Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Cilt örneğiyle erken tanı üç yıl daha eski. Nasca’da genelde hayvan figürlerinden oluşan yer çizgileri o kadar büyüktür ki, bunların biçimleri ancak havadan bakılarak anlaşılır. Lima’nın yaklaşık 200 km güneyindeki Chincha vadisinde yer alan çizgiler biraz daha az belirgin ve İ.Ö. 400100 yıllarında yaşanan geç Paracas evresine ait olabilir. Aşağı yukarı otuz kilometrekarelik bir alana birkaç santim derinlikte çizgiler çizilmiş. Birkaç kilometre uzunluğundaki çoğu çizgilerin çıkış noktası yükseltilmiş platformlar. İki platformun uzun kenarları ve on çizgi o tarihlerdeki yaz gündönümünde (Haziran) güneşin battığı yöne doğru uzanıyor. Fakat Chincha vadisi güney yarımkürede yer aldığı için geoglifler aslında kış gündönümünü ifade ediyor. Bitki kalıntılarının analizi çizgilerin bir kısmının 2300 yıllık olduğunu göstermiş. Stanish: “Paracas toplulukları yenilenen sosyal etkinlikler için çölde yapay bir arazi yaratmışlar.” İkinci bir tahmin de, geogliflerin, kıyı halkı ve And dağlarındaki insanlar arasındaki ilişkiler için yer ve zaman belirleyici amacı olduğuna dayanıyor. Araştırmacılara göre çizgiler kısmen dini, kısmen de sosyal amaçlara hizmet ediyordu. “Bu sosyal etkinliklerin kesin doğası hâlâ karanlıkta, önümüzdeki araştırmalarda bu konuya odaklanacağız.” A B D , Avustralya ve Japonya’da bulunan yedi deney alanına ait verileri değerlendirdi. Bu arazilerde yetiştirilen buğday, pirinç, soya, bezelye, mısır ve darı üzerinde yapılan analizler sonucunda karbondioksit değerinin 546 ve 586 ppm olduğu anlaşılmış ki bu değerler bu yüzyılın ortaları için öngörülüyordu. Buğday tanelerindeki çinko miktarı yüzde 9,3, demir miktarı ise yüzde 5,1 azalmış. Protein miktarı buğdayda yüzde 6,3, pirinçte yüzde 7,8 oranında azalmış. Oysa C4 bitkilerine dahil olan darı ve mısır karbondioksite karşı daha dirençliler. Bu bitkiler pirinç ve buğday gibi C3 bitkilerine kıyasla karbondioksiti daha iyi bağladıkları için karbondioksit yoğunluğundaki değişime karşı daha az duyarlılar. Dünya genelinde iki milyar kadar kişide çinko ve demir eksikliği var. Bunlar daha çok C3 bitkilerinin yetiştirildiği ülkelerin insanları. Küresel iklim değişiminin toplumların sağlığı üzerindeki etkilerini öncelemek zor, birçok sürpriz bekliyoruz diyor araştırmacılar. “Atmosferdeki karbondioksit oranı, C3 gıdalarındaki besleyici madde miktarını azalttığı için artık biz bu sürprizi daha iyi önceleyip, buna hazırlıklı olabileceğiz.” Bilim insanları bundan böyle karbondioksit salınımını düşürmenin yeterli olmayacağını, değişime karşı daha az duyarlı olan bitki türlerinin de yetiştirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. En dikkat çekici nokta yağ metabolizması. Bedenlerinin yüzde ellisi yağdan oluşan kutup ayıları, genleri sayesinde çok yüksek kolesterol seviyesiyle başa çıkabiliyorlar. Oysa bu yüksek değer insanda kalpdolaşım hastalıklarına neden olabilirdi. Fakat evrimde boz ayılarından ayrıldıklarından bu yana kutup ayıları özel bir genetik donanıma sahipler. Kaliforniya Üniversitesi’nden Rasmus Nielsen ile çalışan uluslararası ekip, yeni bulguların yardımıyla kalpdolaşım hastalıklarına yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilebilmesini umuyor. Soyağacında 500.000 yıl kadar önce boz ayıdan ayrıldıktan sonra kutup ayısının kalıtımı çabucak yağlı beslenmeye uyum sağlamış. Ekip, Grönland’da yaşayan 79 kutupayısını ve İskandinavya, Kanada ve Alman nörologlar en azından bazı hastalarda Parkinson’un erken tanısına izin verecek bir yöntem buldu; JuliusMaximilians Üniversitesi’nde, Parkinson hastalarının yarısında cildin sinir liflerinde belli başlı bir protein birikimi saptadı. Bulgu hastalığın daha erken teşhis edilmesini sağlamasının dışında, hastalık mekanizmalarının da daha ayrıntılı araştırılmasına izin verecek. Parkinson hastalığında beyin hücrelerinde alfa nüklein proteinleri birikir. Fakat bu birikim ancak ölümden sonra saptanabiliyor. Bu yüzden de tanı genelde ilerlemiş evrede ortaya çıkan semptomlarla yapılabiliyor (Acta Neuropathologica). Nörologlar, otuz bir Parkinson hastasını sağlıklı insanlarla karşılaştırdı. Farklı bölgelerdeki sinir hücrelerinde birikimlerin meydana geldiği aslında uzun süredir biliniyordu, ancak hastaların sadece yarısında alfa nüklein birikimleri saptandı; her hastada çok sayıda biyopsi yapılması gerekti. Parkinson, Alzheimer’den sonra en sık görülen nörodejeneratif hastalık. Dünya genelindeki Parkinson hasta sayısı on milyon civarında. Ülkemizde 100.000130.000 Parkinson hastası bulunuyor ve her yıl 10.000 kişiye yeni teşhis konuluyor. Türkiye’deki Parkinson hasta sayısının 2030 yılında iki katına çıkması beklenmekte. Nasca’daki (Peru) geoglifler dünyanın son gizlerinden biridir. Bu dev görüntülerin nasıl oluştukları hâlâ bilinmiyor. Bilim insanları şimdi biraz daha kuzeyde yeni bir bilmeceyle karşılaştı. Peru’nun güneyinde bulunan ve en az 2000 yıllık alanın astronomi ve ritüel amaçlı kullanıldığı tahmin ediliyor. Chincha vadisindeki çizgiler, 2300 yıl önce kış gündönümünde güneşin battığı yöne doğru uzanıyor diyor Kaliforniya Üniversitesi’nden Charles Stanish, Proceedings dergisinde. Buna göre bu çizgiler, daha güneyde yer alan Nasca çizgilerinden Peru’da iki bin üç yüz yıllık kutsal alan Atmosferde artan karbondioksit oranı sadece sıcaklıkları artırmakla kalmayıp, birçok temel gıdanın içindeki besleyici madde miktarını da düşürüyor. Tahıl ve bakliyatlardaki yüksek karbondioksit değerleri demir, çinko ve protein oranlarını azaltıyor (Nature). Gelişme bugüne kadar bilinen en büyük sağlık tehlikesi! Karbondioksitin gıdaları ne şekilde etkilediğine dayanan araştırmalar bugüne dek farklı sonuçlar veriyordu. Harvard Üniversitesi’nde Samuel Myers ve ekibi, Büyük tehlike: CO2 gıdalarda besleyici maddeyi azaltıyor Cell dergisindeki araştırma, boz ayı ve kutup ayısı arasında farkları ortaya koydu. Kutup ayısının genleri, kalpdolaşım hastalıklarına çare mi? Alaska’da yaşayan 10 boz ayının kalıtımını incelerken, boz ve kutupayılarının soyağacında bugüne dek sanılandan daha geç bir zamanda yani 343.000 ila 479.000 yıl önce birbirlerinden ayrıldıklarını görmüş. Oysa bu zaman, 600.000 beş milyon yıl öncesine tarihlendiriliyordu. Anlaşıldığı üzere boz ayıları iki buz devri arasındaki sıcak bir evrede kuzeye doğru ilerlemeye cesaret etmişler. İklim yeniden soğuduğunda dönüş yolu suyla bölündüğü için kuzey kutbundaki zorlu koşullara uyum sağlamak zorunda kalmışlar. Kutup ayıları enerjilerinin büyük bir kısmını foklardan ve yağlarından alıyorlar. Boz ayı ve kutup ayısı arasındaki önemli genetik değişimler kalpdolaşım sistemi ve yağ metabolizmasıyla ilgili. Özellikle de APOB geninde birçok değişimler söz konusu. Araştırmacılara göre söz konusu gen, kolesterollü kanı beden hücrelerine aktarılıp, kalpdolaşım risklerinin azaltılmasında önemli bir rol 3D baskı tekniğiyle yapay damar üretimi Harvard Üniversitesi bilim insanları kan damarları dahil birçok dokunun üretilmesine izin veren bir 3D yöntemi geliştirdi (Techmology Review). Buluş, yapay organ üretimi için önemli bir adım olabilecek. Günümüzde binlerce insan yetersiz organ bağışı yüzünden yaşamlarını yitiriyorlar. Bu yüzden yapay organ birçokları için çözüm olabilir. Bilim insanları son yıllarda bu alanda gerçekten de önemli ilerlemeler kaydetti. Mesela birçok hastaya kendi bedenlerindeki kök hücrelerden geliştirilen yapay nefes borusu aktarıldı. Bilim insanları ayrıca deneylerle de kök hücrelerin özel kültür koşullarında beyne benzeyen dokular, karaciğer parçaları veya görme hücreleri olarak geliştiklerini de gösterdi. Fakat ne var ki söz konusu daha büyük daha karmaşık doku parçaları olduğunda projeler aynı nedenlerden dolayı başarısız oluyor. Yetersiz damar yüzünden dokunun derinlerinde yer alan hücreler yeterli olarak beslenmedikleri için ölüyor. Jennifer Lewis ve ekibi işte bu sorunu çözmek istiyor. Bu amaçta özel olarak geliştirilen, biyolojik mürekkep ve jelatinle çalışan bir 3D yazıcıyla, arka arkaya basılan tabakalarla, içinden damara benzer tüplerin geçtiği bir cilt dokusu elde ettiler. Birinci mürekkepte farelere veya insana ait cilt hücreleri bulunuyordu. İkincisi ise bedendeki hücrelerin etrafında proteinden ve diğer biyolojik moleküllerden bir tür iskelet üreten ekstraselüler matriksi biçimlendirmiş. CBT 1418 6 /23 Mayıs 2014