22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Tarım, Avrupa’ya nasıl geldi? Tarımın Avrupa’ya göçerler tarafından mı getirildiği yoksa burada yaşayan insanlarca kültürel uygulamalarla mı geliştirildiği bilinmiyordu. Tarıma geçiş insanlık tarihinin en önemli deneyimlerinden biridir. Neolitik Devrim yepyeni bir çağı başlattı: İnsan yerleşik yaşama geçti, nüfus arttı ve hep daha karmaşık toplumlar oluştu. Bu yeni yaşam ve toplum biçimi yaklaşık olarak 12.000 yıl önce Yakın Doğu’da aynı zamanda birkaç bölgede birden gelişti. Fakat bu devrimin Avrupa’da ne şekilde ortaya çıktığı hâlâ belirsizdir. Bununla birlikte günümüzde gerçekleştirilen genetik analizler olası yanıtlar getiriyor. Mesela günümüzde Avrupa’da yaşayan erkeklerin Ykromozomları, soylarının çoğunun Yakın Doğulu çiftçilere uzandığını gösterdi. Avrupa’nın genetik haritasının bir karışımın sonucu oluştuğu kesin gibidir, ama sürecin tek başına nasıl işlediği bilinmiyor. İsveç’teki Uppsala Üniversitesi’nden Pontus Skoglund ve ekibi, taş devrinde yaşayan insanların kalıtımlarını inceleyip karşılaştırdı. Genetik malzeme 11 kişiye ait. Bunlardan altısı tarak bezekli çanak çömlek kültürüne ait Neolitik avcı ve toplayıcı klan üyesi, dört tanesi huni biçimli çanak çömlek kültürüne ait Neolitik çiftçi ve biri de geç Mezolitik döneme ait avcı ve toplayıcı grubuna dahildi. Sonuncusu 7500 yıllık, diğerleri ise yaklaşık 5000 yıllık kalıntılardı ve İsveç’teki kazılarda bulunmuştu. İncelemelerde, taş devri gruplarının genetik açıdan günümüz Avrupalılardan çok farklı oldukları ortaya çıkmış. İki topluluk arasındaki iç genetik yapı bile çok farklı. Avcı ve toplayıcılar arasında çok benzer olmalarına karşın, çiftçilerin gen havuzu çok daha büyük. Bu durum, yerleşik yaşam sürmeyen taş devri insanlarının çok daha küçük gruplar halinde yaşadıklarını gösteriyor. Tahminlere göre bu iklim ve diğer yaşam koşullarıyla ilgiliydi. Fakat farklılıklara rağmen yine de gruplar arasında bir gen akışı mevcuttu, ancak sadece tek yönde: Avcı ve toplayıcılardan çiftçilere doğru. Bu da tarım ve hayvancılığın daha çok göçle yayılmış olması gerektiğini kanıtlıyor. Avrupa’ya yayılan çiftçiler yerel halkla en azından kısmen genetik olarak “kaynaşmışlar”. dır. Bu da evrimdeki bu karmaşık ağların erken bir dönemde ve sadece bir kez başladığı anlamına geliyor, diyor Cambridge Üniversitesi’nden Markus Raiser. Ancak bu metabolizma ağlarının ne şekilde oluştukları bugüne dek pek aydınlatılamamıştı. Bir hipoteze göre günümüzdeki yaşam biçimi, temeli bir ribonükleik asit olan bir dünyaya uzanıyor. RNA kimyasal reaksiyonlarda önemli bir rol oynar. Bu hipoteze göre metabolizma ağları, bu RNA dünyasındaki evrimsel ayıklanmanın bir sonucu olmalı, bu da zaman içinde gelişti. Fakat sorun ş u : Modern metabolizma reaksiyonları için karmaşık enzimler gerekir ve bunların herhangi bir yerden gelmiş olmaları gerekiyor. Bu bir tavukyumurta problemi diyor araştırmacılar. Bu nedenle yıllar önce, metabolizma reaksiyonlarının RNAdünyasından önce ve ilkel okyanusların kimyasındaki enzimlerden önce oluşmuş olabileceği üzerinde durulmuştu. Fakat ne var ki kimse enzimsiz bir metabolizma yolu görememişti. Bilim insanları bu yüzden, dört milyar yıl önceki denizlerin bileşimlerini taşıyan tortullarla ilgili verilere dayanarak ilkel okyanuslardaki koşulları “canlandırdı”. 70 derece sıcaklıkta araştırmacılar, simüle edilen ilkel okyanuslarda günümüzdeki hücrelerdekine benzer 29 reaksiyon gözlemledi. Üretilenler arasında örneğin RNA’nın oluşumu için gerekli olan şeker fosfatları yer alıyordu. Şimdiye dek bu tür kimyasal reaksiyonların sadece enzimlerin varlığında gerçekleşebileceği sanılıyordu. Fakat ilkel okyanuslarda bu reaksiyonlar demir, diğer metaller ve fosfatlarla kendiliğinden gerçekleşmiş gibi görünüyor. kandan beslenir. Bir kan emişte ağırlığını neredeyse ikiye katlayabilir. Çeçe sineği Sahra’nın güneyinde yaşayan insanlarda uyku hastalığına, hayvanlarda ise Nagana hastalığına yol açan “tyrpanosomaları” bulaştırır. Diğer böceklerin aksine çeçe sinekleri yumurta bırakmaz, canlı doğurur. Gövdelerinde büyüyen larvaları süt bezlerindeki salgıyla beslerler. Sinekte toplam 12.000 kadar gen bulunmuş. Kurbanlarını kokularına ve görünüşlerine göre seçebilen çeçe sineklerinin gözleri ve görme sistemi karasineğinkine benziyor. En ilginç genler, tükürükteki proteinlerden sorumlu olanlar. Sinek bu proteinle, kurbanların kanlarının pıhtılaşmasını önleyebiliyor. 18 ülkeden 140’ı aşkın bilim insanı, on yıl kadar çalıştıktan sonra çeçe sineğinin kalıtımını çözmeye başardı (Science). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre uyku hastalığı 36 Afrika ülkesinde yaygın. daha fazla uyku ihtiyacı, felç ve kramplar olabiliyor. Hastalık tedavi edilmezse sonucu ölüm. Hastalığı önleyecek aşı yok, tedavide kullanılan ilaçların ise ağır yan etkileri var. Amerikalı bilim insanları bir gende mutasyon sonucu sinir hücrelerini öldüren yeni hastalığı tanımladı: Çok ağır bir sinir sistemi hastalığı. Çocuklar normal doğmalarına rağmen sinir hücreleri büyümek yerine, ölüyor. Bu hastalığa yakalanan çocukların kasları zayıflıyor, ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyor. Ayrıca beyinleri de durmadan küçülüyor. Mikrosefali olarak adlandırılan bu hastalığı Avusturyalı bilim insanları farelerle gerçekleştirdikleri deneyler sonucunda buldu. Bu hastalık çocuklar arasında çok ender görülüyor. Amerikalılar da beş ailede bu hastalığa sahip 11 çocuk buldu (Cell dergisi). Texas’taki tüm çocukların ataları Türkiyeli. İlk bakışta beş aile arasında bir ilişki görülmemiş. Fakat daha sonra bu ailenin atalarının birçok nesil önce akraba oldukları ortaya çıkmış. Avusturyalı araştırmacı Josef Penninger, James Lupski’nin birkaç yıl önce klangenetiği fikrine ulaştığını anlatıyor. Yani birbirleriyle akraba olan büyük ailelerden oluşan klanlar söz konusu, fakat bunlar ortak ataları hakkında hiçbir şey bilmiyor. Genetik araştırmalardan elde edilen sonuçlardan artık, ender hastalıkların ebeveynlerin akraba olmaları halinde daha çok ortaya çıktığı biliniyor. Araştırmacılar bu genetik bozukluğun ne şekilde beyindeki ve omurilikteki sinir hücrelerini öldürdüğünü bulmak istiyorlar. Alzheimer’a karşı gen etkili terapi İspanyol bilimciler, farelerde ilk kez Alzheimer hastalığına karşı uygulanan bir gen terapisiyle başarılı sonuçlar elde ettiler (Barselona Özerk Üniversitesi). Yöntemin insanda da uygulanabileceği umudu var. Carlos Saura ile çalışan sinirbilimciler, farelerin hipokampüsüne, belli başlı proteinin üretimini tetikleyen bir gen aşılamış. Bu üretim Alzheimer hastalarında hastalıklı bir gelişimle bloke edilmekte Çeçe sineğinin kalıtımı çözüldü Her yıl binlerce insan uyku hastalığına yakalanıyor. Şimdi tehlikeli hastalık etkenini bulaştıran çeçe sineğinin kalıtımı çözüldü. Larvaları besleyen salgı ilginç bir şekilde memelilerin anne sütüne benziyor (Science). Yeni bilgiler ışığında uyku hastalığına karşı ilaç geliştirilebilir. Çeçe sineği Afrika’ya özgü sokucu bir sinek türü ve Çocuklarda yeni bir sinir hastalığı Viyana Moleküler Biyoteknoloji Enstitüsü bilim insanları farelerle gerçekleştirdikleri Avusturyalı ve Diyabete karşı daha fazla kahve Daha fazla kahve içenler, diyabet tip 2 hastalığına yakalanma riskini düşürüyor. Sonuç 120.000’i aşkın kişinin verilerini değerlendiren Amerikalı bilim insanlarına ait. 4 yıl içinde bir buçuk fincan daha fazla kahve içmeye başlayan kişilerde, diyabet tip 2 hastalığına yakalanma riski yüzde 11 azalmış. Harvard Halk Sağlığı Okulu’nda Shilpa Bhupathiraju ve ekibi, 95.000 hemşirenin verilerini değerlendirirken, bunlara yine sağlık sektöründe çalışan ama başka bir araştırmaya katılan 28.000 erkeğin verilerini de eklemiş. Sonuçlara göre kahve tüketimini dört yıl içinde iki fincan azaltan kişilerde diyabet 2 riski yüzde 18 artmış. Kahve tüketimindeki değişim diyabet riskini kısa vadede etkileyebiliyor diyor araştırmacılar. Günde en az üç fincan kahve içenlerde diyabet riski yüzde 37 düşmüş. Kahve tüketimi ve diyabet 2 riski arasındaki ilişki daha önceki araştırmalarla da ortaya çıkmıştı. Fakat yine de bir uyarı var: Gerçi sonuçlarımız riskin gerçekten değiştiğini gösteriyor. Ama bazı denekler, yüksek tansiyon veya yüksek kolesterol seviyesi yüzünden daha az kahve içmeye başlamış olabilir, bu durumda kahve tüketiminden bağımsız olarak da zaten daha yüksek diyabet 2 riski taşıyorlardı (Diabetologia dergisi). CBT 1416 6 / 9 Mayıs 2014 İster bitki, isterse mantar ya da insan olsun, günümüzde yaşayan tüm organizmalardaki metabolizmanın çeşitli reaksiyonları karşılaştırıldığına temel yapı hep aynı Yaşamdan önce metabolizma var mıydı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle