Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DOĞAN KUBAN Kültür CBT 1440/24 Ekim 2014 5 Düşünme insan işidir ama her insan düşünemez! Stoa’cılık bu çağın mahsulleridir. da üçlemler içinde yaşamıştır. Dünya ormanında insan türünün her örneği vardır. Bunlar beyinsel gelişme düzeylerinin özelliklerini taşımakta devam ederler. Günümüzde yeni bir eşikten atladık. Ulaşım ve iletişim olanakları, yakın zamana kadar birbirlerinden oldukça izole edilmiş insanları evrensel yaşama ortak etti. Tarladan gelen adamın apartmanda yaşaması ve bir araba kazasında ölmesi, bu kültür çağları örtüşmesinin sonucudur. Ormandan çıkan Tarzan’ın uyum sürecinin kolay olmadığını her gün görüyoruz. Ekonomik ve entelektüel gelişimleri akıl çağının ilk aşamalarında olan Türkiye gibi toplumların çağdaş yaşamla buluşmalarında aynı sorun var. Hâlâ biyolojik çağın dürtüleriyle yaşayan toplumlar, çağdaş yaşam trafiğinin içine girdikleri zaman doğal özelliklerine en uygun çağdaş araç olan silahlara en çabuk sarılanlardır. Bunu ellerine kalaşnikof, bomba ve füze verilen ilkel toplum üyelerinde izliyoruz. Evrensel işlevleri beyinsel gelişme düzeyine uygun olur. Aynı davranışı bir Heidelberg Üniversitesi ya da Paris’te BeauxArts öğrencisinden bekleyemezsiniz. Gerçi bu dünya Adolph Hitler gibi güzel sanat eğitimi adayları da görmüştür. Fakat bunlar ormanın bodur kalmış ağaçlarıdır. Her toplum, bol sayıda böyle üyelere sahiptir. İnsan toplumunun bu parçalı yapısı tarih boyunca gördüğümüz bir manzaradır. Fakat bunun sonucu çağımızda milyarlarca insanın, hakları olarak görülen şeylere sahip olmamalarıyla sonuçlanıyor. Dünyanın her köşesinde ve ülkesinde uygar ölçütleri, insan özgürlüğünü, karın tokluğunu, güvence yokluğunu evrensel bir hak olarak görmeğe başlayan ama onlara sahip olamayan milyarlar var. dünya nüfusunun onda birini oluşturduğunu varsayalım. Bunların dünyaya egemen olması olanaksızdır. Dünyanın uzak umudu, enteleüktüel akıl aşamasına gelenlerin politik, ekonomik karar mekanizmalarının başına geçmelerini sağlamaktır. Dünyanın ikinci şansı akıllıların çoğunun bilimsel, teknolojik ve refah düzeyi en yüksek olan ülkelerde toplanmış olmasıdır. Bu şansı karartan ise, ne yazık ki, bu zengin ve akıl çağında yaşayan ülkelerin kapitalizm hastalığına tutulmuş olmasıdır. Kapitalizm, yani gelişmiş toplumların refahının oturduğu dünya sistemi, dünya nüfusunun çoğunluğunun aynI akıl ve uygarlık düzeyine gelmemesi için büyük bir çaba sarfetmektedir. Reklam, propaganda ve fakir dünyasında tüketim arzusunu canlı tutmak yaygın araçlardır. Çağdaş dünyanın ikilemi, ikisi de kendinin yarattığı, uygarlık ölçütleri ile kapitalist ideolojinin, dünya dengesini bozan çatışmasıdır. Bu panoramada kapitalizmi uygarlık karşıtı olarak görmek zordur. Çünkü para ve değiş tokuş çok eski gelişme araçlarıdır. Bu bağlamda çağımızın temel sorunu dünya nüfusunu ancak yüzde birini oluşturan kapitalist sınıfın uygarlıkla savaşını sona erdirmesidir. Güçlü Batıya dayanmasalar dünyanın diğer ülkeleri kapitalist olamazdı. Bir başka çözüm alternatifi, fakir ülkelerin kapitalizme hayır demeleri olabilirdi. Fakat komünist Çin’in tavrı bunun da ancak bir hayal olduğunu göstermektedir. Son çözüm alternatifi bir catastrophe (felaket) senaryosudur. Bu yerel ve bölgesel olarak Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan ve daha başka ülkelerde zaten sürüyor. Bunun genelleşmemiş olması, evrensel sponsorların kendi kamuoylarını ikna edememiş olmasından kaynaklanıyor. Biyolojik çağda yaşayan insanlarının nüfusa oranı yüksek olan ülkeler, toplumlarını daha kolay ikna ediyorlar. Herhangi bir yönde. Bu Türkiye’nin de içinde bulunduğu durumdur. B Akıl, ayırdetme, düşünme, bilinç, bellek. İnsanoğlunun eşsiz ve yapısını yeni öğrenmeye başladığımız, beyin denen mücevher biyolojik bilgisayarının olanak verdiği yeteneklerdir. Düşünme insanın en büyük yeteniğidir, ama bilgiyle beslenmeden sadece hayvanlara egemen olmaya yarar. eyin insan fizyolojisinin dinamosudur. Aklı üretir. Akıl da düşünceye olanak sağlar. Böylece beyin biyolojik insana, akıl toplumsal insana, düşünce de uygar insan’a tekabül eden, beyinsel gelişmelerdir, diyebiliriz.. Bu, insanın fizyolojik özelliklerinin diğer aşamalarda yok olduğu anlamına gelmez. Çağdaş beyin araştırmaları ve onlarla uğraşan moleküler biyoloji olağanüstü bilimsel araştırma ve sürekli keşif alanıdır. Benim bu konuda söyleyeceğim bir şey yok. Beyinsel etkinliğin en üst düzeyindeki entellektüel düşüncenin Türk toplumundaki gösterilerine ilişkin birkaç gözlemden söz etmek istiyorum. İnsan kabuksuz, savunmasız bir et parçası olarak dünyaya gelir. Üç yaşına kadar ayağa kalkar ve konuşur. 1015 yaşına kadar anasına ya da sürüye tabidir. Hayvanlar gibi bağımsız kalıp yaşayacak niteliklere sahip değildir. Akıl insanı yaşatır. Gözlem ve değerlendirme yapmasını, örgütlenmesini, bir toplum oluşturmasını sağlar ve insanların çoğunluğu bu aşamada yaşar. Bu örgütlenmiş toplumların tarihi yazıyla başlar. Düşünce insan yaşamında toplumsal örgütlenme gerçekleştirdikten sonra başlar. İnsan kendini doğaya ve hayvanlara karşı güvenlikte gördüğü zaman akıl düşünceye parendeler attırır. Uygarlık bunun ürünüdür. Toplumlaşmış insan, biyolojik özelliklerini sürdürür. Bunlar korunma ve yaşama içgüdüsüne dayalı yok edilmez özelliklerdir. Akıl, kişisel ve toplumsal bir kabuktur. O kabuğun oluşmasını sağlayan toplumun örgütlenmesidir. Çoğalan, barınan, avlanan, öldüren, ordu kuran, hatta imparatorluk kuran toplumlar duru akıl aşamasının ürünleridir. Fakat beyin geliştikten sonra gelişmesini durdurmaz. Örgütlenmiş toplum aşamasında akıl hayalle buluşur. Hayal gücü belki bütün insanlarda biraz vardır. Fakat akıl gücüne hayali katarak güncel gözlemin sınırlarını aşmak, bütün insanlar için ortak bir özellik değildir. İlk rahipler ve liderler akılla hayali buluşturan bir azınlıktır. Sıradan akıllı olanlar da, kendileri ulaşamamış olsalar bile, rahiblerin gücünden etkilenirler. Bu aydınlanma, daha doğrusu insaninsan, insandoğa ilişkilerin üstüne çıkıldığı çağ 35003000 yıl öncesinden başlar. Erken Ortaçağa kadar uzanır. Budizm, Hinduizm, Monoteist dinler, Mazdeizm, Taoizm, Konfüçyüs öğretisi, Yunan felsefesi, AKLIN HAYALLE BULUŞMASI Hayvan yaşamından yeni çıkmış genç toplumların akıl çağı (buna insan yaşamının beyinsel temeli de denilebilir) bir orman yaşamına benzer. Ormanda göklere uzanan ağaçlar vardır. Fakat onların gölgesinde kalan bodur ağaçlar da oldukça geniş bir alan işgal ederler. Yoğunluk alanları dağınıktır. İnsan toplumunda akılın dağılımı da bu ormanlara benzer. Toplumun yarısı biyolojik çağ aşamasında (buna tarihi gelişme bağlamında önakıl çağı denebilir) yaşamağa devam eder. %40 akıl çağına ulaşmıştır. %10’u daha ileri bir çağın, uygarlık çağının rahipleridir. Bütün bu insan grupları aynı toplumda yaşarlar. Tarih bu çağlara, aklın gelişmesi açısından bakmaz. Tarihin başından bu yana bu grupların oranları, bilginin yayılmasıyla orantılı olarak değişir. Akıl grubu ve bilimin derinleşmesine paralel olarak, uygarlık grubu büyür. Her toplum hayvandan biraz yukarıda bütün kalabalıklarla, yaşamlarına aklın egemen olduğu grupları ve çok daha az sayıda düşünürleri içerir. Burada insanlığın evrimi açısından bir handikap ortaya çıkar. İnsanları yönlendiren, beyinleri en gelişmiş insanlar değildir. Sayıca daha çok olan ve biyolojik evrim ya da örgütlü akıl aşamasında yaşayanlardır. Dahi kral pek olmaz. Ama Bush Cumhurbaşkanı olabilir. Einstein olmaz. Kaldı ki öyle bir isteği de yoktur. TOPLUMDA AKIL’IN DAĞILIMI Düşünce, insanlık tarihinde uygarlaşmanın temel bileşenidir. Uygarlık pahalı ve toplumların küçük gruplarının giyebildiği bir elbisedir. Çünkü nesnel akıl aşamasında kurulan sayısız kurum, örneğin ordu, parti, banka, okul gibi kurumlar uygarlaşmanın alt basamaklarını oluştururlar. Bu kurumlar çalışırken, akıl çağının örgütlenmesi yanında biyolojik çağ insanının ilkelliğini ve şiddetini de yansıtabilirler. Fakat uygarlık aşamasının insana odaklanmış davranışlarını, genelde, kurum olarak içermezler. Örneğin ordu akıl çağının evrensel bir savunma gereksinmesi sonucu ortaya çıkmış, fakat zaman içinde fetih ve yağma aracı da olmuştur. Silah kullanır. Silah, biyolojik çağda yaşayan insanın ürettiği ve daha ilkel bir yaşam aşamasının gerektirdiği bir araçtır. İnsanlık tarihi her zaman bu ikilem ya UYGARLAŞMANIN TEMEL BİLEŞENİ Kalabalıklar biyolojik insanlık düzeyinde kaldığı için baş kesen insanlar aramızda yaşıyor. Politik mevkiler işgal ediyor, hatta gazetelerin baş sayfalarında resimleri çıkıyor. Kanımca Tayfun Akgül silah üreten hiçbir ülke uygarlık aşamasının tam üyesi değildir. O düzeye nüfusunun yüzde biri ile ayak bastığını söyleyebiliriz. İyi niyetle, biraz da insanlığa taviz vererek, uygarlık öncülerinin SİLAH ÜRETMEK VE UYGARLIK