22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞAN KUBAN Kültür CBT 1444/21 Kasım 2014 5 Geri Kalmışlık Parametreleri rine gelen araçlar da yok. Hız yapmasını seviyorlar ama, gaz pedalı hastası ve insan düşmanı değiller. Almanya’da bizden belki on kat fazla otomobil var. Fakat yollarda ölen sayısı bizim onda birimiz kadar. Berlin’de Gökdelen de pek yok. Onlar mı geri, biz mi geriyiz? Oraya uygar ülke deniyor. Berlin bir bahçe içine inşa edilmiş gibi. Benim gençliğimde Ankara da öyleydi. Şimdi ileri görüşlü çağdaş belediyelerimiz var. Ağaç kesecek vakitleri var. Dikecek vakitleri yok. Berlin’in çağdaş yapıları dünyanın en ünlü mimarlarının elinden çıkmış. Neredeyse her yeni yapı dünya mimarları için örnek. Savaşta bombardımanlarla yok edilmiş anıtlar mükemmel uygulamalarla restore ediliyor. Yaratıcı mimarların yaptıkları kimi yeni ekler olağanüstü bir ustalıkla eskiyle bütünleşiyor. Müzeler, konser salonları dünya çapında. Berlin Filarmoni Orkestrasını, Pergamon Müzesini ve başka müzeleri anımsayıp dertlenmeye başlarsak duyarlı bir mimar, biraz eğitilmiş bir aydın İstanbul ya da Ankara’yı aklına getirince ağlayabilir. yarısı öğrenci. Biz Cumhuriyete kadar doğru dürüst üniversite kuramadığımız için Fatih Medresesi’ne üniversite adı verdik. Şimdi üniversiteleri ona benzetmeye çalışıyoruz. Heidelberg dünyanın en güzel kentlerinden biri. Kentte yeni bina bulmak için kent dışına çıkmak gerekli. Sakın tarihi dokuyu cami ile eşdeşleştirdiğimiz için bizim kentler yok olmuş olmasın? Berlin’de genç bir Gaziantepli şoför tanıdım. Erdoğan hayranı idi. Liseyi bitirmiş. Fakat Almancası iyi olmadığı için üniversiteye gidememiş. Şoför gence ‘madem Erdoğan’ı o kadar seviyorsun, neden memlekete dönmüyorsun? dedim. ‘Burası daha rahat’ dedi! 40 yıl önce Kreuzberg’e yerleşip Almanca öğrenmeyen kadınlar var. Çocukları da iyi Almanca öğrenemiyorlar. Fakat babalar yeni bir olanaktan yararlanıyor. Almanlar çocuklara 1.5 yaşından liseyi bitirene kadar 300 Euro burs veriyorlar. Baba erken emekli oluyor, çocuklarının burslarıyla geçiniyor. Ya Almanlar şaşkın ördek ya da biz. Fakat Almanya’da Türk markalı araba görmedim. Bizde ise Volkswagen, Mercedes, BMW, Audi gibi markalardan geçilmiyor. Adidas’ı unutmayalım. Bu zenginler kim ola ki? Acaba hangi ülke şaşkın ördek? Nüfusu patlayan ülkenin halkı kentlere doluyor. Bunları beslemenin en kolay yolu, ucuz, ikinci sınıf, insan enerjisi kullanan sanayilerin gelişmesi. O da inşaat. Yapı, yol, maden. Kazma, taşımak ve ithal makine kullanmak müteahhit’e yeterli. Kent toprağını da ucuza kapatırsan köşeyi döner, lüks Alman otomobilleriyle kaldırımlara park edersin. Fakir halkı da köle düzeyinde çalıştırmanın kolay ve ucuz yolunu keşfettik. Toprağını terk eden halk özgürlüğünü yitirirken, ülke de tarımsal temelini yitiriyor. Fakat bu arakesitte çok önemli bir dönüşümü gözden kaçırmamak gerek! Halk kentlere gelince yeni bir dünya olduğunu öğreniyor. Televizyonda, telefonda ve çevrelerinde ve alışveriş merkezlerinde dünyayı seyrediyorlar. Sahip olmasalar bile, sahip olma umudu taşıyorlar. Çünkü kentin en kötüsü bile Anadolu köyünden iyi. Onun için durumlarından şikâyetçi değiller. Fakat bu yeni dünyaya nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlar. Bilgi ve bilinçleri Mercedes’li kaldırım işgalcilerinin kendi geleceklerinden çaldıklarını anlamalarına olanak vermiyor. Kapitalizm bilimsel yöntemlere dayanarak, dünyada egemenlik kuruyor. Geçen gün bir taksi şoförüne Almanya ile ilgili birkaç sayısal bilgi aktarırken ‘Ama, hocam, geçen gün arabaya kelli felli biri bindi. Almanya’nın ekonomik durumunun bizden daha kötü olduğunu söyledi’ dedi. O zaman ‘kafayı yeme’ deyiminin ne olduğunu anladım. Uçurumun kenarına ne kadar asılı kalacağımızı kentlileşememiş vatandaşlar çalmak ve çalışmak arasındaki kurdukları paralelliğin olanaksız olduğunu anladıkları zaman bitecek. Başkalarının size geri kalmış demelerini kendiniz de onaylıyorsanız, bu, özeleştiriden daha ağır bir durum demektir. Bundan söz edince kendimi vatandaşları umutsuzluğa düşürme suçu işlemiş gibi hissediyorum. Öte yandan cehalet ve geri kalmanın dünyadan haberi olmamakla, aldatılmakla ilgili olduğunu da biliyorum. Bugün dünyada pek çok düşünür bunun endişesini taşıyor. U mberto Eco’nun son yazdığı romanlardan biri ‘la misteriosa fiama della Regina Loana’da romanın sonuna doğru İngilizce bir alıntı var. Ben de İngilizcesini aldım. Çünkü Türkiye’de İmam Hatip sayısını on kat arttıran hükümet ilkokuldan başlayarak İngilizce öğretiyor. Yani İngilizce bilen bir gençlik var karşımızda. I’ll build a stairway To paradise With a new step everyday, I’m going to get there at any price Stand aside, I’m on my way. (Yaşlılar için çeviri: ‘Her gün bir basamak ekleyerek cennete bir merdiven inşa ediyorum. Neye mal olursa olsun oraya varacağım. Çekil önümden, ben yolumdan gidiyorum.’) Gerçi Eco, romanı yine de “Güneş niye kararıyor?” diye bitirmiş 75 yaşına kadar bugün olanları göreceğimi aklıma getirmemiştim. İkinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, giderek artan çok rezalet, cehalet ve zorbalık gördüm. Ama Türkiye’nin uçurumun kenarında asılı kalacağını hayal edemedim. Dengesini yitiren toplumda sağduyulu tartışma olanağı kalmadı. Toplum kendini toplayabilir mi, bilmiyorum. Ülkenin bu duruma düşmesi özel olarak geliştirilmiş bir ‘sciencefiction’ öyküsüne benziyor. Bu ancak kör cahil bir toplumun başına gelebilir. Liseyi savaş içinde Ankara’da bitirdim. Oradan başlayan bazı saptamalar yapacağım. Bunu Almanya ile bir karşılaştırma bağlamında irdeleyip nereye geldiğimizi görmek öğretici olabilir: 1943’de nüfusu 200 000’i geçmeyen başkent nüfusu bugün 6.5 milyon. Berlin’in nüfusu 3.750 000. Almanya’nın nüfusu 81 milyon. Bu kimseye anlatamadığımız acıklı bir gelişme! Batı uygarlığının kalelerinden biri Berlin’dir. Hitler Almanya’sını 1945’de bırakalım. Berlin’in trafiği olağanüstü rahat, geniş kaldırımların yoldan yükseklikleri 5 santimetre. Caddeler bizimkilerin iki katı. Park eden otolarla tıkanan yollar yok. Kaldırıma çıkan otomobil yok. Yolun herhangi bir yerinde geriye dönüp trafiği aksatan, kırmızı’da geçen, yayaların üze ALMANYATÜRKİYE İstatistiklere göre Almanya’nın Türkiye’den 45 kat fazla adam başına geliri var. Aslında Almanya’nın ülkeye yatırılmış serveti Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar zengin. Teknolojisi dünyanın en önünde. Eğitimi, bilimi, araştırması da bizden birkaç kat yukarıda. Kitapçılar arasında bizim AVM’ler kadar büyük olan var. Fakat bizim kadar çok AVM’leri yok. Otomotiv üretiminde dünyanın başını çekenlerden. Uçak, silah, elektronik de öyle. Garip bir cumhurbaşkanları var. Ona verilen küçük tarihi sarayı sadece resmi toplantılar için kullanıyor. 150 metrelik kendi evinde oturan bir filozof. Üç polisle yaya olarak dolaşıp halkla kahvelerde konuşuyor. Ya Almanya çok geri, ya biz çok geriyiz. Heidelberg Üniversitesi 14. yüzyılda Osmanlı Beyliği ile hemen hemen aynı zamanda kurulmuştu. Hiç kapanmadan bugüne gelmiş. Hâlâ dünyanın en büyük üniversiteleri arasında. Kent nüfusunun GARİP BİR CUMHURBAŞKANI Sevgili Okuyucular, Bugün kapitalist kurallara göre üretiyor ve tüketiyoruz. Bütün tarihimiz boyunca alıcı olduk. Göçer için zorunluydu. Yerleşince kozmopolit toplumun Türk olmayanları, ordudan hareme, ticaretten inşaata işimizi gördüler. Tayfun Akgül 300 yıldır da Avrupa’ya öykünüyoruz. Bugün marka diye ‘Görmemişler’ aş eriyorlar. Cahillerin öğrenmesi gereken bir gerçek var. Gelişmiş ülkelerinin kentleri büyümelerini yüz yıl önce bitirdiler. Dünyanın fakir, gelişmemiş ülkelerinin kentleri devleşiyor. KENTLERİ BÜYÜTMEK, 100 YIL ÖNCE BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle