokmuş deve kuşundan farkımız olmayacak. Ortaya çıkan bu durumun, ABD/AB’nin, doğayı aşırı bir şekilde sömürerek gereksinimlerinden daha çok tarımsal stok ve girdi oluşturmasıyla doğrudan bağlantısı var. Bunlar, stoklarına pazar bulmak için çevre ülkelerinin tarımlarını çökertmeye devam ediyor. Çökertmek için de tarım ürünlerinde Dünya Borsa Fiyatları’nı aşağıya çekiyor, arkasından Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası gibi örgütleri kullanarak çevre ülkelerine ithalatı dayatıyorlar. Bu bağlamda Türkiye Tarımı’nda yeniliberal politikalar uygulandı. Tarımsal KİTLER özelleştirildi. İç piyasayı terbiye etmek gerekçesiyle tarım ürünleri ithal edildi. Desteklemelerde istikrarsızlık ve yetersizlik yaratıldı. Yetersiz desteklemeler ise üreticinin büyük çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelere değil, dev işletmelerin yaratılması ya da çok sınırlı büyük işletmeler lehine kullanıldı, bu süreç devam ediyor. Anılan politikaların hayvansal üretime yansıması ise şöyle oldu: Desteklemelerde hayvansal üretimin artırılması için sertifikalı sığır yetiştiriciliği önemsendi. Ancak Türkiye iç pazarında sertifikalı yeterli gebe düve bulunmadığı gerekçe gösterilerek ithal ile ihtiyacının karşılanması yoluna gidildi ve ithalat sürekli duruma getirildi. Sığır türünün başat olarak öne çıkarılması ise, Batı’nın elinde olağanüstü sığır ürünleri ve bunları yaratan sığır stoklarının olmasından kaynaklanıyordu. Sığır stokları ise Batı ülkelerinin ekolojisinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Yağışı bol ve düzenli olan ekolojilerde ot boldur ve genellikle uzun boyludur. Bu nedenle ekonomilerinde ve beslenmelerinde sığır yetiştiriciliği egemen olmuştur. Bu durum kültürlerine de yansımıştır. ABD ve ben “Zeytinyağlı yerim”, ama… Yücel Çağlar, İletişim: [email protected] Batı’da inekler iyi besleniyor çünkü otlar iyi büyüyor, bizi de ithalatçı kıldılar.. bize uygun olan koyun ve keçiye ise toplum yabancılaştırılıyor.. zeri ülkelerde “Kovboy Kültürü”nün oluşması ekolojik koşulların bir sonucudur. Ancak bir süre sonra Batı ve onların denetiminde olan diğer sığır yetiştiriciliği yapan ülkelerde bu stokların eritilmesi yaşamsal bir zorunluluk duruma gelmiştir. Buna karşılık,Türkiye’de sığır yetiştiriciliğinin öne çıkarılması, her bölgemiz için uygun olmamıştır. Basitçe nedeni: Ülkemiz yarıtropik bir kuşakta. Bunun sonucu meralarımız kısa boylu, zayıf ve seyrek otlardan oluşuyor. Böylesi ekolojik ortamlar için koyun ve keçi daha uygun bir özellik gösterir. Bununla birlikte koyun ve keçi yetiştiriciliği yakın dönemlere değin görmezlikten gelindi ve desteklenmedi. Koyun ve keçinin ihmal edilmesi sayılarında büyük düşüşleri ortaya çıkardı. Tüketimde de Kültürel Yabancılaşma yaşanıyor. Koyun ve keçi yetiştiriciliğin gerilemesinde kentlerdeki kültürel yabancılaşma da rol oynadı. Türkiye’de kentleşme ile birlikte, ortaalt, orta ve daha üst gelir düzeyindeki tüketiciler koyun ve keçi ürünlerinden kaçar oldular. Etlerinin özel bir kokuya sahip olması ve yağlılığı abartıldı. Koyun ve keçi sütünden yapılmış ürünler unutturuldu. Bu ortamda sığır ürünlerinin daha kabul edilir ve aranması için birkaç yıldır, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerin en işlek meydanlarında inek heykelleri sergilenmekte. Heykel sergilerinin arkasında kimler var? Heykellerin arkasında; •Giderek yabancı sermayenin denetimi altına giren tekelci süt sanayicileri, •Sığır ithalatçıları ve onlarla işbirliği yapan örgütler, •Uluslararası sığır tekelleri, •Tekellerin denetiminde uluslararası örgütlerin olduğu gözlemleniyor. Bu sorulara cevap ararken, öncelikle küreselleştirme örtük adıyla saklanan, emperyal yeniliberal politikaların bu olayda payını sorgulamak gerekiyor kanısındayım. Bir başka deyişle, bir düşünürün dediği gibi, beyinlerin işgal edilmesiyle kalplerin ve ellerin de arkasından gelmesi gerçekleştirilmektedir. Oysa, Türkiye topraklarında yaşayan insanlarımızın koyun ve keçiyle bağlantılı olarak şekillenen bir kültürü vardı. Bu kültür kırsal kesimlerde hala sürdürülüyor. Beslenme ve sağlıktan başlayarak edebiyatımıza, müzik ve halk danslarına, eğlencelerimize, anomastiğimize (adlandırma bilim dalı) kadarki maddi ve manevi kültürümüzde koyun ve keçinin özel bir yeri söz konusudur. Ancak belirtildiği üzere kentlerimizde bu kültür nerdeyse unutuldu. Türkiye’de dünyanın belki de çok az ülkesinde rastlanacak şekilde Avrupa merkezli ideolojik yabancılaşma söz konusu. Bu, özellikle kentlerde bizi kendimize, toplumumuza, coğrafyamıza kısaca kültürümüze yabancılaştırmakta. Olayın kültürel boyutu böyle yorumlanabilir: Toplumumuzda bir kültür ikilemi yaratıldı. Sanırım işin bu yanını yeterince irdelemiyoruz. A Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Dr. Serdar Şahinkaya’nın CBT 1426. Sayısındaki “Zeytinyağlı Yiyemem…” başlıklı sımsıcak ve bir o denli düşündürücü değinisinde, şu sıralar yeniden güncellenen zeytincilik sorunlarının ne denli çok boyutlu olduğunu bir kez daha anımsatıyor. Ne var ki, söz konusu sorunlar tüm çok boyutluluğuna karşın çoğu kez gündeme gelen ya da kimi çevrelerce özenle gündeme getirilen yalnızca bir yanıyla tartışılıyor. Söz gelimi, bu kez zeytinliklerin “zeytinlik” sayılabilmesi için en az 25 dönüm olması koşulunu getirecek yasal düzenlemenin yol açabileceği zeytinlik yıkımları üzerinde duruluyor. Gerçekten de; söz konusu yasal düzenleme bu içeriğiyle kesinleştiğinde, çoğu 25 dönümden küçük olan zeytinlikler büyük bir yıkım yaşayabilecektir. Ancak, tartışmaların yalnızca bu boyuta indirgenmesi, aşağıda başlıcaları sergilenen temel sorunların, en iyimser söylemle ötelenmesine yol açacak; dolayısıyla, deyim yerindeyse iş işten geçmiş olabilecektir. Bilindiği gibi; ülkemizde, özellikle de Anadolu’da zeytincilik, hem ekolojik koşullar hem de binlerce yıllık bir gelenek olması nedeniyle vazgeçilemeyecek tarımsal etkinliklerin başında gelmekte. Ancak, ülkemizde zeytinciliğin gerektiğince geliştirilebildiği savlanamıyor ne yazık ki. Dahası, 2008 yılında TBMM’de bir araştırma komisyonu da kurulmasını gerektirecek denli boyutlanan sorunlar, çözümlenemediği gibi giderek karmaşıklaştırıldı. Örneğin; Zeytinliklerin verimi artırılamadı: Saptamalara göre; ülkemizde ağaç başına 9–10 kilo zeytin alınırken, bu miktar İspanya’da 25, İtalya’da ise 30 kilo dolayındadır.i Zeytin üreticilerinin ekonomik demokratik örgütlenmeleri; sözgelimi üretici kooperatifleri gerektiğince geliştirilemedi: Dolayısıyla; son derece küçük zeytinliklere bakım, budama, ilaçlama, hasat işlemleri sırasında uygulanması gerekli gelişkin teknik ve teknolojilerin üreticilere ulaştırılabilmesi olanaksızlaştı. Zeytin üreticileri ile zeytin işleyicisi ve ticaretçileri arasında tarafların dengeli biçimde biraraya gelebilecekleri demokratik yapılanmalar geliştirilmedi. Zeytinliklerin korunması hiçbir dönemde öncelikli bir politika olmadğı: Aksine, zeytinliklerin başta madencilik, turizm, inşaat olmak üzere çeşitli yatırımlara tahsis edilmesi giderek daha da kolaylaştırıldı. Zeytinciliğin geliştirilmesi alan genişliği ve/veya dikili ağaç sayısı artışına indirgendi; bu artışların da, 1950’lili yıllardan bu yana çoğu kez “bozuk” (ya da verimsiz) sayılan orman ekosistemleri, otlaklar, mandalina bahçeleri vb arazilerin zeytinliğe dönüştürülerek gerçekleştirilmesi yaklaşımı yeğlendi. Bu nedenle, son yıllarda 100 milyondan 160 milyona çıktığı öne sürülenii zeytin ağacı sayısındaki artışın hangi arazilerde ve ne pahasına gerçekleştirildiğinin de bu bağlamda sorgulanması gerekmektedir. DERT BİR DEĞİL Kİ… CBT 1428 18 /1 Ağustos 2014 Öte yandan; 25 dönümden küçük zeytinliklerin “zeytinlik” sayılmamasına yönelik yasa tasarısının, öngörüldüğü gibi yasalaştığında toplumsal ve ekolojik sorunlara da yol açabilecektir. Sözgelimi; • siyasal iktidarın on yıldır çeşitli yollarla yürüttüğü küçük üretici köylülüğün “sorunsuz olarak” tasfiyesine yönelik uygulamalarına yeni boyutlar kazandıracak, yaygınlaştırıp hızlandıracaktır. Başka bir seçenek sunulmadığında, öteden beri zeytincilikle geçinebilen ancak artık küçük zeytinliğini yitirecek olan küçük üreticilerin orman ekosistemleri üzerindeki baskısını yeniden artırabilecektir. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57 ve 2011 yılında getirilen Ek Madde 11 ile 2012 yılında yeniden düzenlenen Ağaçlandırma Yönetmeliği’yle bu yönelimin hukuksal alt yapısı da büyük ölçüde oluşturuldu çünkü. Bu alanda bir başka olası gelişme de, başka geçim olanağı bulamayan kırsal nüfusun ülke genelinde “yedek işçi” kitlelerine katılması; her türlü güvenceden yoksun bu kitlenin siyasal iktidarın “sadaka” türü uygulamalarına bağımlılığının artmasıdır. • Zeytincilikte de daha ekonomik, verimli ve kârlı olduğu savlanan orta ve büyük işletmecilik yaygınlaştırılacaktır. Özellikle son on yıldır kredilendirme, sigortalama, sanayi ve ticaret işletmeleriyle dikey tümleşme, Hazine arazilerinin yok pahasına satılması vb düzeneklerle pekiştirilen bu süreç giderek hızlandırılacaktır. Çok açık olan bu gerçeklik ve olasılıklar göz önünde bulundurulmadığında, zeytincilik alanında olup bitenlerin zeytinliklerin tahrip edilmesine indirgenmiş bir tartışmanın gerektiğince yol açıcı olamayacağı gerçeği daha kolay kavranabilecektir. ÇOK AÇIK …
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle