02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKiSLER yazıcının, ağtabakadaki iki hücre türünün basılmasında kullanılabileceğini gösteriyor. Gangliyon ve glia hücreleri gözdeki bilgileri beynin belli başlı bölgelerine ileterek, sinir hücreleri için destek ve koruma sağlarlar. Laboratuvarda basılan hücreler sağlıklı kalarak, iletim ve büyüme yetilerini korumuşlar. Araştırmayı yöneten Keith Martin ve Barbara Lorber retinadaki sinir hücresi kaybının birçok kişide körlüğü neden olduğunu söylüyorlar. Ağtabaka çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Buradaki hücrelerin doğru bir şekilde düzenlenmiş olmaları görme için büyük bir önem taşımaktadır. Araştırmamız, ilk kez merkezi sinir sistemindeki A. M. Celal Şengör enfeksiyonuna yakalanmış, kalp enfarktüsü geçirmiş ve en sonunda da solunum yetmezliği yüzünden hayatını kaybetmiş. Kadın hastalanmadan önce canlı kümes hayvanlarının satıldığı bir pazarı ziyaret etmiş. Temas halinde olduğu yakınlarında herhangi bir sempton görülmemiş. Sağlık dairesi virüsün insana bulaşma ve insandan insana bulaşma riskinin henüz düşük olduğunu söylüyor. Fakat Çin’de ilk olarak mart ayında teşhis edilen tehlikeli virüs H7N9, yayılmaya devam ediyor. Güney Çin’deki bir eyalette dört gün içinde üç hastalık vakası bildirilmiş ve hastaneye kaldırılan 62 yaşındaki bir kişinin durumu kritik. Mart ayından bu yana Çin’de H7N9 virüsüne bağlı 143 enfeksiyon vakası bildirildi. Bu hastalık vakalarından kırk beş tanesi ölümle sonuçlandı. Sevgili okuyucularım: Son dört gündür (1720 Aralık 2013) olanları televizyon ve gazetelerden izlemeye çalışıyorum. Gördüklerim, bana eskiden olan olaylar ve bunların sonuçları hakkında daha berrak bir resim çizme imkânını tanıdı. Bunun nedeni, bu durumda kullanmam gereken yöntemin, ömrüm boyu bir jeolog olarak kullandığım yöntemin aynı olması. Doktorlar ve beslenme uzmanları daha az tuz tüketmemiz konusunda durmadan uyarı yaparlar. Fakat bilim insanları şimdi de hamilelere bol bol tuz tüketmelerini öneriyor. Çünkü sürpriz bir şekilde, gebelik sırasında tüketilen tuzun tansiyo nu yükseltmek yerine düşürdüğü ortaya çıktı. Bu da anne ve bebek için tehlikeli olan bir hamilelik komplikasyonu olan gebelik zehirlenmesi (Preeklampski) riskini düşürüyor diyor uzmanlar Hypertansion dergisinde. Preeklampski hamilelikte kan basıncının çok fazla yükselmesiyle ortaya çıkar. Gebelik zehirlenmesi anne adayında, idrarda artan protein salgısı, baş ağrısı, değişen karaciğer değerleri ve bulantı gibi belirtilerle kendini gösterir. Rahatsızlık en kötü durumda yükselmiş kan basıncıyla birlikte annenin ölümüne veya daha sonra ortaya çıkabilecek kalp enfarktüsü, inatçı yüksek basınç ve tiroit bezi hastalıkları gibi rahatsızlıkları da doğurabilir. Bebek ise gelişim bozuklukları ile doğabileceği gibi düşük doğum riski de söz konusudur. Tuzun hamileler üzerindeki sürpriz etkisi hücrelerin bir piezoelektriksel mürekkepli yazıcıyla üretilebileceğini göstermiştir diyen bilim insanlarının hedefleri, gelecekte retinanın yeniden üretimini sağlayacak bir teknoloji geliştirmek. Araştırma ekibi şu şıralar, ışığa duyarlı fotoreseptörler olan, çubuk ve koni gibi diğer retina hücrelerinin basılabilirliği üzerinde çalışıyor. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] CBT 13987 / 3 Ocak 2014 Cambridge Üniversitesi bilim insanları, körlüğe karşı uygulanabilecek yeni göz hücreleri “bastılar”. Biofabrication dergisindeki yazıda, yöntemin hayvan hücreleriyle işlediği, dolayısıyla da ağtabakada görülen bozukluklara uygun terapiler için yol açılmış oldu deniyor. Sonuçlar mürekkepli Yazıcıda ilk göz hücreleri basıldı Zoologlar Brezilya’nın batısında, fotoğraf tuzaklarının yardımıyla yeni bir tapir türü keşfettiler. Söz konusu hayvan yerliler tarafından biliniyordu, fakat bilim insanları daha önce tanımlamamışlardı. Araştırmacılar Paumari dilindeki “Arabo kabomani” adından esinlenerek y e n i t ü r ü Tapirus kabomani olarak isilendirdiler. Kabomani tapiri, Güney Amerika kıtasının en büyük hayvanlarından biridir ve yüz yılı aşkın bir süreden sonra bulunan ilk çift toynaklıdır. Yeni keşfedilen hayvanın boyu yaklaşık olarak 1.30 m ve ağırlığıysa 110 kilo kadar. Tapirus kabomani bu yüzden en küçük tapir türü olan dağ tapirinden bile daha küçük. Dağ tapiri yaklaşık olarak 150225 kilo ağırlığında oluyor. Düzlüklerde yaşayan tapirle karşılaştırıldığında ise yeni tür daha kısa bacaklara, farklı bir çene yapısına ve kafasında ve sırtında daha az belirgin olan çıkıntılara sahip. Ayrıca koyu kahverengi tüyleri de daha koyu. Kobamani tapiri Minas Gerias Federe Üniversitesi paleontologu Mario Cozzuol tarafından Brezilya’daki ormanlarda bulundu. Brezilya’da yeni bir tapir türü Bu yöntemin babaları olarak bilinen iki kişi, yaşıt (ve arkadaş) olan Fransız doğa bilimcisi Baron Georges Cuvier (17691832) ve Alman coğrafyacısı Baron Alexander von Humboldt’dur (17691859). Yöntem, karşılaştırmalı doğa bilimi olarak bilinir ve Cuvier‘nin katkısı karşılaştırmalı anatomiyi (ve onunla beraber omurgalı paleontolojisini ve biyostratigrafiyi), von Humboldt‘unki ise karşılaştırmalı yerbilimlerini doğurmuştur. Karşılaştırmalı doğa biliminin yöntemi şudur: Doğada a, b ve c nesneleri ve/veya I, II ve III süreçleri izlenmektedir. Mesela nesnesi bir balık, b nesnesi bir balık fosili ve c nesnesi de bir kayaç katmanı olsun. I süreci bir balığın yaşamı, II süreci fosilleşme, III süreci de katmanlanma, yani tabaka oluşumu olsun. Bir yerde siz bir balığın (nesne a) fosilini (nesne b) bir kayaç katmanı (nesne c) içinde buluyorsunuz. Bundan şu çıkarımı yapıyorsunuz: Bu balık bir zamanlar bir su ortamında yaşayan bir canlıydı (süreç I). Burada öldü ve o ortamdaki çökelme nedeniyle zamanla çökellerin içinde kaldı ve fosilleşti (süreç II). Çökelme genellikle tabakalar üreten bir süreç olduğu için bu kayaç tabakaları da oradaki su ortamının içinde oluşmuşlardır (süreç III). Şimdi bir başka yerde, şeytan minaresi denilen kabuklu bir deniz hayvanına benzeyen bir fosili bulduğunuzu düşünün. İlk yapacağınız çıkarım, bunun da bugün yaşayan şeytan minarelerine benzeyen bir canlı olmuş olduğu ve büyük bir ihtimalle onlar gibi su ortamında yaşadığıdır. O ortamda bu hayvanın ölmüş, fosilleşmiş ve çökelme sonucu oluşan tabakalı kayaç katmanını içinde kaldığını farzetmenizden daha normal bir şey olamaz. Mesela Cuvier, Mamut fosillerini ilk incelediğinde bunun bir fil türü olduğunu ama bugüünkü fil türlerinden hiçbirini temsil etmediğini hayvanın kafatasını inceleyerek derhal tahmin etmiş. Son günlerde de belirli konumlardaki insanlar (nesne a) belli suçlar işledikleri isnadıyla (süreç I) sabaha karşı aniden tutuklanarak (süreç II) hapse (nesne b) konulmaktadır (süreç III). Bunu yapanlar hukukçular ve polistir (nesne c grubu). Bir başka grup (nesne d) bunun bir iftira kampanyası olduğunu (süreç IV), gösterilen delillerin (diyelim ki nesne e grubu) yalan, uydurulmuş deliller olduğunu iddia ediyor. Ve diyor ki, bu işi yapan c grubunun üyeleri aslında hukukçular denen bir grubun üyesi olmakla birlikte aynı zamanda a grubundaki insanlara olan düşmanlıkları yüzünden bunlara fenalık etmek isteyen bir f grubunun üyesidirler. Buna da d grubu nesnelerinin üyeleri örgüt, devlet içinde devlet vs. diyorlar. Bundan yaklaşık dört sene evvel aynı şeyler olmuştu. Yalnız o zaman, şimdi c grubundakilere, aslında bunlar gizli bir f grubunun üyeleridir diyen d grubu elemanları, bunu o zaman iddia edenlere karşı, f grubu diye bir şeyin olmadığını, c grubunun sadece işini yaptığını belirtiyorlardı. Süreç ve nesneler aynı olduğu halde, e grubundakiler şimdi birdenbire fikirlerini değiştirmiş görünüyorlar ki, bu mantıksızdır. O halde, ya ilk olayda da olaylar şimdiki gibi olmuştur ve onu da şimdi bu olayları tetiklemekle itham edilen f grubu planlamıştır veya şimdi de f grubu diye bir şey yoktur ve c grubu gereken işini yapmaktadır. Bizlerin anlayamadığı şey ise eskiden c grubunun yanında olan e grubu, nasıl aniden o c grubunun elemanlarının aslında bir f grubunun elemanları olduğuna hükmetmiş olmasıdır. Üstelik eskiden olayda olan a grubunun itham edildiği hükümeti cebren yıkmaya teşebbüs suçu, bu sefer o grubu tutuklayıp hapse atan c grubu üyelerine atfedilmektedir. Demek ki, eskiden olaylara karışmış olan a grubunun üyeleri aslında bugün saldırıldığı iddia edilen meşru hükümetin yanındaydılar ve o nedenle tasfiye edildiler. Bu kadar basit bir mantık yürütmesini yapamayacak kadar salak bir millet olmadığımız kanısındayım. Ben kendi şahsıma son olaylardan şu çıkarımları yaptım: 1) Bugün hükümet son olaylardan kimi suçluyorsa, o grup Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat davalarının da arkasındaki gruptur. 2) Hükümet Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat olaylarında bugün suçladığı grupla birlikte hareket etmekteydi (yani, hukukun bağımsızlığı hakkında söylenilenler falan doğru değildi). Hükümetin şimdiki feveranı, eski müttefikinin kendine karşı dönmesi nedeniyledir. Böyle gruplaşmaların ve ittifakların bir milletin hatta ordusuna saldıracak cesareti kendisinde bulması ve bunu başarıyla yürütmüş olması çok korkutucudur. Doğa Bilimlerinde Karşılaştırmalı İnceleme Yöntemi ve Ülkemizde Olanlar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle