Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tartışma CBT 1444/21 Kasım 2014 19 Kadınsan doğuracaksın (?)! Doç. Dr. Ebru Akçapınar Sezer Hacettepe Üniversitesi/Mühendislik Fakültesi, ebruakcapinarsezer@gmail.com Kadınların okuma mücadelesi Baştarafı 1011 den devam kadın merkezi olarak kolay kolay YÖK’ün veya üniversitelerarası kurulun kapılarını çalıp bu talepleri iletmekte zorlanıyoruz. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı veya YÖK bu sempozyuma gelemedi. Ama onları üniversitelerin çok daha erken bir evrede kurulmuş olduğu göz önüne alındığında, kadınların bu hakkı çok büyük bir aradan sonra kazandığı anlaşılıyor. Örneğin oralarda kadınlar ilk başlarda yalnızca üniversitenin bir bölümüne kabul ediliyormuş. 7 Kasım 2014 tarihli Bilim Teknoloji ekinde “87 başarılı kadın bilimcimiz” başlıklı yazı içinde sunulan hindeks değerine göre üretilmiş listede adı bulunan tüm bilim kadınlarını yürekten tebrik ediyorum. Gerek hindeksin üretkenliğe yaklaşımı gerekse tüm bilim alanlarının böylesi bir kıyasa tabi tutulması tartışmanın ilk başlayabileceği noktalar olabilir diye düşünüyorum. Bu tür tartışmaların tetiklenebilme ihtimalini bile bugünlerde önemsememek mümkün değil. Şimdilik bu hususları bir kenara koyarak, aynı yazının “Kadınlar ve Doğum” bölümünde üstüme alınmam için geçerli sebeplerim olan çağrıya açık cevap vermek istiyorum. İlgili yazının ilk iki paragrafında bir kadının her durumda karşılaması gereken ev içi emek – üretim faaliyetlerinin akademisyen kadın içinde eksiksiz karşılanma zorunluluğu ve bu durumun kadınlar üzerinde yarattığı adaletsizlik ve tahribat özetleniyor. Devamında ise akademisyen kadının zeki ve çalışkanlığının yanı sıra, kendi gibi zeki ve çalışkan eşler ile evlendikleri tespit edilip, böylesi çiftlerin kadının kariyeri nedeni ile çocuk yapmayı ihmal ettikleri belirtiliyor. Bu nitelikli çiftlerin (yani kadınların) sayesinde elde edilebilecekken ıskalanan(!) zeki ve iyi eğitimli bir nesile dikkat çekiliyor. Dahası orta ve düşük IQ’lu nesiller ortaya çıkmasının nedeni, biz akademisyen kadınların ortalamayı yükseltecek sayıda çocuk üretemememizle ilişkilendiriliyor. Çocuk sahibi olmayı başarmış(!) naçizane bir bilim insanı olarak gelecek nesillere karşı görevimi tek çocukla ancak eksik biçimde yerine getirdiğimin bilincindeyim, ama efektif bir çocuk yetiştirerek etki katsayısını(!) artırmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Hatta bu emeklerimin öğretim üyesi atama/yükseltme kriterlerine girmesi gerektiğini savunabilirim(!). Oldu olacak 2 çocuk bir dizinli makale yerine geçsin, 4 çocukta kadro garantisi verilsin ki doğuralım diyebilirim(!). Bu ülkede kaç akademisyen kadın var? Her birimiz 4’er tane doğursak kaç çocuk eder, toplam çocuk nüfusuna oranı ne olur? Bir sosyal kesime dönüp, zeki bir nesile ulaşmak için siz daha çok doğurun, denir mi? İYİ BİLİMSEL EĞİTİMLE İYİ NESİL Zeki ve iyi eğitimli bir nesil ancak ve sa dece iyi ve bilimsel bir eğitim verilerek elde edilir. Bugün ülkemizde her sene değişen politikalar ile “sürdürülebilir eğitimsizliği” başarmış bulunuyoruz. Ve ne yazık ki iyi eğitimin parayla bile satın alınamayacak kadar yok olmak üzere olduğunu bir veli olarak söyleyebilirim. İlkokuldan başlayarak ülkemizde alınabilecek tüm eğitim türlerinde yaşanan erozyona, içinde olduğum Üniversiteler için hızlıca bir bakalım: her rektör döneminin istikrarlı kadrolaşma politikaları, inşaatın insandan önce geldiği gelişim planları, bir bina ve iki öğretim üyesi ile akademik birim oluşturuverme becerikliliği, ulaşılamadıkça indirgenen ya da alternatif yolları bulunuveren kriterler, bilimi kendi koridorundaki meslektaşları ile rekabet etmek zanneden bilim insanları, öğretim üyesinin iradesini hiçe sayan cumhurbaşkanları ve daha neler neler... Tereciye tere satmayayım, hasbelkader bu yazıyı okuyan bir akademisyen varsa zaten bu listenin âlasına vakıftır. Bunların hiçbiri ben tek çocuk doğurdum diye olmadı ve daha fazla doğurarak da düzeltebileceğimi hiç zannetmiyorum. Tam bu noktada tümden isyanıma sebep olan husus iki akademisyen erkeğin kaleme aldığı yazıda, kadınların akademi ile ilişkilerini değerlendirirken, iyi bir nesile sahip olma mümkünlüğünü akademisyen kadınların doğurarak sağlayabileceklerini değerlendirmeleridir. Yani yine kadına düşen doğurmak ve fenası yeter sayıda doğurmak! Bu husus ilgili yazı içinde bir paragraftır ve yazarlar bu fikirlerini tartışamaya açmışlardır denilebilir. Bana göre bu fikirlerin Türkiye’nin önde gelen bilim kadınlarının listelendiği bir yazıda tartışmaya açılması zaten ana yazının mahvına sebeptir. Bir kadın akademisyen olarak erkek meslektaşlarımdan farklı olmamak üzere, birincil görevlerim olan eğitim ve araştırmanın gereğini yerine getirmeye çalışıyorum. Bu eksende sistemin ileriye taşınmasında erkek ve kadın olarak eşit görevlere sahibiz. Ancak eşit fırsatlara sahip değiliz. Ben burada kadınlar ve ev işleri denklemine girmiyorum, bunlar çok daha kolay aşılır engeller diğerlerine göre. Diğerleri ile kastım açıkça örgütlü erkek gücüdür: masonluk ve cemaat. Her ikisinin de yıllardır üniversitelerde olmadıklarını söyleyebilir misiniz? Neden kadınlar ile erkeklerin akademideki durumlarını karşılaştırırken ortada sadece kadınlar ile erkeklerin bireysel mücadeleleri varmış da kadınlar evçocuk derken mücadelede geride kalınıyormuş gibi hareket ediyoruz ki! Bu tespit sizce de çok eksik değil mi? suçlamayalım. Kendilerine erişmekte zorluk çekiyoruz. Mekanizmalar yeterince doğrudan değil. Onun için ara kademe örgütlenmelerin kurulması gerekiyor. Üniversitelerin kendi aralarındaki kadın merkezlerinde çalışan insanların daha geniş bir ağ oluşturulması gerekiyor. Taleplerini ortak formüle etmeleri gerekiyor ve sonra da daha yüksek profilli toplantılarla, somut önerilerle kamuyu aydınlatıp, kendilerini dinlenir hale getirmeleri gerekiyor. Bu daha yavaş bir süreç olacak ama mümkün. Bu sempozyum bir anlamda bir ilk adım oldu. En kısa zamanda Türkiye çapında bir sempozyum düzenlememiz gerekiyor Son olarak vurgulamak istediğiniz bir şey var mı? Ben iki konu üzerinde durmak istiyorum. 1Akademik eşitliğin sağlanmasının bütün toplumun yararına olacağını düşünüyoruz. Burada sadece bir kadın meselesinden değil, bir toplum meselesinden bahsediyoruz, Bilim nasıl üretilecek ve öğrencilerimiz en iyi şekilde nasıl eğitilecek? Eşitliğin sağlanması bu açıdan çok önemli. 2) Üniversitelerimizde bugün kadın sayısı olumlu ama önemli olan bu konudaki politikaların bilinçli olarak üretilmesi ve kurumlaşması. Kişiler ve koşullar değişince her şey değişebilir. Bunu engellemek gerekir. SON SÖZ: Bundan 100 yıl önce kadınların bu kadar büyük bir başarıyı elde etmesini nasıl yorumluyorsunuz? Karşımızda çok ciddi, bugünkü ölçülerle bile bayağı modern feminist olarak nitelendirebileceğimiz bir kadın mücadelesi var. “Biz de vergi veriyoruz, biz de eğitim hakkından yararlanmak istiyoruz” diyerek ayaklanmışlar. Daha önce yurtdışında okumuş olanlar onlara rol modeli olmuş. Kendi önderlikleriyle, kendi insiyatifleriyle böyle bir talebe cevap verilmesini sağlamışlar. Her adımda biraz daha ileriye gitmişler. Ve sonunda eşit koşullarda karma eğitime geçmeyi başarmışlar. Her aşamayı talep ederek, mücadele ederek kazanmışlar. Kadınlar Dünyası dergisi bu bağlamda çok büyük bir destek sağlamış. “Biz erkeklere sunulan ne fırsat varsa aynısından yararlanmak istiyoruz” demişler. 1914’te kadınlarımızın kazandığı bu hakkı Avrupa’daki kadınlar ne zaman elde etmişler? 1914’de bizde gerçekleşen bu hareket, Avrupa’da ve dünyanın başka yerlerinde yaklaşık 1880’lerde 1890’larda, hatta 20. yüzyılda başlamış. Dünyada KADIN ÜNİVERSİTESİNİN KURULMASI 21 Aralık’a kadar İstanbul’daki Yunanistan Başkonsolosluğu Sismanoglio Megaro’da ziyarete açık olacak sergi, daha sonra Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun üniversite kampüsündeki merkezine taşınacak. Bu arada sergiyi kendi yerleşkelerine taşımak isteyen diğer üniversitelerin İstanbul Kadın Müzesi’yle iletişime geçerek, sergide yer alan parçaların baskıya gidebilecek boyutlarda pdf’lerini edinmesi mümkün. Edindiğimiz bilgiye göre şimdiden 40 kadar üniversite bu doğrultuda talepte bulunmuş. *Serginin tarihi, yeri ve saatleri: 7 Kasım21 Aralık 2014 PazartesiCuma: 15:0020:00 CumartesiPazar: 12:0019:00 Adres: Yunanistan Başkonsolosluğu Sismanoglio Megaro, İstiklal Caddesi No 60 Kapak fotoğrafı bilgisi: Kadın öğrenciler Tıp Fakültesi’nde, Anatomi anfisi (karma eğitimin başladığı 1922–1923 öğrenim yılı ile 1926 arası olduğu düşünülüyor) Kaynak: Sarı, N./Akgün, B./Kurt, Ü.E. (2011). Kuruluşundan 1933 reformuna fotoğraflarla Darülfünun Tıp Fakültesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları. S.99. SERGİ DEVAM EDECEK Mİ?