Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAĞLIK Ses konusunda bilmediklerimiz Siyah Çikolata Neden Sağlığa Yararlı? Kakao, kan damarlarının işlevini geliştiren ve yangı karşıtı bileşenlerin üretilmesine olanak tanıyan bağırsak bakterilerindeki mayalanma süreci sonucunda kalbe yarar sağlıyor. Sütsüz çikolata bağırsaklarımızdaki mikroplar sayesinde sağlığımız açısından olumlu etkiler yaratıyor olabilir. Yeni bir araştırma sindirim sisteminin sonlarında yer alan sağlığa yararlı bağırsak bakterilerinin kakaonun içindeki antioksidanların yanı sıra, liflerde de mayalanmaya neden olduğunu ortaya koyuyor. Amerikan Kimya Derneği’nin Mart ayında yapılan toplantısı kapsamında sunulan araştırma bulgularına göre, bağırsakların derinliklerinde yer alan bu mikropların simyası sayesinde sütsüz çikolata kalp ve damarları geliştirici bir etki yaratmasının yanı sıra, başka yararlı etkilerle ilintili yangı önleyici bileşenlerin de üretilmesine olanak tanıyor. Başka araştırmalar da kakaonun, damarlarla ilgili işlevlerin geliştirilmesinden ensülin duyarlığının arttırılmasına uzanan, sağlığa yararlı kimi etkileri arasındaki olası bağlantılara açıklık getiriyor ve söz konusu etkilerin gençler ve sağlıklı bireyler için bile geçerli olduğunu ortaya koyuyor. layarak, kana karışıp emilebilen yangı karşıtı daha küçük parçalara dönüştürdüklerine tanık oldu. Edinburgh Queen Margaret Üniversitesi beslenme ve dirimbilim uzmanlarından Grace Farhat her bireyin kendine özgü bir bağırsak florası olduğuna, bu yüzden aynı mayalanma sürecinin herkes için geçerli olup olmadığı konusunda kesin bir şey söylenemeyeceğine dikkat çekiyor. Bu da, kimi insanların sütsüz çikolatanın olumlu etkilerinden daha çok yararlanabilecekleri anlamına geliyor. Ne var ki, elde edilen bu yeni bulgular sütsüz çikolatanın damarların işlevini ve genelde kalp damar sağlığını neden geliştirdiğini açıklamamıza yardımcı olabilir. Son dönemlerde yapılan başka araştırmalar da düzenli olarak ılımlı miktarda sütsüz çikolata yemenin gençlere ve sağlıklı bireylere bile çeşitli yararlar sağladığını gözler önüne seriyor. Portekizli araştırmacı Telmo Pereira ve arkadaşları bir ay boyunca günde sekiz gram (bir küçük kare) %70 kakao içerikli çikolata yiyen (yaş ortalamaları yaklaşık 20 olan) sağlıklı genç erişkinlerin damar işlevlerinde “belirgin bir gelişme” meydana geldiğine tanık oldu. Kakaonun ensülin duyarlığını arttırdığına da tanık olan Pereira, bunda da aynı düzeneğin etkili olabileceğine, her iki durumda da kakaonun içerdiği antioksidanlardan polifenollerden destek alındığına inanıyor. Bu yılın başlarında yayımlanan bir araştırma çikolatanın içerdiği polifenollerin şeker hastası olmayanlarda bile ensüline duyarlığı arttırdığını ortaya koyuyor. Ancak Pereira çikolatanın doğal olarak ilaçların yerini tutmadığına da parmak basıyor ve kakaonun en çok kalp damar sağlığı açısından çan eğrisinin ortalarında yer alanlara yarar sağlayabileceğini öne sürüyor. Kuşkusuz, tüm çikolatalar aynı biçimde üretilmiyor. Sütsüz bitter çikolata, şeker ve yağ oranı sütlü çikolatalara kıyasla daha düşük olduğundan göklere çıkartılıyor. Çikolatanın yararları içerdiği kakaodan kaynaklandığına göre, uzmanlar sağlığa en yararlı çikolataların kakao oranı en yüksek çikolatalar olduğunu dile getiriyorlar. Gelgelelim, kakao oranı yüksek en acı çikolatanın bile aşırı kilolara yol açmaması için ölçülü miktarda tüketilmesi gerekiyor. Finley, içerdiği yüksek düzeylerde polifenoller nedeniyle, salt kakaonun da bağırsaklara iyi gelebileceğine ve bu maddenin genelde kalın bağırsakta daha sağlıklı mikropların üretimini körüklediğine dikkat çekiyor. Dahası, bu mikroplar kakaodaki sindirilmemiş lifleri ayrıştırarak bedenin yararlanabileceği bütirik, propiyonik ve asetik asit gibi kısazincirli yağlı asitlerin oluşmasına yol açıyorlar. Yangıyı önleyici unsurların diyet lifiyle birleştiklerinde sinerjistik bir etki yaratıldığına dikkat çeken Finley, “Bu durumda, bir artı bir üç ediyor. Öyle ki, kakaonun başka diyet lifi kaynaklarıyla birleştirilmesi suretiyle daha da güçlü bir etki yaratılabilir. Kakao kaplı börülceye ne dersiniz?” diyor. Rita Urgan, Kaynak: Scientific American Online/ 19 Mart 2014 Sesi sesle bastırmak ne kadar mümkün? l Büyük Patlama sessizce meydana geldi. Evrendeki her şey eşit bir biçimde genişlediğinden, hiç bir şey başka bir şeyle temas etmedi. Temas olmayınca da, ses dalgaları oluşamadı. l Gökbilimci Fred Hoyle 50’li yıllarda olaya Büyük Patlama adını önerirken bunun gürültülü olduğunu düşünmekten çok, kuramın saçmalığına dikkat çekmeye çalışıyordu. l Gerçek anlamda büyük bir patlama deyince, 1883’teki Krakatoa patlamasını duymayan yoktur herhalde. Endonezya’daki Krakatoa yanardağında 27 Ağustos günü meydana gelen patlamanın gücü uzmanlara göre yaklaşık 200 megaton TNT patlamasının gücüne eşit değerdeydi. Yaklaşık 5000 kilometre uzaklıktan duyulabilen patlama gelmiş geçmiş en gürültülü patlama olarak tarihe damgasını vurdu. l Ellerinde olsa bunu bile bastırmak isteyenler var. Bu kişiler dB yarışmaları adıyla bilinen yarışmalara katılarak arabalarına yerleştirdikleri stereo yükselteçlerle 180 ve üzeri desibellik (dB) sesler çıkartıyorlar. Bu da bir jet motorunun çıkardığına benzer bir sesancak motorun kulağınızın 30 santimetre ötesinde olması gerekiyor. l Jetler kötü bir üne sahipler. Psikoakustik uzmanı Hugo Fastl’a göre, insanlar uçak sesini eşdeğerde bir ses çıkartan trenin sesinden 10 desibel daha yüksekmiş gibi algılıyorlar. l Desibel ölçeği logaritmik olduğundan, yani 10’un katları olarak düzenlenmiş olduğundan, bu durum her iki aracın ses düzeyleri gerçekte eşitken jet sesinin tren sesinden 10 kat daha şiddetli bir sesmiş gibi algılanması anlamına geliyor. l Aralarındaki tek fark, insanların uçak sesini çok daha sinir bozucu bulmaları. Bu iki ulaşım aracından çıkan seslerin insanlar üzerindeki etkileri “rayların nimeti” ve “uçağın laneti” adıyla biliniyor. l Gürültüyle ilgili ilk bilinen yasal uygulama İ.Ö altıncı yüzyılda Sybaris adlı Yunan kentinde yürürlüğe girdi. Uygulama gereğince tenekeciler ve horozlar yaşamlarını kent sınırları dışında sürdürmek zorunda kaldılar. l Gürültülü ortamda çalışmanın meslek güvenliği açısından bir çekince olarak tanınması çok daha uzun bir süre aldı. Bu konuda ilk bilimsel çalışma Glasgow’lu cerrah Thomas Barr tarafından başlatıldı. 100 kazancının işitme durumlarıyla ilgili ölçümler yapan Barr metal kazanlara uygulanan sürekli çekiç darbelerinin işitme duyusunda ciddi bir yitime neden olduğunu ortaya koydu. l Barr’ın “kazancı kulağı” sorununa getirdiği çözüm önerilerinden bir tanesi de, bu kişilerin vaazleri dudak okuma yöntemiyle algılayabilmeleri için din adamlarının sakallarını kesmeleri yönündeydi. l Korunmasız kazancılığın ciddi bir sorun yarattığı kuşku götürmez bir gerçek: İnsan kulağı kulak zarında atomun genişliğinden az bir oynamaya neden olan ses dalgalarını algılayabilir. l Sesi sesle bastırabilirsiniz. “Etkin ses kesintisi” konusundaki ilk patent 1933 yılında, Alman fizikçi Paul Lueg’in ses dalgalarını eşzamanlı olarak tam tersi yönelimli dalgalar üretmek suretiyle yok etme önerisi üzerine alındı. Bu yöntem şimdilerde ses kesici ya da azaltıcı kulaklıklarda kullanılıyor. l Bara giderken yanınıza bu tür bir kulaklık almayı unutmayın. Université de BretagneSud araştırmacıları çevredeki gürültü düzeyi 72 desibelden 88 desibele çıktığında erkeklerin bunu yüzde yirminin üzerinde daha büyük bir hızla algıladıklarını ortaya koydular. l İnsanlar giderek daha gürültücü oluyorlar. Dünya Akustik Ekoloji Forumu’na göre, 90’lı yıllarda Amerikalıların kendi aralarındaki canlı sohbetlerin ses şiddetinde 10 desibellik bir artış meydana geldi. l Toplumsal ve çevresel kaynaklı gürültü işitme duyusunda, çoğu zaman yanlış bir tanıyla yaşlanmanın etkilerine bağlanan, yitimlere neden oluyor. Bunun önüne geçilebilmesi için kentlerin 10 desibel daha sessiz olmaları gerekiyor. l Sağırlık gürültüyle yüz yüze gelmenin tek tıbbi sonucu değil. Stockholm Çevre Enstitüsü araştırmacılarından Dieter Schwela’ya göre, gürültünün yol açtığı gerginlik gelişmekte olan dünyada her yıl yaklaşık 45 bin kişinin kalp krizinden yaşamını yitirmesine neden oluyor. l Bir de gürültülü deniz radarlarıyla okyanus canlılarına istenmeden verilen zararlar var. Bu radarların çıkardığı kafa karıştırıcı sesler gagalı balinaları karaya çekerken, kambur balinaların ezgilerinde yüzde 29 oranında bir uzatmaya gitmelerine neden oluyor. l Balinaların ezgileri daha gürültülü bir ortamda aynı miktarda bilgiyi taşımak için giderek daha yinelemeli bir yapıya dönüşüyor. Gürültü herhangi bir sinyalin baş düşmanı olabilir. l Gürültü sinyalin kendisi olmadığı sürece. 60’lı yıllarda Bell Laboratuvarı gökbilimcilerinden Arno Penzias ile Robert Wilson radyo teleskoplarıyla sürekli radyo parazitleri alıp durdular. Sonunda bu seslerin bizzat evrenin sesi olduğunu fark ettiler. İlk evrelerinde evreni çevreleyen yoğun ve sıcak plazma kalıntısının sesiydi bu. l Kozmik mikrodalga arkaplan ışımasıyla ilgili buluşları gökbilimcilere Nobel ödülü kazandırdı, çünkü sıcaklık kalıntısı evrenin şiddetli bir patlamayla ortaya çıkmış olması gerektiğine işaret etmekteydi. Üzgünüz, Fred Hoyle. Ne yazık ki, Büyük Patlama kanıtlanmış bir olgu. Rita Urgan, Kaynak: Discover Daha önceki araştırmalar kakaonun içerdiği unsurların mayalanarak sağlığa yararlı bileşimler üretebildiklerine işaret ediyorlardı. 20 farklı araştırmanın yeniden gözden geçirildiği 2012 tarihli bir araştırmaya göre, her gün sütsüz çikolata ya da kakao tüketmek kişinin kan basıncında ortalama iki üç birimlik (milimetre cıva) bir düşüş sağlıyordu. Bu bulgulardan yola çıkan Louisiana Eyalet Üniversitesi besin bölümü profesörlerinden John Finley konuyu bir adım ileriye taşıyarak bedenin bu yaygın tüketim maddesinden başka ne gibi yararlar sağlayabileceğini ve bunun nasıl bir süreci gerektirdiğini araştırmaya koyuldu. Araştırmanın ilk aşamasında kakaonun sindirim süreci boyunca geçirdiği değişimleri izlemek amacıyla laboratuvar ortamında insanlardaki sindirim sürecine özdeş bir düzenek tasarlandı. İlk adımda katıksız kakao tozu enzimlerle yıkanarak mide özsuyuna benzer bir madde elde edildi ve geriye sindirilemeyen malzemeler kaldı. Normalde bu malzeme bağırsakların alt kesimindeki mikroplar tarafından emilir. Deneyde sindirilemeyen malzemelerle gönüllü öğrencilerden örnekleri alınan insan dışkısındaki bakterilerin mayalanma süreçleri araştırıldı. Finley çikolatanın da içerdiği bir madde olan kakaodan geriye kalan malzemelerle beslenen mikropların bu bileşimleri (kateşin ve epiteşin gibi, yeşil çayın içinde de bulunan flavonollar) maya CBT 1426 3 /18 Temmuz 2014