02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Ali Akurgal [email protected] TARIM “Sulayın, sulayın. Biz üç yüz yıldır suluyoruz..” Futbolda nal topluyoruz.. bir kısım başarılar, ancak uzun yıllar çalışmak, ısrarla, vazgeçmeden çalışmak ile elde edilebiliyor.. mesela ARGE konusu.. “Zeytinyağlı Yiyemem...” G Yazının başlığı türkü formunda bir ezgiye ait. TRT Türk Halk Müziği Arşivi’nde 1133 No’lu repertuvar numarası ile kayıtlı. 2 Kasım 1954 tarihinde Bursa yöresinden, İhsan Kaplayan isimli kaynak kişiden Muzaffer Sarısözen tarafından derlenerek notaya alınmış. Hayırdır? Nereden çıktı şimdi bu, ya da mevzu nereye bağlanacak acaba diye sorular soruyorsunuz gibime geliyor. Serdar Şahinkaya, Dr. Siyasal Bilgiler FakültesiMülkiye, [email protected] dırılmıştır. Raporları takip eden süreçte Marshall Planı kapsamında Türkiye ciddi mali ve teknik yardım alır. 1950’ler boyunca iktidarını sürdüren Demokrat Parti iktidarının hedefi “Türkiye’yi Küçük Amerika yapmaktır”. Bu konuda her yol denenir. Amerikan tipi hayat tarzını egemen kılma gayretleri de bunlardan biridir. Yoğun propaganda için bütün imkânlar seferber edilir. elin, ezginin sözlerini de aşağıya not ediverelim. Zihinler canlansın sonra da üzerinde birlikte düşünelim biraz: Efendim, “Gelin Nazlanması” da denilen bu ezginin sözleri arasında bana göre tutarsızlık var. Ve sanki birinci kısım, sonrasında biraz zorlama olmuş gibi. Prof. Dr. Kenan Demirkol Hocanın 2012 tarihi bir epostasında küçük bir bağlantı olarak okumuştum konuyu. Sonra da üzerinde bir miktar düşünüp, birkaç üstat ile görüş alış verişinde bulunmuş ve zihnim bir miktar netleşmişti. Geçtiğimiz dönem TBMM’de bir görev nedeniyle bulunduğum sırada kütüphanedeki “Marşal Planı” ciltlerine de göz atıp kimi notlar almıştım. Hepsini birleştirince işte bu yazı ortaya çıktı. Dünya kupasına gidemedik Hikâye o ki, bir Fransız şehrindekiler, İngilizlerin o yemyeşil, halı gibi çimlerine imrenirlermiş. “Ah bizim de böyle çimlerimiz olsa” derlermiş. Sonunda bir heyet oluşturmuşlar, İngiltere’ye yollamışlar. Heyet incelemesini yapmış, o yemyeşil muhteşem çimlerin nasıl yetiştirildiğini öğrenmiş, ülkesine dönmüş. Hemen şehrin parklarını öğrendikleri usulle çimlendirmişler. Birkaç haftaya çimler parkları kaplamaya başlamış. Ama gelin görün ki, eskisinden pek bir farkı yok. Orası kel, burası güdük. Acaba nerede yanlış yaptık diye İngiliz dostlarına sormuşlar, pek bir yanlış bulamamışlar. İngilizler “sulayın, her gün sulayın” diye önemle belirtmişler. Benzer konuşmalar birkaç kere daha yapılmış, değerlendirme ve tavsiye gene aynı. Aradan aylar geçmiş, artık yaz geliyor, parklar ziyaretçilerle doluyor, o kadar masraf yapılmış, ama çimler aynı önceki senedeki gibi kel, güdük. Sonunda Fransız belediye başkanı, İngiliz belediye başkanını aramış. “Ne dedinizse yaptık, tohumunu gübresini dediğiniz gibi uyguladık, her gün de suladık, suladık, nehirde su kalmadı neredeyse, suladık, bir şey olduğu yok, bu ne biçim iştir?” İngiliz belediye başkanı, sakin, yanıtlamış: “Sulayın. Usanmadan sulayın. Biz üç yüz yıldır suluyoruz, sonucu siz taa Fransa’dan fark ediyorsunuz”. Gerçekten de, bir kısım başarılar, ancak uzun yıllar çalışmak, ısrarla, vazgeçmeden çalışmak ile elde edilebiliyor. En iyi hocayı bulalım, bizim takımı çalıştırsın. Oyuncuları gak dediğinde et, guk dediğinde süt ile besleyelim, 34 ay sonraki yarışmada dereceye girsinler mantığı pek başarılı olmuyor. Uluslararası başarıların, öyle dinle imanla da pek ilgisi yok. Elemeleri bile geçemiyoruz. Deyim yerindeyse, “nal topluyor” bile olamıyoruz, belki ayağımıza birkaç nal çivisi batıyor, o kadar. Dünya kupasına gitmiş olmak, belki gururumuzu okşardı. Toplumun bu tür başarılara da gereksinmesi var. Sporda da, sanatta da uluslararası düzeyde dereceler elde etmek, küresel toplumun bir parçası olduğumuzun işaretidir. Cannes Film Festivalinde bir yönetmenimizin yükselen bir grafikle doruğa ulaşan başarısı hepimizi sevindirmedi mi? Konu dünya kupası olmayıp, dünya “liglerinde” kendi teknolojimiz ile yer edinmek olduğunda, bu “yaya kalma” durumunu çok daha etkin, sonuçlarını çok daha derinden yaşıyoruz. Peki ne yapmalı? Kendi teknolojimizi üretebilmemiz ve dahası ürettiklerimizin dünyada aranan teknolojiler olması, kolay elde edilebilecek bir başarı değil. Bir birikim gerektiriyor. İngilizlerin üç yüz yıl çim suladığı gibi bizim de kuşaklar boyu ARGE fonlamamız gerekli. Başbakan, vizyonunda ARGE fonlamasının 10 yılda ikiye katlanacağını açıkladı. Ben, eksiğin fonlama olduğunu düşünmüyorum. Suyu bol vererek çimi daha kısa sürede o güzelliğe kavuşturabilecek miyiz, göreceğiz. Kanımca ARGE’yi her konuya yaymak yerine, kaynaklarımızı birkaç konuya, ciddi, eşgüdümlü, dünya çapında bir sıçrama yaratacak boyutta seferber etmek düşünülmeli. Çatı adayı da vizyonunda, nitelikli alanlara yönelmek bağlamında buna gönderme yaptı. Bu yöntemi kullanmış olan ve başarılı olmuş ülkeler (başta Güney Kore) örnek alınabilir. Âkil insanlara, 2002’de yaptığımız “Vizyon 2023” gibi, ülkenin hangi alanlarda öne çıkabileceğinin incelemesi yaptırılabilir. Ardından, üniversite öğrenim programından başlayıp, ARGE fonlamasına kadar o alanlarda etkili bir güdümlü gelişme planlanabilir. Unutulmamalı, bu tür girişimlerde, devlet, kendisi alıcı olarak, ya da çıkartacağı yönetmeliklerle kullanılmasını zorunlu tutarak, gerekli pazar büyüklüğünü yaratmalıdır. Kuşkusuz, siyasi irade gerektiren bir durum. Günümüze kadar yapılmış mıdır? Evet, son on yılda en azından bir örnek vardır. Bunun sonucu olarak yeni bir alt sektör doğmuştur. Benzerleri neden yapılmaz? İllâ “başkan” mı olmak gerek? CBT 1426 8 /18 Temmuz 2014 Evet, bu toprakların çocukları, beslenmenin, ilacın ve ışığın kaynağı olarak hep zeytinyağını bilmişlerdir. Semavi dinlerden önce bile nerede ise MÖ 6000’lere tarihlenen zeytin ağacının doğduğu yer bu topraklardır, bizim vatanımızdır. Kuranı Kerim’in Tin Suresi’nde zeytin kutsanır ve zeytin üzerine yemin edilir. Binlerce yıl insanlık ve özellikle bizim coğrafyanın çocukları, 1950’LERİN TÜRKİYE’Sİ: zeytin ağacını, yapraklarını, “KÜÇÜK AMERİKA” meyvesini ve yağını sofralara İkinci Dünya Savaşı nihayetlendiğinde ABD, katık, gecelere ışık, yaralarına Truman Doktrini ve Marshall Planı ile birlikte merhem olarak kullanmışdünya ekonomisini yeniden yapılandırmıştır. Bu tır. Yaprakları, dalları insanlık tarihinde barışın, yapılandırma öncesinde ülkemiz için üç adet ra kardeşliğin simgesi olan zeytin yaşamında simgesi por tanzim edilir; Thornolmuş ve Nâzım dizelerine burg, Hilts ve Barker Rakonuk olmuştur: “(…) öyZeytin Yağlı Yiyemem Aman, porları. Üç rapor birbirini lesine ciddiye alacaksın ki Basma da Fistan Giyemem Aman. tamamlayıcı özelliklere sayaşamayı, yetmişinde bile, Senin Gibi Cahile, hiptir. mesela, zeytin dikeceksin, Ben Efendim Diyemem Aman. Ve özü, 1923 hem de öyle çocuklara faKaldım Duman içi dağlarda, Cumhuriyeti’nin sanayi anlan kalır diye değil, ölmekSevgili Yarim Nerelerde. lamındaki kazanımları ve ten korktuğun halde ölüme Kara Üzüm Asması, iddialı hedefleri, demiryollainanmadığın için, yaşamak Yeşil Olur Yazması. rında alınan ciddi mesafeleryanı ağır bastığından”. Ben Yarimden Ayrılmam, dir. Çünkü Türkiye 1924– Mevlam karayazı yazmasın. 1938 döneminde sanayi sekHal böyle iken, ABD Kaldım Duman içi dağlarda, törünün sürükleyiciliğinde savaş dönemindeki stoklaSevgili Yarim Nerelerde. yılda yüzde 6.9 oranında bir dığı tarım ürünlerini piyaAsmadan Üzüm Aldım, büyüme kaydetmiştir. saya sürmek istemektedir. Sapını Uzun Aldım. İşte böyle bir ülke, Bu nedenle de 1954’ten Verin Benim Yarimi, ABD’nin önderliğindeki itibaren (tarihe dikkat Annemden İzin Aldım. dünya iş bölümüne uyduisterim) Marshall Planı, Kaldım Duman içi dağlarda, rulmalıdır. Ve az önceki organizasyonu değiştirilir. Sevgili Yarim Nerelerde. raporlar da bu nedenle yazVe bu değişikliğe o döne BU TOPRAKLARIN ÇOCUKLARI YİNE BİR TEZGÂH İLE YÜZ YÜZE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle