Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban tesi üyelerinin, evrenbilim alanı dışındaki fizikçi ve gökbilimcilerden oluşması gerekiyor” biçiminde sunulan öneri, bilimin atması gereken küçük bir adımdır. Ancak, evrenbilim dışındaki alanlarda çalışan fizikçilerin ve gökbilimcilerin çoğu Büyük Patlama kuramına inanıyor ve bu konuda yerleşik çıkarları bulunuyor. Eğer mühendislik ve sosyal bilimler alanlarından gelen kişilerle komite oluşturulabilirse, bu yeğlenmelidir. Böylesi bir komite üyelerine sunulan öneri açık ve anlaşılır değilse, önerinin yazarı da o konuyu anlamamış demektir. Ek olarak, öneriye karşı sunulan savın da herkes tarafından anlaşılması gerekir. Günümüz evrenbilimin sorunu, gökada ötesi sönük gökcisimlerinin kırmızıya kayma değerlerinin doğasına ilişkin varsayımla başlıyor. Bu konuda Hubble şunları söylüyor: “Eğer kırmızıya kaymalar Doppler etkisiyle oluyorsa…gözlemler, oldukça küçük ve yoğun ve ayrıca çok genç olan kapalı evrenin anormal olduğuna işaret eder. Diğer yandan, eğer kırmızıya kaymalar Doppler etkisi değilse, bu anormallikler ortadan kalkar ve gözlemler gözlenen bölgelerin küçük, homojen olduğuna ve evrenin gözlenen o küçük bölümünün de hem uzayda hem de zamanda sonsuz olduğu anlamına gelir” (Monthly Notices of Royal Astronomical Society, 17, 506, 1937). Hubble’ın gökada ötesi kırmızıya kaymalarla ilgili mantıksal ve bilimsel tavrı, Kraliyet gökbilimcisi Martin Rees’in yazının başında verilen alıntısındaki mantıksız ve sağduyudan yoksun saptamasıyla büyük çelişki içindedir. Büyük Patlama kuramı Hubble’ın sunduğu olası ilk kuramsal seçenekten türemiştir. Hubble’ın parlak öğrencisi Halton Arp daha sonraki yıllarda ikinci olasılığın doğru olduğunu gösterdi. Ancak o sıralarda Büyük Patlama çoktan dogmatik bir özellik kazanmıştı. Arp, Büyük Patlama yanlılarının bu dinsel diyebileceğimiz inançlarına karşı çıktığı için”afaroz edildi”. Bilimin Ortaçağ kilisesi böylece yaradılışın efsanevi versiyonuna ulaşmıştı. Bu utkuda Büyük Patlama modelini ilk öneren ve evrenin yaradılışıyla İncil’deki yaradılış öyküsü olan Genesis’in uyumunu sağlamak isteyen gökbilimci Georges Lemaitre’ın rolü vardı. Anlatılanlara göre, Belçikalı Lemaitre kuramını bir topluluk önünde açıkladıktan sonra Einstein ayağa kalkıp alkışlamaya başlamış ve ‘Bu açıklama, yaradılışa ilişkin bugüne dek duyduğum en güzel ve en doyurucu açıklamadır’ demiş! Einstein aynı zamanda şu saptamayı da yapmıştır: ‘Kendimi ve kullandığım yöntemi incelediğimde, fantazi yeteneğinin bana pozitif bilgiye ulaşma yeteneğinden daha anlamlı geldiği sonucuna ulaşıyorum’. Büyük Patlama modelinin bir fantazi olduğu çok mu tuhaf? Çağcıl gökbilimciler, eski uygarlıklar ‘yaradılış’dan sözederken dnların ne demek istediklerini asla anlamamışlardır. Dinlerin yaradılış öykülerini karşılaştırdığınızda bu öykülerin evrenin yaradılışıyla ilgilerinin olmadığını hemen anlarsınız. Aslında, bizim ‘yaradılış’ kavramımız dinsel kitaplar yazan yazarlara anlaşılmaz gelir. Onların yeniden anımsatmaya çalıştığı şey, mahşer günü karmaşasından (apocalyptic chaos) sonra gökyüzündeki yeni kozmik düzendir. Benim evrenbilime ilişkin kuşkularım bilimsel makalelerde yazılan evrenbilim kuramlarından daha derin. Beni ilgilendiren şey, evreni gözleme ve gözlem verilerini yorumlama ile ilgili insan yanılgıları. İnsan psikolojisinin ve evrenbilime ilişkin inançların geçmişte yaşananlardan derin bir biçimde etkilendiğini düşünüyorum, ancak bilim geçmişte yaşananları dikkate almamışa benziyor. Sorun, geçmişteki kozmik felakette yatıyor. Son zamanlarda yapılan genetik araştırma: “Yeryüzündeki tüm insanların belli bir anda gerçekleşen bir felaket sonrasında neslinin hemen hemen tükendiğine, ancak birkaç bin kişinin kurtulmuş olabileceğine işaret ediyor”. Bu nedenle TÜM dinsel simgelerin, karmaşa üreten kaprisli tanrılarının evi olan gökyüzü ile ilişkili olması hiç de şaşırtıcı değil. Bu düşünce, evrenbilimcilerin bilime çok az, ancak İncil’de sözü edilen yaradılış öyküsüne daha yatkın olmalarını açıklamada yardımcı olabilir. Gözlemler ve deneyler kuramdan önce gelmeli. Kendi gezegenimizin ve Güneş dizgesinin tarihini daha iyi anlamadan evrenin tarihçesini çıkarmayı beklememeliyiz. Bu da, zorunlu olarak şu anda Fizik ve gökbilimde kullanılan tünel gibi dar bir bakış açısı yerine daha geniş bir açıdan bakmayı gerektiriyor. Ancak önce kendimizi anlamalıyız. baha.kuban@gmail.com Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), üç rapordan oluşan 5. Değerlendirme Raporları yılın başında ardı ardına yayınlanırken, hemen hemen eşzamanlı olarak dünya ölçeğinde silahlanmaya ayrılan finansman kaynakları da açıklandı. İklime Para Yok, Silaha Çok ! Türkçesi: Renan Pekünlü Fransız düşünür Etienne Balibar, “Günümüz DünyasındaŞiddet, Siyaset ve Sürgün/Sürgünü Bozma” konulu uluslararası sempozyum vesilesiyle bugün Fransız Kültür Merkezi yarın Galatasaray Üniversitesi ve Pazar günü de Cezayir Lokantası’nda «Günümüzde şiddete rağmen siyaset imkânı» üzerinde konuşacak. Etienne Balibar’ın, konu üzerine görüşlerinin yer aldığı, MarieClaire CalozTschopp tarafından derlenen, “Şiddet, Siyaset ve Medenilik” kitabı bu ay İletişim Yayınları tarafından basıldı. Ahmet İnsel ve Pınar Selek’in görüşlerinin de yer aldığı kitap, şiddet karşıtı siyaset geliştirmek için siyaset ve şiddet üzerine düşünmeye davet ediyor. Etkinliklerin ayrıntılı bilgisi: www.exilciph.com Etienne Balibar « Şiddet ve Medenilik » etkinliklerine katılacak Türkiye Ekonomisinin 200 Yıllık Tarihi ve 1980 Sonrası Dönem Bilim Akademisi popüler bilim konferanslarının 27.’si 10 Mayıs 2014 Cumartesi günü 17:00’da İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Yerleşkesi Mahkeme Salonu’nda gerçekleşecektir. Konferansta Prof. Dr. Şevket Pamuk “Türkiye Ekonomisinin 200 Yıllık Tarihi ve 1980 Sonrası Dönem” başlıklı bir konuşma gerçekleştirecektir. Bilim Akademisi web sayfası: http://bilimakademisi.org/ CBT 141615 / 9 Mayıs 2014 BİLİM AKADEMİSİ KONFERANSLARI27 Yıllardır dünyada silahlanmaya ayrılan kaynaklar konusunda bilgi vermeyi görev edinen Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI, 2013 siahlanma harcamalarının 1.75 trilyon ABD $ ‘ı olduğunu açıkladı. Bu rakam soğuk savaş sonrası harcamanın en yüksek olduğu olduğu 2011 yılına göre çok az düşük. Toplam harcamalarda aslan payı her zaman olduğu gibi ABD’nin, %37. Bush yıllarının ‘teröre karşı savaşı’ ile görülen muazzam yükseliş azalmaya başlamış olsa da ABD hâlâ ardından gelen 8 ülkeden daha fazla harcıyor. Çin ve Rusya’nın silahlanmaya ayırdıkları bütçeleri hızla arttırdıkları bilinmekle birlikte, Avrupa Birliği ülkelerin 312 milyar ABD$ ile, Çin ve Rusya’nın toplamından daha büyük harcama yaptığı görülüyor. Bu harcamanın büyük kısmı, tahmin edilebileceği gibi İngiltere, Fransa ve Almanya’ya ait. Dünyanın dörtbir yanında ülkeler boylarına boslarına, refah seviyelerine ve yoksulluklarına bakmadan silahlanmaya büyük bütçeler ayırıyor. Soğuk savaş yıllarında silah ticareti anlaşmaları bloklardan ancak biri veya diğeri ile yapılıyordu. Şimdi bir ülkenin savaşan iki tarafa da silah sattığını görmek mümkün. Bunu emperyalizmin böl ve yönet politikalarının önemli bir bileşeni olduğunu söyleyenler de var, tabii... Bilindiği gibi, binlerce iklim bilimcinin araştırmalarını koordine etmeye çalışan Hükümetlerararası İklim Değişikliği Paneli IPCC, Sanayi Devrimi sonrası küresel sıcaklık artışlarının 4 dereceyi bulmasının insanlık için kabul edilemeyecek büyüklükte riskler ve tehlikeler taşıdığını belirterek, artışları 2 derecede tutmak için yapılması gerekenlere dikkat çekmişti. IPCC, bugün hâlâ dünya enerji ihtiyacının önemli bir kısmını (%80’den fazla) sağlayan fosil yakıt rezervlerinin, kömür, petrol ve doğalgazın, önümüzdeki on yıllardan itibaren yeraltında kalmaları zorunluluğunu ve 2050 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji tedariğinin 3 hatta 4 kat artması gerektiğini vurguluyor. IPCC, bugün iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çabalarının bütünü için küresel ölçekte yaklaşık 360 milyar ABD $ ayrılabildiğini ancak bu rakamın yalnızca iklim değişikliği ile mücadele için asgari 480 milyar ABD $ düzeylerine çıkması gerektiğine işaret ediyor. Bu rakam, mevcut silah harcamalarının üçte birinden az! İngiliz hükümetine iklim değişikliği alanında 20052007 yılları arasında danışmanlık yapan iktisatçı Nicolas Stern 2006 yılında meşhur ‘İklim Değişikliğinin Ekonomisi’ başlıklı Stern Raporunu yayımlamıştı. 700 sayfalık raporda Stern, iklim değişikliğinin dünya sisteminin bugüne kadar gördüğü en büyük ve yaygın pazar tökezlemesi olduğuna işaret etmiş, her yıl dünya gayrisafi hasılasının %12 oranında bir payın iklim değişikliği ile mücadeleye ayrılması gerektiğini belirtmişti. IPCC gibi Stern de erken müdahalenin zorunlu olduğuna vurgu yapmıştı. Stern, 2013 ve 2014 ‘de yayınladığı çeşitli makalelerde, küresel ısınmanın 2006’da raporun yayımlandığı zamana göre beklenenin üzerinde bir hızla ilerlediğini ve bugün geri dönülemez noktalara geldiğine işaret ederek iklim değişikliği ile mücadelenin maliyetinin her an artmakta olduğuna dikkat çekiyor. Dünyada silahlanmaya ve fosil yakıt subvansiyonlarına ayrılan bütçeler, hızlanan iklim değişikliğine müdahalenin dünyayı yönetenlerin öncelikleri arasında olmadığını ortaya koyuyor. İklim değişikliği, dünyada mal ve hizmet üretiminin %10’undan fazlasını oluşturan enerji sektörü tarafından da pek umursanmıyor. Enerji sektöründe Arge harcamaları yıllardır yerlerde sürünüyor. Rio 1992’den itibaren dünyanın öncelikli gündemini oluşturuyormuş gibi görünen iklim değişikliği ile mücadele, yüzlerce uluslararası toplantı ve bilimsel rapordan sonra 2014’de hâlâ yerinde sayıyor. Savaşçı kapitalizm topla tüfekle olmasa da doğayla da savaşını sürdürüyor!