24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

www.iku.edu.tr BİLİM KÜLTÜR VE EĞİTİM Faiz, Kur, Enflasyon Tartışması Endonezya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ile beraber kırılgan beşli diye anılan bir grubun içinde yer alan Türkiye’nin, iktisat politikalarını belirlerken bu grup içindeki ülkelerin tepkilerini de dikkate almak zorunda olduğunu belirtelim. Kaldı ki Türkiye bu grup içinde enflasyonu en yüksek, tasarruf oranı en düşük ülke durumundadır. Bu ülkelerin ortak özelliği dış finansman çekmede birbirlerine rakip olmalarıdır. İ Prof. Dr. Zafer TUNCA İstanbul Kültür Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü ktisat yazınında faizler makro açıdan toplam talebin kontrolü için bir araçtır. Faiz oranları değiştirilerek yatırım harcamaları, tüketim harcamaları, giren çıkan dövizler ve dolayısıyla ithalat ve ihracat denetim altında tutulabilir. Böylece aşırı talebin neden olduğu enflasyon ve düşük talebin neden olduğu işsizlik ile mücadele edilebilir. Yüksek faiz dönemlerinde sıkı para politikası, düşük faiz dönemlerinde ise genişletici para politikası uygulanıyor demektir. Mikro açıdan ise faiz giderleri tek başına fiyatı oluşturmasa da, sabit ve değişken maliyetler gibi bir maliyet unsurudur ve fiyatın düşük veya yüksek olmasını maliyetler içindeki payı oranında etkiler. Türkiye 90’lı yıllardan beri düşük kur yüksek faiz politikası uygulamakta ve büyüme stratejisini bu politika üzerine kurmuş bulunmaktadır. Yurtiçinde enflasyon nedeni ile değerini kaybeden paranın yurtdışına karşı değer kaybetmesi önlendiğinde, yani döviz kurlarının artmasına müsaade edilmediğinde yerli para aşırı değerlenmiş olmakta ve bu durum ihracatı olumsuz etkilerken ithalat talebini artırmaktadır. Firmalar daha ucuz olduğu için yerli girdi kullanmak yerine yabancı girdi kullanmayı tercih etmekte ve bunları üreten yerli firmalar üretimden çekilmektedirler. Böylece çok fazla dışa bağımlı bir ekonomik yapı ortaya çıkmaktadır. den olacaktır. Yani faizlerin düşüşü enflasyonist etkiye sahiptir. Faiz düşüşü nedeni ile ortaya çıkacak ikinci etki sermaye hareketleri yolu ile olacaktır. Ülkede düşen faiz nedeni ile daha yüksek getiri vaat eden yabancı menkul değerlere talep artacak, yatırımcılar ellerindeki yerli menkul değerleri satarak elde ettikleri parayı dövize çevirip yurtdışına çıkaracaklardır. Dövizin yurtdışına çıkması ödemeler dengesi üzerinde olumsuz etki yaparak cari işlemler dengesi açığının artmasına neden CBT 142613 / 18 Temmuz 2014 Bu saptamalardan sonra meseleyi faiz, kur ve enflasyon ekseninde irdelemeye çalışalım ve Türkiye ekonomisinin mevcut yapısı içerisinde faizlerin düşürülmesinin ne gibi etkileri olabileceğini inceleyelim. Bu arada hemen belirtelim ki; modern, dışa açık ekonomilerde toplam talebi etkilemek için uygulanan para politikaları dışa kapalı ekonomilere göre daha az etkili olmaktadır. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu ekonomilerde para politikasının etkisi bu yüzden biraz daha sınırlıdır. Şimdi dışa açık, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ülkede faizlerde önemli bir indirim yapıldığını düşünelim. Bu durumun ekonomi üzerinde değişik yönlerde etkileri olacaktır. Faizlerde meydana gelen düşme öncelikle yatırım ve tüketim harcamalarının artmasına neden olacaktır. Yatırım harcamaları artışı uzun vadede üretimin artması için kuşkusuz olumlu bir gelişme olmasına rağmen, toplam talepteki bu ani artış öncelikle enflasyonist bir etkinin ortaya çıkmasına ne FAİZLER DÜŞERSE NE OLUR? olacaktır. Yabancıların yerli menkul değer satışı sonucu elde ettikleri yerli parayı dövize çevirmek istemeleri döviz talebini artırarak döviz fiyatlarının artmasına neden olacaktır. Bu durum ihracatı artırırken, ithalatı pahalılaştırarak kısılmasına neden olacak ve bu kez ödemeler dengesi üzerine olumlu etki yapacaktır. Toplam etkinin ne kadar olacağı sermaye çıkışı ile dış ticaretten elde edilen kazanç kıyaslamasında hangisinin büyük olduğuna bağlıdır. Bu arada yukarıda sözünü ettiğimiz ithalatın pahalılaşması ithal tüketim malları fiyatları yanı sıra, hammadde, aramalı ve yatırım malları ithalatını artırarak maliyetlerin artmasına da neden olacaktır. Dövizdeki artış tüketim mallarına aynen yansır, ancak ülkemizde tüketim malları ithalatı %12 dolayında olduğundan bu etki çok önemli olmayabilir. İthalat içinde yatırım malları ithalatı da %15 dolayında bulunmaktadır bunlar da maliyetlere amortismanlarla intikal ettiğinden yıllara yayılır ve etkisi azdır.1 Esas önemli maliyet etkisi hammadde ve aramalardan gelmektedir. Gerçi burada da maliyetlere etki kullanım oranına göre değişmektedir, ama özellikle petrol fiyatları artışı önemli ölçüde enflasyonist etki yaratmaktadır. Yukarıda anlatılanlara bakarak faizi düşürmenin enflasyonu düşürmek anlamına gelmediği anlaşılmaktadır. Eğer maliyetler üzerinden gelen bu enflasyonist etki önlenmek isteniyorsa bu kez bir taraftan faiz oranları düşürülürken diğer taraftan ya döviz çıkışını, ya da kur artışını önlemek gerekecektir. Günümüz koşullarında sermaye hareketleri kısıtlanamayacağına göre geriye kalan alternatif kur artışını önlemek, yani yerli paranın aşırı değerli hale gelmesini sağlamaktır. Bu kez de döviz fiyatı olması gerekenin altında olunca ihracat üzerinde olumsuz etki oluşmakta, ithalat ise ucuz hale gelmekte ve cari açığı artırıcı etki yapmaktadır. Özetleyecek olursak faizin bir maliyet unsuru olarak yüksekliği enflasyonist etki yaratabilir ancak faizi düşürmenin de enflasyon karşıtı bir politika olduğunu söylemek mümkün değildir. Faiz enflasyonun sonucudur. Şimdi gelelim başlangıçta söylenen, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ülkede para politikasının etkisinin daha sınırlı olduğu konusuna. Faiz diğer ülkelere göre daha aşağı düzeyde kalacak şekilde düşürüldüğünde sermaye çıkışının başlayacağını söylemiştik. Paralarını yurtdışına çıkarıp yabancı menkul değerler almak isteyenler, yerli menkul değerleri ellerinden çıkarmak isteyeceklerdir. Yerli menkul değer arzı arttığında bunların fiyatı düşecek ve faiz oranları yükselecektir.2 İşte bu tersine etki faizleri düşürmenin, yani para politikasının etkisini de sınırlamaktadır. Bütün bu anlatılanlardan sonra bir de Endonezya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ile beraber kırılgan beşli diye anılan bir grubun içinde yer alan Türkiye’nin iktisat politikalarını belirlerken bu grup içindeki ülkelerin tepkilerini de dikkate almak zorunda olduğunu belirtelim. Kaldı ki Türkiye bu grup içinde enflasyonu en yüksek, tasarruf oranı en düşük ülke durumundadır. Bu ülkelerin ortak özelliği dış finansman çekmede birbirlerine rakip olmalarıdır. Hal böyle iken Türkiye’nin faizlerde çok etkili bir düşme yapması beklenemez. Düşük faiz kuşkusuz arzu edilen bir durumdur, ancak yukarıda sözünü ettiğimiz yapısal bozukluklar devam ettiği sürece Türkiye ne yazık ki bu tür politikaları sürdürmek zorunda kalacaktır. 1 Çevrimiçi: http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?altid=1046, 25/06/2014 2 100 liralık bir tahvilin %5 faizle satıldığını düşünelim. Alınacak faiz 5 liradır. Tahvilin fiyatı 50 liraya düşerse (5/50= 10) faiz %10 olur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle