Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kitap Anılarıyla Cevat Geray: Efsane Dekan Serdar Şahinkaya serdarsahinkaya35@gmail.com Bizim öğrencilik yılları ilk döneminin efsane dekanı, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin doğrudan doğruya seçilen son dekanı sevgili hocam Cevat Geray’ın anıları yayımlandı. Öğrencilerinden Meral Uysal’ın, Cevat Hoca ile yaptığı nehir söyleşisi İsim Yayınları tarafından basıldı. Cumhuriyetin, Mülkiye’nin ak saçlı bilgesi, katıksız devrimci ve ödünsüz yurtsever Cevat Hocamın anılarını bir çırpıda okudum. Öğrencilik yıllarım sonrasında ortak kurullarda, Fakültede hocalık dönemlerinde çok yakından tanıma fırsatı bulduğum sevgili hocamın anılarının ayrıntılarını okuyup öğrenince hayranlığım bir kat daha arttı. Deniz Binbaşı Ahmet Kazım Geray ile annesi Tevhide Hanım’dan 1930’da İstanbul’da doğan gerçek Kasımpaşalı Geray’ın anılarını “baĞzı” Kasımpaşalı geçinenlerin de okumasında sayısız yarar var. Kitap yedi bölümden oluşuyor. İlk bölüm, doğal olarak Çocukluk ve İlk Gençlik Yıllarına ayrılmış. Atatürk’ün ölüm haberini aldıklarında çöken hüzün ve “nasıl olur da ölür?” sorusu, Cevat Hocayı epeyce meşgul etmiş. Bu bölümde futbol merakını, Kasımpaşa Ortaokulu ve yaz tatillerindeki kuyumcu çıraklığının izlerini sürerken Haydarpaşa Lisesi yıllarına uzanıveriyorsunuz. Lisede çıkartılan Kaynak Dergisi ile Cevat Hocamın yazı yaşamına girişine de tanıklık ediyorsunuz. İkinci bölüm, Hocanın Mülkiye’de, Öğrencilik Yılları’nı anlatıyor. Talebe Cemiyeti faaliyetleri, öğrenci iken Birleşmiş Milletlerin açtığı bir yarışmada yazdığı makale ile alınan birinciliğin, takip eden yıllardaki insan hakları, demokrasi ve barış konularındaki mücadele azminin başlangıcı olduğunu öğrenmek gerçekten heyecan verici. İzcilik bu yıllarda Cevat Hocamın esaslı uğraş alanlarından biri. Bu dönemde İsveç, Norveç ve Finlandiya’ya yapılan gezilerde sosyal devleti yaşayarak öğrenmesinin önemli bir kazanım olduğunun da altını çiziyor Hoca. Öğrencilik anıları arasında Altan Öymen ve Mümtaz Soysal ile sınıf arkadaşlıkları ve İnek Bayramları da var. Maiyet Memurluğu ve Kaymakamlık, üçüncü bölümün ana kurgusu olurken, Yeniden Mülkiye, kitabın dördüncü bölümünün başlığı. Bu kısımdaki anlatılar özellikle içinde geçmekte olduğumuz, kentsel rantlar, kötü şehircilik ve doğa yağması süreçlerini anlamamız açısından özel önem taşıyor bence. Prof. Fehmi Yavuz Hoca’nın asistanlığı ile başlayan süreçte Cevat Geray Hocamın giderek Siyasal Bilgiler Fakültesinin Şehircilik Kürsüsünün seçkin simaları arasına girişinin öyküsü, günümüze çokça ışık tutuyor. 27 Mayıs 1960 Devrimi ve Sonrası Mülkiye başlığı beşinci bölüme ait. Dikkatinizi hemen çekeceği gibi sevgili Hocam, 27 Mayıs için “Devrim” diyor. Bütünüyle katılıyorum. Bu kısımda, “kara cüppeliler”i, İsmet Paşa’nın “sizi ben bile kurtaramam” sözünü, 28 Nisan 1960’ta Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde nelerin olduğunu, Fehmi Yavuz Hoca Milli Eğitim Bakanı olunca Cevat Geray’ın özel kalem müdürlüğünü, Mülkiye’nin 68’lilerini, Mahir Çayan’ı soruşturma görevinin kendisine verilişinin ayrıntılarını, 12 Mart’ı, Halk Eğitimi ve Eğitim Fakültesi’nin Geray Hoca için özel anlamını ve 12 Eylül Darbesinin izlerini soluk soluğa okuyorsunuz. Altıncı bölüm, Efsane Dekan. Bu bölüm, Cevat Geray Hoca’nın gerçekten efsaneleştiği dekanlık döneminin anlatısıdır. Tarafsız davranmayan polisi, Üniversite Senatosunun demokrasi uyarısını ve 12 Eylül ve Mülkiye’nin öyküsü bu bölümde. Efsane Dekanımız diyor ki; “Yeni atanan sıkıyönetim komutanı, 9 Eylül 1980 günü Lozan Meydanındaki ordu evinde üniversite rektörlerini, fakülte dekanlarını toplayarak, artık güvenliği sağlamak için asker ve polis vermeyeceğini, her üniversitenin kendi güvenliğini kendisinin sağlaması gerektirdiğini bildirdi. Üniversite Yöneticilerinin bazıları bunu sağlamakta güçlük çekeceklerini söyledilerse de, komutan kararlıydı. Daha sonra üniversiteden esirgenen bu güçler 12 Eylül’de darbe için kullanılacaktı. Fakülte kurulu kararıyla, tüm akademik personelin özverili çabalarıyla, nöbetleşe kimlik yoklaması, koridor ve sınıflarda gözlemci olarak bulunmasıyla, güvenliğimizi sağlamaya çalıştık. Bir bakıma olumlu bir durum yaratıldı. Ön yargılı ve militanca davranan güvenlik görevlilerinin yarattığı gerginlik bir ölçüde giderilmiş oldu. 12 Eylül’ün yapacaklarını önleme konusunda üniversite olarak yapabileceğimiz şey buydu.” Bu bölümde yakın arkadaşları Korkut Boratav, kısa bir süre önce zamansız yitirdiğimiz Alpaslan Işıklı, Rona Aybay, Tuncer Bulutay ve Yüksel Ersoy Hocalarımın Cevat Hoca için söyledikleri de var. Ayrıca dönemin SBFDER’li öğrencilerinden Hasan Hüseyin Özkan, Hamdi Pekel ve Ülkü Ekren ile yine dönemin fakülte sekreterleri Nuri Kılcı ve Malik Şat da sevgili hocamızla ile ilgili gözlemlerini anlatmışlar. Son bölüm, …1402 ve Sonrası başlığında. Cevat Hoca’nın 1402 sayılı sıkıyönetim yasası ile SBF’de uzaklaştırılışı, İnsan Hakları Derneği, Dil Derneğinin kuruluşlarındaki katkıları, Eğitimİş Sendikası ile birlikte yürütülen demokrasi mücadelesi, Aziz Nesin ile birlikte EkinBilar A.Ş.’nin kuruluşu ve yine Aziz Nesin ile birlikte Sivas Madımak Oteli felaketinden kurtuluşlarının hüzünlü anlatısı bu kısmın ana uğrakları arasında. Sevgili Cevat Geray Hocamın yaşam öyküsüne ilişkin anlatıları, ülkemizin yakın tarihine ait kritik dönemeçlerin izini sürenlere, sürecek olanlara bir rehber niteliğinde adeta. Oktay Ekinci’nin 9 Haziran 2013 tarihli Cumhuriyet Gazetesi yazısından bir cümle ile bitirelim: “Bu ülkeyi yıllardır yönetenler, şehircilikten sanayileşmeye, çevreden enerjiye kadar izlenmesi gereken ulusal kalkınma politikalarını belirlemede Geray gibi bir hazineden yararlanmayı neden akıl edemediler?”. DUYURU Kozmoloji Yaz Okulu Boğaziçi Üniversitesi Bilim Akademisi işbirliğiyle Türkiye’de ulusal ölçekte ilk defa kozmolog (evrenbilimci) yetiştirmeyi amaçlayan Ulusal Kozmoloji Yaz Okulu düzenlendi. Türkiye’de kısıtlı sayıda olan ve gelişmiş ülkeler seviyesine gelebilmek adına ihtiyaç duyulan kozmologlar yetiştirme amacı taşıyan yaz okulu Boğaziçi Üniversitesi Kandilli kampüsünde eski Feza Gürsey Enstitüsü binasında düzenlendi. Kozmoloji Yaz Okulu’na, karanlık enerji, Einstein fiziği gibi temel fizik bilimlerini ilgilendiren alanlarda literatüre bilimsel katkılarda bulunmuş, yurtiçi ve yurtdışından üniversiteler den önde gelen öğretim üyeleri katılıyor. Yaz Okulu’nda ders veren öğretim üyeleri arasında arasında İbrahim Semiz (Boğaziçi Üniv.), Emre Onur Kahya (İTÜ), Matthew Kleban (New York Üniv.), Nefer Şenoğuz (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ü.), Özgür Akarsu (Koç Üniv.), Bilge Demirköz (ODTÜ), Nihan Katırcı (Boğaziçi Üniv.), Tonguç Rador (Boğaziçi Üniv.), Ali Kaya (Boğaziçi Üniv.), Dieter Van Den Bleeken (Boğaziçi Üniv.), Kazım Çamlıbel (Boğaziçi Üniv.) ve Metin Arık (Boğaziçi Üniv.) bulunuyor. Kozmoloji Yaz Okulu ile ilgili bilgi için: http:// fezagurseyyazokullari.boun.edu.tr Ormanlarımıza ardıç kuşu ve alakarga Prof.Dr. Mehmet Ali Körpınar korpinar@istanbul.edu.tr Ülkemizin doğal zenginlikleri içinde ormanlarımız çok önemlidir. Ne yazık ki yıllardır kişisel çıkarlarımız uğruna ormanlarımızı yok etmek için her olanağı kullandık. Her yıl çıkan yangınlar ile yaklaşık 11 milyon hektarlık orman alanımızı kaybediyoruz. Buna karşın çevreye duyarlı kuruluş ve vatandaşlarımız sayesinde, ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi için birçok proje üretilmektedir. İşte bu projelere benim de katkım olsun istedim. Ardıç ağacının ekimi için çalışan Ardıç kuşu ile Meşe ağacının yetişmesi için çalışan Alakargaların, kurulacak kuş evlerinde üretilmesine ve doğaya salınmasına katkıda bulunalım. Çünkü; • Ardıç kuşu, ülkemizdeki ormanların %8’ni oluşturan, erozyonu önlemede çok önemli olan, günlük su ihtiyacı çok az olan ve kıraç alanlarımız için ideal sayılan, yangına karşı da en dirençli ağaç türü olan ARDIÇ AĞAÇLARININ her gün ekilmesinde çalışan bir doğal işçidir. Bu kuşlar, Ardıç ağaçlarından yere düşen tohumları yediğinde, tohum kabuğunu mide ve bağırsaklarında eritip, dışkısı ile ardıç tohumunu toprağa bırakır. Böylece Ardıç tohumu, hazır gübreli olarak toprağa ekilmiş olur. • Alakarga da, yemek için topladığı meşe palamutlarını birer birer toprağa gömer. Önce bir delik kazar, palamudu içine koyar ve daha sonra diğer hayvanların bunu fark etmemesi için itinayla deliğin üstünü kapatır. Bu yerleri daha sonra tekrar bulabilmek için dikkatlice işaret koyar. Belli ağaçlar, düşmüş kütükler, kaya parçaları gibi nesneleri işaret olarak kullanır. Hatta bazen buralara küçük taş parçaları taşıyarak yanlarına işaret koyar. Bazı türlerin günde binden fazla meşe tohumu depoladığı kaydedilmiştir. Bir mevsimde toplam 100.000 gibi yüksek miktarda tohum depolarlar. İyi hafızasına rağmen bu kuşların gömdüğü meşe palamutlarını unuttukları yerler de vardır. Bu da meşe filizlerinin tekrar yeşillenerek topraktan çıkmasını sağlar. Yani yeni meşe ağaç dikimini gerçekleştirir. Ormanlarımızda ARDIÇ KUŞU ile ALAKARGA sayısını ne kadar artıracak olursak, ardıç ve meşe ağacı ekimine o kadar katkıda bulunabiliriz. Ancak bu kuşların çoğaltılması yanında, avcılarımız tarafından da vurulmasını önleyelim. 2005 yılından beri avlanması yasak olan Ardıç kuşu, ne yazık ki lezzetli eti için kaçak avlanmaya devam ediliyor. Burada, çevre ve ormanlarımızı korumayı üstlenen, tüm kurum ve kuruluşlar ile yerel yöneticilerimizi, avcılık kulüplerimiz uyaralım. Gereken işbirliği ile ormanlarımızın artması için ağır ve bedelsiz işçi sayılan bu kuşlarımızın, avcılık dönemlerinde hayatta kalmasının önemini halkımıza anlatalım. Çünkü kazanan güzel ülkemiz ve değerli halkımız olacaktır. NOT: Özellikle keneler aracığılı ile yayılan ve toplum sağlığını tehdit eden Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığından kaynaklanan ölümlerin önüne geçilmesi için çeşitli önlemler alınıyormuş. Örneğin, Hatay’ın Amanos dağlarında kene yiyen bir çekirge türü tesbit edilmiş. Yetişkin bir çekirge günde yaklaşık 20 kene yiyormuş. Ayrıca çifliklerde üretilip doğaya salınan sülünlerin de herbiri günde yaklaşık 300 kene yiyormuş. Yine Çevre Bakanlığı yılda 1 milyon süne ve kene yiyen 1 keklikten 10 bin tanesini doğaya salmış. Lütfen avcılarımızı uyaralım ve bu dönemde gerek sülün ve gerekse de keklik avında daha dikkatli olmalarını isteyelim. Tarla ardıç kuşu (Turdus Pilaris) Alakarga (Garrulus Glandarıus) CBT 13814 6 / Eylül 2013