02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) BİLİM TARİHİ Bilgi toplumunu, sanayi toplumu paradigmasıyla yetişenlerin elinden almak imkânsız mı? Hani şu otuz sene içinde “metodu gereği” iki dünya savaşı çıkaran zihniyetin elinden! Prof. Özkaya’nın ardından İTÜ ElektrikElektronik Fakültesi’nin gelişmesinde büyük katkıları olan Prof. Dr. Muzaffer Özkaya’yı, nisan ayında kaybettik. Osman Bahadır [email protected] İTÜ’nün değerli öğretim üyelerinden (emekli) Prof. Dr. Muzaffer Özkaya, 20 Nisan 2014 tarihinde vefat etti. Prof. Özkaya için 22 Nisan 2014 günü İTÜ Taşkışla binasında cenaze töreni yapıldı. Bu törende İTÜ Rektörlüğü adına yapılan bir konuşmadan sonra, Prof. Dr. Özcan Kalenderli, Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Beyza Metin ve Elektrik Mühendisi A. Tarık Uzunkaya, Özkaya hocamızı anan ve anlatan birer konuşma yaptılar. Törenin ardından Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra hocamızın cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Prof. Özkaya, İTÜ’nün kurucu kuşağının değil ama onun gerçek bir üniversite haline gelmesi için çalışmış bilim insanları kuşağının bir üyesidir. Bu anlamda onu da kurucu olarak anabiliriz. Çünkü kendisi de İTÜ’den mezun olmuş bir mühendis olarak, özellikle İTÜ Elektrik Fakültesi’nde uzmanlık dallarının geliştirilmesinde, yeni laboratuvarların kurulmasında ve eğitim programının olgunlaştırılmasında temel nitelikte çalışmalar yapmıştır. Muzaffer Özkaya, 1926 yılında Çanakkale’de doğdu. 1944’te Haydarpaşa Lisesi’ni birincilikle bitirdi ve aynı yıl İTÜ’ye girdi. 1949’da Elektrik Fakültesi’nin kuvvetli akım kolundan mezun oldu. Asistanlık döneminin ardından 1957’de doçent oldu. 1958’de Almanya’da Stuttgart Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini alan Özkaya, 1964’te İTÜ’de profesör oldu ve emekli olduğu 1994’e kadar öğretim ve araştırma faaliyetlerini bu üniversitede sürdürdü. Ayrıca Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin kuruluş yıllarında, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, Bursa Uludağ Üniversitesi’nde dersler verdi. O da “uçan profesörler”dendi. (Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin kuruluşunda, İTÜ’den birçok profesör haftada bir gün uçakla Trabzon’a gider ve derslerini verdikten sonra İstanbul’a dönerdi. Onun için bu profesörlere “uçan profesörler” denilmişti). 19741979 yılları arasında İTÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi’nin, 19801982 yıllarında İTÜ Maçka Elektrik Fakültesi’nin ve 19821985 yıllarında da İTÜ ElektrikElektronik Fakültesi’nin dekanlıklarını yaptı. Prof. Özkaya’nın, Aydınlatma Tekniği, Yüksek Gerilim Tekniği’nde Ölçme, Yüksek Gerilim Tekniğinde Deşarj Olayları, Yüksek Gerilim Tekniği I II ve Yol Aydınlatması adlı kitapları vardır. Türkçe ve yabancı dillerde yayımlanmış 25 bildirisi ile 50’nin üzerinde makale, konferans ve seminer notları bulunan Prof. Özkaya, toplamı beş yıldan fazla olmak üzere Almanya, İsveç, Kanada ve İsviçre’de doktora öğrencisi, araştırmacı ve misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. Prof. Özkaya, üniversitede asistan olduğu yıllarda, ülkemizin elektrifikasyonu çalışmalarında da görev yaptı. Ağrı’da, Trabzon’da, Kars’ta, Malatya’da yürütülen ve ülkemiz için o dönemde henüz yeni sayılan bu çalışmalara katkıda bulundu. Almanya’da hazırladığı doktora tezinin konusu, “Bir Mikrosaniyenin Altındaki Zaman Aralıklarında Çeşitli İzolasyon Malzemelerinin Darbe Karakteristiklerinin Çıkarılmasında Ölçü Hatalarının Tayini” idi. Bu tezi makale olarak Almanların ünlü ETZ (Elektrotecnische Zeitschrift) dergisinde yayımlanmış ve büyük bir ilgiyle karşılanmıştı. 1963’te İTÜ’de iken Yüksek Gerilim Tekniğinde Ölçme adlı kitabını yazdığında, Avrupa’da ve ABD’de o nitelikte bir kitap henüz yayımlanmamıştı. Prof. Özkaya’nın önemli bir özelliği de bazı meslektaşlarından farklı olarak, üniversite sanayi işbirliğini kuvvetle savunması ve fiilen de kendi yaşamında bu ilişkiyi kurmasıdır. Avrupa’da üniversite öğretim üyelerinin fabrikaların gelişmesinde önemli roller oynadığını yakından görmüştü. Bu çerçevede özellikle kendi memleketi olan Çanakkale’deki sanayi çalışmalarında danışman olarak katkılarda bulundu. Bazı uçak kazalarında ve yangınlarda bilirkişi olarak raporlar hazırladı. Hocası Prof. Burhanettin Sezerar’ın, “Yangın, elektrik kontağından, kısa devreden çıkmaz, kötü temastan çıkar” sözünü hiç unutmadığını ve her olayda da bu sözün doğruluğunu gördüğünü söylüyordu. Prof. Dr. Muzaffer Özkaya, İTÜ Elektrik Fakültesi’nde (sonradan İTÜ ElektrikElektronik Fakültesi) büyük görevler üstlenmiş Emin Kalmuk, Burhanettin Sezerar, Fuat Külünk, Bedri Karafakıoğlu, Tarık Özker, Münir Ülgür, İzzet Gönenç gibi bilim insanlarımızın oluşturduğu “topluluğa” mensuptu. Aralarında yaş ve kuşak farkı olmakla birlikte bu topluluğun ortak özelliği, her biri bilim tutkunu olmakla birlikte, bu tutkularını kişisel yaşam faaliyetlerinin parçası yapmanın ötesinde, aynı zamanda bir ulusal görevin itici gücü haline de getirmiş olmalarıydı. Hepsinin ismini sayamadığımız bilim insanlarından oluşan bu topluluk, zor koşullarda bir ulus olarak varoluşumuzun yaratıcıları ve birleştiricileri olmuşlardı. Büyük bilim insanı Prof. Dr. Muzaffer Özkaya Hocamızı saygıyla anıyoruz. masını protesto ederek TÜBA üyeliğinden istifa eden bilim insanları tarafından kurulmuştu. Avrupa Bilim Akademileri Birliği ALLEA’nın Bilim Akademisi’nin asosye üyeliğe kabul etmesi, Bilim Akademisi’nin faaliyetlerinin, ilkelerinin, yapısının, üye seçim usul ve kriterlerinin Avrupa’da en üst düzeyde kabul edildiği, Bilim Akademisi’nin bilimsel araştırma ve bilim politikası konularında Türkiye’de önde gelen bir adres olarak görüldüğü anlamına geliyor. Bilim Akademisi hakkında ek bilgi için : www.bilimakademisi.org Bilim Kilisesi Geçen hafta Bilim Teknoloji Eki’nde Wal Thornhill imzalı “Kapalı Zihinlere Açık Mektup” yazısında geçen “bilim kilisesi” ifadesini görünce aklıma ister istemez Paul Feyerabend geldi. 1994’te 70 yaşında ölen bu filozof özellikle “bilim felsefesi” alanında nevi şahsına münhasır bir kişilik idi. 1978 yılında yayınlanmış olan “Özgür Bir Toplumda Bilim” isimli kitabı Türkçe’ye ilk kez “Bilim Kilisesi” adıyla çevrilmişti. Thornhill’in yukarıda adı geçen 2004 yılında kaleme alınmış makalesinde “Büyük Patlama Teorisi”ne özgü bilimsel çevrelerin tutucu tavrını Feyerabend aslında ta 70li yıllarda tüm bilimi hedef alarak genellemişti. Feyerabend gerek bu eserinde gerekse de temel eseri olan “Against Method” (Yönteme Karşı) ve diğerlerinde “bilimin, bilimsel olmayan metodu”nu eleştirdi. Bilgi çağı dediğimiz ve doğru, temiz, gerekli bilgiyi yanlış, kirli, gereksiz bilgiden ayırt etmenin giderek zorlaştığı günümüzde bilimin bilimsel olmayan doğası sadece kendi bünyesinden kaynaklanan “entellektüel takıntı” olmanın ötesine geçmekte. Ulus devletlerin sınırlarının ve kurallarının boyunduruğundan kurtulmak isteyen çokuluslu şirketlerin başka bazı kanallarla birlikte bilimi de perde arkasından yönetir hale geldiği söylenmekte. Bunun nasıl olduğunu tespit etmek için her zamanki gibi paranın izinin sürülmesi gerekir. Paranın izi sürüldüğünde hangi kişi, kurum ya da kuruluşun ne şekilde yönlendirilmekte olduğunu tespit etmek kolaylaşır. Bir sivil toplum örgütünün ya da bilimsel bir kurumun yönlendirilip yönlendirilmediğini ya da ne yöne doğru yönlendirilmekte olduğunu tespit etmek istiyorsanız onun yaşaması için gereksinim duyduğu maddi kaynağı nereden sağladığını araştırın. Sonra da Nasrettin Hoca’yı anımsayın: “Parayı veren düdüğü çalar”! Thornhill makalesinde “büyük patlama”cı fizikçilerin finanse edildiğini, buna alternatif olarak geliştirilmek istenen teoriler üzerinde çalışan bilim insanlarının ise ya finanse edilmeyerek ya da itibarsızlaştırılarak elimine edildiğini söylemekte. Bilgi çağında bu operasyon sadece büyük patlamacılarla ilgili değil. Medya kaynakları kullanılarak istenilen herhangi bir kişi, olay, mekan ya da olgu itibarsızlaştırılabilir ya da göklere çıkarılabilir. Hiç ilgisiz bir örnekle bunun ne kadar geniş bir alanda kullanılabileceğine bakalım. Yunanistan’ın Ege’deki en popüler adası malum Santorini’dir. Ama ne hikmetse Santorini ile ilgili belli bir açıdan çekilmiş fotoğraflar dışında bir fotoğraf bulmak çok zordur. Adanın falezlerini bilmeyiz, ama hepimiz Yunan Adası dendiğinde oraya gitmek isteriz bu arada benim favori Yunan adam, Kuzey Ege’deki Taşoz’dur (Thassos). Ne yazık ki bu yönlendirme sadece tüketim toplumuna yönelik alanlarda değil bilim gibi ciddi olgularda bile yapılmakta. Eski tüfekler bu ve benzeri sebeplerden dolayı “bilgi çağı” lafını eleştirmekte ve interneti barındırdığı kalitesiz bilgi nedeniyle küçük görmekte. Oysa tam da bu tür sebepler nedeniyle adı “bilgi çağı”dır. Bunlar da problemleridir. Bilgi çağının, bilgi toplumunun başka bir şey olmasını beklemek bir hayal mi? Onu sanayi toplumu paradigmasıyla yetişenlerin elinden almak imkânsız mı? Hani şu otuz sene içinde “metodu gereği” iki dünya savaşı çıkaran zihniyetin elinden! CBT 1417 12/ 16 Mayıs 2014 Merkezi İstanbul’da bulunan Bilim Akademisi, Avrupa Bilim Akademileri Birliği ALLEA’nın 25 Nisan 2014 de Oslo’da toplanan Genel Kurul’unda asosye üyeliğe seçildi. Bilim Akademisi, 2011 yılında yayınlanan bir kanun hükmünde kararname ile Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA)’ya hükümet tarafından yeni üyelerin atan Bilim Akademisi Avrupa Bilim Akademileri Birliği ALLEA’ya kabul edildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle