24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Müfit Akyos http://www.ınovasyonheryerde.com/: mufıta@ttmail.com ARKEOLOJİ Cumhuriyetin aydınlık insanlarının, toplumsal barışın teminatı laikliğe ve bilimin yol göstericiliğine, insan hakları ve eşitliğe inananların geleceğimizi “yeniden inşa etmek” üzere birlikte hareket etmeleri bir çıkış yolu oluşturabilir. Gerçek Gündem Bu köşede, bilimteknolojiyenilik kavramları ve ilgili konular, ülkemiz özelinde olabildiğince güncel örneklerle siyasa ve uygulamalar düzeyinde irdelenmeye çalışılmaktadır. Ancak ülkemizin gündemi o denli devingen ve değişken ki her kurgu yerini başka bir konuya bırakabiliyor. Yine de bu yazıda o gündemin dışına çıkılarak “Milli Tren” ve “Havuzlu Çıkarma Gemisi” Projelerinden hareketle, teknolojik yetkinliklerin kazanılması ve teknoloji transferi konularına değinilecektir. 17 Aralık 2013 tarihinde düzenlenen törende (Eski) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın açıklamalarından, “Projenin 11 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, milli trenlerin yapımında TCDD’nin bağlı ortaklıklarının (TÜLOMSAŞ, TÜVASAŞ), İTÜ, TÜBİTAK, Aselsan ve 153 özel sektör şirketinin çözüm ortağı olarak görev alacağını”, TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman’dan “Projenin ön hazırlığına 11 Ekim 2012’de başlandığını, Milli Yüksek Hızlı Tren, Milli Elektrikli ve Dizel Tren Seti, Milli Yeni Nesil Yük vagonu, temalı dört ayrı çalışma gurubu oluşturduklarını, 280’i bilim adamı, 1056’sı mühendis, 520’si teknik ve idari uzman personel olmak üzere toplam 1856 kişinin çalışacağını” öğreniyoruz. “Yabancı ülkelerin lisansı üzerinden üretim yapıldığına” dikkati çeken TÜVASAŞ Genel Müdürü Erol İnal ise, “Şu anda yüzde 40 yerlilikte zaten tren üretiyorduk. İlk hamlede minimum yüzde 60’ın üzerinde yerli üretim gerçekleştireceğiz. Yani milli trenin lisansı bize ait olacağından üzerinde her türlü maddi ve fiziki iradeyi uygulayacağız.” diyor. (http://www.tcdd. gov.tr/home/detail/?id=2480.) Elbette ülkemizin 157 yılı geçen demiryolları deneyiminden sonra kendi hızlı trenini üretecek olması çok gecikerek olsa da çok önemlidir. Ancak, birdenbire neden “millileştiler” ya da lisans alımıyla nasıl “milli” olunuyor? Teknoloji transferinde lisans kimden, ne bedelle ve hangi koşullarla alınmıştır, hangi teknolojik yetkinlikleri kazanacağız gibi bir dizi soru açıkta kalmaktadır. 22 Haziran 2005 tarih ve 273 sayılı İcra Komitesi kararı ile başlatılan ve 28 Aralık 2013’te ihalesi tamamlanan “Havuzlu Çıkarma Gemisi” ile ilgili olarak da “üzerinde bir adet pist bulunan ve burada helikopter operasyonlarına imkân vermesi yanında uçak taşıyabilmesi nedeniyle de uçak gemisinden sonraki en büyük platformlardan biri” olması, “Ege, Karadeniz ve Akdeniz harekât alanlarında ve gerektiğinde Hint Okyanusu ile Atlantik Okyanusu’nda kullanılabileceği”, ana görev fonksiyonuna ilişkin “Kuvvet Aktarımı ve Amfibi Harekâtı” tanımlanması noktaları dikkat çekiyor. Ayrıca, Sedef Tersanesi’nin verdiği projenin İspanya’ya ait 2009’da denize indirilen “Juan Carlos” uçak gemisi ile bire bir örtüştüğü belirtiliyor. Ülkelerin sahip oldukları “savaş” kapasitelerinin (uzun menzilli füzeler, uçak gemisi, nükleer güç gibi) başta dış politika stratejileri olmak üzere geleceğe dönük hedef ve politikalarının da ipuçlarını taşıdığını söylenebilir. “Savunma” sanayisi üzerinden bazı kritik teknolojilere sahip olma olanağını yakalamak tartışılabilir ancak Hint Okyanusu, Atlantik Okyanusu denildiğinde işin rengi biraz değişmiyor mu? Olağan durumda, ülkemizin geleceğini yukarıda işaret edilen konular bağlamında tartışarak çözümler üretmek varken, 12 yıldır iktidarı paylaşan ideolojinin 17 Aralık’ta ortaya dökülen “başarıları”, devlet ve toplumsal yapı içinde yaratılan tahribatın boyutunu bütün çıplaklığıyla sergileyince öncelikler değişti. Dikkatimiz ve enerjimiz olan bitenin analizine, yorumlanmasına kaysa da asıl yapılması gereken geleceğe bakmak olmalı. Cumhuriyetin aydınlık insanlarının, toplumsal barışın teminatı laikliğe ve bilimin yol göstericiliğine, insan hakları ve eşitliğe inananların geleceğimizi “yeniden inşa etmek” üzere birlikte hareket etmeleri bu karabasanı defetmekte bir çıkış yolu oluşturabilir. Cumhuriyet öncü kadın arkeoloğunu yitirdi Prof. Dr. Halet Çambel’i 97 yaşında yitirdik. Güzel bir hayat yaşadı.. Güzel eserler bıraktı. İstanbul Üniversitesi’nden büyük bir törenle Gökova’ya Nail Çakırhan’ın yanına uğurlandı. Aşağıda bilimsel çalışmalarından ziyade, öncelikle, hayatından bir kesiti anlattığı bir söyleşiyi sunuyoruz. Bu söyleşi, 2010’da İstanbul Üniversitesi Dergisi’nde yayımlandı, Yrd. Doç. Dr.Özgü Yolcu gerçekleştirdi. Biz kısaltarak alıyoruz. Şüphesiz sonraki sayılarımızda Halet Çambel üzerine başka yazılar da yayımlayacağız. Şimdilik, baskıya girmekte olan sayımızın kapağını değiştirerek, bu kadar yer verebiliyoruz.. rof. Dr. Halet Çambel, tüm ömrünü bilim ve topluma hizmet düşüncesiyle geçirmiş, her dakikasını çalışmaya ve üretmeye adamış, arkeolojiye gönül vermiş sayısız genç yetiştirerek hocaların hocası olmuş bir isim. Prof. Dr. Çambel’in Türkiye’nin birçok bölgesinde yürütAslantaş’ta yer alan kazı evinde görüştüğümüz Prof. Dr. Çambel, bilimsel çalışmaları ve şimdiye kadar yürüttüğü eğitim faaliyetlerinin yanı sıra eskrim dalında katıldığı 1936 Berlin Olimpiyatları ilgili sorularımıza da yanıt verdi. Arkeolog olmayı neden istemiştiniz? Arnavutköy Kız Koleji’nde okurken önce fiziğe merak sardım, fakat yeni gelen fizik hocası zayıftı. Sonra bir sanat tarihi hocası geldi. O her hafta öğrencileri İstanbul’daki tarihi yerlere götürüp gezdirirdi. O hocanın etkisiyle bu alana merak duydum. Sonuçta 1935 yılında Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’ne arkeoloji okumak için gittim. Türkiye’nin olimpiyatlara katılan ilk iki kadın sporcusundan biri olarak 1936 Berlin Olimpiyatları’na da katılmıştınız. Bize o günleri anlatır mısınız? Arnavutköy Kız Koleji’nde öğrencilerin katılabileceği folklor, tiyatro gibi etkinlikler vardı. Bunlardan bir tanesi de eskrimdi. Ben de eskrim eğitimlerine katılmıştım. Hocamız be ni Beşik taş Eskrim Kulübü’ne aldı, orada yetiştirdi. Fransa’ya gittikten sonra, bir tatilde İstanbul’a gelme hazırlıkları yapıyordum. Dediler ki gelme, Budapeşte’ye git, olimpiyatlara gidiyoruz. Budapeşte’ye gittim. Burada bir hazırlık döneminin sonunda Berlin’e gidip olimpiyatlarda müsabakalara çıktık. Türkiye’den gelen iki kadın sporcu vardı. Birisi ben, diğeri Güreş Federasyonu Başkanı Ahmet Fetgeri’nin kızı Suat Aşeni Fetgeri idi. Sonradan duyduk ki Olimpiyatlara kızların da katılmasını Atatürk istemiş. Siz hiç Atatürk’ü gördünüz mü? Evet. Ortaokul, lise yıllarıydı… Biz P CBT 1400 8 /17 Ocak 2014 tüğü kazı çalışmalarından birisi de KaratepeAslantaş. Bilim dünyası KaratepeAslantaş’ı Hitit hiyerogliflerinin çözüldüğü yer olarak tanıyor. İlk kez İstanbul Üniversitesi’nde asistan olarak görev yaptığı günlerde Karatepe’ye gelen Prof. Dr. Halet Çambel, neredeyse bütün ömrünü bölgeye adamış. Prof. Dr. Çambel, KaratepeAslantaş’ın kaderini değiştiren arkeolojik kazılarda bilim insanı olarak verdiği üstün çabaların yanı sıra toplumun eğitim seviyesinin yükselmesi ve gençlerin meslek sahibi olabilmesi için yürüttüğü çalışmalarla da yöre halkının gönlünü kazandı. Osmaniye’nin Kadirli İlçesi’ne bağlı Karatepe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle