02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ARKEOLOJİ TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban AnadoluMısır kültür bağlantıları yeniden yaratıldı [email protected] A Alman Arkeoloji Enstitüsü, Bergama’da Mısır Tanrıçası “Sekhmet” ile Hattuşa’da “Sfenks” heykellerini ziyaretçilere sundu Özgen Acar sin de geri getirilmesini amaçlayan kampanyamdan sonra 1987’de Berlin’de yeniden başlayan görüşmelerden sonra tabletler Ankara’ya geldi. Hitit İmparatorluk (İ.Ö. 1650 1200) döneminden olan tabletlerde antlaşmalar, yasalar, yıllıklar, fermanlar, mahkeme kararları, dualar, destanlar, iki dilli belgeler, sözlükler, öyküler, şiirler, tıp, astronomi metinleri, fallar, cinsel gücü arttırıcı reçeteler yazılıydı. HintAvrupa kökenli Hititçeye; Sümerce, Akatça, Palaca, Luvice ve Hurrice’den giren sözcükleri de içeriyorlardı. Bazıları yalnızca bu dillerde yazılmışlardı, yarım binyıllık Hitit ve Anadolu tarihini aydınlatıyorlardı. 1990’da iki Almanya birleşince Berlin Müzesi, “duvara gömülmüş sfenksin çıkarılamayacağı” gerekçesi ile heykeli geri vermedi. 3 bin 500 yaşındaki, 2.58 m yüksekliğinde, kadın başlı sfenksler, Hattuşa’nın Güney Kapısında kentin koruyucu konumundaydılar. Sfenks konusu, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, 2011’de Ankara ziyaretinde de gündem oluşturdu. 18 Nisan’da Ankara’da heyetlerin görüşmesinde sfenksin iadesinde anlaşmaya varılınca Türk uzmanlar Berlin’e gönderildi. Sfenks, gömülü olduğu duvardan tümüyle söküldü. İstanbul’daki ikizinin de sökülerek onarımlarının tamamlanmasından sonra Boğazköy Müzesinde, geçen yıl sergilenmelerine başlandı. Bu arada Alman Arkeoloji Enstitüsünden Kazı Başkanı Doç. Dr. Andreas Schachner’in girişimiyle her iki sfenksin kopyaları Türk uzmanlar ile işbirliği yapılarak bulundukları Yer Kapı noktasına konuldu. İstanbul’daki sfenksin kopyası geçen yıl yerine konulmuştu. Bu yıl ise Berlin’den gelen sfenksin kopyasının yerine yerleştirilmesi son çalışmalarına Ankara CUMOK’larla tanık olduk. Schachner, sfenkslerin bulunduğu Yer Kapı’nın, arabaların da geçebileceği genişlikte bir anıtsal kent kapısı değil, yalnızca yayaların kullandığı küçük bir kapı olmakla birlikte bulunduğu noktanın Hattuşa’nın tacı konumunda olduğuna dikkati çekti. Schachner, “Çevrede 28 tapınak bulunuyor. Burada dinsel törenler yapılıyordu. Bu sfenksler, kilometrelerce uzaklıktan görülebiliyordu. Böylece uygarlığın görkemi ve başkentin gücü dönemin ziyaretçilerine vurgulanıyordu” dedi. Yolu Çorum’a düşecek ziyaretçiler; Boğazköy Müzesi’nde özgün sfenksleri, Hattuşa’da ise özgün yerlerinde kopyalarını görebilecekler. Sol’da Berlin’den, sağda İstanbul’dan gelen sefenksler Yer Kapı’da 2009’daki Kopenhag ve sonrasındaki tüm iklim zirvelerinde etkileri açıkça hissedilmeye başlanan küresel ekonomik kriz, büyük şirketler, ulusal/uluslararası sermaye blokları arasındaki rekabeti aşırı kızıştırdı. lman Arkeoloji Enstitüsü, bu yıl AnadoluMısır kültürel bağlantılarını simgeleyen dev anıtların onarımı ve sergilemesinde iki önemli adım attı. Alman ve Türk uzmanlar, Mısır kültürünün Roma Döneminden kalma aslan başlı tanrıça “Sekhmet” heykelini İzmir Bergama’da ve iki “sfenksi” de Çorum Hattuşa’da özgün yerlerinde ziyaretçilere sundular. Savaş, yıkım, salgın hastalıkların simgesi ve insan kanı içen aslan başlı tanrıça Sekhmet heykelinin parçaları Bergama kazılarında bulunmuştu. Güneş tanrısı Ra, Sekhmet’in insan kanı içiciliğine son vermek için rahiplerine Nil Nehrini kırmızıya boyatarak büyü yapmıştı. Bu suyu içen Sekhmet’in, bu davranışından arındığı söylenir. İS 2. yy.da Roma İmparatoru Hadria nus Döneminde, “Pergamum (Bergama)” Kızıl Avlu’nun içindeki havuzla ziyaretçilerde Nil Nehri havası yaratılmış, yanına da bu Sekhmet heykeli dikilmişti. 2009’dan bu yana, Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Bergama kazıları Başkanı Dr. Feliks Pirson’un yönetiminde, heykelin bulunan özgün parçaları ve aynı mermerden yeniden yaratılmasında Müdür Vekili Dr. Mimar Martin Bachmann ve taş ustası Kamil Çavuş, Türk işçiler ile birlikte gerçekleştirdi. Çalışmaya Alman vakıfları maddi katkıda bulundu. Anıt, Kültür Bakanlığı, Alman Büyükelçiliği, Bergama Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı yetkililerinin katıldığı törenle ziyarete açıldı. Alman ve Türk arkeologlar 1906 12 yılları arasında Hititlerin başkenti Hattuşa’da “devlet arşivi” ile birlikte bu ikiz sfenksleri de gün ışığına çıkarmışlardı. Parçalanmış çivi yazılı tabletler, onarıldıktan sonra geri verilme koşulu ile 33 sandık içinde 19151917 yıllarında Berlin’e gönderilmişti. Ayrıca, İÖ 13.yy’da kireçtaşından yapılmış, Boğazköy’de parçalar halinde bulunan iki sfenks de aynı koşulla Berlin’e gitmişti. 1. Dünya Savaşı’nın ardından 192443 yıllarında 2.940 tablet ve bir sfenks 9 aşamada İstanbul’a geri gelmiş, ancak 2. Dünya Savaşı’nda Almanya ikiye bölününce tabletler ve 2. sfenks Doğu Berlin’de kalmıştı. Türkiye, 1972’de tanıdığı Doğu Almanya’dan, 7.400 tablet ile sfenksin ikizini de istedi. Hatta Türkiye, bu tabletlerin ve sfenksin geri verilmesini “tanıma” ile ilgili diplomatik görüşme masasına bir koşul olarak koymuş ve Doğu Almanya bunu kabul etmişti. Her nedense sonra Ankara bu işin peşini bırakmıştı. 1986’da Hitit çivi yazılı tabletleri ile sfenk CBT 1398 14 /3 Ocak 2014 Bu köşede daha önce de vurgulandığı gibi, iklim değişikliği ile mücadelede 2005–2008 arasında hakim olan ve önümüzdeki 3040 yıl içinde gelişmiş kapitalist ülkelerde toplam sera gazı salımlarını %8090’lar düzeyinde azaltmak şeklinde ifade edilebilecek uluslararası mutabakat, krizin yarattığı acımasız rekabet koşullarında, çöktü. Bu gelişmelerle aşağı yukarı eş zamanlı olarak, siyaset söylemine son 3040 yıldır damgasını vuran ve neoliberal ideolojik tahakküm ile birleşerek; Kapitalizmin ve onun aşırı serbestpiyasacı türünün, ekonomik ve toplumsal hayatın örgütlenmesinde yegane geçerli model olduğunu, Toplumsal sınıfların çatışmasına dayalı siyaset biçimlerinin aşıldığını, Bu yeni dünya düzeninde geçerli siyaset biçiminin konsensusa (oydaşma) dayalı, uzmanlıklardan beslenen teknokratik tür bir yönetim olduğunu vazeden siyasetsonrası (postpolitik) ideolojik hegemonya da derin yara almıştır. ‘Siyasetsizleştirilmiş’, ‘içeriksizleştirilmiş’ iklim değişikliği politikalarına toplumsal ve iktisadi demokrasi talepleri hızla geri dönmektedir. Hükümetlerin ekonomik kriz politikaları, “iklim banka olsaydı kurtarmıştınız!” türü sloganlarla karşılanmakta, iklim politikası için hükümetler nezdinde lobicilik, yerini toplumsal eşitlik taleplerini de içeren ‘iklimsel adalet’ kampanyalarına bırakmaktadır. Bu değişimin en güçlü gözlendiği ülkelerden biri 2,5 milyon resmi işsiz rakamı ile İngiltere’dir. Geniş bir işçi sendikaları koalisyonunun önderlik ettiği ‘iklim değişikliğine karşı 1 milyon iş’ kampanyası, tüm dünyada ‘sınıfsal’ ekonomik talepler ile iklim değişikliği arasında doğrudan bağlantı kuran ilk ve en güçlü hareket olması itibarıyla dikkatle izlenmeyi hakediyor. Sendikaların önderlik ettiği bu kampanya, aslında basit bir mantık yürütüyor; Ekonomik durgunluk ve hükümetlerin kemer sıkma politikaları, uzun vadeli kitlesel işssizliği bir kesinlik olarak çalışan kesimlerin önüne koyuyor. Piyasa esaslı çözümlere dayalı iklim değişikliği politikaları, yıllardır patinaj yapan uluslararası görüşmelerden de anlaşılabileceği gibi, bir işe yaramıyor. İklim değişikliğine yol açan salımları azaltmak için büyük yatırımlar gerektiğinden, büyük maliyetlerden sözedilirken, bankaları kurtarmak için hükümetlerin kaşla göz arasında trilyon dolarları seferber edebildikleri görüldü, demek ki kaynak mevcut. Uçları birleştirmek gerektiği açık; yılda bir milyon kişiye iş alanı yaratacak kamusal bir seferberliğin, hem uzun vadeli kitlesel işsizlik sorununu hem de iş yaratılan alanların niteliği gereği, salım azaltımı sorununu çözeceği hesaplanıyor. 56 sayfalık ‘İklim için 1 milyon iş’ raporu, hem salımları azaltacak hem istihdam yaratacak ekonomik sektörlere yönelik ayrıntılı analizler içeriyor. Birleşik Krallık esaslı ‘Kampanya’ , ülkenin kişi başı salımlarının 8/11 ‘ini oluşturan üç ana sektöre odaklanmış. Bu sektörler elektrik üretimi, bina ısınma ihtiyaçları ve ulaşım alt alanları. Elektrik üretiminde hemen tümüyle yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi, yapı stokunun ısınma ihtiyacının mevcut ‘en iyi tekniklerin’ uygulanması ile dramatik biçimde azaltılması ve ulaşımda toplu taşıma seferberliği ve elektrikli ulaşım, bu üç alanda benimsenecek politikaları özetliyor. Bu üç alanın her birinde, bir yılda sırasıyla; 425.000, 175.000 ve 300.000 yeni iş yaratılacağı hesaplanmış. Toplamda bir milyon yeni işe ulaşmak için sanayi ve atık sektörlerinde 50.000, eğitimde de yine 50.000 yeni iş hedeflenmiş. Söz konusu üç ana sektördeki dönüşümün İngiltere’nin kişi başı sera gazı salımlarını (bu üç sektörden kaynaklanan) 7.5 tondan 1.3 tona indireceği hesaplanmış. İşçi sendikalarının bu ‘tam istihdam’ kampanyası, tüm bu dönüşümün ülkeye maliyetini yılda 52 milyar ingiliz poundu olarak hesaplıyor. Sendikaların hesabına göre İngiliz hükümeti 2008’de bankalara 850 milyar pound vermiş ki bunun 200 milyarının hazineye geri dönmediğine kesin gözüyle bakılıyor. Bir milyon yeni iş için harcanacak 52 milyarın 21.5 milyarının ise vergiler ve yaratılacak ikincil işler ile geri döneceği hesaplanıyor. İklim değişikliğine en iyi yanıt; Bir milyon yeni iş!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle