24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kitap dir. Farelerde “uzun vadeli belleğin” güçlenmesini sağladık diyorlar. Aynı yöntemin insanda da uygulanabileceği kanıtlanacak olursa, “belleği diriltmek” mümkün olabilecek. Alzheimer yüzünden hastaların bellek yetileri sürekli zayıflar. Şu sıralar dünya genelinde 35 milyondan fazla Alzheimer hastası yaşıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl 7.7 milyon yeni Alzheimer hastası ekleniyor. MAREM PROJESİ MARMARA DENİZİ 2013 SENESİ ÇALIŞMA VERİLERİ Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi Projesi (MAREM) mozomlarındaki genleri karşılaştırınca, 97 milyon yıllık evrim sürecinde eril cinsiyet kromozomunun hiç değişmeden varlığını devam ettirdiğini görmüşler. Ve bunlar sıradan değil seçkin genler diyor laboratuvar yöneticisi David Page. Y kromozomu üzerinde, X kromozomu üzerindekilerle birlikte erkeğin tüm bedenindeki kalıtımın, protein kılavuzunun okunmasını çalıştıran bir düzine genin varlığı da ortaya çıkmış. Bu genlerin, tüm kalıtımın deşifre edilmesinde ve yorumlanmasında katkıları var. Tüm beden üzerindeki etkisinin büyüklüğü de araştırılacak. Fakat bu bile, erkeklerin ve kadınların organizmalarındaki en küçük parçaya kadar birbirlerinden farklı oldukları anlamına geliyor. Hatta cilt, akciğer veya diğer organlarındaki hücreler bile biraz farklı işliyor. “Birbirlerine benziyor olabilirler ama biyolojik açıdan farklılar” diyor Bellott. Y kromozomunun bu etkisi, kadın ve erkeklerin belli başlı hastalıklara karşı farklı duyarlılık göstermelerini de açıklıyor. Yeni bilgiler öte yandan hücre kültürleri araştırmaları için de farklı bir bakış açısını sunuyor. Editör: Hidrobiyolog M. Levent Artüz Türkiye Barolar Birliği Yayınları “Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi” isimli proje ilk olarak Olav Aasen ve İlham Artüz yöneticiliğinde Et ve Balık Kurumu bünyesinde 1954 senesinde başlatılmıştır. Bugün proje M. Levent Artüz ve O. Bülent Artüz’ün çabaları ile kesintisiz olarak devam ettirilmiş ve 2006 senesinden beri de SevinçErdal İnönü Vakfı bünyesinde sürdürülmektedir. MAREM (Marmara Environmental Monitoring) projesi kapsamında gerçekleştirilen ve 2013 senesi kış ve yaz dönemlerini kapsayan kış seferi 28/2/201306/3/2013 tarihleri arasında ve yaz dönemi seferi 16/08/201327/08/2013 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. 2013 senesi çalışma verilerinin sunulduğu bu yayın, 2013 yaz ve kış seferleri ölçüm sonuçları olmak üzere, birbirini takip eden ve tamamlayan iki farklı bölümden oluşmaktadır. Proje kapsamında insitu olarak gerçekleşen ölçümler Sevinç Erdal İnönü Vakfı MAREM araştırma ekibi tarafından, Tüm projenin yazılım ve elektronik altyapısı oluşumu Elek. Müh. Bülent Artüz koordinatörlüğünde gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, bu kitap kapsamında 2012 senesi verileri olarak yer alan, Marmara Denizi boyunca uzanan Kuzey Anadolu fay Hattı ile ilişkili termal ve diğer kaynama noktalarından elde edilen sedimanlarda ostrakot dağılım çalışmaları Prof. Dr. Dinçer Gülen başkanlığında, Yard. Doç. Dr. Cüneyt Kubanç ve Yard. Doç. Dr. S. Nerdin Kubanç tarafından; foraminifer dağılım çalışmaları ise Prof. Dr. Mehmet Sakınç tarafından yürütülmüştür. Bu paragraf deniz kirlenmesinin tanımı şeklinde onaylanmıştır. Deniz kirlenmesinin bugün de geçerli olan bu kapsamlı tanımlanmasından da anlaşılacağı gibi, kirlenme olarak nitelenen olgu, sadece insanoğlunun girişimleri ile ilgili ve bu girişimlerin sonucudur. Son yıllarda Marmara bölgesinde çevre kirliliğini hiçe sayan yanlış politikalar sonucu ortaya çıkan deniz kirliliği, ne yazık ki bölge doğası ve insanları için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Buzdağı Güney Kutup Denizi’ne ilerliyor Yaklaşık 650 kilometrekarelik muazzam bir buzdağı Antarktik kıyıları önünde sürükleniyor. Dev buz kütlesi Güney Amerika’nın 2500 m güneybatısında. B31 olarak isimlendirilen kütle geçen Kasım ayında Antarktikteki Pine Adası buzulundan kopmuştu. NASA’ya göre 33 kilometre uzunluğunda ve 20 kilometre genişliğin deki buzdağı Güney Kutup Denizi’ne doğru ilerliyor. Dağ aşağı yukarı 500 metre kalınlığında. Buzdağının Güney Kutup Denizi’nın akıntılarına kapılıp doğuya veya batıya doğru sürüklenebileceği sanılıyor. Gemilerle çarpışmaları önlemek için buzdağlarının hareketlerini takip etmek önemli. B31’in iklim değişimine bağlı olarak mı yoksa jeolojik değişimlerin etkisiyle mi oluştuğu henüz bilinmiyor. Buzulların parçalanması aslında normal bir süreçtir, ama kırılma çizgisi çok fazla Antarktik kıtasına doğru uzanıyor diyor NASA araştırmacısı Kelly Brunt. Pine Ada Buzulu 20 yıldır gözlem altında, çünkü hızla küçülmeye devam ediyor, buzul deniz seviyesinde önemli bir yükselmeye neden olabilir. Komşu gezegen çok soğuk Kahverengi Cüceler “başarısız olan yıldızlardır”: Çünkü bunlar içlerinde çekirdek füzyonunu ateşleyecek ve bunu uzun süre koruyacak kadar zengin kütleli değiller. Oysa bu füzyon, yıldızların enerji kaynağıdır ve bu enerji sayesinde ışırlar. Kahverengi Cüceler bu yüzden görülebilir ışıkta değil de sadece zayıf kızılötesi ışınlarıyla görülebilir. Yüzeylerinde genelde birkaç yüz derecelik sıcaklık hüküm sürer. Bugüne dek keşfedilen en soğuk Kahverengi Cüce üzerinde oda sıcaklığı ölçülmüştü. Fakat anlaşıldığı üzere daha soğuk olanlar da var: Geniş Alan Kızılötesi Tarayıcısı’nın (WISE) verilerini değerlendiren Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden Kevin Luhman, alışılmışın dışında hızlı hareket eden zayıf bir ışık noktası fark etti. Uzay teleskopu Spitzer ile gerçekleştirilen daha ayrıntılı incelemeler, bunun çok yakındaki bir Kahverengi Cüce olduğunu gösterdi. WISE J085510.8307144.5 katalog numarasını alan gökcismi, Dünyamızdan sadece 7.2 ışık yılı uzaklıkta. Bu Kahverengi Cüce, komşu bölgemizdeki dördüncü en yakın yıldız sistemi. Bu Cücenin en dikkat çekici özelliği sıcaklığı. Gökcismin üzerindeki sıcaklık eksi 48 ila eksi 13 derece arasında değişiyor. Bu sıcaklık Dünyamızın Kuzey Kutbu’ndaki sıcaklıklarla örtüşüyor ve bugüne kadar bilinen yıldızlar ve Kahverengi Cücelere kıyasla çok daha düşük. Soğuk Kahverengi Cücenin kütlesi 310 arası Jüpiter kütlesi kadar. WISE J085510.8307144.5’in bir gezegene sahip olup olmadığı da bilinmiyor henüz. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com Y kromozomu sanılandan daha önemli Y kromozomu, dişi X kromozomuna karşın oldukça kıytırıktır. X kromozomunun yalnızca üçte biri kadar olan Y kromozomunun gen sayısı da topu topu X kromozomundaki genlerin beşte biri kadar. Üç yüz milyonluk evrim sürecinde yüzlerce DNA parçasını kaybetti. Tüm bunlara rağmen yine de önemli bir görevi var: Y kromozomu, standart cinsiyetin (yani kadının) gelişimini sağlayan programın önlenmesinde kullanılıyor. Bu program yalnızca eril cinsiyet kromozomu üzerindeki genlerle baskılanabiliyor ve erkek cinsiyet özelliklerinin gelişimini tetikliyor. Bu da, küçülmeye rağmen Y kromozomunun varlığını niçin sürdürdüğünü açıklıyor. Y kromozomu ve genetik bileşimini daha ayrıntılı incelendi ve yepyeni bilgilere ulaşıldı. Lozan Üniversitesi’nden Diego Cortez ve ekibi 15 memelinin, keseli hayvanların ve kuşların genetik karşılaştırmalarını yaparak, eril cinsiyet kromozomunun yaklaşık 180 milyon yıl önce ortaya çıktığını buldu. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Daniel Bellott ve arkadaşları ise, aralarında insanın, farenin, opossumun (keseli sıçangillerden bir memeli) ve sığırın bulunduğu 8 memelinin Y ve X kro Şiddet ve Medenilik”   Etienne Balibar  Fransız filozof Etienne Balibar’ın yazdığı “Şiddet ve Medenilik”, Wellek Library Konferansları ve Diğer Siyaset Felsefesi Denemeleri adlı kitap, Sevgi Tamgüç’ün çevirisiyle İletişim Yayınları Politika dizisinden Mayıs 2014’te çıktı.  Şiddet ve Medenilik, siyasetin şiddetle kurucu ilişkisinin hukuk, kurumlar ve ideoloji tarafından düzen içine sokulamadığı; aşırı şiddetin normalleşmiş şiddete dönüştürülemediği farklı bir sahne üzerine düşünmeye davet ediyor. Balibar, bu alan üzerine düşünürken, siyaseti şiddet karşıtı olmak olarak tanımlayabilecek farklı medenilik stratejilerini karşılaştırıyor. Marx’ın ve Marksistlerin siyaset ve şiddet ilişkisi konusundaki tavırlarını eleştirmeyi bu düşün faaliyetinin merkezine yerleştiren Balibar, sorunu, Hegel’den Clausewitz’e uzanan bir soykütüğü içinde, Carl Schmitt’in egemenlik kavramını sorgulayarak ele alıyor. Bizi, “İsyanın kötü yola sapması riskinin isyan etmemek için hiçbir zaman yeterli bir neden olmadığını savunan etik karardan hareketle, siyasetin trajik cephesi bir trajedi siyasetine dönüşebilir,” diyerek uyaran Étienne Balibar’a göre, bugün siyasetin önündeki esas sorun kanaat/inanç etiği ile sorumluluk etiğinin demokratik olarak nasıl paylaşılabileceğidir. CBT 14167 / 9 Mayıs 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle