Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMA EDİTÖRE MEKTUP Nüfusbilimcilerin “Samira ablası” güle güle Ülkemizi Avrupa Konseyi Nüfus Komitesi Daimi Üyeliği yanında Birleşmiş Milletler Nüfus Konferansı’nda temsil eden; güvenilir, geçerli veri elde edilmesi için uğraşan Dr. Yener’i sosyal ortamdaki arkadaşlığının naifliği, bilimsel ortamdaki eserlerinin titizliğiyle biz nüfusbilimciler her zaman saygıyla anacağız. Güle güle “Samira Ablamız”. Mümtaz Peker T CBT 1417 18 /16 Mayıs 2014 ürkiye 1960’lı yıllarda nüfus dinamikleri (doğum, ölüm, göç) ile ekonomik büyüme ilişkisi üzerine geliştirilen görüşleri çok iyi değerlendirdi. Toplumsal ve ekonomik gerçeğin nicelikselniteliksel açıdan değişiminin kalkınma ile sağlanabileceğini gördü. Bu nedenle yeni kuralları içeren örgütlenmeye gidilmesi (Devlet Planlama Teşkilatı: DPT) konusunda toplumsal uzlaşı sağlandı. Sosyoekonomik değişim sürecini, istenen genel amaçlara ulaştırabilmek amacıyla ülke için niceliksel hedefler belirlendi. Bunların gerçekleştirilebilmesi için çeşitli ilkeleri, politikaları içeren planlama çalışmalarına başlandı. Ne var ki sosyal planlamanın bu dönemdeki göreli ihmali sosyal değişkenlerin, ekonomik değişkenlerle olan nedensellik ilişkilerinin tam anlamı ile kavranılmamasına dayanıyordu. Siyasal iktidarların kısa erimli başarısı açısından sosyal değişkenlere yapılacak yatırımların getirisinin ölçülememesi, olgunlaşma dönemlerinin uzunluğu ülke yatırımlarının yönünü belirliyordu. Bu yıllarda kalkınmanın amacı toplumun maddi refah düzeyinin yükseltilmesi, bireylerin yaşama düzeylerinin artırılması olarak benimsendi. Refahın arttığı, bireylerin yaşam düzeylerinin yükseldiği toplumda, ailelerin nüfus dinamikleri konusunda kendileri açısından en iyi kararı kendilerinin oluşturacakları varsayıldı. Sorunların çözümü kısmi olarak ailelere bırakıldı. Planlı dönem olarak tanımlanan 19631982 döneminde yukarıdaki kabullenmeler doğrultusunda sanayileşen ülkemizde, sanayi kesiminde çalışan kentsel nüfus arttı. Göçle gelen; fakat sanayide istihdam edilemeyen nüfus da kentin nimetlerinden yararlandı. Kentte çocuk yetiştirmenin, köye göre maliyeti arttığı için ailelerin çocuklarına verdiği değer değişmeye başladı. Köyde ekonomik değer atfedilen çocuğa kentte psikolojik değer atfedilmeye başlandı. Nüfus dinamikleri konusunda ülkemizde veri üretilmeye başlandı. Kamu kurumlarının öncülük ettiği çalışmalara daha sonra akademik çevreler de farklı araştırmalarıyla katıldı. Kamuda üç kurum bu konuda veri üretiyordu. DİE nüfus sayımları başta olmak üzere, nüfus konusunda değişik çalışmaları yapıyordu. Benzer biçimdeSağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı yaptığı hizmetin halk tarafından alırlığı ile götürdüğü hizmetin başarısını ölçen ilk çalışmaları bu yıllarda yaptı. Nüfus dinamiklerinde görülen değişimi ölçmek için ulusal düzeyde Türkiye Nüfus Araştırmasını tamamladı. Nüfus kütüklerinin, sağlıklı bildirimlerle güvenilir biçimde oluşması çalışmalarına İçişleri Bakanlığı öncülüğünde 1960’lı yıllarda başlandı. lışmalarına aktaran güzel çalışmalar yaptılar. Nüfus dinamikleri konusundaki verileri titiz çalışmalarıyla Dr. Samira Yener değerlendirdi. Nüfus sayımlarından yararlanarak, 1960’lı yıllardan başlamak üzere beşer yıl arayla köyden şehire göçleri değişik boyutlarıyla inceledi. İller arası göçler ve göç edenlerin niteliklerini ortaya koydu. 1950’li yıllarda başlayan ülkemiz kent nüfusunun artışı 1960’lı yıllarda da sürüyordu. Bu konuda yapılması gereken politikaları plan çalışmalarına aktarımını çalışma arkadaşlarıyla birlikte sağladı. 1960’lı yıllarda ülkemiz sosyal plancıların temel sorunu, ülke gerçekliğini güvenilir, geçerli biçimde yansıtmayan verilerle çalışıyor olmalarıydı. Sosyal planlamacı bu verilerle ülkemiz sorunlarına çözüm üretmek zorundaydı. Yukarıda sözünü ettiğimiz kamu kuruluşlarının ürettiği bilgilerin geçerli, güvenilir, kullanılır olması için Dr. Yener, bu kurumların çalışanları ile ilişkilerini hep sıcak tuttu. Alandan doğru bilgi gelmesi için Sağlık Bakanlığı tarafından tutulan doğumölüm formlarının yapılandırılması, doldurulması, merkezde toplanması, değerlendirilmesi konusunda onlarla birlikte çalıştı. Benzer şekilde DİE’nin o yıllarda beş yıl ara ile yaptığı genel nüfus sayımlarında kullanılacak soru kâğıdının günün koşullarına göre oluşturulması, nüfussal analize uygun değerlendirme yapılması için gerekenleri, kimseyi kırmadan yapmaya çalıştı. İçişleri Bakanlığı tarafından tutulan nüfus kütüklerinin o günkü haliyle durağan olan yapısının, güncel hale getirilmesi çalışmalarında yer aldı. Beş yıllık kalkınma planlarının ön hazırlığı özel ihtisas komisyonlarında yapılıyordu. Kurum temsilcisi olan Dr. Yener, bu komisyonda yukarıda birlikte çalıştığı kurumlardaki kişilerin bu komisyonda mutlaka yer almalarını sağladı. Böylece kurum temelinde bilginin güvenilir, geçerli, kullanılabilir şekilde üretilmesi konusunda karşılaşılan sorunların çözümü için yapılması gerekenler konusunda ortak akılla oluşan görüşlerin plan metnine taşınmasını gerçekleştirdi. Emekli olduğu 1999’un son aylarına kadar aynı özveri, aynı sevecenlikle kurumda çalıştığı için, herkesin saygısını, sevgisini kazandı. Özellikle her üç kurumda nüfusla ilgili birimlerde görülen hızlı eleman değişimine karşı o hep aynı konumda kaldığı için, çalışanlar tarafından “Samira Abla” olarak biliniyor, böyle çağrılıyordu. lık göstergesi olarak daha anlamlı olduğu için “beş yaşındaki yaşama umudu, doğuştaki yaşama umudu ve bebek ölüm hızı” üçlüsünün ülkemiz sağlık göstergesi olarak kullanılmasının daha tutarlı olacağını gösterdi. İkinci olarak ülkemizde bulaşıcı hastalıklardan ölümler çok yüksekti (100. 000 kişide 110). Bu hızın gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerin hızlarından farklılığı çok anlamlıydı. Bu nedenle yıllardır her plan kitapçığında tekrarlanan; fakat politika olarak uygulanmayan “koruyucu hekimliğe öncelik verilmesi” konusunu tüm gerçekliğiyle ortaya koydu. Ana sağlığı, sosyoekonomik koşullar yanı sıra kadının gebeliği döneminde kötü sağlık koşulları, doğum öncesi ve sonrası bakım ile doğum sırasındaki istenmeyen durumlardan etkilenir. Ülkemizde yüksek olan bebek ölüm hızının nedenlerinden ilkini, ana ölüm hızının halen dünya üzerindeki en yüksek değere ulaşması açıklıyordu. Ülkemizde sağlık hizmeti yetersizliğini, yöreler arasında anlamlı dengesiz bir dağılımı olduğunu saptayan Dr. Yener’in bulgusundan 25 yıl sonra ülkemizde ulusal düzeyde anne ölüm nedenleri araştırması yapıldı. Toplumun çocuğa atfettiği değer değişimini; sağlık hizmetine ulaşma, hizmetten yararlanma bağlamında analiz eden Dr. Yener, araştırmasında ilginç bir noktayı vurguladı. Ülkemiz kentlerinde yaratılan hastane hizmetinden, ailelerin bebekleri yararlandırma gayretinin arttığını gösterdi. Bebeklerin, yetişkinlere göre hastaneye götürülme oranının yükseldiğini saptadı. Araştırmasında kentlerde ölen bebeklerin çoğunun (%95), ölmeden önce hekim tarafından muayene edildiğini, sağlık hizmetinden yararlandığını ortaya koydu. Ne var ki kırsal kesimde bebek hastalıklarında sağlık personelinden yararlanma ihmal ediliyordu. Türk ailesinin özellikle kentsel yaşamda çocuğuna atfettiği değerin psikolojik temelli oluşunu sağlık uygulamaları konusunda ilk kez o gösterdi. Dr. Yener’in planlama kurumunda 35 yıla yaklaşan çalışması bize iki şeyi gösteriyor. İlk olarak bu denli uzun çalışmasının, ülkemizdeki kadın nüfusun çalışma örüntüsünden anlamlı biçimde farklı oluşu işini, ülkesini ne kadar sevdiğini gösteriyor. İkinci olarak bu süre içinde ülkemiz nüfus bilimine kurumsal temelde güvenilir, geçerli bilgi sağlama konusundaki tutumu, davranışı, işbirliği övgüye değer oluyor. Derlenen verilerden yaptığı araştırmalarla, plan çalışmalarına koyduğu katkı yanı sıra ülkemiz sağlık hizmetlerini değerlendirmesi, yeniden planlanması konusundaki görüşlerini, bu işlerin ülkemizdeki öncüsü Prof. Dr. Nusret H. Fişek’in değişik ortamda dile getirmesi nedeniyle önem kazanıyor. KORUYUCU HEKİMLİĞE ÖNEM DR. YENER’İN KATKILAIR Söz konusu yıllarda kurulan DPT’nin çalışanları, bu kurumların verilerini değerlendiren, bunları plan ça 1960’lı yıllarda Türkiye’de yaşacinsiyete göre yıl temelinde ölüm hızları konusunda yeterli bilgimiz olmadığı için, plan çalışmaları için yapılacak nüfus projeksiyonlarında model hayat tablosu verileri kullanılmak zorunda kalınıyordu. Bu zorluk ilk olarak 196667 yılında yapılan Türkiye Nüfus Araştırması ölüm verileri kullanılarak aşıldı. DİE tarafından 19741975 yılında yapılan ölümlerle ilgili verileri uzun süre kimse değerlendirmedi. Bu verileri Prof. Dr. Nusret H. Fişek’in rehberliğinde değerlendiren Yener, çalışmasıyla hem bilim doktoru unvanını aldı hem de ülkemiz ölüm verisine dayanarak gelecek yılların nüfus tahmini çalışmalarını yaptı. Bunların plan çalışması içinde yer almasını sağladı. Çalışmanın ilginç bulguları şunlardı: Ülkemizde sağ Bir kitap: “Bilimde Öncü Kadınlar” 1 R. Ömür Akyüz (akyuzo@gmail.com) Değerli Osman Bahadır’ın bu yeni kitabını -henüz- okumadım ama CBT’de yıllardır çıkan yazılarını göz önüne alınca hem içeriğinin hem de sunuluşunun çok iyi seçilip yazıldığından eminim. Ancak, adı “BİLİMDE ...” değil, “FENBİLİMİNDE ...” olsaydı çok iyi olurdu. Çünkü, adındaki “bilim” kelimesinin yazarın amacı bakımından yanlış olmasa da genel kullanımına göre eksik kaldığından eminim. Demek istediğim, kitaptaki “kadınlar”ın tümünün “fenbilimci” olduğu, aralarında “sosyalbilimci”lerin