02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Son Araştırmalardan CBT 1444/21 Kasım 2014 Modern insan Avrupa’ya ne zaman geldi? Günümüz Avrupalıların bu atalarla bir ortaklıkları var mı? Yaklaşık 37.000 yıl önce yaşamış bir erkek kemiğindeki kalıtımın incelenmesi sürpriz sonuçlar verdi. Günümüz Avrupalıların kalıtımında hâlâ Afrika’dan göçen ilk modern insanların izleri var. Bu sonuç Rusya’nın Avrupa tarafında kalan bölgesinde bulunan 37.000 yıllık iskeletin analiziyle ortaya çıktı (Science). “K14”, Avrupa’da bulunan en eski modern insan kalıntısı. Bilim insanları Doğu Asya’daki insan larla bir benzerlik bulama mış. Bu da, Batı Avrasya ve Doğu Asya soy çizgisinin en az 36.200 yıl önce birbirin den ayrıldığını kanıtlamakta. Uzmanlar günümüz Avrasyalıların yani Avrupalı ve Asyalıların yaklaşık 60.00050.000 yıl önce Afrika’yı terk ederek Avrupa yönüne yayıldıklarını düşünüyor. 40.000 yıl kadar önce modern insana ait çeşitli kültürler Rusya, Gürcistan, Bulgaristan, Güneydoğu Avrupa ve İngiltere’de yayılmıştı. İlk Avrasyalıların günümüz Avrupalıların gen havuzundaki katkıları bilim insanları arasında tartışmalıdır. Kopenhag Üniversitesi’nden Andalne Seguln Orlando yönetimindeki uluslararası ekip, şimdi 1954 yılında Batı Rusya’da bulunan bir erkek fosilinin baldır kemiğinden alınan kalıtımı inceledi. Kemik 38.700 ile 36.200 yıl öncesine tarihlendirilmiş. Buna göre adam üst paleolitik dönemde yaşıyormuş. Bilim insanları kalıtım özelliklerini diğer ilkel insan kalıtımları ve günümüzdeki insanın kalıtımıyla karşılaştırmışlar. Bu şekilde Orta Sibirya bölgesinde bulunan 24.000 yıllık bir kemiğin kalıtımı ve Avrupa’daki orta taş devrindeki avcı ve toplayıcıların kalıtımları arasında benzerlik saptamışlar. Orta taş devri yaklaşık 9600 yıl önce başlamış ve 5500 yıl öncesine kadar devam etmiştir. Günümüzde Batı Sibirya’da yaşayanlar ve Avrupanın çeşitli yerlerinde yaşayan insanların kalıtımında da “K14”ün kalıtım özellikleri bulunmuş. Üst paleolitik dönemde bir süre için Avrupa’dan Orta Asya’ya uzanan bir ara popülasyon vardı. Bu popülasyonlar arasında sürekli olarak bir gen akışı yaşanmış olmalı diyor araştırmacılar. Bu sonuç çok heyecan verici diyor Cambridge Üniversitesi arkeoloğu Philip Nigst. “Bugüne kadar bu popülasyonların ne derecede birbirleriyle ilişkili olduğu pek bilinmiyordu. Fakat gerçekte her zaman birbirleriyle karışmış olmalılar. Ancak 10.000 yıl öncesine kadar mesela Yakındoğu veya Afrika’dan yeni Avrupalıların kökeniyle ilgili sürpriz bilgiler gen girişi olmadı”. Bu durum 8000 yıl kadar önce ilk çiftçilerin Yakındoğu’dan gelip yerleşik yaşam biçimlerini Avrupa’da yaymalarıyla değişti. Çiftçiler, avcı halklarla melezleşti. Modern Avrupalıların büyük bir kısmı genetik açıdan bu çiftçilere uzanıyor. Bilim insanları “K 14”ün kalıtımında ayrıca Neandertal DNA’sına ait çok uzun sekanslar buldu. Bu da Neandertal ile ilişkinin 54.000 yıl kadar önce gerçekleştiğini gösteriyor. Bu bulgu, Nature’da yayımlanan araştırma ile örtüşmekte. Bu araştırmada Asya’da bulunan en eski modern insanın kalıtımı incelenmişti. Batı Sibiryalı adam, günümüz Avrupalıların ve Asyalıların ataları birbirlerinden ayrı olarak gelişmeye başladıkları zaman yani 45.000 yıl önce yaşamış. Bu kalıtımda da bilim insanları Neandertal DNA’sına ait izler bulmuş ve modern insan ve Neandertal arasındaki melezleşmenin 50.0060.000 yıl önce gerçekleştiğini hesaplamışlardı. Astronomlar, oluşmakta olan Güneş sisteminin gelmiş geçmiş en ayrıntılı görüntüsünü Genç Güneş sisteminin en net görüntüsü dar büyük gezegenlere sahip değil, diyor Suartt Corder. Yeni görüntü yeni doğmuş yıldızların etrafında gezegenlerin tahmin edilenden çok daha erken oluşmaya başladıklarını kanıtlıyor. HL Tauri bir milyon yıldan daha eski değil, ama buna rağmen diskinde gezegen oluşumları dolu diyor Cathrine Vlahakis. Bu tür incelemeler, Güneş sistemimizin dört milyarı yılı aşkın gelişim tarihini daha iyi anlamamıza da yardımcı oluyor. Yıldızlar devasa kozmik gaz ve toz bulutlarından oluşurlar. Bir araya kaynayan kızgın çekirdekler kütle çekimi sayesinde güneş olarak büyüyorlar. Geriye kalan bulut zamanla genç yıldızın etrafındaki öncü gezegen diskinde toplanıyor. Bu diskte ise madde topaklanıyor ve zamanla bunlardan asteroid, kuyrukluyıldız ve gezegen oluşuyor. Büyük gezegenimsi cisimler son görüntüde olduğu gibi diskin üzerinde yarık ve halka izleri bırakıyorlar. Söz konusu toz diski, 450 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Toz diskindeki ayrıntıların görülebilmesi için astronomlar Alma gözlemevindeki anten çanaklarını sanal bir dev radyoteleskopu olarak birleştirdi. Avrupa uzay ajansı Eso’ya göre son görüntüler, genç güneş sisteminin şimdiye dek alınan en net görüntüsü. araştırma tam tersini söylüyor. İki yüz bilgisayar simülasyonuyla dalgaları inceleyen araştırmacılar, bu çalışma sırasında adaların ve kıyıların yüksekliklerini, suyun derinliğini ve karayla adalar arasındaki mesafeyi değiştirmişler. Bu şekilde küçük adaların tahmin edildiği gibi doğal dalgakıran etkisi yapmadıkları, aksine tsunaminin enerjisini %70 kadar arttırdıkları anlaşılmış. Enzim, HI virüsünün etkinliğini durduruyor Adalar, tsunamiyi daha da güçlendiriyormuş Bilim insanları bugüne dek küçük adaların birer dalgakıran gibi etkiyerek, kıyıda oturanları koruduğunu düşünüyordu. Oysa Proceedings of the Royal Society dergisindeki yakaladı. Şili’deki Alma radyo gözlemevinden alınan görüntü, Boğa takımyıldızındaki genç HL Tauri yıldızının toz diskini gösteriyor. Diskte koyu halkalar ve büyük bir olasılıkla gelişmekte olan gezegenlere ait boşluklar da dikkat çekiyor. Bu çok ilginç, çünkü bu kadar genç yıldızlar, normalde görüntülerdeki gibi yapılara neden olabilecek ka AIDS hastaları için yeni bir tedavi umudu doğdu. Fransızlar, HI virüsü taşıyan iki erkeğin, DNA’larındaki aktif olmayan virüs gen kodu nedeniyle hastalanmadıklarını saptadı. Bulgu yeni bir tedavi yöntemini doğurabilir diyor Marsilya Tıp Fakültesi’nden Didler Raoult. İki hasta uzun bir süredir HI virüsü taşıyor. HI virüsünün genlerindeki bilgilerin kesintiye uğradığı saptandı. Bu yüzden virüs çoğalamamış ve hastanın kalıtımının içinde kalmış. Virüsteki kesintiden araştırmacılar Apobec enziminin sorumlu olduğunu buldu. Bu enzim AIDS araştırmalarında inceleniyor, ama normalde virüsün bir proteiniyle etkisizleştirilmektedir. Bilim insanları bu yüzden söz konusu enzimin uyarılmasına dayanan bir tedavinin geliştirilebileceğini düşünüyor. Raoult’un tahminlerine göre yeni bulgu, bedeni HI virüsünden temizleyen tedavi yöntemlerini de değiştirebilir. Araştırmacılar HI virüsünün de diğer retrovirüsler gibi davrandığı bilgisinden yola çıkmış. Örneğin Koala ayıları, taşıdıkları bir virüsü nötrleştirip, DNA’larıyla bütünleştirdikten sonra direnç kazanmışlardı. Bu dirençlik yeni kuşaklara da aktarılmış. Uzmanlar bu yüzden HI virü 47 milyon yıldır anne karnında Almanya’nın Darmstadt kentindeki Messel Çukurluğu’nda gebe bir atın çok iyi korunagelmiş bir fosili bulundu. Atın ön ayaklarında dörder, arka ayaklarında ise üçer tırnak bulunuyor. Aslında 2000 yılında bulunan bu ilkel at fosili, Senckenberg Araştırma Enstitüsü paleontologları tarafından son iki yıl içinde özellikle de mikroröntgen görüntüleriyle ayrıntılı bir şekilde incelendi. Fakat kısrağın uterusundaki iyi gelişmiş cenin, çıplak gözle bile görülüyor. Kısrak doğumdan kısa bir süre önce ölmeseydi 47 milyon yıl önce normal bir doğum olurdu, diyor Jens Lorenz Franzen. Atın gaz zehirlenmesi yüzünden öldüğünü tahmin ediyor. O zamanlar bölgede dev bir tatlı su gölü bulunuyordu; karbondioksidin, volkanizma sonucu olarak yeraltı deliklerinden sızmış olabileceği düşünülmekte. Bu tür süreçler bugün Vezüv Yanardağı’nın yakınlarında meydana geliyor. Bu tür gaz çıkışlarında canlılar fark etmeden saf karbondioksit solurlar. Beyin oksijensiz kaldığından ölüm çok hızlı gelir. Bu gaz teorisi, 1970’li yıllarda Messel Çukurluğu’nda bulunan altmış kadar ilkel at fosiliyle de örtüşüyor. Eğri belkemikli iskeletler günümüzdeki atların ne şekilde geliştiklerini gösteriyor. Atların ataları günümüzdeki köpeklerden pek fazla büyük değillerdi. Fakat yine de günümüzdeki atlarla çok benzer yanları vardı. Mesela gebelik ve doğum neredeyse günümüzdeki atlar gibi yaşanıyordu. İlkel atlar günümüzdeki tropikal bölgelere benzeyen bir iklimde yaşıyorlardı. Ama yine de mevsimler vardı. Bu tür paratropik iklimler günümüzde artık yok diyor Franzen. Messel Çukurluğu’ndaki atların çağdaşları bu yüzden örneğin timsahlardı. Messel Çukurluğu’nda çok sayıda timsah iskeleti de bulundu (Journal of Vetebrate Paleontology dergisi).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle