Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI CERN ve Türkiye CERN -Avrupa Çekirdek (fiziği) Araştırma Merkezi/Centre Europeéne pour la Recherche Nucléaire- adının da belirttiği gibi dünyanın önde gelen araştırma merkezlerinden belki de birincisi. Buraya ülkemizin üye olması için meslektaşlarım yıllarca uğraştı. Birkaç kez üye olma umudu belirdiyse de artık devletin bu işten bütün bütüne geri adım attığını anlamış bulunmaktayız. Oysa parçacık fiziğinin en kullanışlı kuramı sayılan Standart Model’in sona kalan önsöyümlerinden olan ve maddeye kütlesini verdiği önerilen “higgs parçacığı” (bir diğer ve yanıltıcı deyişle “Tanrı Parçacığı” *) geçen yıl CERN’de –çok büyük olasılıkla– bulundu ve buluşa geçen yıl Nobel ödül verildi. Bu, kapsamlı ve incelikli deneyde parçacıkları yakalamak için kullanılan başlıca iki detektör olan ATLAS ve CMS’de, gözlemleri ve bunların ayrıntılı çözümlemelerini titizlikle yapan yüzlerce genç ve kıdemli fizikçi, mühendis vb. arasında onlarca genç ve kıdemli yurttaşımız da bulunmakta. Bunların bağlı oldukları kurumlar: Adıyaman Üniv., Ankara Üniv., Boğaziçi Üniv., Çukurova Üniv., Dumlupınar Üniv., Ege Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com R. Ömür Akyüz Üniv., Erzincan Üniv., Gazi Üniv., Gaziosmanpaşa Üniv., Doğuş Üniv., Gaziantep Üniv., İTÜ, İzmir Yüksek Teknoloji Enst., Kafkas Üniv., Mersin Üniv., Mimar Sinan Üniv., ODTÜ, Özyeğin Üniv., Süleyman Demirel Üniv., TAEK, TOBB Üniv. Bunların yanı sıra, özellikle ABD’deki üniversitelerde lisansüstü öğrenim gören genç vatandaşlarımızdan da bu projelere katkı yapanlar bulunmaktadır. Ayrıca, yedi yıl önce elim bir kazada yitirdiğimiz ikisi kıdemli diğerleri genç meslektaşlarımız da yaşasalardı bu gruplar arasında bulunacaklardı. CERN’deki deneyin sonuçların açıklayan iki makale “Physics Letters B” dergisinde yayımlanmış olup [716 (2012) 129, 3061], ikisi bir arada ayrı basım olarak Elsevier Yayınevi tarafından yayımlanmış bulunmakta. Katılımcıların adları ve kurumları bu makalelerin sonlarında verilmiş. *) Nobel ödüllü Leon Lederman yıllar önce yazdığı popüler bir fizik kitabının yayıncısına bu parçacıktan söz ederken henüz gözlenmesi sorunlu görüldüğü için “Tanrının belası parçacık” deyince, yayıncı hemen, “Kitabın adını buldum” deyip “Tanrı Parçacığı” koyuvermiş. Geçen hafta, Ankara Barosu’nun sekizincisini düzenlediği ve Türkiye Barolar Birliği’nin ev sahipliğini yaptığı “Uluslararası Hukuk Kurultayı”nda, “Sivil İtaatsizlik, Direnme Hakkı ve Bugün İçin Uygar Direniş Önerileri” üzerine bir konuşma yaptım. Sivil İtaatsizlik Hakkında 2 Burada yazdıklarımdan orada da söz etmek istemiştim, ama tanınan süre elvermedi. Konuşmamı bu yazılarımla tamamlamış olayım: • “Sivil itaatsizliğin çoğulcu, özgürlükçü, demokratik, sosyal hukuk devleti toplumlarında gördüğü olumlu işlevini ülkemizde de son yıllarda ve özellikle son aylarda yeterince gözlemledik. Bu gördüklerimiz temel savlarımızın olgusal bir doğrulanmasıydı. Sivil itaatsizliğin etik meşruluğunun tanınması, ona iyi gözle bakılması bir felaketin ilk adımları değildi. Bu ileti tarzının bir iletişime dönüşmesi ve her defasında Kassandra’nın yazgısıyla sonuçlanmaması için onun siyasal ve hukuksal bakımlardan kaplamsal dizgenin kullanabileceği bir biçimde tanımlanması gereklidir. Bu tanım olgusal yolla kendi ana hatlarını zaman içerisinde ortaya koyacaktır.” • ” Kamusal alan’ın içerisinde yer alan ve onun zorunlu bir ürünü sayabileceğimiz ‘resmi alan’ın ya da devlet alanının normatif temel ilkelerinde kurgulanmasını, uygulanmasını ve gelecekteki uygun gelişimini sağlamak; en önemlisi de, resmi alanın kamusal yaşamı totaliter bir nitelikle, ayrıkotu gibi bütünüyle sarmasını, terörize etmesini engellemek amacıyla bu kamusal alanın yetkin ve etkili direktifler verme görevinde üstün bir başarı derecesi göstermesi zorunludur. Teknenin alabora olmaması için bu şarttır. Kamusal alanın çoğunluk kararları ve konsensüs içerikleri olarak ürettiği bu direktiflerin, (bir kısmıyla kamusal alan içerisinde kalan) bir ‘özel alan’da köklerini bulması ve bunların orada aranması, kitle sapkınlığının önüne geçilmesi için önemli bir ölçüt oluşturacaktır.” • “Evrensel hukuk kültürünün bir ürünü ve hukuk düzenlerinde normatif bir öge olarak karşımızda bulunan temel insan hakları ve özgürlükleri kataloğu başka bir bakışla, burada aranan olgusal ölçüt dizgesi olarak da anlaşılabilir: İnsan bireyinin kamusal ve resmi alana temel oluşturan dirimsel, tinsel ve duyunçsal bütünlük alanlarının yetkinleşme araçları siyasal ve hukuksal çerçeveye özgürlük, güvenlik ve eşitlik üstündeğerleri olarak yansıtılmakla resmi ve kamusal alandaki yozlaşmaların oluşumuna set çekilmektedir. Geriye bu sosyal hedeflere uygun karar üretme tarzlarının ve bu kararların üretimi kalmaktadır. İşte “Sivil İtaatsizlik” bu yolda ve bu çerçevede diğerleriyle birlikte önemli bir yöntem olmak özelliği taşımaktadır.” • “Bu noktada sivil itaatsizliğin düşünce özgürlüğü ile olan ilişkisine özellikle değinmelidir. Yukarıda işlevine ve yapısına kısaca değindiğim kamusal alanın amacına uygun oluşumunun ve işleyişinin güç kaynağı düşünce özgürlüğüdür. Başka bir açıdan sivil itaatsizlik bu özgürlüğün cendereye alındığı yerdeki görünümüdür. Öte yandan ifade özgürlüğünün sınırları sivil itaatsizliğin de sınırlandır, ifade özgürlüğü ile buna bitişik öteki temel hakların ve özgürlüklerin anayasal sınırları sivil itaatsizliğin sınırları olarak alınabilirse (Dreier), bu kitapta temellendirmeye çalışılan etik meşruluk pozitif hukuk araçlarına da kavuşmuş olacaktır. Nitekim Yargıtay’ımızın Sekizinci Ceza Dairesi’nin TBMM’de pankart açan öğrenciler hakkında verdiği 1998/4491 no’lu kararının gerekçesinde temel alınan argümanlar sivil itaatsizliğin anayasal zeminde de meşru sayılabileceğinin ilk işaretlerini vermektedir.” Sekizinci Daire bu içtihadından daha sonra dönmüş olmakla birlikte, Gezi Eylemleri nedeniyle bazı ilk derece mahkemeleri bu görüşü dayanarak tahliye kararları vermişlerdir. Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı’na açık mektup Prof. Dr. Ayşegül Tokatlı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Nisan 2013 Döneminde Sağlık Bilimleri Temel Alanı, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları alanı altındaki bir Yan Dal Alanından doçentlik başvurusunda bulunan adaylarının doçentlik jürisinde görevlendirildim. Dosyaların değerlendirilmesi aşamasında fark ettiğim bir eksikliği/yanlışlığı dikkate getirmek istiyorum. Adayların “Asgari Başvuru Koşullarını Sağladığına İlişkin Bildirim Formu (Beyanname)” lerinde “Yukarıdaki eserlerim doktora veya tıpta uzmanlık unvanı aldıktan sonra yaptığım çalışmalardan kaynaklanmakta olup, başvurduğum doçentlik alanı ile İLGİLİDİR ve lisansüstü tez(ler)den (yan dal uzmanlık tezleri hariç) ÜRETİLMEMİŞTİR. Asgari başvuru koşullarını yukarıdaki eserlerimle SAĞLAMAKTAYIM. “ibaresi bulunmaktadır. Bilindiği gibi bu beyanname Sağlık Bilimleri Temel Alanı altındaki uzmanlık alanlarında, bu örneklerde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları alanında, doçentlik başvurusunda bulunan adayların verdiği beyannamenin aynısıdır. Aday, diğer bir deyişle temel uzmanlık eğitimi alan bir kişi, uzmanlık eğitimini aldığı daldan doçentliğe bu şartları sağlayarak, yani uzmanlık tezinden üretilmiş yayınlar haricinde, tıpta uzmanlık unvanı aldıktan sonra yaptığı çalışmalarla başvuruda bulunabiliyorsa, yan dal uzmanlık eğitimi alan kişilerin de o yan daldan doçentlik başvurusunda bulunurken, yan dal uzmanlık eğitimi aldığı süreçte ürettiği yayınlarla, yan dal uzmanlık tezinden üretilmiş yayınlarla, sınava girişinin asgari koşulları karşılayamıyor olması gerekir. Başka bir anlatımla, uzmanlık dalı ve yan dal uzmanlık dalı başvuruları aynı koşullarla olmamalıdır. Kişinin yan dal uzmanlık alanından doçentlik başvurusu yapabilmesi için, o yan dal konusunda yetkinliğinin göstergesi olarak konu ile ilgili, asgari koşulları karşılayabilen, yani yan dal uzmanlık eğitimini tamamladıktan sonraki sürede üretilen ama yan dal uzmanlık tezinden üretilmeyen yayınlarının olması gereklidir. Aksi takdirde yan dal uzmanlık eğitimi döneminde, önceki uzmanlık dalı ile ilgili, yan dal konusu ile ilgili olmayan yayınlar yapabilen kişi, yan daldan başvuru yapabilmekte, yayın aşamasını geçtiği takdirde “genel pediatrinin geniş kapsamından değil, yan dal eğitimini aldığı, görece daha kısıtlı alanda ,yetkinliğinin değerlendirileceği sözlü sınava girerek avantaj sağlamaktadır.”Ya da diğerkolay bir çözüm yan dal alanından doçentlik başvurusunun tamamen kaldırılması ve tüm adayların ana daldan doçentlik başvurusunda bulunmalarıdır. Konunun görüşülerek açıklık getirilmesi ve gereğinin yapılmasını arz ederim. CBT 140019 / 17 Ocak 2014