Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKiSLER Panama’da bilinmeyen bir uygarlık! şarjdan sonra bile korumuş. “Gözenekli hibrit elektrotlar için yeni bir yöntem geliştirdik. Bu yöntemde nano malzemeler, düzenli olarak karbon keseciklerinin iç ve dış yüzeylerine yerleşiyo” diyor Chengxin Wang (Sun YatSen Üniversitesi). Araştırmacılar ilk önce metrenin milyonda bir boyutundaki minik çinko parçacıklarını karbon tozuyla kaplamış. Bunlar 800 dereceye kadar ısıtıldıklarında çinko çıkarılmış, geriye çok sayıda gözenekli ve katlı karbon kesecikleri kalmış. Bu karbon kesecikler daha sonra içinde çözünmüş metal oksitleri bulunan alkollü bir sıvıya karıştırılmış. Bir akünün eksi ve artı ucu için çinko ve demir oksit nano parçacıklar karbon keseciklerin boşluklarına kenetlenmişler. Metal oksit nano parçacıklarının yerleşmesi, akü elektrotlarının dayanıklılığı için bir anahtar oluşturuyor. Düğme pil büyüklüğündeki lityum iyon akünün ilk prototipleri, 1000 şarjdan sonra bile ilk şarj kapasitesinin %90’ını korumuş. Bu yöntem şimdi seri üretimde kullanılabilecek kadar geliştirilecek. A. M. Celal Şengör 2011 yılında Panama’nın Cocle bölgesinde büyük bir kazı yapılmıştı. Arkeologlar burada Kolomb öncesine ait bir mezarlıkta, insan kalıntıları, silahlar ve altından üretilmiş objeler bulmuşlardı. Bunlar Maya uygarlığının en parlak dönemine yani İ.S.400900 yıllarına tarihlendirilmişti. Ancak National Geographic Society, Panama Ulusal Kültür Enstitüsü ve Ulusal Bilim, Teknoloji ve İnovasyon Müdürlüğü’nün ortak girişimleriyle gerçekleştirilen kazıda arkeologlar bazı savaşçı mezarlarının bilinmeyen bir topluluğa ait olduğunu fark ettiler. Mezarlar birkaç tabakadan oluşuyor ve savaşçılar altına batırılmış. Yani mezarlar Amerika’nın en zengin buluntu yeri. Söz konusu topluluğun hiyerarşik bir organizasyon olduğu ortaya çıkmış. Arkeolog Julia Mayo ilk önce kabile reisinin kalıntılarını incelemiş. Altın göğüs plakalarıyla kaplı iskeletin yanında ayrıca altın bileklik, bilezik ve kemer bulunmuş. 2000’i aşkın boncuğun da bir kemere ait olduğu sanılıyor. Diğer mezarlarda bulunan iskeletlerin ise kurban edilmiş köleler olduğu tahmin ediliyor. İlginç buluntular arasında zehirli balon Son günlerdeki ayakkabı kutularında saklanan milyonlarca dolar bana bir ayakkabı kutusu hikâyesini hatırlattı. Fuad Köprülü’nün Ayakkabı Kutuları Üç yetişkinden biri şişman balıklarına ait kılçıklar. Bu balıklarla kabile reisine kurban edilen kölelerin öldürüldüğü düşünülüyor. Buluntular arasında baltalar, vatoz dikenleri, balina ve jaguar dişlerinden yapılmış kemerler yer alıyor. Ziynetler ve objeler üzerinde yarı insan ve yarı mitolojik yaratıklar (kurt adam ve vampire benzeyen) tasvir edilmiş. Kazının gerçekleştiği Cano de Nata buluntu yeri türünün ilk örneği de değil. 1940’ta Sitio Conte’de 90 mezarlık bir nekropol gün ışığına çıkarılmıştı ve buradaki topluluğun da hangi uygarlığa ait olduğu bilinmiyordu. Sitio Conte de İ.S. 450900 yıllarına tarihlendirilmişti. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com CBT 14007 / 17 Ocak 2014 Tüm dünyada kimin daha iyi lityum iyon akü üreteceğine dair kıyasıya bir rekabet var. İleri teknoloji akülerle dizüstü bilgisayarların günlerce çalışması, elektrikli otomobillerin de 500km yol almaları bekleniyor. Chngxin Wang yönetiminde çalışan ekip, şimdi bu hedefe karbondan üretilmiş kesemsi bir taşıyıcı malzemeyle ulaşabileceklerini söylüyor Nano Energy dergisinde. Nano yapılı elektrotlu prototipler gerçi yeterli enerji depoluyorlar ama bunlar birkaç düzine şarjdan sonra bozuluyor. Çinlilerin yeni aküsü olağanüstü şarj kapasitesini bin Çinliler, akülerin kapasitesini arttırdı Londra’daki Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü (ODI) son raporu açıkladı. Buna göre dünya genelinde üç yetişkinden biri şişman. 1,46 milyar yetişkin şişman veya fazla kilolu. 19802008 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerde aşırı kilolu ve şişman insan sayısı neredeyse dörde katlanmış. “Future Diets Report” raporunun yazarlarından Steve Wiggins’a göre bu gelişme alarm niteliğinde. 19802008 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerdeki şişman sayısı 250 milyondan, 904 milyona çıkmış. E n düstri ülkelerinde de önemli bir artış söz konusu. 1980 yılında 321 milyon olan şişman sayısı 2008 yılında 557 milyona çıkmış. Wiggings bu gelişmeye bağlı olarak dünya genelinde kanser, diyabet, inme ve kalp enfarktüsü gibi hastalıklarda da artış yaşanacağını söylüyor. Çin ve Meksika’da 1980’den beri şişman ve fazla kilolu insan sayısı ikiye katlanmış. İnsanlar git gide daha fazla et, yağ ve şeker tüketiyor ve daha az hareket ediyor. Ülkemizde de durum pek iç açıcı değil. Sağlık Bakanlığı’nın “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması2010” ön çalışma raporuna göre yetişkinlerin yüzde 30,3’ü aşırı kilolu veya şişman. Bu oran erkeklerde yüzde 20.5, kadınlarda ise yüzde 41. Bu hikâyede ayakkabı kutularının sahibi olan hikâye kahramanı, kanımca Türk ulusunun tarihi boyunca yetiştirdiği en büyük bilim insanlarından biri olan ve Türkolojinin modern safhasının uluslararası alandaki mümtaz kurucularından biri olarak görülen Ord. Prof. Dr. h. c. Fuad Köprülü’dür. Fuad Köprülü, malum, politikacılık da yapmış, Demokrat Parti’nin kurucuları arasında yer almış, DP iktidarının ilk altı yılında büyük bir başarıyla dışişleri bakanlığı görevini yürütmüş, Kore Savaşında Türkiye’nin Batı demokrasilerinin yanında yer almasını sağlayarak, zamanın ABD Başkanı zır cahil Harry Truman’ın salaklığı sonucu Kore’nin bölünmesiyle biten o savaş esnasında ordumuz tüm dünyaya bir kez daha bizim ne denli kahraman, sözüne güvenilen, saygın bir millet olduğumuzu ispat etmiştir. NATO’ya girişimiz de Köprülü sayesindedir ve o sayede ordumuz tepeden tırnağa modernleşmiştir. Ama aynı Köprülü, DP hükümetinin giderek daha büyük bir hızla Atatürk’ün ideallerinden sapmasını, yobazlaşmasını, dışa bağlanmasını kaldıramamış ve kendiği kurduğu partiden istifa ederek, 1958’de CHP lehine meydanlarda nutuk söylemiş, ama bir daha politikaya girmemiştir. Peki Fuat Hoca ayakkabı kutularında ne saklıyordu? Gelin bunu, bana kendisini bir ziyaretimde anlattığı şekliyle, kendisi de artık rahmetli olmuş olan oğlu Doç. Dr. Orhan Köprülü’nün Fuad Köprülü ağzından dinleyelim. «Babam merhum» diye söze başladıydı Orhan Bey bir sohbetimizde, «çok ciddî bir not tutma disiplinine sahipti. Notlarını iyi tasnif edebilmek için, ayakkabı kutularına sığacak boyutlarda kartlar keserdi. Bu kartlara alınan notlar, konularına göre ayrılır ve dikkatle o ayakkabı kutularının içine dizilirdi. Mesela, bir misafirliğe giderken, babam mutlaka cebine kartlarından beşon tane koyardı. Eğer misafirliğe gittiğimiz evde bir kütüphane, hatta üç beş kitap bile, varsa, babam mutlaka o kitapları dikkatle elden geçirir, ev sahipleriyle sohbet işini de annem ve bizler üstlenirdik. Hattâ babamın bu huyu bazan annemi mahcup ederdi, çünkü babam misafirlikte olduğunu unutup, okuduğu kitabın içine iyice dalardı. Gerçi ziyaret edilen dostlar onu tanıdıkları için alınmazlar, babamın evlerindeki bir kitabı ilginç bulması hoşlarına bile giderdi. Babam, kitapları okurken, gerekli gördüğü şeyleri cebinden çıkardığı kartlarına dikkatle not ederdi. Misafirlik bitip eve dönüldükten sonra, babam ilk iş olarak bazan paltosunu bile çıkarmadan, üzerine not aldığı kartları cebinden çıkarır, ilgili konulardaki diğer kartları içeren kutuyu bulur, kartlarını o kutu içerisinde girmeleri gereken sıraya yerleştirirdi. Bu not tutma ve notları dikkatle tasnif edip saklama alışkanlığı sayesindedir ki, babamın bütün eserlerinde, okuyucu, kendisinin konuya ve bilhassa kaynaklara olan hâkimiyetine hayret eder. Bu engin kaynak hâkimiyeti işte o bir sürü ayakkabı kutusunda biriken sayısız notlar sayesindedir.» İşte sevgili okuyucularım, Fuad Hoca’nın ayakkabı kutuları böyle bir işe yarıyorlardı. Büyük bilgin, ayakkabı kutularını birer bilgi deposu haline getirmişti. Acaba Fuat Hoca’nın o zaman bir dizüstü bilgisayarı olsaydı neler yapardı? Ama o, kendine ayakkabı kutularıyla bir bilgisayar kurmuştu. Dediğim gibi, memleketine demokrasi, bilimsel bir nefes getirebilmek için Fuat Köprülü kendini politikaya da attı. Bu yola 1935’te onu Atatürk sokmuştu; bir sürü konuda Atatürk’e itiraz etmesine rağmen! Fuad Hoca 19 senesini politikada geçirdi, ama bu arada gene de Ankara Üniversitesi’nde hocalık da yaptı. Halil İnalcık gibi devler o tezgâhta şekillendiler. Sonra Fuad Hoca politikadan tiksinerek ayrıldı (bu arada 19 yıllık politikacılığında tek kuruş zenginleşmemiş olduğunu da ekleyelim), soluğu kendisini davet eden Harvard’da aldı. Oraya giderken, kartlarına üniversite koleksiyonlarımızda eksik olan Journal Asiatique gibi, Royal Asiatic Society gibi şarkiyat dergilerinin eksiklerini not ederek beraberinde götürdü. Fotokopinin olmadığı o dönemlerde eksikleri fotoğraflarla çoğalttı ve koleksiyonlarımızı tamamlamaya çalıştı. Bir tarafta Fuad Köprülü’nün ayakkabı kutuları, bir tarafta da bugünküler. Buyrun seçin. Milletçe Fuad Köprülü’nün adını bile unuttuk, ama onu tiksindirerek politikadan kaçıranlara, adları mister yüzde beşe çıkanlara, anıt mezarlar diktik! Bugün bilgi yerine dolar taşıyan ayakkabı kutuları sizi şaşırtmasın. Onların sorumlusu, Fuad Hoca’nın adını bile unutan, ama onu tiksindirenlere anıtmezarlar diken bizleriz. Eminim, Divanyolu’nda, binlerce öğrencisinin omuzlarında gittiği, ama bugün unuttuğumuz mezarından halimize bakıp kahroluyordur.