02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) BİLİM TARİHİ Bilgi hapları sayesinde iki ders yılı içinde birey üniversite lisans üstü mezunu haline gelebilir. Peki çocuk hangi yaşta bu iki yıllık eğitimi alacak? Yoksa gelecekteki kritik işleri yapan uzmanlar on yaşındaki çocuklar mı olacak? İlk kadın doktorlarımız Tıp Fakültesi, 1927 yılında ilk kadın doktorlarını mezun ettiğinde, Cumhuriyet gazetesi muharriri onlarla konuşmaya gitmişti.. Osman Bahadır [email protected] Bilgi Hapları MIT Media Lab’in kurucusu Prof. Nicholas Negroponte’nin Mart ayında yaptığı bir TED konuşması geçtiğimiz günlerde internette yayınlandı. Negroponte geçen 30 sene boyunca TED’de yapmış olduğu konuşmalardaki tahminlerinin (ya da anlattıkları içinde deneysel düzeyde olanların) bugün ne kadar yaygın hale gelmiş olduklarını örneklerle gösterdikten sonra gelecek 30 sene için en önemli tahminini de açıkladı. Negropzonte’ye göre gelecek otuz sene içinde “bilgi ilaç gibi hap olarak alınabilecek”. Kişi bir hap içecek ve diyelim ki Shakespeare’in tüm sonelerini biliyor olacak. Aslında bu Matrix filmlerindeki muadil mekanizmaya göre daha gelişmiş bir çözüm değil mi? Matrix üçlemesinde benzer süreç kafatasının arkasında açılan bir “priz” aracılığıyla sağlanabiliyordu. Negroponte’nin “hap” modelinde bilgi hapın içinde vücuda girdikten sonra kan basıncı aracılığıyla beyin hücrelerine ulaşacak ve beyin hücrelerine geldiğini tespit edince de “bilgi”yi onlara “nakledecek”. Böylece kişi o bilgiyi “bilir hale gelecek”. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, gerçekleşecekse bile otuz sene içinde mi yoksa daha uzun bir süre sonra mı olacağı tartışması bir kenara, asıl şu tür sorular daha ilgi çekici olsa gerek: Bireyin yaşamı nasıl dönüşecek? Eğitim sistemi nasıl değişecek? Okullara, öğretmenlere ne olacak? Bugün üniversiteden lisans eğitimi alarak mezun olmak 2223 yaş demek anlamına geliyor. Peki bilgiler haplara aktarıldığında aynı seviyeye hangi yaşta gelinebilecek? Diyelim ki her ders ile ilgili 12 yıllık temel eğitim sürecinde verilen bilgiler on iki hapta aktarılır hale getirilmiş olsun. Ve yine diyelim ki her gün bir kişiye en çok bir tane hap içirilebilsin. On derslik bir müfredat için kabaca 120 günlük bir eğitim hayatına gerek vardır. Bu da yine genel hatlarıyla iki sömestirlik bir öğretim yılı anlamına gelecektir. Öğrenciler tipik bir okul gününü nasıl geçecek? Sabah okula gidecekler. Son derse kadar, yaşıtlarıyla bir önceki gün öğrenmiş oldukları konularla ilgili etkileşim kuracaklar; video izleyecekler, deney yapacaklar vb. Son derste o günün hapı içirilecek ve haydi eve. İki ders haftası içinde çocuk bugün oniki yılda öğrendiği tarih dersinin tamamını öğrenmiş olacak. Peki öğrenilmiş olan bu bilgilerin unutulmaması nasıl sağlanacak? “Minerayı çalan kılıfını hazırlar” özlü sözü bize yol gösterebilir. Bilgiyi hapın içine yerleştiren teknoloji ilgili beyin hücrelerini birbirine sürekli bağlı tutacak yapıyı da mutlaka sağlayacaktır. Temel eğitimin üstüne alınacak 4+2 yıllık üniversite düzeyindeki mesleki eğitimin de benzer şekilde bir öğretim yılı içinde verildiğini varsayalım. Bu demektir ki iki yıl içinde lisansüstü eğitim almış bireyler yetiştirilebilir. Tahmin edileceği üzere “bilgi hapı” denilebilecek bu model klasik eğitim modellerine göre çok daha pahalı olacaktır. Hal böyle olunca da ilk başlarda herkes bundan istifade edemeyecektir (paralı özel okullar, üniversite sınavları vb yeni dünyada da kendilerine bir rol bulabilecek yani) Yine de insan düşünmeden edemiyor: Çocuk kaç yaşına geldiğinde bu sürece girecek? Bir sonraki kalp ameliyatını, 50 katlı gökdelenin proje çizimini, akıllı telefonları (diyelim ki) on yaşındaki “çocuk”ların (?) yaptığını düşünebiliyor musunuz? Daha “biz” büyümeden, dünya kirlenmiş olacak yani ! C umhuriyet gazetesi, 14 Teşrinisani (Kasım) 1927 tarihli sayısının birinci sayfasında, “Kadın doktorlarımız staj yapıyorlar. Niyetleri Anadolu’ya gidip çalışmaktır” başlığı altında, tıbbiyeden yeni mezun olan altı kadın doktorla yapılan bir söyleşiye yer vermişti. Yazıda şunlar söylenmektedir: “Bu sene Tıp Fakültesi’nde tahsillerini ikmal ile stajyer sınıfına geçen altı kadın doktorumuz, bir sene staj ve tatbikat gördükten sonra diplomalarını alacaklardır. Bir muharririmiz, fakültede doktor hanımlarla görüşmüştür. Stajlarını derin ve ulvi bir meslek aşkı ile ikmale çalışan genç hanımlar, doktor olmak için daha senelerce çalışmaları lazım geldiğini samimi bir tevazu ile söylemektedirler. Muharririmiz, stajyer hanımlara doktorluk mesleğini ne gibi hislerle tercih ettiklerini sormuş ve şu cevabı almıştır: ‘Aramızda, senelerce evde anasının yanında oturduktan sonra, tıbba karşı duyduğu samimi bir alaka ve hürmet hissi ile tıbbiyeye gelenler vardır. Hem efendim bu esasen bir zevk meselesidir. Biz doktorluk mesleğini, daha ziyade sevdiğimiz için fakültede bulunuyoruz. Burada geçen hayatımız, nezih ve müşfik bir aile aguşunda (kucağında) geçen hayattan farksızdır. Yegane gayemiz, mütehassıs bir doktor olmak ve stajımızı aldıktan sonra, insanların elem ve ıstırapları ile yakından alakadar olarak insaniyete mukayyet olmaya çalışmaktan ibarettir.’ ‘Tahsilin tamamlanmasından sonra tıbbın hangi şubesinde çalışmak istiyorsunuz? Mesela dahiliye veya asabiye mütehassısı gibi’ ‘Derslerimizi takip ederken en ziyade nisaiye (doğum), etfal (çocuk), dahiliye şubelerinde ihtisas kazanmaya çalıştık. Bilhassa nisaiye ve etfal bahislerine ait mevzuları, daha ziyade meşgul olduğumuz ve alaka hissettiğimiz için tercih ettik. Mamafih, bir tıp talebesi, yalnız asabiye veya hariciye gibi bir ihtisas şubesine ait dersleri değil, tıbbı alakadar eden bütün tedrisatı takibe mecburdur. Binaenaleyh bu hususta şimdiden muayyen (belirli) bir fikrimiz yoktur. Stajımızı ikmalden sonra bizi hangi şubede çalışmak alakadar ediyorsa o gayeyi temine çalışacağız.’ ‘Diplomanızı alarak doktor olduktan sonra İstanbul’da veya Anadolu dahilinde mi çalışacaksınız ve bu husustaki tercihinizin sebebi nedir?’ ‘İstanbul’da bulunduğumuz müddetçe, tababette ihtisas kazanmak daha kolaylıkla mümkündür. İstanbul’da ihtisas için çalışmak ve bilahare mesleği hakiki ve ciddi bir surette benimsedikten sonra Anadolu dahiline de gitmek istiyoruz. Ancak Anadolu’da mesela, İzmir, Bursa ve Ankara gibi kadın doktorların bulunabileceği sahalarda çalışacağız. Yoksa uzak yerlere gitmek Tıp Fakültesi’ni ikmal eden ve şimdi bir sene müddetle staj görmekte olan hanım doktorlarımızın mesailerine bir nazar. hiç işimize gelmez.’ Bunun üzerine muharrir, kendilerinin de erkek talebe gibi mecburi hizmete tabi bulunduklarını hatırlatmış ve Anadolu’nun uzak bir şehrine gittikleri zaman ne yapacaklarını, konfor meselesi hakkındaki düşüncelerini anlamak istemiştir. Genç kadın doktorlarımız, bu suale karşı demişlerdir ki: ‘Rica ederiz muharrir bey! Bizi imtihan mı ediyorsunuz? Esasen doktorluk mesleği, esbabı istirahat düşüncelerinden uzaktır. Anadolu’ya gitmek için maddi düşüncelerle değil, orada da insaniyete hizmet etmek gayesiyle karar vereceğiz.’ ‘Mesleğiniz sizi mütehassis ediyor (duygulandırıyor) mu? Mesela teşrihi marazi laboratuarında ve kadavralar üzerinde tatbikat ve ders görmekten hususi bir zevk duyuyor musunuz?’ ‘Tababet tahsili için her halde mütehassis olmak lazımdır. Esasen böyle olmasaydı, Tıp Fakültesi’ni hariçten temaşa ile iktifa eder (yetinir) ve beş seneyi tecavüz eden (aşan) bir tahsil müddetini göze aldırmazdık. Gayemiz beşeriyete hizmet etmek ve insaniyetin ıstırapları ile alakadar olmaktır. Mesleğimizde ihtisas kazandıktan sonra serbest olarak çalışmak istiyoruz.’ Tıp Fakültesi’nde ilk defa olarak tahsillerini ikmal ile staja başlayan kadın doktorlarımız: Sabiha Süleyman, Afet Naim, Fitnat Celal, Suad Rasim, Hamdiye Abdülrahim ve Müfide Kazım hanımlardır. Doktor hanımlardan biri, bilhassa cerrahiye çalışmaktadır. Muharririmiz bu hanımın cerrahiye çalışmasını, kesip biçmek hususunun bir genç kız ruhunda mevcut olamayacağını düşünerek biraz hayretle karşılamış ise de; bilahare bu genç doktorun yara sarmaktaki maharetine bir tatbik sahası bulmak üzere cerrahiye çalışmakta olduğunu anlamıştır!.” Cumhuriyet gazetesi muharririnin ilk kadın doktorlarımıza karşı takındığı alaycı tutum, şüphesiz ki dikkat çekici ve üzücüdür. CBT 1426 12/ 18 Temmuz 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle