02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) BİLİM TARİHİ 2008’de tanıtılan bitcoin sanal para yapısı 2013’e dek pek bilinmiyordu. Ancak AB’deki ekonomik kriz bir anda bitcoinin de radara girmesini sağladı. 20 dolar düzeyindeki değeri bir ara 220 dolarlara çıktı. Türkiye’de ilk psikanaliz yazıları Ülkemizde psikanaliz üzerine ilk yayın 1917’de yapılmıştı. Harf devrimine kadar olan dönemde belirli bir psikanaliz literatürü oluşmuş bulunuyordu. Sanal Altın Altının para birimlerine karşı avantajı değerinin kendisinden olmasıdır. Bir kilo altın hep bir kilo altındır. Ancak onun herhangi bir para birimindeki karşılığı ekonomik koşullara göre değişim gösterir. O nedenle savaş gibi ekonominin aşırı kırılgan ve risklere açık olduğu dönemlerde altına hücum başlar (hatta geçen seneki 21 Aralık 2012’deki dünyanın sonu senaryoları da ciddiye alınmış olacak ki o dönemde de altın fiyatları zirve yapmıştır). Şimdi sanal dünyada da değeri kendinden bir meta ortaya çıktı. Özel matematiksel algoritmalarla şifrelenmiş, fiziksel herhangi bir karşılığı olmayan kaydi bir değer; bir tür sanal altın. Adı bitcoin. Gerçek dünyada altının değerli olması (biraz da) nasıl ki toplumsal bir uzlaşmaya bağlı ise bitcoin’in de sanal dünyada benzer bir imaja sahip olmasına çalışılmakta. 2008’de sanal dünyaya tanıtılan bitcoin, her ne kadar global olarak borsası, piyasası olan sanal bir meta olsa da 2013 başına göre fazla rağbet görmeyen “teknolojik bir zamazingo” idi. Ancak bazı AB ülkelerinde görülen ekonomik kriz ve bunun zirvesi olan Güney Kıbrıs’ta bankalardaki mevduatın belli bir kısmının zorunlu vergi olarak alınması, bir anda Bitcoin’in de “keşfedilmesini” sağladı. O zamana dek 20 dolar düzeyindeki değeri Nisan 2013’te 220 doları aştı, yeniden 80 dolar düzeyine indi. Ağustos 2013 sonu itibariyle bir Bitcoin’in değeri 146 dolar düzeyinde. Bitcoin’in tercih edilmesinde “anonim” olmasının da avantajı var. Bitcoinler herhangi bir finans kurumu tarafından üretilmemekte. O nedenle kaydı sadece bitcoin alım satım hizmeti veren web sitelerinde tutulmakta. Anonimlik bitcoin’in temel bir özelliği gibi. Öyle ki bitcoin mimarisini 2008’de ortaya atan kişi de asıl kimliği ya da kimlikleri bilinmeyen Satoshi Nakamoto nam bir şahıs. Her ne kadar bir ABD dergisi bazı bilgi parçalarını biraraya getirerek bu kişinin Neal King, Vladimir Oksman ve Charles Bry (ya da bunlardan bir ya da iki tanesi) olabileceğini öne sürse de mucid(ler) anonim kalmaya devam ediyor. Bitcoin’in 2013 yılı içinde popülaritesinin artması Türkiye’nin de ilgisini çekmiş olacak ki KKTC üzerinden hizmet vermek üzere bir Bitcoin aracılık firması da kurulmuş durumda. Dileyen bu siteye gidip üye olarak Bitcoin alımsatımı yapabilir. Bu siteye (btcturk. com) üye olduktan sonra bir banka üzerinden buradaki hesaba para transfer edilebilmekte ve transfer edilen para ile site aracılığıyla bitcoin alınabilmekte. Benzer şekilde satış işlemleri de bu yolla yapılmakta ve bitcoinler TL’ye çevrildikten sonra arzu edilen bir banka hesabına aktarılabilmekte (iddiaa oynamak için internet üzerinden hizmet veren sanal şans oyunları sitesindeki çalışma mantığına benzer bir yapı; terk fark o sitelerdeki para birimi de TL’dir, burada ise para birimi bitcoin’dir). Bitcoin’ler “sanal cüzdan” denilen bir yazılım sayesinde gerek web sitelerinde gerekse de fiziksel yaşamda perakende işlemlerinde kullanılabilir. Bunun için hizmeti sunan web sitesi ya da mağazanın Bitcoin kabul ediyor olması gerekir. Bitcoinler bugün için sanal alışverişten ziyade mevcut global finans sistemine güveni zedelenen bireyler tarafından maddi varlıklarını muhafaza edebilmek amacıyla bir yatırım unsuru olarak kullanılmakta. Bellidir ki gelecek yıllarda bu tür başka alternatif sanal yatırım araçları da çıkabilecektir. O Osman Bahadır [email protected] smanlılarda modern psikoloji üzerine ilk çalışmayı Hoca Tahsin Efendi (18111881) yapmıştı. Onun Psiholoji yahud ilmi ruh adlı çalışması ancak ölümünden sonra 1309 (1891) yılında yayınlanabilmişti. Bu eserinde Hoca Tahsin Efendi klasik psikolojinin esaslarını özetliyor ve insanın zihinsel ve ruhsal etkinliklerini doğal olarak (psikanaliz öncesi) fizyolojik bakımdan açıklamaya çalışıyordu. Yeni bir bilimsel araştırma alanı olarak psikanaliz, 19. yüzyılın son yıllarında Sigmund Freud (18561939)’un çalışmalarıyla kuruldu. Freud, çalışmalarını psikolojinin fizyolojik olmayan etkenleri üzerine yoğunlaştırmış, nevrozlarda, psikonevrozlarda görülen ruhsal ve organik bozuklukların gelişiminde sosyal ve özellikle de cinsel etkenlerin rolünü göstermeye çalışmıştır. Freud’un çalışmaları ve düşünceleri, başlangıcından yaklaşık 20 yıl sonra ülkemize yansımıştır. Türkiye’de psikanaliz üzerine ilk yayın, Mustafa Hayrullah (Diker)’in (18751950), 1917’de yayımlanmış olan Freud’un psiholociyası üzerine tecrübei tetebbuiye başlıklı risalesidir. (Mustafa Hayrullah Bey Türkiye’nin ilk nörologlarındandır ve İstanbul Üniversitesi’ndeki nöroloji Freud bölümünün kurucusudur). Mustafa Hayrullah Bey bu risalesinde Freud’un çalışmalarını ve düşüncelerini bütün yönleriyle tanıtmakta, bilinç ve bilinç dışı kavramlarını, cinsel baskıların nevrozlardaki rolünü, çağrışımla teşhis yöntemini, rüyaların bir ruhsal analiz aracı olarak önemini vb. açıklamaktadır. Freud’un düşünceleri hakkındaki genel yorumu ise şu şekildedir: “Freudizm daha şimdiki halinde bile birçok psikonevrozların muhteviyatını memnuniyet verici bir surette tenvir (aydınlatmakta) ve tefsir etmekte ve bu itibarla atiyen (gelecekte) bilhassa ruhi tababet sahasında parlak bir istikbale namzet görünmektedir.” Ünlü akıl ve sinir hastalıkları mütehassısı Mazhar Osman (Uzman) Bey (18841951), 1919 yılında İstanbul Seririyatı dergisinde (sayı 7, s. 119122) yayınladığı, “Freudizm: Tahlili Ruhi” başlıklı makalesinde Freud’un tezlerini ve metotlarını tanıtmakla birlikte onları bilimsel bulmuyor ve reddediyordu. Mazhar Osman Bey’in makalesindeki son cümlelerinden birisi şudur: “Artık bugün seririyatı ruhiyede (klinik psikolojide) psikanalizin bir kıymeti kalmamış, tıp tarihinin malı olmuştur.” Sosyolog Münir Mazhar (Kamsoy) Bey (18911973), 1921 yılında Tedrisat Mecmuası’nın 60. sayısında (s. 10221033) yayımlanan “Freud ve psikanaliz” başlıklı makalesine, “Freud ve etrafında toplanan mektebin mesaisi, sosyoloji, psikoloji, pedagoji, tıp, hatta felsefe sahalarında vasi (geniş) inkılaplar vücuda getirecek mahiyettedir” diyerek başladıktan sonra şunları söylemektedir; “Psikanaliz bir keşif ve tefahhus (araştırma) metodudur. Freud öyle kabul ediyor ki, bizim ruhi faaliyetimiz üzerine tesirini icra eden ve ona muayyen (belirli) istikametler veren sebeplerin hemen ekserisi gayri meşurdur (bilinçdışıdır). İşte psikanaliz bu gayrimeşur sebepleri arayıp bulmaya yarar.” Freud’un öğretilerinin tanıtılması için çalışanlardan biri de akıl ve sinir hastalıkları uzmanı İzzeddin Şadan (Tesbihcioğlu) Bey (18951960’lardan sonra) olmuştur. İstanbul Seririyatı dergisinde 1925 yılında yayımlanan “Freudizmin sırrı muvaffakiyeti” başlıklı yazısında (s.10391042), Freudizmin başarısını bir moda yaratmış olmasına bağlamaktadır. Yazısında Freud’un düşüncelerini ve araştırma metotlarını açıklamaya çalışmakla birlikte bu öğreti hakkında olumsuz düşünceler ileri sürmektedir. Şu sözleri yaklaşımını yeterince açıklamaktadır; “19. asrın pozitivist temayülatına (eğilimlerine) karşı basit bir aksülamel (tepki) olan bu cereyan ihtimal ki daha uzun zaman sürer. Bizi bilhassa alakadar eden şey, hemen her sahada bu mistik dalganın içinde bulunduğumuzu idrakten ibarettir.”... “Eğer Freud rüyaları tefsiri (yorumlamayı) ve tenasülü (cinsiyeti) en mühim hayati vazife telakki ederek, akli tababeti sağlamlaştırdığını düşünüyorsa, bu tezahürü de fikriyat sahasına hâkim olan dalalette (sapmada) aramak lazım gelir.”... “Freudizm amili intan (mikrop etkeni) rolünü oynamış ve muvaffakiyeti kazanmıştır. Bu nazariye kendi hakiki kıymetinden ziyade hitap ettiği halk kitlesinin ve meydana atıldığı anın temayülatına uyarak tutunabilmiştir.” İzzeddin Şadan Bey, bu yazısındaki olumsuz tutumuna rağmen Freud’un çalışmalarını hep izlemiş ve sonraki yıllarda psikanalize daha olumlu yaklaşmıştır. Onun bizzat Freud’a gönderdiği bazı denemeleri de bulunmaktadır. Fahreddin Kerim (Gökay) Bey (19001987), Freud’un öğretilerine genel olarak olumsuz yaklaşmakla birlikte freudizmin bazı bölümlerini yararlı olarak görmektedir. Daha sonraki yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde nöroloji profesörü olacak olan Gökay, 1926 yılında Yeni Fikir dergisinin 15. sayısında (s.57) yazdığı “Yeni Fikir muharrirlerinden Naci Fikret Beyefendiye” başlıklı yazısında şunları söylemektedir: “Bazı taraftarlarının iddiaları gibi her meseleyi Freud gözlüğüyle tetkiki ifrat (aşırıya kaçma) telakki ediyoruz. Tenasüli travma ve libidonun hayat kanunlarında oynadığı rolü inkâr etmemekle beraber bütün ruhi hastalıkların ortaya çıkışında tenasüliyeti (cinselliği) bir sebep olarak telakki etmeyi doğru bulmuyoruz.” Fahreddin Kerim Bey’in Hilali Ahdar (Yeşilay) isimli kendisinin yayımladığı derginin 15 Mayıs 1926 tarihli 2. sayısında (s. 1416) yayımlanmış bir makalesi de bulunmaktadır.“Freud mektebinin esasları: Ruhun derinliklerine nasıl girilir?” başlıklı bu makalede ruhun mahiyeti, bilinçdışı vb. gibi konular incelenmektedir. (1922 yılında Berlin’de düzenlenen uluslararaYazının devamı 17. sayfada CBT 1381 12 / 6 Eylül 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle