24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• Pasifik okyanusu, 65.000 mil kare genişlikteki yüzeye sahiptir, dünya yüzeyinin %30’unu kaplar, 5 kıta ve 42 ülke, 25.000 ada ile temas etmektedir. Yukarıda Pasifik Okyanusu’ndaki Nükleer denemeleri kaydetmek için konulmuş yüzlerce istasyondan elde edilen veriler ışığında bugün eylül Pasifik Okyanusu’nun yüzeyinin ulaştığı radyoaktif kirlilik alanı aşağıda görüldüğü gibi okyanus yüzeyinin önemli bir kısmını kapsadığı görülmektedir. • 6 Ağustos 2011 tarihinde Japonya’nın belli başlı kentlerinde toplanan 10 milyon kişinin imzasını “Vatandaşlar Komitesi” hükümete sundu. Sunulan imzaların başlıkları ise “Elveda Nükleer Enerji” oldu. Kazadan sonra, nükleer santralları birkaç kez açma girişimi oldu ise de her defasında milyonlarca yurttaşın sokaklara çıkarak demokratik tepkilerini göstermesi sonucu açılamadı. • Kazadan sonra halkın büyük ve sürekli tepkisi üzerine Japonya’da bulunan 2011 yılının sonuna kadar 54 reaktörden 50 tanesi kapatılmıştır. Mayıs 2012’ye gelindiğinde kalan dört adet reaktörde süresiz kapatılarak nükleer Santrallardan arınmış bir Japonya oluşturuldu. O günden bugüne kadar da topluma pompalanan korkuların aksine Japonya’da elektriksiz kalmamıştır. Son bilgiler ışığında, en önemli üç kaza sonrasında yaşanan felaketler, doğası gereği, “artık dünyada hiçbir nükleer santralın güvenli olamayacağını” göstermektedir. Kumarhane sektörü gibi etik olmayan kurallarla işleyen, halk sağlığı ve doğamız için kangren bir sektördür. Bunun son örneği, Fukuşima nükleer felaketi sonrasında, bağımsız araştırmacı ve kurumların bildiri ve raporlarındaki gerçekler, başta Japon hükümeti olmak üzere, nükleer lobilerin ve dünyanın önde gelen ilgili kurumlarının kendi yurttaşlarından ve Dünya halklarından gerçekleri nasıl sakladıklarını açıkça gözler önüne sermektedir. AKP hükümetinin 2010 ve 2013 Mayıs aylarında Rusya ve Japonya ile imzalanan anlaşmalar, henüz tam olarak bilinmeyen yönleri ile ülkemiz ve bölgemiz için şaibeli ve çok talihsiz gelişmelerdir. Bu nedenle kendi yurttaşlarının güvenini kaybetmiş ülkelerin, nükleer endüstrilerine güvenerek imzalanan anlaşmalar en kısa zamanda iptal edilmelidir. Çünkü bu anlaşmaların ülkemizi Ortadoğu’daki anlaşmazlıkların içinde doğrudan taraf yapabilecek açıklanmayan gizli niyetleri vardır. Örneğin Japonya Türkiye anlaşması ile Japonya’nın elinde bulunan 70 ton saf nükleer malzemenin (Plütonyum 239 ) Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya pazarlanması yolu açılmıştır. Ülkemizde, son on yıldır, ithalata dayalı, piyasacı politikalarla yatırımlarda önceliği dışa bağımlı ve kirlilik yaratan ithalata ve teknolojilere veren enerji politikalarının uygulanması sonucu, enerji arzı pahalı ve dışa bağımlı hale gelmiştir. Ekonomide de cari açığın büyüyerek ,yapısal hale gelmesine neden olan bu sorunun çözümü ise, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bilimsel verilere ve ülkemizin gerçeklerine dayalı, halkın, üniversitelerin ilgili meslek odalarının katılım ve taleplerini dikkate alan ve şeffaf kamusal enerji politikalarını hayata geçiren, yatırımlarda ağırlığı ve önceliği, enerji tasarrufu ile yerli ve yenilenebilir enerjilere veren, demokrasiyi özümsemiş bir iktidar ile mümkün olacaktır. (*) Prof. Dr. Hayrettin KILIÇ, Green Think Tank of Turunch Faundation, New Jersey, USA “Deprem ışıklarına”yeni bir açıklama S Deprem kuşağında bulunan ülkemizde de, önemli depremler zamanında gözlemlenen gizemli ışıldamaların doğrudan depremle ilişkili olduğu kanaati yaygındı. Seismological Research Letters dergisinde yayımlanan son bir araştırma (3 Ocak 2014, Alexandra Witze), bu ışıldamaları şimdi yeryüzündeki çöküntü bölgelerine bağlıyor: Yeryüzündeki dikey fay alanları, garip ışıldanımlar mı barındırıyor? ediyor. Gelgelelim, Boston College jeofizik uzmanlarından John Ebel bu konuda sunulan bazı raporların, çok net olduğuna dikkat çekiyor. Örneğin, 1727 yılında New England’lı bir adam, bir ekim akşamı köpeğini gezdirirken ansızın yerin sarsılmaya başladığını ve aynı anda bir ışık topunun yuvarlanarak köpeğin üzerine düştüğünü, köpeğinin de acı acı havlamaya başladığını belirtiyordu. Thériault ve arkadaşları 1600 yılından bugüne dek buldukları tüm güvenilir raporları bir araya topladılar. Amerika’nın kuzey ve güneyinde meydana gelen 27, Avrupa’dan da 38 depremin ortak yönlerini bulmaya çalışan araştırmacılar, bir yığın garip öyküyü de ayıkladılar. Ağustos 2007’de Peru açıklarında avlanan bir balıkçı, denizdeki çalkantılar meydana gelmeden birkaç dakika önce gökyüzünün renginin mora dönüştüğünü belirtiyordu. 1911 yılının Kasım ayında Almanya’nın Ebingen yöresi yakınlarında bir kadın, deprem sırasında yerin sarsılmasıyla birlikte toprağın üzerinde de “yılan gibi” kıvrılıp giden ışıltılar gördüğünü belirtiyordu. düşünüyor. Freund’a göre, depremin yarattığı baskı kayayı vurduğunda bu bozulmayla ilgili kimyasal bağlar da yok oluyor ve artı elektrik yüklü deliklerin oluşmasına yol açıyor. Bu “p delikleri” fay boyunca dikey bir biçimde yol alıp yüzeye ulaşabilir ve ışık saçan elektrik alanlarının oluşmasına neden olabilirler. Laboratuvar deneyleri, kimi kaya türlerinin sıkıştırılması ya da onlara baskı uygulanması suretiyle elektrik alanları oluşturulabileceğini ortaya koyuyor. Gelgelelim, Freund’un görüşü deprem ışıklarının oluşumu konusunda ortaya atılan görüşlerden yalnızca biri. Ebel, “Freund’un görüşü kulağa son derece mantıklı geliyor, ancak bu durum deprem ışıklarıyla ilgili tek doğru açıklamanın bu olduğu anlamına gelmiyor,” SONUÇ : wismik sarsıntı sırasında ya da öncesinde kimi zaman görüldüğü söylenen ve deprem ışıkları adıyla bilinen gizemli ışıltılarla ilgili yeni bir araştırma, bunların çoğunlukla çöküntü kuşaklarında meydana geldiklerini ortaya koyuyor. Yüzyıllardır görgü tanıkları tarafından tanımlanan, ancak henüz kesin bir bilimsel açıklaması olmayan bu gizemli ışıklarla ilgili son araştırma Seismological Research Letters dergisinin ocak/ şubat sayısında yayımlandı. Söz konusu araştırmada deprem ışıklarıyla ilgili düzeneğe bir açıklama getirilmesi amacıyla çok sayıda çalışmanın verileri bir araya getirildi. Quebec Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nda görevli yerbilimci Robert Thériault önderliğinde yapılan araştırma deprem sırasında kayalıkların birbirlerine sürtünmesinden kaynaklanan gerilimin elektrik akımlarının oluşmasına yol açtığını ve bu akımların çöküntü kuşaklarında çok yaygın olan neredeyse dikey faylar boyunca yukarıya doğru yol aldıklarına işaret ediyor. Elektrik akımları dünya yüzeyine ulaşıp havaküreyle etkileşime girdiklerinde bir ışıltı meydana getiriyorlar. Thériault, “Deprem ışıkları gerçek bir olgu UFO değiller. Bunlara bilimsel bir açıklama getirilmesi olası” diyor. Deprem ışıklarının araştırılmasında karşılaşılan en büyük sorunlardan biri, bu olguyu olumlayan akla yatkın raporların, birbirinden farklı nitelikleri idi ve konunun “sınır bilim” alanına kaymasıydı. Bu durum, bir önemli olayı daha da içinden çıkılmaz bir duruma düşürüyordu. Kimi görgü tanıkları, yerden beklenmedik bir biçimde alevler ve dumanların çıktığını belirtirken, kimileri muhtemelen gerçekte aurora (kutup ışıkları) adı verilen doğal ışımalar, ya da göktaşı olan ışıltılı bulutlardan söz BİLİMİN SINIRINDA BİR KONU İncelenen 65 depremden 56’sının, etkin ya da bir zamanlar etkin eski bir çöküntü havzasında meydana geldiği ve 65 depremden 63’ünün kırılan fayların çoğu daha geniş bir açı oluşturan fayların tersine neredeyse dik açı oluşturdukları yerlerde meydana geldiğine tanık olundu. Thériault ve arkadaşları deprem ışıklarının temelinde bu sarp geometrinin yatabileceğine inanıyorlar. Ekibin üyelerinden NASA Ames Araştırma Merkezi mineral fiziği uzmanı Friedemann Freund ise, tüm olayın kayadaki bozulmadan mineralin kimyasal yapısındaki oksijen atomlarında bir elektronun eksik olmasından kaynaklandığını DİK AÇI OLUŞTURUYORLAR yorumunu yapıyor. Thériault da, yaptıkları çalışmanın konunun çok daha ayrıntılı bir biçimde incelenmesine olanak tanıyacağına, etkin fayları araştıran deprembilim uzmanlarının depremden hemen önce ya da deprem sırasında toprağın elektrik iletkenliğinde herhangi bir değişiklik meydana gelip gelmediğini inceleyerek birtakım somut verilere ulaşabileceklerine dikkat çekiyor. Türkiye’de ise depremlerle söz konusu gizemli ışık parlamaları arasında bugüne kadar bir araştırma yapılmadığı biliniyor. Derleyen Rita Urgan İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Kulübü bu yıl “Temiz Enerji Günleri” etkinliğinin dördüncüsünü düzenliyor. Her geçen gün büyüyen ve önemi artan enerji sektöründeki gelişmelerin, yeniliklerin ve yatırımların değerlendirileceği etkinlik 2829 Nisan tarihlerinde İTÜ Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezinde gerçekleştirilecek. CBT 1409 15 /21 Mart 2014 4. TEMİZ ENERJİ GÜNLERİ Sektördeki öncü firmalardan CEO’ların, deneyimli mühendislerin de katılacağı etkinlikte rüzgar, güneş, jeotermal gibi enerji kaynaklarının yanı sıra enerji verimliliği, akıllı şebekeler, elektrikli araçlar konuları hakkında da sunumlar yapılacak. Öğrencileri, akademisyenleri ve sektörün farklı dallarından kişileri bir araya getiren etkinliğin sponsorları Siemens ve İstanbul Sanayi Odası’dır. Etkinlik hakkında detaylı bilgi ve başvuru için: http://temizenerjigunleri.wordpress.com/   DEPREM IŞIKLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle