02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; [email protected] EPİGENETİK “...pazar ekonomilerinde, devletin yardımları olmaksızın, bilimsel ve teknolojik ilerleme için gerekli sermayenin gerektiği düzeyde sağlanabileceğini düşünmek, ...yalnızca bir hüsnükuruntudan ibarettir.” (Caracostas, P. ve Uğur Müldür; 1998) Her şey kanımızda yazılı Kanınızın bir damlası yaşam biçiminiz ve geçmişinizle ilgili tüm kişisel bilgilere ışık tutabiliyor.. Emekçi bir ailenin kızı olan “Olivia” çocukluğunda tacize uğradı. Annesiyle babası arasındaki duygusal bağlar kopmuş olduğundan çocuğa yeterince ilgi gösterilmemişti. Şimdi yoksullukla boğuşuyor, sigara ve içkiyi aşırı ölçüde tüketiyor ve panik ataklar yaşıyor... Olivia gerçekte var olan biri olsaydı, büyük bir olasılıkla yaşamıyla ilgili tüm bu ayrıntıları çok sayıda kişiyle paylaşmak istemezdi. Ne var ki, kanının minicik bir damlası tüm bunları su yüzüne çıkartabilir... Amerikan Sanayiinin Ardındaki Güçlü El (2) ABD’nin inovasyon ve ileri imalatta öngördüğü ulusal hedeflere erişebilmek için yararlandığı iki etkin araçtan biri olan ‘ARGE’ye dayalı tedarik’ten söz etmiştim. Bu hafta da, ‘kamuözel / kamusanayiüniversite ortaklıkları’nı konuşalım. Hatırlayacaksınız, ABD’de federal bütçeden ARGE için ayrılan yıllık ödenek 140 milyar dolar civarındaydı. Bunun 17 milyar dolar kadarı Federal ARGE Merkezleri’nde kullanılıyor. 1940’lı yıllarda kurulmasına başlanan bu merkezlerin günümüzdeki sayısı 40... Bunlardan 10’u Savunma, 16’sı Enerji Bakanlığı’na bağlı; diğerleri de çeşitli bakanlık ve federal ajanslara... Örnek olarak aldığım 2011 yılına ait aşağıdaki tabloda bu ödeneğin dağılımını (milyar dolar olarak) görüyorsunuz. Federal ARGE Merkezleri Üniversitelerce yönetilen 14 merkez Kâr amacı gütmeyen kuruluşlarca yönetilen 20 merkez Sanayi firmalarınca yönetilen 6 merkez 40 merkez için toplam Toplam Harcama 5,132 5,383 6,870 17,385 Temel Araştırma 2,144 1,575 2,704 6,423 Uygulamalı Araştırma 1,265 1,552 2,154 4,972 Geliştirme 1,723 2,256 2,011 5,990 G CBT 1409 8 /21 Mart 2014 Merkezlerin toplam ARGE harcamaları gerçekte, tabloda görülenden yaklaşık 500 milyon dolar daha fazla; bu para başka kaynaklardan sağlandığı için burada göstermedim. Tabloda da belirtildiği gibi, bu merkezler üniversitelerce, kâr amacı gütmeyen kuruluşlarca ya da sanayi kuruluşlarınca yönetiliyor. Ana misyonları bağlı oldukları federal kurumların kamu kurumlarının uzun vâdeli ARGE gereksinimlerini karşılamak... Bunun kadar önemli bir başka misyonları da Amerikan sanayiinin kendi sermaye gücüyle başa çıkamayacağı araştırmaları da yapmaktır. Yaptıkları araştırmaların sonuçları aynı teknoloji tabanına dayanan bütün firmaların kullanımına açıktır. Terminolojiye uygun olarak söylersek; bu merkezler özel sektör kuruluşlarının ‘rekabet öncesi araştırma’ gereksinmesini de karşılamakta; onları bilim ve teknolojinin son bulgularıyla buluşturmaktadır. ABD’nin şampiyonluğunu yaptığı o ‘firmalar arası rekabetse’ ancak, edindikleri bu bulgulara ilişkin temel bilgileri yeni ya da daha gelişkin ürünlere dönüştürme aşamasında söz konusudur. Merkezler, yeni ürün geliştirme konusunda kamuyla özel sektörün stratejik ortaklığının çarpıcı bir örneğidir. ABD’nin bilim ve teknolojideki ulusal önceliklerinin, federal ARGE merkezlerinin araştırma konuları saptanırken belirleyici olduğunu tahmin etmişsinizdir. Federal bütçeden her yıl 5 milyar doların üzerinde ödenek alan NSF’in, 90’lı yıllardan bu yana, sanayi kuruluşlarıyla üniversitelerin bir araya gelerek ortak araştırma merkezi kurmalarını teşvik için uygulayageldiği bir programdan söz ederek kamusanayiüniversite ortaklığına ilişkin de bir örnek vereyim. Bugün bu programdan yararlanarak kurulmuş 49 ortak araştırma merkezi var. Bunlardan 32’si artık NSF’ten finansman desteği almadan faaliyetlerini sürdürebilir hâle gelmiş. Merkezlerin araştırma alanlarıysa, ileri imalat (13); biyoteknoloji ve sağlık teknolojileri (12); enerji ve sürdürülebilirlik (11); mikroelektronik, sensör ve enformasyon teknolojileridir (13)... Üniversitenin araştırma potansiyeli ve bilgi birikimiyle sanayinin deneyimi kamunun katalizörlüğünde ve finansman desteğiyle bir araya getirilerek ulusal öncelik alanlarında tümleşik bir ulusal yetenek yaratılıyor. ABD’de başarıyla kullanılan bu ‘usta işi’ araçlar, sanılmasın ki ülkemizde bilinmiyor. Biliniyor. Özellikle ilki belli bir alanda bugün de kullanılıyor! Başarılı oluyor muyuz; bunu da 30 Mart’tan sonra konuşmak umuduyla... ünümüzde kanın bir damlasından yukarıda belirtilen tüm bilgilerin ve çok daha fazlasının elde edilebildiği bir teknoloji artık var. Bu tür deneyler kişinin sağlığı, alışkanlıkları, ruh durumu ve sosyo ekonomik konumuyla ilgili bilgilere ulaşmamıza olanak tanıyor. Dahası, çocukluk döneminde yaşanan deneyimler gibi onlarca yıl öncesine uzanan ayrıntıları bile gözler önüne seriyor. İçinde yaşadığımız dünya ve başımızdan geçen deneyimler DNA’mızda son derece incelikli birtakım izler bırakıyor ve şimdi bu izler çözülebiliyor. Olumlu yönünden bakıldığında, bu son derece etkili araç, doktorların her tür hastalık ve bozuklukları belirlemelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, polisin olay yerinde tek bir damla kandan kuşkulu kişilerle ilgili kapsamlı bir profil oluşturmalarına da katkıda bulunabilir. Gelgelelim, yasaların da ortaya koyduğu gibi, bu tür deneylerin törel değerleri hiçe sayan sigortacılar, işverenler ve hatta gazeteciler tarafından uygulanmasının önüne geçilmesi olanaksız. Herhangi bir nedenle kan verdiğinizde, ya da kanınızın bir damlası bir yere döküldüğünde birilerinin yaşam öykünüzü tümüyle ortaya dökebileceği olmasından kim kaygı duymaz? Bir damlacık kandan kişinin DNA dizgesine bakılarak bir yığın bilgi edinmek şimdiden olası. Bu bilgiler kişinin cinsiyetini ve etnik kökenini ortaya koyacağı gibi, saç rengi, göz rengi ve deri rengi konusunda bile bilgi edinmenizi sağlayabilir. Dahası, risk alan bir kişiliğe sahip olup olmadığınız, erken yatıp erken kalkan biri mi olduğunuz, ya da herhangi bir davranış bozukluğunuz olup olmadığı gibi çok daha kişisel özelliklerinizle ilgili ipuçları da verebilir. Ne var ki, kim olduğumuz genlerimizde yazılı değildir. Asıl önemli olan şey, yaşam biçimlerimizin, deneyimlerimizin ve yaşadığımız ortamın doğurduğu sonuçlardır. Bunun DNA’mızla hiç bir ilgisi olmadığını düşünebilirsiniz, ama gerçek şu ki, yaşadıkça her türlü özellik hücrelerimizdeki DNA’ya ilişir. En yaygın imleme biçimi DNA harflerinden birine bir metil grubunun ilişmesidir. Metillenme süreci esas dizgede bir değişiklik yaratmaz, ama yakınındaki genleri devre dışı bırakabilir. DNA’yı insan yapmak için bir yemek reçetesi olarak düşünürsek, metil gruplarına “bunları yapmaktan sakı HERŞEYİNİZ ORADA SAKLI nın” diyen uyarılar olarak değerlendirebiliriz. Kimi yemek reçetelerinde bu tür uyarılar bulunmazken, kimileri uyarılarla dolup taşar. Bu etiketlerin ya da özelliklerin büyük bir çoğunluğunu ana rahminde iken, ya da hemen sonrasında ediniriz. Bu dönem hücrelerin uzmanlaştıkları ve metillenmenin gereksiz genlerin devreden çıkartılmalarına yardımcı olduğu, böylelikle, söz gelimi bir karaciğer hücresinin sinir hücrelerine özgü özellikler içermemesinin sağlandığı dönemdir. Sonuçta, farklı bireylerden aynı türde hücreleri alıp DNA üzerindeki etiketler dizgesini karşılaştıracak olursanız epigenom, çok sayıda benzerlikle karşılaşırsınız. Epigenetik değişimlerin birçoğu genetik olarak programlanmıştır. Ancak genom içinde metillenmenin meydana gelebileceği on milyonlarca bölge vardır ve iki bireyin tam tamına aynı dizgeye sahip olması söz konusu değildir. Bireyler arasındaki bu farklılık en azından kısmen yaşam biçimleriyle ilintilidir ve bu yüzden de kişinin geçmişteki yaşamına büyük ölçüde ışık tutabilir. Londra King’s College uzmanlarından Tim Spector, “Epigenom kişinin yaşamındaki önemli olayların şipşak fotoğrafıdır,” diyor. S p e c tor, epigenetik işaretlere ( D N A dizgesindeki değişikl i k l e r den kaynaklanmayan, ama aynı zamanda da kalıtımsal olan gen ifadesi değişikliklerine) bakarak, bir kişinin halihazırda ya da daha önce sigara içip içmediğini, kanser hastalığı olup olmadığını ya da bu hastalığa daha önce yakalanıp yakalanmadığını, hatta ne tür besinlerle beslendiğini söyeleyebiliyor. İnsanlar yaşamları boyunca epigenetik değişimlere uğradıklarından, bu işaretler yaşını da ortaya koyabiliyor. Mazot dumanı, böcek ilacı ve arsenik gibi maddelerle karşı karşıya kalınması da farklı dizgeler oluşturduğundan, epigenom çözümlemeleriyle kişinin ne tür kimyasalları soluduğu ve muhtemelen nerelerde bulunduğunu bile belirlemek olası. Metillenme dizgelerini saptamanın son derece güç ve pahalı olduğu birkaç yıl öncesine dek böyle bir durum akla hayale sığmazdı. Ancak teknoloji inanılmaz bir hızla geliştiğinden bu işlem artık kolaylıkla uygulanabiliyor. Bilim insanları bu tür araçlardan yararlanmak suretiyle metillenme dizgeleriyle belli ortamlar ve deneyimler arasındaki bağlantıları araştırmaya başladılar. Hemen her tür hücre incelemeye alın GEÇMİŞE AÇILAN PENCERE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle