Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; harunaykutgoker@gmail.com PSİKOLOJİ Yazımın sonunda bir soru var: “Peki, çözüm?” Sorunu iyi anlayabilmişsek çözümünü niçin bulamayalım... Çözüm konusunu iki hafta sonra tartışmak üzere... Flört etmek bağlılık duygusunu artırabilir AKP’nin ‘Sürdürmeyi Başardığı Kültür’ün Altyapısı… CBT 1417 8 /16 Mayıs 2014 ‘Kültür’ sözcüğünü, ‘toplumların öğrenme ve öğrendiklerini gelecek kuşaklara aktarma kapasitelerine dayanan bilgi ve deneyim birikimleri’ anlamında kullanıyorum. Toplumda bu bilgi ve deneyim birikimi ve sonuçta buna dayanan ‘kültür’ nasıl ortaya çıkar? Sosyolog Behice Boran’ın, 1940’lı yılların Amerikan etnolojisini (“kültürü tetkik eden ilim”) eleştirirken yaptığı tespit bu konuya açıklık getiriyor: “Kültür, karşılıklı insan münasebetlerinin, topluluk faaliyetlerinin mahsulüdür; ancak karşılıklı insan münasebetleri, faaliyetleri çerçevesinde görüldüğü takdirde kültür hâdiseleri öz vasıflarında, doğru olarak anlaşılabilir.” (Boran, B. [1943], “Sosyolojide Bocalamalar II”, ‘N. Sargın’ın yayına hazırladığı, Behice Boran: Yazılar / Konuşmalar / Söyleşiler / Savunmalar, Cilt 1, Sosyal Tarih Yayınları’ içinde, s. 30408.) Bir başka makalesinde açıkladığı gibi, Boran’ın burada kastettiği ‘insan münasebetleri [ilişkileri]’, sadeleştirerek aktaracağım, “insanın …doğa ile ilişkiye girişmesinden doğan, insanlar arasındaki ilişkilerdir / ilişki sistemleridir. ...[Bunlar] işbölümü, mülkiyet ilişkileri, üretim organizasyonu ilişkileridir.” Elbette, “doğrudan doğruya insanın insanla ilişkiye geçmesinden doğan ilişki sistemleri” de vardır. Boran, bu ilişki sistemlerine de “aile, devlet, dinî kurumlar, san’at ve spor kurumları”nı örnek gösterir ve şöyle devam eder: “...Ailenin, devletin, dinî kurumların iktisadî fonksiyonları olabilir ve vardır da; fakat bu kurumlar doğrudan doğruya doğayı işletme faaliyetlerinden doğmaz; oysa işbölümü, mülkiyet ilişkileri, üretim organizasyonu, doğrudan doğruya, doğayı işletme faaliyetlerinin insanlar arasında doğurduğu ilişki sistemleridir. “…insan için de en önemli ilişki doğal çevre ile olan ilişkidir. ...gerek birey hayatının devamı, gerek türün devamı, çevreyle sürekli ve zorunlu ilişki sonucu mümkün olur. İnsanın doğayla olan ilişkileri toplum yapısının daima kökünde olan esas ilişkilerdir... …Toplum yapıları ne kadar değişirse değişsin, çeşitlilik gösterirse göstersin bu, biyolojik gereksinmeleri ...ortadan kaldıramaz. Sosyal yapı bu biyolojik temel üzerinde yükselir ve onun imkânları içinde çeşitlilik gösterir.” (Boran, B. [1943], “Sosyal Evrim Meselesi”, age. içinde, s 27988.) Son iki yazımda, AKP’nin kent merkezlerine doğru genişleterek yeniden üretmekte başarı gösterdiğini söylediğim kültür de, kapitalizmin dünya sistemine eklemlenmiş ama sanayileşme eşiğini aşamamış bir toplumun kültür tabanında üretilebilen bir kültürdür. O eşiği aşamamış bir toplumda, kırsal kesimden kentlere, gerice yörelerden daha gelişkin yörelere doğru sürüp giden göç dalgalarının büyük kentlere yığdığı insan kitlelerini, kültürlerini daha üst düzeylerde yeniden üretmeye zorlayacak somut bir iktisadi zemin zaten oluşamazdı. Tam aksine, 40’ların ikinci yarısından başlayarak, merkezsağ iktidarlar, ülkeyi adeta sanayileştirmemek için direnmişlerdir. Kendi siyasiiktisadi tercihlerinin halk kitlelerince de benimsenmesini sağlamanın yolunu da onların mevcut kültürlerini din motifiyle takviye ederek yeniden üretmekte bulmuşlardır. Eğitim sistemine müdahale ederek bunu başarmışlardır. Sonuçta yaratıp ülke yönetimini devretmek zorunda kaldıkları bugünkü siyasi kadrolarsa bu konuda onlardan çok daha başarılıdırlar. Çünkü o kültürün dayandığı insan/üretim ilişkilerini sürdürmekte ve o kültürü özümsetmenin üst yapı kurumlarını geliştirmekte onlardan daha beceriklidirler. Hiçbir merkezsağ iktidarın cesaret edemediği bir pervasızlıkla sürdürdükleri kamu varlıklarının ve bütün bir ülke coğrafyasının talanına dayalı rant ekonomisinden oy tabanlarına, sosyal yardım görünümünde cömertçe artık aktarabilmekte; onlarda ileriye dönük umutlar (ev sahibi olma vb.) yaratabilmektedirler. Toplum için gerçekte bu bir çıkmaz sokaktır; bunu hepimiz görüyoruz. Peki, çözüm? B Birilerinin can yoldaşı, saygın bir önder ya da yaşam boyu sevilen bir eş olmak, ya da markanızı pazarda kalıcı kılmak istiyorsanız başkalarıyla aranızdaki bağlılık duygusunu canlı tutmak zorundasınız. İyi de, bu tür bir bağlılık duygusu nasıl bir davranış biçimiyle yaratılır? ciliğini görmezden gelmeleri ve her türlü kışkırtmaya karşı kendilerine bir set çekmeleri kısmen bu yüzdendir. Benzer biçimde, marka genelde birbirleriyle yarışan ürünlerde farklılık yaratan ilk unsur olduğundan, şirketlerin başarısında can alıcı bir rol oynar. Bu yüzden kuruluşlar düzenli olarak markalarını kalıcı kılmak ve kendilerine bağlı bir tüketici ağı oluşturmak amacıyla büyük yatırımlar yaparlar. Gelgelelim, şirketlerin bu hedeflere ulaşmak amacıyla yaptıkları seçimler beklenen sonuçları getirmeyebilir. Markaya bağlılık yaratmak için genellikle uygulanan yöntemlere (indirimler uygulamak ya da olası rakipleri eleştirmek gibi) başvurmaktansa, tüketicilerin başka markalarla oynaşmalarına izin vermek çok daha yararlı olabilir. Francesca Gino, Mike Norton, Irene Consiglio ve Daniella Kupor’un ortaklaşa yürüttükleri bir araştırmada, doğru koşullarda, çekici özelliklere sahip rakip bir markayla flört etmenin gerçekte sadık tüketicileri bağlı oldukları markaya daha da bağladığını ortaya koydular. Çalışmaların birinde katılımcılara bir meşrubatın hoşa giden dört özelliği sunulup kendilerinden her birini değerlendirmeleri istendi. CocaCola’ya sadık olan ve kendilerinden Pepsi’nin hoşa giden özelliklerini değerlendirmeleri istenen katılımcıların, CocaCola’nın hoşa giden özelliklerini değerlendiren sadık CocaCola tüketicilerine kıyasla, deneyi izleyen haftada gözde içeceklerini daha çok tüketmek istedikleri görüldü. Araştırmacılar Pepsi’ye sadık katılımcılarla da benzer bulgular elde ettiler. Başka bir çalışmada da, bu tür markalarla flört etmenin gerçek davranışları etkilediğine tanık oldular. Rakip markanın tanıtım filmini izlemeyi seçen katılımcıların, buna zorlanan katılımcılara kıyasla, gözde içeceklerini daha çok yeğledikleri görüldü. Peki, neden böyle bir etki meydana geliyor? Kişilerarası ilişkilerle ilgili araştırmalar kişinin aralarında duygusal bir bağ olmayan biriyle flört etmesinin o kişide coşku ve olumlu duygular uyandırdığını, bu tür ilişkilerin çoğu zaman insanları eğlendirip, canlı tuttuğunu ortaya koyuyor. Marka ilişkileri bağlamında ele alındığında da, flört etmek kişide benzer bir coşku uyandırıyor olabilir. Kişinin beğendiği markanın dışında bir ürünü kullanıp hayran kalması canlılık katan taze bir deneyim etkisi yaratabilir. Deneyimlerden bilindiği kadarıyla flört etmek gönül ilişkilerinde çoğu zaman insanların başını belaya soksa da, eşlerimize, dostlarımıza, işimize ya da belirli markalara sadık kaldığımız sürece rakip firmayla flört etmek gerçekte bu bağı daha da güçlendirebilir. Rita Urgan, kaynak: Scientific American Online/ 4 Şubat 2014 u soruyu yanıtlarken ilk anda güvenilir olmak, başkalarının önceliklerini desteklemek, başkalarının esenliği uğruna kendi çıkarlarınızdan vazgeçmek, sırdaş olmak ve kişisel öyküleri paylaşmak gibi birkaç seçenek akla gelebilir. İnsanlara bir ilişkide bağlılığın ne anlama geldiği sorulduğunda en çok dile getirilen sözcükler arasında güven, saygı, samimiyet, dürüstlük, yardımlaşma ve destek gibi sözcüklerin yer aldığı görülüyor. Bir bakıma şaşırtıcı denebilecek bir başka durum da, en azından bir markaya bağlılık söz konusu olduğunda, flört etmenin başkalarına duyulan bağlılık duygusunu canlandıran bir davranış biçimi olması. Yeni bir araştırma kişisel ilişkilerde sıkıntılara yol açan bu tür bir sadakatsizliğin tüketici davranışı bağlamında çoğu zaman olumlu bir etki yarattığına işaret ediyor. Belli bir markaya bağlılığı olan tüketiciler başka markalara göz kırptıklarında bağlı oldukları markayla ilişkileri daha da pekişiyor ve o markanın ürünlerini satın alma konusunda çok daha istekli oluyorlar. Bağlılık, köklü ilişkilerin özünü oluşturan bir unsurdur. İşler sapa sardığında sırtımızı dayayabileceğimiz birilerinin olduğunu bilmek bizlere güven verir. Bu güven duygusu da insanlara karşılıklı bir mutluluk ve doyum sağlar. Ne var ki, bağlılığın oluşturulması yoğun bir çaba gerektirir. En köklü ilişkiler bile olası aldatma ve çelişkilere açıktırlar ve kolaylıkla zedelenebilirler. Bu tavır ayakta kalabilme içgüdüsü bağlamında son derece akla yatkın olabilir, ama başkalarıyla ileriye yönelik yararlı ilişkiler kurma olanağının kaçırılmasına da yol açabilir. Bu gibi istenmeyen sonuçların önüne geçmek için insanlar, başkalarıyla cilveleşmek gibi, bağlılığı tehlikeye atacak davranışlardan genellikle kaçınırlar. Örneğin, gönül ilişkilerinde ortalıkta çekici başka seçeneklerin olması halihazırdaki eşe duyulan bağlılığı azaltabilir. Eşlerine yürekten bağlı olan insanların çoğu zaman başka seçeneklerin çeki